Seniha Ünay’ın bahçeyi sınırlarının ötesinde, kültürel, doğal ve topografik etkileri barındıran bir peyzaja dönüştürdüğü sergisi “Bahçe Günü” üzerine bir yazı.
Seniha Ünay’ın üretimlerine yıllardır tanıklık eden biri olarak bu yazıyı kaleme alırken şüphesiz tanıklığın Ünay’ın çalışmalarının içeriğine olan tanıklığı da hatırlattığını söylemeliyim. Ünay’ın haberlerden, aile hikâyelerinden, stüdyo fotoğraflarından oluşturduğu arşivleri, tanıdık imgeleri, tanık olunan olayları, bildik hikâyeleri açığa çıkarır. Bu bağlamda önceki serilerinden “Henüz İsimsiz” ve “Ademin Boy Aynası” serileri ile “Bahçe Günü”nün yakın bir ilişkide olduğunu düşünüyorum. Her birinde kendi içinde ayrı ayrı ve bir süreçte bütün olarak algılanan bir anlatı var. Ünay’ın nesnelerle başlayan sanatsal üretiminin nesneleşmiş hayvanların eleştirisine evrildiğini, kadın, hayvan ve doğanın diğer parçalarına dair farklı bir aradalıklar kurguladığını, her birine özgü tanıklıkları gündeme getirdiğini söyleyebilirim.
2017 yılından bu yana aktif olarak faaliyet gösteren Düzce Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi sergi salonunda 11-30 Kasım 2024 tarihleri arasında görülebilecek olan “Bahçe Günü” sergisini, kurulumunda yer almış olduğum şehirdeki tek galerinin sürdürebilir varlığına sağladığı katkı dolayısıyla önemsiyorum. Sergiyi düşünmeye, yerellikten beslenen içeriğine duyduğum heyecanla başlıyorum. Zira sergide yer alan çalışmalar, yerelde yapılan söyleşiler, tespitler, hikâyelerden hareket ediyor.
Seniha Ünay’ın 2023 yılında Daire Sanat Açık Atölye Sanatçı programında üretimlerine başladığı projesinden adını alan “Bahçe Günü” sergisi, çevrelenmiş bir yeşil alandan, sanatçının çocukluğuna aralanan bir bahçeden ilerler. Ünay, bahçeyi sınırlarının ötesinde, kültürel, doğal ve topografik etkileri barındıran bir peyzaja dönüştürür. Burada peyzaj ve çevrelenmiş bir bahçe fikrinin yarattığı çelişki; Ünay’ın kadınları ve diğer canlıları odağına aldığı düşünülünce daha geniş bir doğa fikrine yaklaşır. Zira kadının ve doğaya atfedilen şeylerin ikincil görüldüğü bir algının ötesinde merkezde, bütüncül, dayanışmacı ve ilişkisel bir atmosfer kurgular.
Sergide böcekler, hayvanlar, ağaçlar, dağlar, çiçekler arasında görünen bir kadın portresi dikkat çeker. Bu portre, Ünay’ın 1980’ler sonu ve 1990’lar başında Türkiye’de kurulmuş fotoğraf stüdyolarında yapay gülle fotoğraf çektirmiş olan kadınların fotoğraflarından oluşturduğu kişisel arşivinden Mersinli Hatice’dir. Hatice, onu çocukluğunun tanıdık figürlerine, doğup büyüdüğü Silifke’nin prototipine götürür. Bu kadın, adeta serginin içinde gezinir; kimi zaman tüm bedeniyle kimi zaman sadece portre olarak görünür. Her çiçeğin böceğin arasından çıkar, her ağacın yanında belirir, izlendiği kadar izleyen bir etki yaratır. Bedeni, geçmiş zamandan tüm kodları ile bildik bir yerden bir tanıdığı bize hatırlatırken portresi, zamansız ve mekânsız bir atmosfer yaratır. Stüdyo fotoğraflarında kadınlara eşlik eden yapay gül; Düzce’de bir aile albümünden bulduğu kadın fotoğraflarını çerçeveleyen yapay çit ve sergi salonunun ortasına yerleşen ve bahçeye referans veren yapay çimler, gerçek doğa ve yapay dünya arasındaki ilişkiyi sorgulatır.
Serginin bir parçası olan Manzaranın Yakınında Çok Uzakta serisinin Düzce’de çok az görülmeye başlanan iki ağaç türünden oluşan orman çalışması ise sınırları belirli bir bahçe algısından sonsuz bir orman tahayyülüne götürür bizi. Bununla birlikte sergi kendi bahçe fikrini birçok türü barındıran bir kurguya yerleştirir. Sınırlı bir bahçeden bir doğa fikrine açılır. Bu fikirle Yakup’un Göksu’su, Türkiye’nin güney kıyılarından geçerek Silifke’de denize kavuşan Göksu Nehri’nin fauna florasına odaklanır. Ünay, uzun zaman nehrin denize kavuştuğu noktada yaşayan Yakup Bey ile yaptığı söyleşi sonucunda nehre dair çocukluğundan kalan imgelerle Yakup Bey’in deneyimlerini, bilgilerini bir araya getirir. Kayalar, solucanlar, bölgeye özgü yetişen balıklar, nehri çevreleyen ağaç türlerini gösterir.
Sergide yer alan Umwelt çalışması ise sanatçının 2022 yılından bugüne biriktirdiği, Türkiye medyasında yer alan insan kaynaklı felaket haberlerine odaklanır. Bu haberlerde görselleri geri planda kalan, herhangi bir dekormuş gibi görünen hayvanlar, ağaçlar, akarsular, dağlar ve otlar ön plana çıkar; görünmeyen büyük bir kurguda görselleşir ve kendiliğinden bir anlatıya dönüşür. “Güneşin süzülen ışınları arasında akan tertemiz bir suyun çevresinde yeşeren otlar” değildir artık bunlar. İnsanın merkezde olmadığı ancak kendi dışındaki tüm türlere tahakküm kurduğu bir anlatının parçalarıdır.
Sanatçı, “Bahçe Günü” isimli sergide tüm bu sürecin nedenlerine işaret ederken yeni yaşam pratiklerini düşünmeye davet eder bizi. Hem medyadan hem de kendi yaşamsal akışından toplayarak oluşturduğu arşiv ile birlikte doğa ve insan ilişkisinin izini sürer. Dolayısıyla bu serinin merkezine özellikle doğayla özdeşleştirilen figürler yerleşir. Birbirinden farklı form ve boyutlarda figürlerden oluşan sergi, bütünler ve ayrıntılardan oluşan bir yapıya dönüşürken farklı yüzeylerde yeniden oluşturularak devam eden bir süreç hâline gelir. Büyük bir projenin tematik parçalarını oluşturan farklı yüzeyler gerçek doğa ve yapay dünya arasındaki ilişkiye düşünsel bir boyut açar. İzleyeni sürece ve mekâna dahil eden “Bahçe Günü” sergisi, Ünay’ın birçok çalışmasında merkeze aldığı tanıklık etme hâlini bir kez daha ortaya koyar.
Seniha Ünay’ın “Bahçe Günü” sergisini 30 Kasım’a kadar Düzce Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Üskübü Yerleşkesi Mihri Müşfik Sanat Galerisi’nde görebilirsiniz.