30 NİSAN, SALI, 2024

Başlangıç ve Umudun Yeşerdiği Zeytin Ağaçları

Uğur Cinel’in Dikili’deki atölyesinde zeytin ağaçları ile kurduğu ilişkiden doğan “Bildiğimiz Dünyanın Sonu” ismini taşıyan ilk kişisel sergisi, geçmişten beslenen ve geleceği şekillendiren kaygılı atmosferde başlangıç ve umutların yeşerdiği zeytin ağaçlarından ilham alıyor. Sanatçı ile sergi ve üretim pratiği üzerine konuştuk.

Başlangıç ve Umudun Yeşerdiği Zeytin Ağaçları

Pandemi ile deneyimlediğimiz değişimin ve dönüşümün izleri, Uğur Cinel’in “Bildiğimiz Dünyanın Sonu” sergisinde kendisine yer buluyor. Sergi, sanatçının o dönemler Dikili’ye taşıdığı atölyesi ve burada zeytin ağaçları ile kurduğu ilişkinin yansımalarını sergiliyor. Nuh Tufanı anlatısında ölümsüzlükle ilişkilenen zeytin ağaçları, Cinel’in sergide yarattığı sonlu dünya algısında, bildiğimiz dünyadan geleceğimize uzanan, yeşeren umutlarımıza karşılık geliyor. Uğur Cinel ile serginin ortaya çıkış süreci, pratiğinde mermerle kurduğu ilişki ve sergideki yapıtları üzerine konuştuk.

“Bildiğimiz Dünyanın Sonu” sergisini ortaya çıkaran fikir ve sergiye hazırlık sürecinden bahseder misiniz? Serginin başlığı, kavramsal çerçeve ile nasıl ilişkileniyor?

“Bildiğimiz Dünyanın Sonu”, hem benim hayatımın hem de yaşadığımız dünya krizinin izlerini taşıyor. Bu serginin hikâyesi ise 2020 yılında, atölyemi İstanbul’dan İzmir’in Dikili ilçesinde bulunan bir zeytin bahçesine taşımamla başladı. Zeytin ağaçlarıyla kaplı bu bahçede geçirdiğim vakit ve onlarla kurduğum ilişki bu sergiyi ortaya çıkardı. Yaşadığımız dünyanın gidişatı ve geleceğiyle ilgili hepimizin derin kaygıları var. Ben de zeytin ağaçlarının köklerinden, yaşam biçimlerinden ve varoluşlarından ilham alarak bu kaygıları aşmanın bir yolu olduğunu ve başka türlü bir yaşam biçiminin mümkün olabileceğine dair umudun var olabileceğini göstermek istedim.

Fotoğraf: Cem Gülsüm

Sergi, ağırlıklı olarak zeytin ağacının dallarını tasvir ettiğiniz heykellerden oluşuyor. Sergi metninde, yapıtların Nuh Tufanı ile ilişkilendiği bir anlatıya da işaret ediliyor. “Bildiğimiz Dünyanın Sonu” sergisi ve zeytin ağaçları, bahsi geçen anlatıyı nasıl yorumluyor?

Zeytin ağaçları, kutsal kitaplarda ve çeşitli efsanelerde ölümsüzlüğün simgesi olarak tasvir edilir. Bazı mitolojik hikâyelerde zeytin ağacının yeryüzüne bir armağan olarak gönderildiği, doğanın bir mucizesi olduğu bile geçer. Nuh Tufanı anlatısına göre büyük tufan başladıktan sonra yeryüzü üzerinde her şey yok olur. Geriye ise sadece zeytin ağaçları ve Nuh’un gemisindekiler kalır. Bu da zeytin ağaçlarının ölümsüzlüğüne kanıt olacak bir hikâyedir aslında. Aynı zamanda bu ağaçlar umudu simgeler. Benim mevcut dünyanın son bulacağı gelecek tasvirimde ise zeytin ağaçları yeni bir başlangıcın ve umudun sembolüne dönüşür.

Sergideki yapıtlarınız mermer formlu heykellerden oluşuyor. Pratiğinizdeki mermer kullanımının sebebi nedir? Üretimlerinizde nasıl bir ihtiyaç ya da arayışa karşılık geliyor?

Mermerle kurduğum kişisel iletişimin ortaya çıkardığı sonucun beni ikna etme durumu aslında bu. Ben pek çok malzemeyle çalıştım ancak mermerle daha sağlıklı bir iletişim kurabildiğimi fark ettim. Açıkçası mermer benim kirini, pisliğini sevdiğim bir malzeme.

Fotoğraf: Cem Gülsüm

Zeytin ağaçlarının budanmış ve yapraklarının kesildiği bir şekilde tasvir edildiği görülüyor. Budama işlemi zeytin ağaçları için bir yıkım gibi görünse de gelecek için besleyici ve yeniden yeşerdikleri bir sürece de işaret ediyor. Bu süreç biraz da arafta olma hâli gibi. Sergi izleyicisi, geçmiş ve gelecek arasında arafta olduğu bir ana tanıklık ediyor, geçmişi ve olası bir geleceği düşündükleri süreci deneyimleme davet ediliyor diyebilir miyiz?

İnsanlığın her şeye hükmetme arzusu, doğayla olan iktidar mücadelesinin bir sonucu olarak doğuyor. Örneğin; tarım arazileri üzerine konuşursak yapılan ilaçlamalar, toprağı sürmek gibi eylemler bu arazilere sürekli bir müdahalede bulunulmasına sebep oluyor. Aslında bu durum da toprağı verimsizleştiriyor. Ayrıca o topraklarda yaşayan canlıları da oradan uzaklaştırıyor. Yapay bir yeşil alana dönüştürüyor. Örneğin; Yağmur Ormanları’nın yok olmasının sebebi insanların açgözlülük yaparak tarım arazilerini genişletmesinden kaynaklanan bir problem. Doğayı kendi verdiğimiz kararlarla şekillendiriyoruz. Onu buduyoruz, sürüyoruz, ilaçlıyoruz…. Bu ne kadar doğruymuş gibi gözükse de neyi doğru yaptığımızı ve ne kadar doğru yaptığımızı tekrar sorgulamamız gerekiyor bence.

Yapıtlarda organik ve inorganik formlar bir arada, sadece kare değil yuvarlak formlar üzerinde de zeytin dalları görüyoruz. Doğada amorf formlar var ve köşeli yapı biraz daha insanlara özgü bir şey. Sergi, yarattığımız kültürel doğa algısı ile var olan doğa algısının iç içe geçtiği bir dünyaya işaret ediyor olabilir mi? Arka fonda ya da kaide olarak yer alan köşeli ve yuvarlak formlar zeytin ağaçları ile nasıl ilişkileniyor?

Açıkçası bu sorunun iki yanıtı var benim için. İlki teknik bir problemi çözmek adına. Diğeri ise ortaya çıkan formun anlatmak istediğim kuramla örtüşmesi. İnsanın varlığını ve doğaya olan izlerini doğada pek rastlamadığımız geometrik formlardan yararlanarak dalın asimetrik ve organik biçimini bir araya getirerek bir zıtlık oluşturuyorum.

​Teknik olarak heykelin statik yapısını güçlendirmek için de ihtiyacı olan konstrüksiyon dediğimiz taşıyıcı formları ve organik bir formu, inorganik bir form aracılığıyla daha görünür hâle getirmenin en yalın ifade biçimi olduğunu düşünüyorum. Bu bir nevi insanlığın doğa üzerinde kurduğu baskıyı da temsil ediyor. Hatta kendilerine çizdikleri sınırlar olarak bile okuyabiliriz.

Serginin girişinden itibaren izleyiciyi deniz mavisi duvarlar çevreliyor ve sonrasında yapıtların bulunduğu geniş bir alana varıyoruz. Yapıtlar zemin ya da duvar üzerinde de konumlanıyor. Bu bağlamda sergide küratöryel bir kurgu, bir yerleştirme düzeninden bahsedebilir miyiz?

İşlerde hem izleyicilerin sağlıklı okumalar yapması için hem de yorucu simetrilerden kaçınmak adına dengeli bir yerleştirme yaptık. İzleyiciye, konforlu bir seyir imkânı sunmak istedik. Sergi mekânındaki mavi duvarlarla ise biraz da izleyiciyi atölyeme, İzmir’e götürmek istedim.

Fotoğraf: Cem Gülsüm

2022 yılında ürettiğiniz “Su” serisi de serginin girişinde yer alıyor. Sergide, önceden ürettiğiniz tek iş sanıyorum bu yapıt. Eser seçkisinde ve eser yerleştirmesinde bu yapıtın varlığı nasıl konumlanıyor?

Evet, sergide önceden ürettiğim tek iş 2022 yılında ürettiğim “Su” serisinden parçalar. Bu sergide gördüğünüz “Dal” serisi ise bu serinin bir devamı niteliğinde. Bu yüzden de sergide bu sergiden üç parçanın yer almasını istedim.

Son olarak, süregelen ya da gelecekteki projelerinizden bahsedebilir miyiz?

Tabii ki şu anda üretimi süren ve yeni tasarladığım birçok projem mevcut. Ayrıca geçmiş serilerime ait yeni tasarımları da ilerleyen zamanlarda göreceğiz.

Uğur Cinel’in “Bildiğimiz Dünyanın Sonu” isimli sergisi, 4 Mayıs 2024 tarihine dek PİLOT Galeri’de ziyaret edilebilir.

0
911
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage