18 KASIM, ÇARŞAMBA, 2015

Yolunda Gitmeyen Adamlar

Zaten çok sık gittiğimiz ve sevdiğimiz Adana İl Sınırı’na oturduk, rakılarımızı koyduk ve başladık sohbete. “Neden rakı masası?” diyenleriniz olacaktır; çünkü rakı masası sohbeti güzeldir, laf lafı açar... İlk röportajımı dün gibi hatırladığım Redd, ardından defalarca televizyon programıma da konuk olmuştu. Yıllar sonra tekrar bir araya geldik. Sizler için Doğan, Güneş ve Berke’ye tüm merak edilenleri sordum. Yeni albüm “Mükemmel Boşluk” yolda, buyurunuz, okuyunuz…

Yolunda Gitmeyen Adamlar

Epeydir yeni çıkacak olan albüm üzerinde çalışıyorsunuz… Ne aşamadasınız?

Berke Özgümüş: Aslında çok daha önce yapmalıydık. Sonuçta grubun daha önceki albümlerine bakınca, ilk albüm ile ikinci albüm arasında çok kısa bir süre var sonra biraz değişmiş ama aşağı yukarı üç ile üç buçuk sene arasında albüm üretilmiş. Hafif geç kalmışlık hissine rağmen yaptığımız çalışmaları bir yere yetişmek için acele ettirmedik, iteklemedik. Hatta belki biraz da uzattık o süreci…

Doğan Duru: Geçtiğimiz yaz değil, bir önceki yaz İsviçre’de yazmaya başladım. Ama şöyle bir şey oldu ki yola üç kişi devam etme kararı aldıktan sora üç kişilik halimizin provalarını da yapmamız gerekiyordu ve onlar da vaktimizi aldı. Çok fazla şarkı vardı ve onlar üzerinde uzun uzun çalıştık. Bunun haricinde de arada yeni şarkılar yaptık. Bir de yeniden seçim kararı alınınca biz biraz daha yavaşladık. Aslında geçen sene mayısta çıkacaktı.

Güneş Duru: Albümler niye gecikir? Elde şarkı yoktur, üretim yoktur filan. Sonuçta biz kendi şarkılarını kendisi yapan bir grubuz. Konu şarkı ya da sound oluşturamamak değil; kendimize dönük çok beğendiğimiz bir albüm yapma peşinde oluşumuz. Çok fazla şarkı var ve çok fazla versiyonlarını yapıyoruz. Biliyorsun ki her şey çok hızlı tüketiliyor. O yüzden bu sefer yoğun bir mesai harcayarak, bizim için, tırnak içerisinde söylemek isterim, başyapıta yaklaşacak bir şey peşindeyiz. 

Peki şimdi kafanızdaki tarih ne albümün çıkışı için?

Doğan: Artık 2015 bitti. 2015’in sonunda bir albüm çıkarmaktansa 2016’ya ait bir albüm çıkarmak daha mantıklı. Şu anki planımız ocakta çıkarmak.

Berke Özgümüş, Doğan Duru ve Güneş Duru ©Korhan Karaoysal

Yeni parçalarınızdan bir tanesini konserlerde paylaştınız. Yanlış hatırlamıyorsam ilk Bronx’ta çaldınız o şarkıyı. Tepkiler için ne düşünüyorsunuz?

Berke: Açıkçası o zaman ne insanların ne de bizim yeni şarkı ile ilgilenecek bir halimiz vardı. Yeni bir şekil, sound ve üslupta karşılarına çıkan bir grup vardı ve bir tek o şarkı değil, hali hazırda çaldığımız birçok şarkı yeni gibiydi insanlar için. Sözü, melodisi ve ismi eski olabilir ama şarkıların girdiği formlar yeniydi.

Doğan: Bir önceki albümde bunu yapmaya çalıştık ve yapamama nedenleri ile ilgili sıkıntılar da yaşadığımız için bu sonuca geldik. Konserlerde çaldığımız bu şarkı, aslında yeni albümün değil de eski ile yeni arasındaki bir köprü gibi. Yoksa albümdeki şarkılar buna çok da benzemiyor sound olarak. Klişelerden uzak bir şeyler yapmak istiyor ama bunu tam olarak beceremiyorduk. Ama bu albümde becerdik bence.

Grubun ayrılık süreci oldukça hararetli geçti. İsimle ilgili problemler çıktı, davalar oldu ve daha birçok şey. Şu an hangi aşamadasınız? Neye bağlandı konu?

Doğan: Onların derdi Redd’in devam etmemesiydi. Şu an öyle bir durum yok... Redd olarak devam ediyoruz, onlar da son bir yıldır onlarsız yaptığımız konserlerden pay istiyorlar. Onlara “Siz de Redd olabilirsiniz, biz de Redd olabiliriz.” dedim. Ama onlar, “Biz nasıl Redd olabiliriz, grubun şarkıcısı sizde” dediler. Kaldı ki ben bu grubun sadece şarkıcısı değilim, şarkıların çoğunu yazan kişiyim. Bizim için sadece Redd var ve o paranın satın alamayacağı kadar önemli bir değer. Sen olmazsan olmaz, ben olmazsam olmaz gibi bir durum değil. İnsanlar sanıyorlar ki müzik grubu bir futbol takımı gibi. Futbol 11 kişi oynanıyor, siz neden üç kişi devam ediyorsunuz diyorlar. Müzik grubu futbol takımı değildir. Biz tekrar karşınıza 75 kişi de çıkabilirdik, iki kişi de çıkabilirdik, 15 kişi de çıkabilirdik. Tutucu dinleyiciler bunu anlamak istemeyebilir ama bu pratiği yaşayan bizleriz dinleyiciler değil. Bizim yeni bir albüme konsantre olmamız gerekiyordu ve onlar ne bu konsantrasyondaydı ne de bunu istiyordu, nitekim ayrıldılar. Bunun alternatifi Redd’in yok olmasıydı ama bunun olmayacağı net bir şekilde ortada. Şu an onlarsız yaptığımız konserlerden bile pay talep eder bir durumdalar ve bunun mahkemesi sürüyor. Sonuçta konu müziktir ve biz onu yapıyoruz. Bu konu da herkesin rahat edeceği şekilde sonuçlanacak.

Güneş: Geçmişte hem duygusal hem hayat görüşü hem de düşünsel olarak bunları beraber başarmış olabiliriz. Ama bazen bu sonsuza kadar gidemiyor maalesef. Anlaşamıyorsun ve yürümüyor ancak aynı sahnede hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorsun… Bizden kimse beklemesin bunu. Üç yıl boyunca anlatmaya çalıştık, elimizden geleni yaptık. Birtakım problemler var ve bunları çözmezsek bu mesele iyiye gitmeyecek diye defalarca söyledik. Ama olumlu değil, her seferinde olumsuz geri dönüşler aldık. Nihayetinde de bu aşamaya geldik. Grubun resmi adreslerinden "Redd dağıldı"  başlığıyla bir açıklama yayınlayıp, böyle bir algı yaratmak istediler. İstedikleri onlarsız bir Redd'in kendileriyle birlikte tarih olmasıydı. Neymiş, ayrılma kararı almışız ve biz uymamışız, doğru değil bu. Redd bizler için bir varoluş nedeni, sahiden. Can sıkıcı olan bunca yıl birlikte ürettiğin, paylaştığın insanların grup içindeki ego savaşı ve kaprisleri böyle bir noktaya taşımış olması.

Doğan: Biz Türkiye’de her insanın kafasına zerk etmiş ve anlamsızca büyümüş bir rock grubu değiliz zaten, daha farklı bir rock grubuyuz, ne yaptıysak yavaş yavaş, üreterek yaptık. Zaman içinde dinleyicilerimiz arttı. Redd ve müzik bizim hayatımız olduğu kadar onların da bir parçası oldu. Yine de dinleyiciler böyle istiyor ya da istemiyor diye bir dünya yok. Ne onlar için müzik yapıyoruz ne birileri istiyor diye Redd'i bitirebiliriz.  

Bu noktada hayranları önemsemiyoruz mu demek istiyorsun? “Ne onlar için müzik yapıyoruz…” cümlesi ile?

Doğan: Tam olarak önemseme meselesi değil, üç kişi daha dinlesin diye oynamak istemediğimiz bir oyunu tribüne oynayamayız.

Güneş: Burada bizim üretebilme konforumuz önemli. Zaten müziğimizi paylaştığımız, ortak dili konuştuğumuz dinleyiciler de bunu anlıyorlar.

Doğan: Kaldı ki onlar dinler, beğenirler ya da beğenmezler. Bırakın insanlar karar versinler neyi dinleyip neyi dinlemeyeceklerine. Sonuçta posterde artık siz yoksunuz, insanlar konserlere gelirler ya da gelmezler. Özetle mevzu mahkemelik bir mevzu değil yani. Biz şu an çok mutlu ve huzurluyuz. Şiddetli geçimsizlik olan bir boşanmada tarafların ailelerini mi önemsemek gerekiyor yoksa bireylerin kendi mutluluklarını mı önemsemek gerekiyor?

Berke: Atıyorum belki yeni albüm çıkınca “Bu ne biçim müzik” diyenler olacaktır. Ama biz bir şey dükkanı açmadık, bir şey satmıyoruz yani. 

Doğan Duru ©Korhan Karaoysal

Bu derin konudan çıkıyor konserlere geliyorum. Uzun zamandır turluyorsunuz, konserler durmadı. Nasıl geçiyor?

Doğan: Çünkü ilgi durmadı ki. En nihayetinde ortada bir müzik, müziğin temsil ettiği bir değer ve de duygu var. Yani gitarın tonuymuş, keyboard’un başındakiymiş filan konu o değil. Mesele oradaki sinerjiyi doğru yansıtmak. 

Albüm hazırlık sürecine dönecek olursak, sen neden hep yurt dışına gidiyorsun?

Doğan: Buradaki koşullar belli ve insan kafasını toparlayıp kendini özgür hissederek bir şeyler yapamıyor. Bir sürü uyarıcı faktör var. Hayat Kaçık Bir Uykudur’da da böyle olmuştu. 

Grubun kendi işlerinin yanında başka müzik işleri de devam ediyor. “inBeTwin” olsun senin solo işlerin olsun, daha yeni Bern’e gittin mesela. Onlar nasıl gidiyor?

Doğan: Ben hayata sadece sanatsal bakıyorum. Bazen bir şeyler yetmeyince başka bir şekilde ifade etmeye başlıyorsun kendini. O da yetmeyince başka şekilde… Konu daha çok para kazanmak ya da tanınmak değil. Bern’de yaptığım iş hiçbir şekilde buraya fayda sağlamıyor. O yaptığım müziğin burada ne satarı var ne de değeri. Burada çalsam insanlar keyif de almayacak. Bazen insan başka şarkılar ya da başkalarının şarkılarını da söylemek istiyor. Mesela Berke caz çalıyor biz inBeTwin... Yapmak lazım, insanın ufku açılıyor ve hepsi dönüp dolaşıp insana fayda sağlıyor. 

Seçimin ertesi gününde Twitter’da “Yolunda gitmeyen adamlar olmaya devam edeceğiz!” yazdınız. Genelde birçok konuda muhalifsiniz ve siyaset de hayatınızdaki bir diğer konu. Duruşunuz belli. Bu tweet’in arkasında yatan nedir? Bir de seçimlerle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Güneş: Beş stüdyo albümümüzü AKP’nin iktidar olduğu bir Türkiye’ye sunduk. 13 yıl gerçekten uzun bir süre, dört yıl daha koyarsak üstüne 17 yıl edecek. 18 yaşındakiler oy verecek değil mi? Ülkede birçok şey değişti ve yaşandı. Hala %49 oy alıyorlarsa bu durumu sosyolojik olarak irdelememiz gerekiyor. Siyaset kısmı bir tarafa, bu işin bir de müzik endüstrisi kısmı var. Müzik endüstrisinin küçüldüğü, çalacak yerlerin azaldığı bir süreçteyiz. Ne bileyim sigara ve içki desteğinin ortadan kalkması gibi şeyler var ve sponsorlar gitgide azalıyor. Sadece mobil ve internet iletişim mecraları sponsorluklarla ilgileniyor. Dertleri bu sektöre fayda getirmek değil, kendileri fayda sağlamak.

Diğer yandan Türkiye’de belli bir müzik janrı oluştu: “Arabesk rock” ya da “ağlak rock”. Bizim büyük bir muhalif duruş iddiamız yok; duruşumuz vicdani, akılcı ve etik, o kadar. Diğer taraftan Türkiye’de rock müzik endüstrisi giderek sistemin bir parçası olmaya başladı. Radyoda ve TV’de çalan işler giderek homojen hale geldi. Oysa müzik ne kadar zengin ve heterojense o kadar genişler, mecrası artar. Bu sisteme adaptasyondan başka bir şey değil. Bizim “Yolunda gitmeyen adamlar” mesajımız sadece iktidara değil, aynı zamanda sektöre de söylenen bir sözdü. Bir şey yaparken ya da söylerken “Acaba bir tarafları bize dokunur mu?”, “Acaba bize daha az para kazandırır mı?”, “Acaba sponsor problemi yaşatır mı?” diye düşünmedik ve hiçbir zaman da düşünmeyeceğiz. Kaldı ki dert sadece biz değiliz. 

©Korhan Karaoysal

Ama bu işleri zorlaştıran bir şey bir yandan da di mi?

Doğan: Aslında işleri zorlaştırmaması gerekiyor. İşleri zorlaştıran mesele şu; herkes kendini anlamsız bir normalizasyona çekince bizim kendi özgünlüğümüz sivriymiş gibi gözüküyor. İnsanlar törpülerle bir yerlerini sisteme adapte etmeye çalışıyorlar. O sisteme adaptasyon da Türkiye’yi bu hale getirdi. Biz ilk başladığımızda müzik grupları kapıya falan çalmıyordu. Şimdi müzik grupları kapıya çalıyor hatta bazen konaklama ve yolunu kendin karşılıyorsun. Sanıyorlar ki rock müzik grupları çok para kazanıyor, öyle bir şey yok.

Güneş: Şöyle düşünelim, Türkiye’de AKP döneminde açılan üniversitelerin sayısı inanılmaz. Her üniversitenin bir müzik festivali vardır ve bu müzik sektörü için iyi. Sonra bakıyorsunuz ya yasaklanıyor ya sponsorlar domine ediyor. Ama en nihayetinde dönüyor dolaşıyor ve bu da sektörü vuruyor.

Yine dijital platformların artışının müzisyenlere daha çok kazandırması gerekirken hiçbir şey değişmiyor. Müzisyenler hala yerinde sayıyor. Dizi müziği yapanlar daha çok gelir elde ediyor. Biz bir buçuk yıldır 13 şarkı üzerinde çalışıyoruz, bir dizi müzisyeni ise her hafta 13 tane 30 saniyelik niteliksiz  şeyler yapıyor ve meslek birlikleri daha fazla para ödüyor.

Doğan: Benim dizi müziği yaptığım zaman aldığım telif, bugüne kadar sözlerini yazdığım Redd şarkılarından aldığım toplam teliften daha fazla. Tabii bazı temaları filan özenerek yapıyorsun ama bir merdivenden iniş sahnesi için müziği istersem dirseğimi basarak da yapabilirim. Bunun için davalar açılıyor ama o davalar kaybediliyor. Çünkü reklam ve dizi müziği yapanlar bu davaya müdahil oluyorlar ve bu davalar müzik üretenlerin aleyhinde sonuçlanıyor.

Madem konu sektör; yanlış mı düşünüyorum bilmiyorum ama 2004-2006 yılları arasında çok sevdiğim Çilekeş ve benzeri grupların filan olduğu, daha alternatif diyebileceğimiz, Jolly Joker gibi büyük mekanları konserlerde doldurabildikleri bir dönemimiz oldu. Ama artık bitti. Sebep ne sizce?

Berke: Onlar gitti ama onların alternatif isimli olanları geldi.

Güneş: O dönemde internet bu kadar kullanılmıyordu. Şimdi insanlar evlerinde müziği YouTube’larındaki, Spotify’larındaki playlist’ten dinliyorlar. Günümüzdeki yeni grupların bazıları iyi müzik yapıyorlar ama bazıları gerçekten kötü müzik yapıyorlar. Bazılarının sözleri nitelikli, bazıları hiçbir şey anlatmıyor. Ama şu andaki bu akım tamamen internet fenomenliği üzerinden gidiyor. Bunun içerisinde moda blogger’ı, yemek blogger’ı falan da var. Bu, bu ülkenin gerçekliği. Takip eden yaş kitlesi de ağırlıklı olarak genç. Bu müziği dinleyenler de müzik endüstrisinin var olmasına çok kafayı takmıyorlar, onlar için de bedava her şey. YouTube fenomenleri ile müzik endüstrisini döndüremeyiz, bir yerden sonra bitecek artık. 

Peki konserlere dönecek olursak, sahnede size eşlik edecek isimler olacak mı?

Berke: Şu ana kadar belki daha çok ihtiyaç olurdu ama artık bu albümde yok.

Güneş: U2 sahneye dört kişi çıkıyor ama sound yedi kişilik. Depeche Mode beş kişi çıkıyor belki ama duyduğumuz sound 10 kişilik. O yüzden önemli olan arasında iyi kimya olan ve iyi enerji veren insanların sahneye çıkması.

Doğan: Şarkı ve duygu çok önemli bir şey. Biz eskiden “sen şunu çal, sen de şunu çal, ben de bunu çalayım” şeklinde yapmak zorunda kalıyorduk ve bu çok sıkıntılıydı. Böyle bir müzik anlayışı çok eskide kaldı. Dünyada yok artık. Dünyada artık rock müzik içerisinde virtüöz kavramı da yok. Hayat Kaçık Bir Uykudur çok daha güzel bir albüm olabilirdi. Örneğin Aşık Oldum Celladıma’nın sözlerini hiç önemsemiyor ve sahnede öylece enstrümanını çalıyorsan olmuyor. Bu albümde bunları çöpe attık. Saz da gerekebilir, fil sesi de gerekebilir, musluk sesi de gerekebilir.

Doğan Duru ve İpek Atcan ©Korhan Karaoysal

Hayat Kaçık Bir Uykudur’da elektronik diyebileceğimiz alt yapılar hayatımıza girmişti. Şimdi yeni parçalardan da dinledim kısmen şunu söyleyebilirim ki elektronik alt yapılar çok daha baskın. Oraya doğru mu gidiyorsunuz? Daha dans edebileceğimiz bir hal alıyor sanki?

Doğan: Müziğe başladığımızda 6110 diye bir telefon kullanıyorduk şimdi iPhone kullanıyoruz. Hayatımız robotikleşti. Aynı şey müzikte de oldu. Biraz böyle bakmak lazım. Bu albüm diğer albümlere nazaran çok daha alternatif.

Güneş: Elektronik altyapı demeyelim ona. Herkes başka bir tarafa gidiyor olabilir, biz istediğimiz tarafa gidiyoruz. Bu albüm diğer albümlerden çok daha kıpır kıpır.

Doğan: İnsanlar yine Redd’i bulacaklar, duygu ağırlıklı. Kirli Suyunda Parıltılar’a çok yakın buluyorum bu albümü. Ama sound olarak alakası yok. Dıp tıs dıp tıs elektronik yapıyoruz gibi de anlaşılmasın. Bunun diğer müziğe göre ne kadar zor olduğunu gördük ama rahat ve huzurlu olduğunu da gördük. 

Bu arada son olarak albümde kayıtlar da bitti. Mix, mastering filan ne aşamada?

Berke: Kayıtlar bitti ama vokalleri henüz söylemedim. Albümün mix’ini Mert Medeni yapıyor. 21’in kayıtlarını yapmıştı. Mastering için henüz karar veremedik belki yurtdışı belki Türkiye, bakalım. 

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Güneş: Üniversitelere söyleşilere gitmeye başlayacağız yakında. “Redd ile İlgili/İlgisiz” olacak adı. Gittiğimiz üniversiteye ve bizi ağırlayan kulübe göre konuyu belirleyeceğiz. Geçmiş-gelecek, yaşam-ölüm, güçlü-zayıf gibi zıt ikiliklerden konuşacağız, tartışacağız. 

Konserler:

27 Kasım – İstanbul Bronx Pi Sahne

Teşekkürler: Adana İl Sınırı / Adnan Çam

0
19470
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage