24 AĞUSTOS, ÇARŞAMBA, 2022

“Müzik de Doğa Gibi Nefes Almamızı Sağlıyor”

Müzik yolculuğuna şarkılar yazarak ve söyleyerek; deneyimlerinin ve duygularının olumlu ve ilham verici şeylere dönüştüğünü fark etmesiyle başlayan Nilay Özkara ile müzikal yolculuğu, evreni, bağımsız müzik ve son teklisi “Gibi” üzerine sohbet ettik.

“Müzik de Doğa Gibi Nefes Almamızı Sağlıyor”

Ev stüdyosunda yaptığı yarı profesyonel kayıtların ardından, babası Ayhan H. Özkara anısına yazdığı “Uzaklara” adlı teklisini 2020 başlarında yayımlayan Nilay Özkara, bu ilk teklinin hemen ardından, yine ev stüdyosunda ürettiği ikinci tekli çalışması “Uyanın”ı dinleyicilerle buluşturdu. “Seninle” adını taşıyan ve pandemi koşullarında, yine ev stüdyosunda ürettiği üçüncü teklisi ise 2021 yılı Mayıs ayında yayımlandı. Spotify tarafından, kariyerlerini inşa ederken güçlü eserler ortaya koyan ve büyük bir potansiyel sergileyen bağımsız sanatçıları öne çıkarmak için hazırlanan “Fresh Finds” çalma listesinde kendisine kısa sürede yer bulan ve playlist’in kapak yüzü olan “Gibi” teklisi ise düzenlemesi profesyonel bir müzisyen tarafından yapılan ilk şarkısı olma özelliğini taşıyor.

Seni tanımayanlar veya henüz yeni tanışanlar için en baştan başlayalım istiyorum. Kimdir Nilay Özkara? Müzikle yolun nasıl kesişti?

Benim için cevaplaması en zor soru bu. Henüz ben de her geçen gün tanışıyorum kendisiyle. Ama şunu söyleyebilirim; insan büyüdükçe kendisine daha çok benziyormuş gerçekten. (Bunu Bartu Küçükçağlayan’ın bir röportajında okumuş ve çok etkilenmiştim.) Ben de sizin gibi tanımaya, anlamaya çalışıyorum. Sanırım hep beraber öğreneceğiz bunu. :)

Şarkı yazan, şarkı söyleyen, 2 köpeği olan, kedilere bayılan; hayvanları, doğada ve sahnede olmayı seven biriyim. Müzik de doğa gibi nefes almamızı sağlıyor. Ben de müziğimle hem kendimin hem de beni dinleyenlerin nefes almasını sağladığıma inanıyorum.

​Acısı, hüznü, çaresizliğiyle üstesinden gelmekte çok zorlandığım, oldukça yoğun ve uzun bir süreç yaşadım. O dönemde, kulaklığımı takıp yürüyüş yapmak bana en iyi gelen şeylerden biri oldu. Sanırım her bir adımımda her şeyi geride bırakmaya çalışıyormuşum. Kalbimde ve içimde olan, biriken onca şeyin bir yol bulması gerekiyormuş. O yaşadığım dönem de müzikle yolunu buldu. Şarkı yazmaya ve söylemeye böyle başladım.

Hakkında şu bölüm ilgimi çekti: “Müzik yolculuğu şarkılar yazarak ve söyleyerek; deneyimlerinin ve duygularının olumlu ve ilham verici şeylere dönüştüğünü fark etmesiyle başladı.” Bu farkındalığı açsak ya biraz, tam olarak nasıl bir süreçti, neler oldu o dönemde? Seni o ilk şarkını üretmeye iten güç neydi?

Şu sıralar Ot dergisini elimden düşürmüyorum. Haziran 2022 sayısında İsrailli yazar Etgar Keret’in bir söyleşisi çıktı karşıma. Kendisine sorulan bir soruyu yanıtlarken, yazmaya, yaşadığı trajik bir olayın acısını (çok yakın arkadaşının intiharı) unutmak için başladığını anlatıyordu. Okumaya başladım. Çok uzun olmayan bir söyleşiydi. Birisi çok başka bir zamandan, çok başka bir ülkeden, bana, benim ne yaşadığımı anlatıyor gibiydi. “Çok büyük bir acı içindeydim, unutmanın tek yolu yazmaktı. Ya yazarak bunu sağaltacaktım ya da ben de kendimi vuracaktım… Ben bu kayıptan bir yazara dönüştüm.” diyordu söyleşide.

​Ben de onun gibi, bir kayıptan şarkı yazan ve şarkı söyleyen bir insana dönüştüm. Müzik bu anlamda, babamın bana kapı altından gönderdiği bir mektup gibi. Yayımladığım ilk şarkım, “Uzaklara”, 2015 yılında kaybettiğim babam için yazdığım bir şarkı. Bir şarkı olmanın da ötesinde bir fotoğraf aslında; babamın Kadıköy'de Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin bahçesinde çayını içerken telefonumla çektiğim bir fotoğrafı.

Peki müziğini üretme sürecinde tek başınayken mi yoksa başkalarıyla çalışırken mi daha rahat hissediyorsun? Bize biraz üretim pratiğinden ve rutinlerinden bahsedebilir misin?

Çokça şarkımı pandemi sürecinde, maskenin altından mırıldana mırıldana, küçük kayıtlar yaparak yazdığımı söyleyebilirim. Özellikle köpeklerimle yaptığım düzenli yürüyüşlerde. Nota ve armoni bilgim olmadığı için mırıldandığım şeyleri hemen telefonuma kaydediyorum. Sonrasında ise birlikte üretme süreçleri başlıyor. Buraları benim en keyif aldığım yerler. Çünkü tek odağınız oluyor, o da şarkı. Ortaya çıkacak bir şarkının verse ya da chorus bölümleri örneğin. Artık tamamen şarkının ne istediğini anlamaya adıyorsunuz kendinizi. Sizin dışınızda birinin de bu deneyiminin parçası oluşunu dışarıdan gözlemliyorsunuz. İşte o anlar benim için çok büyüleyici!

Müzikal evrenini nasıl tanımlarsın? Yaşadığın şehir, karşılaştığın insanlar müziğine yansıyor mu?

Müzik üretmek kendimle konuşma biçimim. Şarkılarımı mırıldanırken, söylerken, kaydederken ve yazdığım şarkının ne olduğuna bakarken, çoğu zaman kendimdeki “o anı” okuyorum. İyi ve kötünün farklı enerji kaynakları varsa eğer, bunu ilham verici, güzel bir şeye dönüştürmem için inanılmaz bir araç oluyor. Kötü, olumsuz diye tanımladığımız, mücadele gerektiren yoğunlukların içinden çıkmaya yönelik güçlü bir isteğimin olduğunu fark etmemi sağlıyor. Üretmeme, ortaya bir şeyler koymama, kendi alanımı genişletmeme, kendimle didişmeme hizmet ediyor sanki. Kötü olan hiçbir şey kalmıyor, unutuyorum hemen. Çünkü kendimi aktarabildiğim sonsuz bir kaynağım var artık.

Müzik her şeyi içine alan, her şeye bakan bir şey. Yansımaması mümkün mü? Bendeki yansıması çoğu zaman müzik üretmeden önce ortaya çıkmıyor. Bir şarkı yazdıktan sonra etkilendiğim şeyler olduğunu fark ettiğim de oluyor. Olup bitenden ne kadar etkilendiğimi, şarkım, yani benden çıkan şey söylüyor bana. Aslında beni bana gösterir hâle geliyor.

Müzik, zamansız bir şey. Bazen yaşadığım bir şeyi yıllarca üstümde taşıyabiliyorum ama bir şarkı yazdığımda, belki tek bir kelime, o yılların yoğunluğunu alıp ortaya koyabiliyor ve beni hafifletebiliyor. Bazen de aksine, beni girmekten sakındığım bir yere bırakabiliyor, açmak istemediğim bir çekmeceyi açmama vesile olabiliyor. Müzik, epifaniyle çok ilişkili. Hani bir kitap okurken bir kelime ya da bir film izlerken bir sahne size anlık aydınlanma yaşatır ya. Müzik hem üretirken hem de dinlerken bunu bana sunabiliyor.

​Bir an bir melodi, bir söz geliyor ama, o anda bulunduğum ortamla hiç ilgisi yok. Başka bir anın, başka bir hâlin yansıması o aslında. Mutlu olduğum bir ortamdan ayrılıp, tek başıma kaldığımda çok hüzünlü bir şey gelebiliyor içeriden. Hep böyle ikilikler var hayatımızda. Belki de o yoğun mutluluk hâli, başka bir şeyi tetikliyor bende. Siz, tabut getirmeyi unutan bir cenaze aracı gördünüz mü mesela? Ben gördüm. :) En acı gününüzde bile gülebiliyorsunuz bazen. Hayat!

Dinleyicilerinle nasıl bir bağ kuruyorsun? Senin için müzik ürettikten sonra biter mi yoksa onun dinleyici üzerindeki etkisiyle de ilgileniyor musun?

Yolun daha başındayım ve şu anda sadece sosyal medya üzerinden etkileşim kurabiliyorum. Şarkılarımı dijital platformlarda yayımlıyorum, bazen YouTube’a akustik kayıtlar yüklüyorum ve bunları sosyal medyada paylaşıyorum. Henüz dinleyicilerimle fiziksel temas hâlinde olduğumu söyleyemem.

​Beni kaç kişinin dinlediğinden çok, şarkılarımın dinleyicilerin kendileriyle iletişim kurmasına yardımcı olmasıyla, içlerine bir his düşürmesiyle, hafiflemelerini (belki de ağırlaşmalarını, yoğunlaşmalarını) sağlamasıyla, onlara dokunması ve onlara bir deneyim, bir epifani yaşatmasıyla ilgileniyorum. Bunların çoğundan belki hiç haberdar olamayacağım. Bir şarkıcı, şarkı yazarı, müzisyen dinleyiciyle kurduğu bağı nasıl tam olarak anlayabilir ki? Sosyal medyada gelen yorumlar mı, YouTube'da gelen beğeni sayısı mı, Spotify'daki dinlenme sayısı mı kanıtlar bunu? Bir müzisyen, 20 milyon kez dinlenen bir şarkısının dinleyicilerine ne şekilde dokunduğunu nasıl anlayabilir ki? Kurduğu bağların sayısından çok, niteliğine önem veren bir şarkı yazarı ve şarkıcı olarak bu asla bilemeyeceğim bir şey.

Eleştiri ile ilgili düşüncelerine de değinmek istiyorum. Olumsuz bir eleştiri alsan demoralize olur musun? Sen bir müziği olumlu/olumsuz eleştirirken neleri kriter alırsın?

Şu anda daha önce hiç yüzmediğim sularda, hiç girmediğim sokaklardayım. Daha yeni yeni görüyorum buraları. Dolayısıyla müziğimle ilgili bir eleştiri aldığımda ne hissedeceğimi bilmiyorum. Sorgulayan biri olarak sorgulanmaya da açığım. Sorgulama, daha ileriye yönelik, daha gelişmeyi destekleyen bir yaklaşım bana göre. Bir gün bir dinleyicim bana "Bu şarkıyı ne kadar kötü yazmışsın!" derse bundan etkilenirim muhtemelen. Ama biri müziğimi daha ileriye taşıyacak, benim vizyonuma katkıda bulunan bir tavırla yaklaşır ve düşüncelerini paylaşır, bir şeyleri sorgulamamı sağlarsa bundan onur duyarım elbette. Ben kendi kendime birçok şeyi sorguluyorum zaten fakat, beni başka bir konuda, başka bir yaklaşımla sorgulamaya itecek bir şey yaşarsam buna minnettar olurum.

Artık müzik dinleme deneyimimiz dijital platformlar üzerinden gerçekleşse de ben hâlâ sanki kaset satın almışım gibi müzik dinliyorum. Şarkının künyesine mutlaka göz gezdiririm örneğin. Dinleme deneyimimi değiştirmeyecek olsa da şarkı sözleri şarkıyı söyleyen kişiye aitse eğer, kelimelere ve vurgusuna daha da dikkat kesiliyorum. Böyle olunca sanki onun yaşadığı şeyleri bir filmin sahneleri gibi gözümde canlandırabiliyorum. Şarkıyı tane tane dinliyorum, nefesine kadar. Müzisyenlerin kimler olduğuna bakıyorum. Örneğin şarkının bir yerinde bir müzisyen, şarkı sözündeki bir kelimeye öyle güzel eşlik ediyor ki, onun ne hissettiğini hissediyorum adeta. Bu hoşuma gidiyor, hatta bundan haz duyuyorum. Bazen tek bir kelime bile alıp götürebiliyor, hatta o şarkıyı o kelime için bile dinleyebiliyorum. Çok sıradan bir kelime bile olabilir bu ama söyleniş şekli her şeyi değiştirebiliyor.

​Bunun dışında iyi sound da benim için çok önemli. Her şeyi tane tane duyabilmeyi seviyorum. Şarkının yoğunluğunda bile yalınlığı yakalayabilmek önemli benim için. Bazı frekanslar, bazı sözler, bir başka sözcük yerine o sözcüğün seçilmesi veya sözün söylenişi bam telime dokunuyor, gönlüme değiyor başka bir deyişle. Bu, empati kurmamı sağlıyor. Belki de künyeye bakmayı sevmem de bu empati isteğinden.

“Gibi” stüdyoda kaydedilen ilk teklin oldu. Bu bağlamda senin için diğer teklilerinden ayrı bir yerde duruyor olmalı. Ev stüdyosundan çıkıp profesyonel bir stüdyoya geçmek nasıl hissettirdi?

Her şeyi ilk kez deneyimlediğim bir süreç oldu açıkçası. Hem ilk defa bir şarkımın düzenlemesi yapıldı hem de beraber müzik yapmak istediğim, çalışmayı hep hayal ettiğim kişi tarafından! :) Bu çok kıymetli bir şey benim için. Emre (Tankal) düzenlemeyi yapıp benimle ilk paylaştığında "Bence bu şarkıyı ben söylememeliyim!" demiştim heyecandan. Çünkü, Emre öyle bir düzenleme yapmıştı ki, bana içini dolduramayacağım büyük bir elbise gibi gelmişti o anda. Bu endişem kayıt aşamasına kadar devam etti. Ta ki Derin’le (Bayhan) çalışana kadar.

Kayıt süreci planlanırken Hayyam Stüdyoları'nın adı geçtiğinde çok heyecanlanmıştım. Daha önce bu kadar kapsamlı bir stüdyoda kayıt deneyimim olmamıştı ve bunu ilk kez Hayyam Stüdyoları'nda, kapılarını Türkiye’den ve dünyadan onlarca müzisyene açan yerde yapacaktım! Daha fazla deneyime sahip olmam gerekiyor gibi geliyordu bana. Daha "olmam" gerekiyormuş gibi hissetmiştim. Kendimle çokça didiştiğim bir süreç oldu sanırım “Gibi”.

​İlk şarkım “Uzaklara” yayımladıktan sadece birkaç ay sonra pandemi süreci başlamış ve "Gibi"nin yayımlanmasına kadar geçen süre boyunca evimize ve kendi dünyamıza kapanmıştık; her şeyi kendimiz yapmak ve kontrol etmek durumundaydık. "Gibi", ilk kez hem şarkımı hem de kendimi teslim ettiğim bir süreç bu anlamda.

“Gibi” aynı zamanda Spotify tarafından bağımsız sanatçıları öne çıkarmak için hazırlanan “Fresh Finds” çalma listesine girdi ve playlist’in kapak yüzü oldu. Bağımsız bir sanatçı olarak bu başarıya ulaşmak eminim ki çok iyi hissettirmiştir. Başarı kıstasların neler? Şunu yaparsam ya da şuraya gelirsem kendimi başarmış sayarım dediğin durumlar var mı?

Öncelikle şunu paylaşmak istiyorum. “Gibi”nin girdiği çalma listesinin bağımsız sanatçıları destekleyen bir liste olduğunu sonradan öğrendim. Bu konuda bilgim bile yoktu. Fresh Finds Türkiye çalma listesine girdiğimi bir sabah, bir arkadaşımın gönderdiği ekran görüntüsüyle öğrendim. Haberi alınca baktım ve ilk başta bunun kişisel bir çalma listesi olduğunu sandım. Editöryal bir çalma listesi olduğunu anlayınca da tabii ki çok mutlu oldum.

Doğruyu söylemek gerekirse, sorularınızda beni en çok düşündüren şey “başarı” kavramı oldu. Müzikle başarıyı zihnimde birleştiremediğimi fark ediyorum. Ben hırslı biri değilim ama ne yapmak istediğimi bildiğim kadar ne yapmak istemediğimi de iyi biliyorum. Başarı kavramı bana hırsı çağrıştırıyor. Daha sınırları çizilebilen şeyler için kullanılabilecek bir sözcük sanki başarı. Ben sadece sezgilerimden uzaklaşmadan, kök salmadan yolculuğuma devam ediyorum.

Yapmak istediğim şeyler arasında iyi bir repertuar oluşturmak, beraber sahne almak istediğim müzisyen arkadaşlarımla güzel bir mekânda, güzel bir atmosferde şarkı söylemek, müzik yapmak ve dinleyicilerle buluşmak var. Özellikle Fresh Finds Türkiye listesinde şarkıma yer verilmesi, daha çok kişinin müziğimi dinlemesini sağladı ve bu çok güzel hissettirdi. Müziğimin dinlendiğini ve beğenildiğini bilmek istiyorum. Buna ulaşmak için attığım her bir adım, daha iyisini yapabilmeme olanak sağlarsa ne harika! :)

Bağımsız bir şarkıcı, şarkı yazarı olarak müziğimi daha çok kişiye ulaştırma arzumun peşinden gittim tabii. Neler yapabileceğime yönelik araştırmalar ve ön çalışmalar da yaptım. Fakat bana çoğunlukla sunulan tablo, müziğin ne kadar büyük bir endüstriye ve ekosisteme dönüştüğünü gösterdi. Bu yöntemlerin hiçbiri bana yakın, bana ait gelmiyordu. Çok çalıştık, çok özen gösterdik. Her şeyin zamanı geldiğinde ve kendiliğinden olmasını istiyordum. Şarkım yayımlanalı birkaç hafta olmuştu ve neredeyse ümidimi kaybetmek üzereyken "Gibi"nin Spotify Fresh Finds Türkiye çalma listesine dahil edildiğini öğrendim. Hatta bu çalma listesi geçtiğimiz günlerde yenilendi ve çalma listesinin kapağı değişmiş olsa da listeye yeniden dahil edilmişim. Yaptığım şeyden böylece emin oldum ve daha çok dinleyiciye ulaşmaya yönelik tüm kaygılarımı bir kenara bıraktım.

​“Müziğim, şöyle yaparsam daha çok dinlenir.” gibi bir kurguya girmeden, “Ana akım mıyım, değil miyim?" diye düşünmeden, hatta yazdığım şarkının türünü (genre) bile bilmeden, gönlümden çıkan müziği yapmak için çok özen gösteriyorum. Şarkılarımı tasarlayarak yazmadığım gibi, tasarlayarak sunmayı da seçmiyorum. Açıkçası “bağımsız” sözcüğünün hakkını verecek kadar bağımsızım yani. :)

“Gibi”yi “Var olmayana duyulan özlemin şarkısı” olarak tanımlamışsın. Nedir bu var olmayan?

Bunu en iyi anlatacak şey belki de Galce bir sözcük: Hiraeth. Şöyle bir anlamı var: “Var olmuş ve artık olmayacak veya hiç var olmamış ve hiç olmayacak bir şeyin özlemini çekmek.” Bu muhtemelen herkesin hayatının bir evresinde, tanımlayamasa dahi hissettiği bir şey. Bu belki birinin kedisi, çok sevdiği bir çiçeği, kaybettiği bir fotoğrafı, eski sokağı, anayurdu; birinin kendisinin eski hâli, çocukluğu, artık hiç duyamayacağı bir koku veya hayalleri... Rengi, cinsiyeti, ırkı olmayan bir his bu. Herkes için başka bir anlam ifade ediyor, benim içinse çok şey.

“Gibi”nin klibini de çok yakında dinleyicilerinizle paylaşacaksınız. Klibin yaratım süreci ve şarkının ruhunu yansıtma şeklini nasıl tanımlarsın?

Doğruyu söylemek gerekirse ben “Gibi”nin müzik videosunun nasıl olabileceğine dair hiçbir fikre sahip değildim. Hatta, “Acaba bir müzik videosu çekmesek mi?” dediğim bile oldu. Ancak, “Gibi” dijital platformlarda yayımlanmadan birkaç gün önce Derin’le (Sarıyer) paylaştığımda, Derin öyle güzel bir senaryo yazdı ki, adeta film gibiydi. Çok etkilendim bundan. Ancak bu senaryonun bir videoya dönüşebilmesi çok kapsamlı bir prodüksiyon gerektiriyordu. Birtakım araştırmalar yaptıysak da üstesinden gelemeyeceğimiz kadar büyük bir proje olduğunu anlayınca, bu videoyu hayata geçirme hayalimizi bir kenara bıraktık.

Ancak bu videoyu çekemesek de ben böylece bir müzik videosu çekme fikrine sıcak bakar hâle geldim. Sonrasında neler yapabileceğimize baktık ve muhteşem bütçemizle şarkıyı destekleyecek bir video hazırlamanın yollarını aradık. Sonunda, ortaya bir sahne performansının görselleştirildiği bir stüdyo çekimi çıktı. Emre, sağ olsun, beni kırmayıp bana orada da eşlik etti. Böylece Emre’yle ilk kez aynı sahneyi paylaşmış olduk.

​Başından beri çok ama çok şey öğrendiğim ve kendime çokça not aldığım bir sürecin sonunda “Gibi”nin sade, yalın, bazı küçük kusurları da olan bir müzik videosu oldu. Umarım keyifle izlersiniz. :)

Bağımsız müzik yapan biri olarak albüm çıkarmayı düşünüyor musun? Sence bağımsız müzisyenler için bu piyasanın en büyük zorluğu nedir?

Herhangi bir çatı altında yer almadan, bağımsız olarak bir şey yapmak istediğinizde karşınıza çıkan ilk zorluk finansal bağımsızlık oluyor. Müzik üretirken iyi yapmak istediğim o kadar çok şey var ki. İyi müzisyenlerle çalışmak ve herkese emeğinin karşılığını eksiksiz verebiliyor olmak, hayatın tümünde olduğu gibi burada da çok önemli benim için. Kendinize ve kimseye maddi ya da manevi açıdan mahcup olmadan, bütün süreci planlayarak götürmeniz gerekiyor. Bu da doğal olarak, maddi durumunuzu hep organize etmenizi, oradan alıp oraya koymanızı gerektiriyor. Bunu iyi ve doğru yapabilmek içinse önceliklerinizi sıralamak durumundasınız. Nelerden vazgeçemeyeceğinizi iyi belirlemeniz, geri kalan şeyler için ise alternatifler üretmeniz veya ödün verebileceğiniz şeyleri belirlemeniz gerekebiliyor. İyi müzisyenlerle, sizi ve şarkılarınızı anlayan, hissedebilen insanlarla bir arada olmak istiyorsunuz.

Bir diğer konu ise iyi bir kayıt alabilmek, bunun için de iyi bir kayıt stüdyosunda çalışabilmek. Çünkü kayıt, geri dönüşü olmayan bir adım. Bağımsız bir müzisyen olarak bunların tümüne kaynak ayırmanız gerekiyor.

Bağımsız olmak kimi zorlukları beraberinde getirse de dezavantajlı olduğunu düşünmüyorum ancak daha fazla mücadele etmeyi gerektirdiği de bir gerçek. Bir yerden bir yere ulaşmaya çalışırken adımınızı bir bacak boyu değil de bazen iki, bazen üç bacak boyu atmanız gerekebiliyor. Dolayısıyla daha meşakkatli. Geçenlerde arkadaşlarımızla sohbet ederken şöyle bir dilekte bulundular: Meşakkatiniz bol olsun! :)

Zaten kelimenin özüyle "müzik" nasıl bağımlı olabilir ki? :)

Albüm çıkarmak gibi bir düşüncem şimdilik yok. Bugüne dek yazdığım çokça şarkı var ama farklı zamanlarda, farklı hislerle ortaya çıkan şarkıları aynı dönemde düzenlemek, aynı anda yayımlamak bana yakın gelmiyor. Şarkılarımı da bir albüm yapma ya da yapmama hedefiyle yazmıyorum. Böyle tane tane, ince eleyip sık dokuyarak ilerlemeyi kendime daha yakın buluyorum. Şarkılarımın demlenmesine, olgunlaşmasına fırsat vermek istiyorum.

​Diğer yandan, isteğim bir albüm çıkarmak olsa da bunu bağımsız bir şarkıcı olarak, bağımsızlığımı koruyarak yapmam mümkün değil sanırım. Çünkü çok ciddi maliyetlerden söz ediyoruz.

Yakın zamanda seni canlı performans yaparken görebilecek miyiz? Gelecekten beklentilerin neler?

Umarım. :) Canlı performans yapmak, sahne almak üzere sıkça konuşuyoruz kendi aramızda.

Gelecekten beklentim şu; "Bu ay nerelerde konserimiz var?" diye sorabileceğim ekip arkadaşlarımın olmasını gerekli kılacak kadar yoğun bir programım olmasını istiyorum. Kayıtlar sırasında, şarkı söylerken de hep karşımda dinleyiciler varmış gibi hayal ediyor ve şarkımı onların gözlerinin içine bakarak söylüyorum. Bunun gerçek olmasını istiyorum.

Her şeyden önce, şu ana dek yayımladığım şarkıların dinlendiğini biliyorum fakat şarkılarımı kimin, nerede, nasıl bir ortamda dinlediğini bilemiyorum. Kulaklıklarıyla mı, evinin salonunda bir ses sisteminde mi, çalışırken bilgisayar başında mı, balkonda kahvesini yudumlarken mi yoksa arabasıyla yolculuk yaparken mi dinliyor ya da dinlerken ne hissediyor bilmiyorum. Bunu şimdilik sadece tahmin edebiliyorum. Ben de bir dinleyiciyim ve belki yıllardır dinlediğim bir şarkıyı ya da bir şarkıcıyı canlı olarak dinlediğimde hissettiğim şey bambaşka. Dinleyiciyle etkileşimde olmak, gözlerinin içine bakarak, müziğimin onların kulaklarına akustik olarak ulaştığını bilerek söylemek istiyorum.

​Depeche Mode'un Berlin konserindeki "Enjoy The Silence" performansı YouTube'da en sık izlediğim videolardan biri. Her izlediğimde kendimi Dave Gahan'ın yerine koyuyorum; sanki ruhum onun içine giriyor ve onu ben deneyimliyorum. O kadar dinleyiciyle aynı anda, bir olma fikrini düşündükçe içimi coşku kaplıyor.

Mükemmel bir hayal, umarım bu hayaline bir gün kavuşursun. Sevgili Nilay, sorularımı yanıtlamaya vakit ayırdığın için çok teşekkür ederim. Sevgiyle kal.

Ben teşekkür ederim, beni ve müzik dünyamı merak ettiğiniz için. Beni ağırladığınız için de çok teşekkür ederim.

Nilay Özkara’nın YouTube hesabına buradan, Spotify hesabına ise buradan ulaşabilirsiniz.

0
4123
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage