Vizyonda izleyiciyle buluşan, yönetmenliğini Michael Chaves’in üstlendiği “The Conjuring” serisinin son filmi olan The Conjuring: Last Rites üzerine bir yazı.
“The Conjuring” serisi, The Conjuring: Last Rites ile geri dönüyor. Ana serinin dördüncü, Conjuring evreninin dokuzuncu filmi olan The Conjuring: The Last Rites, ana seriyi sonlandıran final filmi olarak karşımıza çıkıyor. Filmin yönetmen koltuğunda, The Conjuring: The Devil Made Me Do It (2021) ve The Nun II (2023) filmlerinin yönetmeni Michael Chaves bulunuyor. Böylece Conjuring evrenine ait son üç film aynı yönetmene emanet edilmiş oluyor. Film, “Her şeyi sonlandıran vaka” tanıtımıyla büyük bir iddiada bulunarak dikkatleri üzerine çekiyor. Yine Warren ailesinin yaşanmış vakalarından uyarlanan filmin başrollerinde Vera Farmiga ile Patrick Wilson yer almaya devam ediyor.
Paranormal araştırmacı ve demonolog olan Warren çifti, sağlık sorunları ve ailelerine vakit ayırma istekleri nedenleriyle vaka çözmeyi bırakmışlardır. Kızlarının mutluluğuna odaklandıkları anda geçmişten gelen bir iblis huzurlarını kaçırır. Smurl ailesinin başına gelen korkunç olaylar Warren’ların geçmişlerindeki kötülüğü tekrar ortaya çıkaracak ve son bir kez ailecek yaşam mücadelesi vereceklerdir.
Fikir İyi Ancak Serinin Hak Ettiği Bir Son Değil
The Conjuring: Last Rites, ana seri bazında değerlendirildiğinde neredeyse üçüncü film olan The Conjuring The Devil Made Me Do It kadar iyi gözüküyor ancak yine de James Wan’ın yönettiği ilk iki filmin seviyesine yaklaşamıyor. Üçüncü filmle birlikte Warren ailesini öne çıkararak daha duygusal ve dramatik bir yöne evrilen seri, final filminde bunu katlayarak sürdürüyor. Smurl ailesine musallat olan iblis Warren ailesinin geçmişine dayanıyor ve iki aile için de çocukların korunması, ailenin önemi devreye giriyor. Film, 2 saat 15 dakikalık uzun süresinin neredeyse yarısını Smurl ailesine yarısını da Warren ailesine ayırıyor, hatta gerçek olayları yaşayan aile yer yer arka planda kalıyor. Warren ailesinin kızlarına olan düşkünlüğünün, aile saadetlerinin bir noktada fazla öne çıktığı ve inandırıcılıktan uzaklaştığı söylenebiliyor. Film adeta rotasını kaybediyor.
Bir önceki filmi yöneten Michael Chaves hiç fena olmayan bir iş ortaya koymuş olsa da bu filmde korku sahnelerinde kendini ve ilk iki filmi neredeyse taklit ediyor. Serinin -hayranlarının da fark edebileceği- oldukça benzer sahneler ve korkutma teknikleri bulunuyor. Özellikle üçüncü filmdeki ruhların karakter tasarımıyla son filmdekiler fazlasıyla benzerlik gösteriyor. Bu durum yenilik ve daha görkemli bir son arayanlar için hayal kırıklığı yaratıyor. Hatta Chaves bir önceki filmdeki şok edici açılış sahnesinin altında, daha tatsız bir açılış sahnesiyle filme olan beklentiyi en başta düşürüyor.
Serinin ikinci filmi kadar uzun olan film, bir korku filmi için ortalamanın üstünde olan süresini verimli kullanamıyor. Başından itibaren birçok sahne ile korkutmayı başarıyor olsa da bu sahnelerin çoğu jumpscare tekniğine dayanıyor, kolaya kaçıyor. Duygusal ve dramatik yönü uzun süre zarfında bir noktadan sonra filmin akıcılığını olumsuz etkiliyor. Filmin en büyük eksisi ise “Her şeyi sonlandıran vaka” tabirine yakışmayan, oldu bittiye gelen finali oluyor. Kurulan yapı, sürdürülen gerilim ve bu güçlü iblisin gizemi finalde “aile olmanın gücü” temasıyla yerle bir oluyor. Neredeyse “Fantastik Dörtlü”nün mücadelesini izliyormuş hissiyatı vererek korku yönünü ortadan kaldırıyor. Bununla da kalmayıp vakanın bitişiyle neredeyse on dakika boyunca Warren ailesinin saadetini ve mutluluğunu göstermeye devam ediyor.
Abartılı PR Çalışmaları, Göndermeler ve Bol Miktarda Annabelle
Film, fragman yapımının, kurgusunun ayrı bir yetenek istediğini bir kez daha ortaya koyuyor. The Conjuring: Last Rites fragmanlarını gösterimden önce izleyenleri pişman ediyor. Filmin ilk yarısı izlendiğinde filmdeki birçok başarılı korku sahnesinin fragmanda yer aldığı ortaya çıkıyor. Hâliyle fragmanları izleyen izleyici hem etkilenmiyor hem de hangi sahnede neyle karşılaşacağını önceden biliyor. Bu can sıkıcı durumu engelleyecek sahne sayısı bir elin beş parmağı bile etmiyor. Bunun yanı sıra önceki filmlerin pr ve tanıtım çalışmalarının aksine bu film için yapılan çalışmalar, Vera Farmiga ve Patrick Wilson ile yapılan röportajlarda ve ön gösterimlerde görüldüğü üzere film din sömürüsüyle suyu çıkmış bir eğlenceye dönüşüyor. Bu durum geçtiğimiz sene çıkan Immaculate adlı korku filminin pr çalışmalarında Sydney Sweeney’nin İncil’den bölümleri okumasına benziyor.
Filmde hem seriyi sevenlerin hem de korku sinemasının sıkı takipçilerinin yakalayabileceği pek çok güzel gönderme bulunuyor. Böyle serilerde göndermeler görmek her ne kadar güzel olsa da film Annabelle’in suyunu sıkıyor, sırtını resmen ona dayıyor. Annabelle ilk filmden itibaren serinin yıldızına dönüşmüş durumda ve dünya çapında lanetli bebek olarak bilinir hâle geldi. Fakat Smurl ailesinin olayıyla Annabelle’in hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen bebek gönderme olmaktan çıkıyor ve filmde ana korku unsurlarından birisi hâline geliyor. Orijinal bir şey bulmak yerine ve hatta filmin ana kötüsü büyük iblise bir karakter ve görünüm düşünmek yerine Annabelle’i farklı biçimlerde dahil ediyor. Popüler olan satar mantığıyla hareket etmesi filme bir eksi puan daha katıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=hyLeg1oiqwE
Oyuncu Performansları ve Teknik Detaylar Beklendiği Gibi Ancak Bir Şeyler Eksik
The Conjuring: Last Rites, Warner Bros bünyesinde yapılan büyük bir stüdyo filmi olarak çıkıyor. Yani her sene gördüğümüz pek çok ufak bütçeli korku filminin aksine inanılmaz imkânlara ve bütçeye sahip. Hâl böyle olunca sinematografisi, ses tasarımı, mizanseni ve müzikleri olması gerektiği gibi iyi ve etkileyici oluyor ancak bunun da övülecek bir nokta olmaması gerekiyor. Zaten olması gerekeni sunduğu için bu teknikle nasıl bir performans sergilediği daha büyük bir önem arz ediyor. Örneğin fragmanı çıktığında ruh/iblis tasarımları ilk filmlerdeki kadar gerçekçi ve korkutucu olmamakla eleştirilmişti. Filmin içinde bu görünümlerde makyaja ek olarak CGI kullanımı varsa da sırıtmıyor ancak bir yenilik veya orijinallik de sunmuyor. Bir Annabelle, Nun veya Crooked Man gibi akılda kalıcı, etkileyici şeytani bir karakter göstermiyor. Hâl böyle olunca Annabelle’e sırtını dayamaya devam ediyor. Sıradan korkunç makyajlı insanları jumpscare eşliğinde gösteriyor. Filmin şeytani büyük iblisi ise resmen vasat bir korku filmindeki herhangi bir gölge varlık gibi birkaç yerde gösteriliyor. Film, karakter tasarımları ve orijinallik yönünden sınıfta kalıyor.
Film, en azından teknik yönlerden olduğu gibi oyuncu performansları yönünden de kurtarıyor, tatmin ediyor. Vera Farmiga ile Patrick Wilson önceki filmlerde sergiledikleri performansı sürdürüyor. Gerçekten bu karakterlere, role ve evrene alıştıkları, benimsedikleri belli oluyor. Fakat performansları iyi olsa da diyaloglar yönünden sıkıntılar ortaya çıkıyor. Kulak tırmalayan cümleler, “burada büyük bir karanlık var” benzeri klişeleşmiş tabirler, filmdeki iblislerle mücadelede karakterlerin farkını ortaya koymayan sıradan şeytan çıkarma ayetleri... Birçok sahne “ben bunu diyalogları daha önce pek çok kez duydum” diye düşündürüyor. Film adeta seriye gerçekten veda edilmesi gerektiğini, kısır bir döngüye girildiğini ortaya koymuş gibi gözüküyor. Seriyi sevenlerin pek çoğu ise ilk iki filmin yönetmen ve serinin yaratıcısı James Wan’un seriye nokta koymuş olması gerektiğini düşünüyor.
The Conjuring: Last Rites, büyük bir stüdyo yapımı korku filmi olarak genel anlamda tatmin edici bir korku deneyimi sunuyor olsa da serinin hayranları ve korku filmi severler için büyük bir hayal kırıklığı oluyor. Fikrine, tekniğine ve oyuncu performanslarına rağmen korkusunu jumpscare tekniğine dayandırması, yenilik katmayan sahneleri, sıradan iblis tasarımları, klişe diyalogları ve zayıf finaliyle seriye yakışmayan bir son oluyor. Kısacası The Conjuring: Last Rites, serinin neden artık sonlanması gerektiğini hatırlatan bir film oluyor. Yine de sinemada kesinlikle sinemada deneyimlenmesi gereken bir yapım olarak 5 Eylül 2025 Cuma günü vizyonda yerini alıyor.