Costanza Casati’nin kaleme aldığı Antik Yunan dünyasında gücün ve kehanetlerin, nefretin ve sevginin, kendisine yapılan her haksızlığa ölümle karşılık veren bir kraliçenin hikâyesini anlattığı Klytaimnestra, Ceren Gürein’in çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan çıktı.
Antik dünyanın en korkulan kadın figürlerinden biri Klytaimnestra. Savaşçı, anne, katil, kraliçe.
“Kraliçeler ya nefret edilir ya da unutulurlar. Ben hangisinin kendime daha uygun olduğunu zaten biliyorum...
Bir kralın kızı olarak doğdum ama bir zorbayla evlendirildim. Tanrıları yatıştırmak adına çocuğumu kurban ederken kocamın yanında çaresizce durdum. Onun uzak diyarlarda savaşmasına tanıklık ederken içimde gittikçe büyüyen şiddet dolu düşüncelerle avundum. Çünkü bu, bana yapılan ilk kötülük değildi. Asla hak etmediğim bu yaşam beni yıkamayacak. Yavaşça yapıyorum planlarımı.
Ama kocam zaferle döndüğünde artık önümde bir seçim var. Kaderimi kabul mü edeceğim yoksa intikam mı alacağım? Hangisini seçersem seçeyim, üzerime sıçrayan çamuru temizlemesi güç. Bu yüzden sabırla zamanımı bekliyorum. İntikam oyununda tanrıların elini zorlayacağım. Çünkü uzun zaman önce başkalarının hiç kavrayamadığı bir gerçeği kavradım:
GÜÇ BANA VERİLMİYORSA, ONU KENDİ ELLERİMLE ALACAĞIM.”
Islandman, beşinci albümü Island5’ten “Rüzgar” başlıklı ikinci teklisini yayımladı.
“Rüzgar”, geleneksel ezgilerle modern seslerin buluştuğu sade ama etkileyici bir atmosfer sunuyor. Gitgide yükselen ritimler, huzur veren gitar arpejleri ve Anadolu esintili sazlar, dinleyeni zamanın dışına taşıyan bir deneyim sunuyor. “Rüzgar”, bir şarkıdan öte; Islandman’in uzun yıllara yayılan müzikal yolculuğunun bir geçiş anını izleyiciye sunuyor.
Islandman’in Anatolian Psychedelia’yı bugünün ses evreniyle buluşturduğu Island5, grubun beşinci stüdyo albümü olacak. 3 Ekim 2025’te kendi kurdukları plak şirketi Rest In Space etiketiyle yayımlanacak albüm; grup için dönüşümü ve özgürleşmeyi simgeliyor. Islandman, yeni albümü Island5 ile sonbahar ve kış aylarında Avrupa ve Birleşik Krallık’ta sahneye çıkacak.
Islandman’in “Rüzgar” başlıklı yeni şarkısını buradan dinleyebilirsiniz.
Seyfettin Tokmak’ın yazıp yönettiği Tavşan İmparatorluğu, Taipei Film Festivali’nin Yeni Yetenekler Yarışması’nda yarışan film, Yönetmenler Birliği tarafından En İyi Film Ödülü’ne layık görüldü.
Kırık Midyeler (2011) adlı filmiyle tanınan Seyfettin Tokmak’ın ikinci uzun metraj filmi Tavşan İmparatorluğu, Tayvan’ın başkentinde düzenlenen Taipei Film Festivali’nden ödülle döndü. Bu yıl 27.si yapılan festivalin Yeni Yetenekler Yarışması’nda gösterilen film, Yönetmenler Birliği’nin En İyi Film Ödülü’nü kazandı. Jürinin “Yönetmenin vizyonunu güçlü biçimde aktaran yürekten ve dürüst bir yapım” sözleriyle tanımladığı filmin ödül gerekçesinde, “Hayvan karakterler üzerinden bir hikâye anlatmak kolay bir iş değildir, ancak Tavşan İmparatorluğu bunu çarpıcı bir görsel zarafetle sunmayı başarıyor. Görüntü yönetimi incelikli, anlatım samimi ve çocuğun bakış açısı duygusal bir derinlikle yansıtılıyor” dendi.
Dünya prömiyerini geçtiğimiz yıl kasım ayında Tallinn Black Nights Film Festivali’nde yapan film, festivalin ana yarışmasında En İyi Senaryo Ödülü’nü ve En İyi Görüntü Yönetimi ödüllerini aldı.
Chuck Palahniuk’in Galler kırsalında ayrıcalıklı bir yaşam süren iki kardeşin hikâyesiyle kanlı bir aile geleneğini absürt bir mizah ve karanlık bir hicivle harmanladığı kitabı Sonsuza Dek Değilse de Şimdilik, Burcu Asena Şahin Gençoğlu’nun çevirisiyle Düşbaz Kitaplar’dan çıktı.
Palahniuk bu kez kanlı bir soyluluk anlatısıyla, bağımlılığın, kayıpların ve içsel çöküşün soğuk taşlarına basarak ilerliyor. Zarif görünümlü bir cinnetin içinden, şimdilik hayatta kalmaya çalışan karakterlerin nabzını tutuyor.
“Ölümsüzlük? Ne zahmetli şey.
Doğa belgeselleri izleyip ataları gibi cinayet işleyerek büyüyen Otto ve Cecil, aristokrat bir ailenin iki genç üyesi. Öldürmeyi bir gelenek gibi sürdürüyor, törensel cinayetlerle yaşamı değil, ölümü kutsuyorlar. Aileden miras kalan şey yalnızca bu değil: bastırılmış duygular, suskun yaslar ve içi oyulmuş bir aidiyet hissi. Ne de olsa iyi terbiye görmüş çocuklar önce duygularını gömer.
Ama her sistem bir gün çatlar.
Kurbanlar tükenir, kurallar değişir, boşluk büyür.
Yaşamak bir alışkanlıksa çürümek neden olmasın?”
Koro şefi Başak Doğan yönetimindeki Chromas, 23 Mayıs’ta Surp Levon Ermeni Katolik Kilisesi’nde gerçekleşen 10. yıl konserinin canlı kaydından oluşan EP’sini yayımladı.
Chromas, 10. yılını kutladığı konser serisinin en özel anlarından birini müzikseverlerle buluşturuyor. 23 Mayıs’ta Surp Levon Ermeni Katolik Kilisesi’nde gerçekleşen konserin canlı kaydından oluşan EP, kilisenin büyüleyici akustiğiyle birleşen dört güçlü eseri içeriyor. Katmanlı armoniler, yoğun duygular ve zamansız tınılar bu kısa çalar albümde bir araya geliyor. Kilisenin doğal akustiğini bozmadan, dinleyici deneyimine müdahale etmeyen sade bir yöntemle alınan kayıtlarda Chromas’ın sahnede kurduğu atmosfer, dinleyicinin bulunduğu her yere taşınıyor.
EP’de yer alan “Audition Day” (Vocal Line / arr. Malene Rigtrup) parçası, bir sahne sanatçısının seçmelere hazırlanırken yaşadığı içsel gelgitleri ve duygusal kırılganlığı, etkileyici ve canlı bir performansla aktarıyor. İsveçli besteci Pärt Uusberg’in “Õhtul” (Evening) adlı eseri, EP’ye yumuşak ve meditatif bir açılış yapıyor. Bu huzurlu atmosferin ardından gelen anonim gospel “City Called Heaven” (arr. Josephine Poelinitz), güçlü ve duygusal anlatımıyla öne çıkıyor. Vokallerin etkileyici yorumu ve gospel hissi, kilisenin doğal tınısıyla derinleşiyor. EP, “Coventry Carol” (arr. Jay Rouse) ile sona eriyor — bu parça, Chromas’ın ilk repertuvarına bir selam niteliğinde nostaljik bir kapanış sunuyor.
Chromas’ın “10. Yıl Kilise Konseri (Live)” başlıklı EP’sini buradan dinleyebilirsiniz.
Hakan Tamar ve Tayfun Polat tarafından kurulan Radyo Modart, 5, 11 ve 19 Temmuz tarihlerinde Roxy’de özel konserler düzenleyecek.
Alternatif sahnenin dikkat çeken isimlerini bir araya getiren bu üç gecelik seride, birçok canlı performans dinleyicilerle buluşacak. Konser dizisi kapsamında 5 Temmuz gecesi Cemiyette Pişiyorum, Deli Gömleği, Ati Yıldıztozu, 11 Temmuz gecesi Sren, straygaze, Efe Küçükçınar, 18 Temmuz gecesi ise, Tuzla ve PANIKATAK! sahne alacak. Konserler öncesi, arası ve sonrasında da Radyo Modart’tan Tayfun Polat ve Hakan Tamar DJ kabininde olacaklar.
Hakan Tamar ve Tayfun Polat, Radyo Modart’ı şu sözlerle tanımlıyorlar: “Modart, modern, alternatif, yerli müziğe yer veren bir radyodur. İster yeraltında ister popüler müzik alanında üretilsin, müziğin yaratıcılığıyla ve hâkim piyasa anlayışına getirdiği alternatiflerle ilgilenir.”
Pamela Butchart’ın yazdığı, Monika Filipina’nın resimlediği kedilerin insanların hayatlarını kurtarabildiğini anlattığı sevimli hikâyesi Hayatımı Kurtaran Hayalet Kedi, Süreyyya Evren’in çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı.
“Miyav! Miyav! Miyav!
Sim’in evinin üst katındaki daire boş, öyleyse gece duyduğu tuhaf ulumalar kimin ya da neyin sesi?
Bu bir hayalet kedi olabilir mi?
Sim ve en iyi arkadaşı Liam bu durumu araştırmaya kararlılar ama bu sürprizlerle dolu hayalet avında hiçbir şey göründüğü gibi değil!”
4. sezonu yakın zamanda yayımlanan The Bear, 5. sezon için onayını aldı.
İlk 3 sezonuyla AFI Television Program of the Year seçilen ve tam 11 Emmy Ödülü’nü 2. sezonda kazanarak bir yılda en çok ödül kazanan komedi dizisi unvanını alan The Bear’ın 10 bölümden oluşan son sezonu Rotten Tomatoes adlı mecrada %85 oran alarak yüksek bir açılış yaptı. 4’üncü sezonu geçtiğimiz günlerde yayımlanan dizi içim FX’in Başkanı John Landgraf’tan müjdeli haber geldi.
Jeremy Allen White, Ayo Edebiri, Ebon Moss-Bachrach, Abby Elliott, Lionel Boyce, Liza Colón-Zayas, Matty Matheson, Oliver Platt ve Molly Gordon’ın başrollerini paylaştıkları The Bear’ın yaratıcı koltuğunda Christopher Storer oturuyor.
“Carmen ‘Carmy’ Berzatto, Sydney Adamu ve Richard ‘Richie’ Jerimovich, 5’inci sezon için mutfağa geri dönecekler. 4’üncü sezonda bu üçlümüz sadece mutfağın günlük temposuna ayak uydurmakla yetinmeyip, aynı zamanda The Bear’ı bir üst seviyeye taşımaya doğru kararlı bir şekilde ilerliyor. Her an yeni bir zorlukla karşılaşan ekip, bu serüvende hem aralarındaki uyumu yakalayıp aile olduklarını fark etmek hem de karşılarına çıkan engelleri birlikte aşmak zorunda kalacak. Mükemmellik arayışı, sadece daha iyi olmak değil; gerçekten neyin uğruna mücadele etmeye değer olduğunu keşfetmek, bu sezonun ana konuları olarak karşımıza çıkıyor.”
Oscar ödüllü yönetmen Paolo Sorrentino’nun yeni filmi La Grazia, dünya prömiyerini 27 Ağustos’ta 82. Venedik Film Festivali’nin ana yarışmasında açılış filmi olarak yapacak.
Toni Servillo ve Anna Ferzetti’nin başrollerini paylaştığı La Grazia’nın İtalya hariç dünya çapındaki haklarını MUBI satın aldı. Sorrentino, La Grazia’da Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı’nı kazandığı filmi Muhteşem Güzellik’in başrolü Toni Servillo’yla yeniden bir araya geliyor. Filmin bir diğer oyuncusu ise Ferzan Özpetek filminde de oynayan Anna Ferzetti. Sorrentino’nun görsel zenginliğini ve Servillo’nun etkileyici performansını İtalya’da geçen bir aşk hikâyesinde buluşturan filmin MUBI’deki gösterim tarihi ise ilerleyen günlerde açıklanacak.
Künye:
1. La Grazia, Toni Servillo photo by Andrea Pirrello
2. Paolo Sorrentino by Michael Avedon
Hacer Bozkurt’un mekân, hafıza ve dönüşüm üzerine düşündüren “Expanding Space: A New Honsberg” başlıklı projesi 4 Temmuz’da (bugün) SchichtWechsel Festivali’nin açılış etkinliği kapsamında sanatseverlerle buluşacak.
Deneysel müzik, film ve performans alanlarını bir araya getiren SchichtWechsel Festivali’nde; Ortrud Kegel ve Karola Pasquay müzik ve performans sanatları ile Uwe Schorn ise film ve performans odağında izleyicilerle bir araya gelecek. Wuppertaler Kulturbüro ve Wuppertaler Sparkassenstiftung’un desteği ve Ins Blaue iş birliği ile gerçekleşen festival dört ay boyunca Almanya’nın farklı şehirlerinde katılımcılarıyla bir araya gelecek. Festivalin açılış etkinliği, Hacer Bozkurt ile Katja Wickert’in çalışmalarını bir araya getiren özel bir duo sergiyle Ins Blaue Sanat Galerisi’nde gerçekleşecek. Bozkurt’un “Expanding Space: A New Honsberg” adlı projesi, geçmişle bugünü, işlevsellik ile şiirselliği bir araya getiren çok katmanlı yapısıyla festivalin ruhuna güçlü bir katkı sunarken; Wickert’in işleri bu anlatıya görsel ve kavramsal bir derinlik kazandırıyor.