
Ünlü rock grubu Three Days Grace, 30 Haziran 2026 tarihinde ilk Türkiye konseri için İstanbul KüçükÇiftlik Park’ta müzikseverlerle buluşacak.
Three Days Grace geçtiğimiz yıllarda büyük bir adım attı. Orijinal vokalisti Adam Gontier yeniden kadroya katıldı ve yeni bir döneme başladı. Gontier’in yanı sıra vokalde Matt Walst da yer alıyor. Barry Stock (gitarda), Brad Walst (bass, vokal) ve Neil Sanderson (davul, klavye, vokal) kadronun diğer isimleri arasında yer alıyor. 2003’te çıkan ilk albümden bu yana Three Days Grace, sert riffleri, dokunaklı sözleri ve milyonları harekete geçiren şarkılarıyla alternatif rock sahnesinin liderlerinden biri oldu.
Grubun “I Hate Everything About You” şarkısı Spotify’da 1 milyarın üzeri dinlenmeyi geçti. Billboard ve Mediabase listelerinde onlarca kez birinciliğe ulaştı; Billboard “Greatest of All Time Mainstream Rock Artists” listesinde üst sıralarda yer aldı. Albümleri dünya çapında platin ve çok platin sertifikaları aldı. Grup, 61 kez ödüllere aday gösterildi. Bunların 26’sından birincilikle ayrıldı.
Three Days Grace konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Galeri Siyah Beyaz, ha:ar’ın “Unplugged” başlıklı sergisini 21 Kasım 2025-3 Ocak 2026 tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
Sanatçı ikilisi ha:ar, insanın teknoloji ile kurduğu bağı söküp yeniden örüyor. Sergi, arkeolojiyle bilimkurgunun kesiştiği bir düzlemde, günümüz insanını geleceğin kalıntısı olarak inceliyor. Geçmişin mezar odalarını, müzelerini ve tapınaklarını andıran üç bölümden oluşan kurguda, izleyici bir yapay zekâ tapınağından başlayıp, günümüz insanının “teknolojik mumyası”na ve küllerin altındaki dijital çiftine doğru ilerliyor. Bu yolculuk, insan bedeninin giderek daha çok makineye, ruhunun ise veriye dönüştüğü çağımıza dair hem bir yas hem de bir gözlem niteliği taşıyor.
ha:ar, bronz, ışık, ses ve dijital simülasyonun birleştiği eserlerinde; ritüel, ölüm ve beden temsillerini günümüz teknolojik ikonografisiyle iç içe geçiriyor. Hard diskler, kalp pilleri, yapay organlar ve ekranlar, antik kanopik kapların yerini alırken, bugünün tapınma biçimleri – kendini sürekli gösterme, veri üretme, algoritmaların rehberliğinde yaşama – serginin merkezine yerleşiyor. “Unplugged”, insanlığın teknolojik evriminde bir sessizlik anını temsil ediyor. Kabloların çekildiği, makinelerin sustuğu bir anda, geriye kalan yalnızca bir yankı: kendine tapan, kendi imgesini veri bulutunda mumyalayan insanın yankısı oluyor.
Sarah Bowie’nin arkadaşlık, rekabet, büyük hayaller ve bolca kahkahayı buluşturan romanı Nil Fıstıkçı Bir Harika, Mundi Çocuk’tan çıktı.
Donmuş pizza ustası, yaratıcı dâhi, dünyanın en pis kokan kedisinin sahibi ve geleceğin süperstarı Nil Fıstıkçı’yla tanışmaya hazır mısın? Nil, patateslere yüz çizdiği acayip komik ve hiç de salakça olmayan videolar hazırlıyor ama bu videoları izleyen sadece büyükannesi ve en yakın arkadaşı Berke… Oysa herkesin bayılması gerekmez mi?
Nil’in en büyük hayali, şımarık köpeği Prenses Pamuk Şeker’i konu alan hiç de harika olmayan videolar çeken Merve Tepecik kadar popüler olmak. Derken Nil’in kedisi Tütü yanlışlıkla Merve’nin bir videosuna giriyor ve her şey bir anda değişiyor. Video viral oluyor, Nil ve Tütü bir gecede internet fenomenine dönüşüyor!
Yapı Kredi bomontiada, imgenin belirsizliğine ve tanımsızlığına odaklanan 10 sanatçının yer aldığı “Adlandırılamayan” başlıklı sergiyi 21- 30 Kasım tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
Sergi, imgelerin “Adlandırılamayan” yanlarına ilgi duyan ve silinip geçmekte olan zamana maruz kalarak bu zamanın izlerini zihinde yeniden oluşturan Ahu Akgün, Dilara Göl, Dilara Pak, Ece Erbil, Ilgaz Gürün, Onur Kılıç, Özge Akdeniz, Reyhan Mente, Yusuf Günler ve Yusuf Murat Şen’in işlerini merkezine alıyor. Sergide yer alan eserlerinin yüzeyindeki imgeleri kazıyarak görünür hâle getiren sanatçılar, ortaya çıkan işleri bir anın geçici tanıklığı ya da o ana dair bir tasayı temsil edecek şekilde ele alırken izleyiciyi de imgelerin zamanla olan ilişkisini ve belirsizliğin estetik potansiyelini keşfetmeye yönlendiriyor.
Yazar, akademisyen ve küratör Emre Zeytinoğlu sergiyi şöyle tanımlıyor: “…Adı ‘Adlandırılamayan’ olan bir sergi, doğallıkla içinde bir çelişki barındırıyor; bu da karşımıza başka bir soru çıkartıyor: ‘Adlandırılamayan’, bu serginin adı mıdır, yoksa o sergi kendi adını yadsımakta ve ondan kurtulmak mı istemektedir? Sergi, kendi adını yadsımakla, o ada geri dönmek zorunluluğunu her an yeniden ve yeniden yaşamakta ve bu döngüden kurtulamayacağını çok iyi bilmektedir: Karşıtlıkların aşılamayacağını her defasında yeniden deneyimlemektir ki izlenen her şeye biçim veren de o ‘aşılamamazlık’ hâlidir.”
Üretim sürecine uzaktan da olsa dahil olunabilecek bir alan yaratarak, sanatçıların süreç boyunca üretimlerini paylaşmalarına imkân tanıyan kolektif bir düşünme ve üretme alanı oluşturmayı hedefleyen Project À, tek seferlik bir etkinlikten ziyade sürekliliği olan, farklı temalarla yeni işler ve alt projeler üreten bir yapıya dönüşme hedefiyle yola çıkıyor.
“Adlandırılamayan” sergisini 21-30 Kasım tarihleri arasında 11.00-20.00 saatlerinde Yapı Kredi bomontiada GALERİ’de ziyaret edebilirsiniz.
Künye:
1. Yusuf Murat Şen İsimsiz | Untitled 2021 Siyah cam üzeri kazein baskı | Casein print on black PVC 24 x 30 cm
2. Reyhan Mente Sessiz Bahar | Silent Spring 2025 Arşivsel pigment baskı | Archival pigment printing 30 x 30 cm
3. Onur Kılıç Karşılaşma | Encounter 2023 Tuval üzerine yağlı boya | Oil on canvas 154 x 140 cm
4. Ece Erbil İsimsiz | Untitled 2025 Tuval üzerine akrilik | Acrylic on canvas 145 x 100 cm
Romen edebiyatının en özgün kalemlerinden Mircea Cărtărescu’nun okurunu bilinçaltının, çocukluğun ve düşlerin karanlık dehlizlerine davet eden romanı Nostalji, Hüseyin Tüzün’ün çevirisiyle Holden Kitap’tan çıktı.
İlk kez 1993’te yayımlanan Nostalji, modern Doğu Avrupa edebiyatının en çarpıcı örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Hem bireysel hem de kolektif hafızanın derinliklerine inen kitapta Cărtărescu, sıradan insanların yaşamında ansızın beliren metafizik çatlaklar aracılığıyla zamanı, kimliği ve varoluşu sorguluyor. Romanın atmosferinde Bükreş’in sisli sokakları, rüya ile gerçek arasında gidip gelen sahneler ve çocukluk anılarının büyülü yankısı iç içe geçiyor. Nostalji, “nostalji”yi yalnız geçmişe özlem olarak değil, varoluşun kendisine duyulan bir özlem olarak yeniden tanımlıyor.
İngiliz alternatif rock sahnesinin kült gruplarından Wolf Alice, 15 Temmuz 2026 gecesi Epifoni organizasyonuyla KüçükÇiftlik Park’ta müzikseverlerle buluşacak.My Love Is Cool ile gençliğin duygularını yakalayan Wolf Alice, 2018’de Mercury Prize kazanan Visions Of A Life ve 2022’de İngiltere müzik listelerinde 1. sıraya çıkan Blue Weekend ile yükselişini sürdürdü. Wolf Alice, bu yıl yayımladıkları dördüncü albümü The Clearing ile dönemin en önemli gruplarından biri konumuna geldi. Ellie Rowsell’in güçlü vokali, grubun tanıdık gitar tonlarıyla birleşerek hem nostaljik hem çağdaş bir sound yaratıyor.
Grup, bugüne dek Harry Styles dahil pek çok sanatçıyla aynı sahneyi paylaştı, dünyanın dört bir yanında turnelere çıktı BRIT ödüllerinde en iyi grup ödülünü kazandı. Bu yaz Primavera Sound, Radio 1’s Big Weekend ve Glastonbury gibi festival sahnelerinde tarihi performanslar sergileyen grup, çoğu ülkede biletleri tamamen tükenmiş bir turneyle albümü kutlamaya devam ediyor. Bu turnenin 2026 duraklarından biri de İstanbul olacak.
Wolf Alice konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Peeping Tom’un imzasını taşıyan Triptych: The Missing Door, The Lost Room ve The Hidden Floor isimli üç ayrı yapıtın birleşiminden oluşan oyun, 20 ve 21 Ocak’ta 2 özel gösteriyle Zorlu PSM’de izleyicilerle buluşacak.
Labirentte kaybolan karakterlerin melankolik bir nostalji ile geleceğe uzanan içsel arayışlarını sahneye taşıyan gösteride, karanlık bir sahnede, kayıp kapılar ve gizli odalardan oluşan bir labirentte karakterler sinematografik geçişler, efektler ve gerçeküstü bir atmosferle birleşerek seyirciyi zamanın, hafızanın ve hayalin kıvrımlı yolculuğuna sürüklüyor.
Dans ile tiyatro arasındaki sınırları kaldıran Triptych’de, Gabriela Carrizo ilk bölüm olan The Missing Door’u yönetirken, Franck Chartier sonraki iki bölüm olan The Lost Room ve The Hidden Floor’u yönetiyor. Nederlands Dans Tiyatrosu için yaratılan bu üç parça Peeping Tom’un kendi repertuvarı için yeniden kurgulanarak tek bir bütün hâlinde sahneye taşınıyor. Bir okyanus gemisinin kamaralarında ve koridorlarında başlayan üçleme, kendi kurgularını canlandıran karakterlerin illüzyonları, ütopyaları, kayıp aşkları etrafında dönüyor. Karanlık bir sahnede kayıp kapılar, gizli odalar ve gizli katlarla örülü bir labirentte karakterler kendi hatıralarını yeniden yaşıyor, bozup yeniden kuruyor ya da tamamen yeni hatıralar yaratıyorlar. Melankolik bir nostalji ile geleceğe uzanan bu içsel arayış sahnede imgelerle büyürken yalnız bir adamın gözyaşlarından doğan “lacrimosa” havuzu dev bir okyanusa dönüşüyor ve sonunda gemi bu denizde batarken, umutla başlayan yolculuk distopyanın karanlığına doğru savruluyor.
Peeping Tom: Triptych: The Missing Door, The Lost Room & The Hidden Floor biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Ryan Gander’ın “Pussies and Places” başlıklı Türkiye’deki ilk kişisel sergisi, 13 Aralık’a kadar PİLEVNELİ Dolapdere’de sanatseverlerle buluşuyor.
“Pussies and Places”, hikâye anlatan bir saksağan animatronik heykelini, sokak kedilerini betimleyen mermer heykelleri ve yer adlarını tekrar eden resimleri bir araya getiren büyük bir yerleştirme üzerine odaklanıyor. Bu yeni araştırma alanları bizi kamusal ile özel olanın, kamusal ile özel olanı iç içe geçiriyor, aidiyet hissini sorguluyor ve gündelik olana bağlılığımızı test ediyor. Sergi, gündelik yaşamın gözden kaçan detaylarını ele alan ve izleyiciyi kendi anlatılarını yaratmaya teşvik ediyor.
Künye:
1. © Ryan Gander; Courtesy the artist and Basement Roma. Photograph by Daniele Molajoli
2. Ryan Gander, Istanbul, 2025
Natalie Labarre’ın tarihteki inanılmaz hataların hayatımızdaki olumlu etkilerini anlattığı, Gosia Herba’nın resimlediği kitabı Penisilin Nasıl Bulundu?, Ali Karatay’ın çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı.
“Ve Muhtemelen Hiç Duymadığınız Başka İnanılmaz Hatalar” alt başlığına sahip kita 8-12 yaş grubuna hitap ediyor.
“İnsanlar bugüne kadar bina niyetine koca koca yanlışlar inşa etmekten müzikal talihsizliklere kadar, muhtemelen hiç duymadığınız, çeşit çeşit ve inanılmaz hatalar yaptılar… Bu hatalardan bazıları hiç yapılmamış olsaydı, hayatlarımız çok farklı olurdu!
Alexander Fleming’in penisilini, laboratuvarını derli toplu tutmayı ihmal etmesi sayesinde yanlışlıkla keşfettiğini biliyor muydunuz? Ya da meyveli çubuk dondurmayı 11 yaşındaki bir çocuğun tesadüfen icat ettiğini?
Peki ya bir kimyacının yakıcı başarısızlığının ilk kibritle sonuçlandığını?”
Reha Erdem’in sinemamızda eşsiz bir yere sahip ilk uzun metrajlı filmi A AY (1988), sanatçı Gökhan Tüfekçi’nin yaratıcı duvar resmiyle filmin çekildiği tarihten 37 yıl sonra yeniden Heybeliada’da hayat buldu.
MUBI’nin son restorasyon projesi kapsamında, Adalar Belediyesi iş birliğiyle bir binanın cephesine uygulanan mural, filmin düşsel atmosferini ve şiirsel dünyasını gözler önüne seriyor. Kaptan mahlası ile tanınan sanatçı Gökhan Tüfekçi’nin imzasını taşıyan bu özgün çalışma, Reha Erdem sinemasının merkezinde yer alan düş, hafıza ve çocukluk temalarını Heybeliada’nın kendine has dokusuyla buluşturuyor. Filmin evreninden esinlenen görsel kompozisyon, geçmişle bugünü bir araya getirirken izleyicileri A AY’ın büyülü gerçekçiliğini yeniden keşfetmeye davet ediyor.
1988 yapımı A AY, 11 yaşındaki Yekta’nın düşle gerçeğin iç içe geçtiği masalsı dünyasını anlatıyor. Fransa’dan getirilen 16 mm orijinal negatif filmin fiziksel ve dijital olarak restore edildiği bu yeni sunum, yönetmen Reha Erdem ve görüntü yönetmeni Uğur Eruzun’un danışmanlığında, Atlas Post Production stüdyolarında hazırlandı. Münir Özkul’u perdede izlediğimiz son film olan A AY, deneysel anlatımı ve duygusal derinliğiyle bağımsız sinemamızın mihenk taşlarından biri olmaya devam ediyor.
24 Ekim’de MUBI’de gösterime giren A AY’ı MUBI’den izleyebilirsiniz.