Japon yazar Hiyoko Kurisu’nun okurunu ruhsal keşif yolculuğuna davet ettiği hikâyelerinden oluşan kitabı Sihirli Şeker Dükkanı, Ahmet Can Aşkın’ın çevirisiyle Athica Books tarafından dünyayla aynı anda Türkçede yayımlandı.
Dünya çapında geniş bir okur kitlesine sahip, ödüllü yazar Kurisu okurlarına şu mesajı veriyor: “Lütfen kalbinizin, kitabın içerdiği gizemli deneyimlerle ısınmasına izin verin.” Bu kitap okuyanlara acı ve tatlı bir yolculuk sunarken, insan ruhunun derinliklerinde saklı kalan duyguları ortaya çıkarıyor.
Tapınağın arkasında bir anda ortaya çıkan Alacakaranlık Çarşısı, bu dünya ile öteki dünya arasındaki boşlukta var olan gizemli bir mekândır. Burası, insanların dertleri ve kaygıları nedeniyle varlıkları dengesizleştiğinde onları içine çeker. Çarşının içinde, insanları karşılayan tek yer ise “Sihirli Şeker Dükkânı”dır. Dükkânın sahibi olan Kogetsu, tuhaf güçlere sahip şekerler satar ve her şekerin ardında yatan anlamı keşfetmelerini sağlar. Bu şekerleri satın alan müşterilerin hayatları yavaş yavaş değişir.
Bariton Kartal Karagedik, çağımızın önemli piyanistlerinden Helmut Deutsch eşliğinde kaydettiği Prometheus başlıklı ilk albümünü Almanya merkezli plak şirketi Prima Classics etiketiyle yayımlandı.
Helmut Deutsch ile uzun süredir Prometheus albümü üzerine çalışan Kartal Karagedik, bu albümde daha önce İstanbul’da verdiği konserlerde de seslendirdiği mitolojik eserlere yeni bir boyut katarak dinleyicilere sunuyor. Albümün merkezinde, Schubert’in antik mitolojiden ilham alarak bestelediği ve yaratıcı hayatının özellikle yoğun bir dönemini yansıtan şarkılar bulunuyor. Karagedik bu eserleri Schubert’in arkadaşı ve şair Johann Mayrhofer’in etkisiyle şekillendirerek dinleyicilerle buluşturuyor. Albümün başlığı, tanrılardan ateşi çalarak insanlara getiren efsanevi Titan Prometheus’a atıfta bulunuyor. Karagedik için Prometheus, aydınlanma, özgürlük ve yaratıcı ilerlemenin yanı sıra otoriteye karşı durma cesaretini de simgeliyor.
Kartal Karagedik albümdeki eserler hakkında şunları söylüyor: “Bazı hikâyeler ve şarkılar vardır ki, yüzyıllar boyunca tekrar tekrar anlatılmalı ve söylenmelidir. Schubert’in müziği, sıklıkla işlediği mitler gibi, bu ebedi kategoriye ait.”
Kartal Karagedik’in Prometheus başlıklı ilk albümünü buradan dinleyebilirsiniz.
Altın Tatlı’nın “Fairies and Faes” başlıklı kişisel sergisi 8-9 Şubat’ta HOPE Alkazar’da sanatseverlerle buluşacak.
“Fairies and Faes” sergisi, Altın Tatlı’nın son 1,5 yılda ürettiği seramik çalışmalarının yanı sıra film, heykel, fotoğraf, resim, enstalasyon, takı ve tasarım gibi farklı disiplinlerdeki eserlerini izleyicilere sunuyor. Sergide ayrıca Altın Tatlı’nın yazıp yönettiği iki kısa film de yer alıyor. Sanatçının önceki sergisi “Dazed Heroes”un devamı niteliğinde, uzun soluklu bir projenin parçaları olan bu filmler Carl Jung’un arketiplerinden ilham alıyor. İstanbul’un ortasında renkli bir bahçe yaratan “Faires and Faes” sergisi, sanatçının doğa ile kurduğu derin bağı ve animeye duyduğu hayranlığı disiplinlerarası bir şekilde sunuyor.
Tuba Kocakaya’nın artistik direktörlüğünü yaptığı sergide, Altın’ın sanatçı iş birlikleri de sergide önemli bir yer tutuyor. Arcadia Trinkets’ın sanatçısı Canberry, Goblin adıyla tanınan Yiğit Güney, Human Objects ekibinden Çağrı Avcı ve Arya Elvera, kılıç ustası Thomas Ward, grillz tasarımcısı Sera Boeno, heykeltıraş Yiğit Yılmaz ve yönetmen Zacharie Lanoue gibi isimlerle üretilen eserler, sergiye çok yönlü bir derinlik kazandırıyor. Serginin ışık tasarımı ise Müjgan Armağan ile Altın Tatlı tarafından yapıldı.
“Doğanın kucağında büyüyen Altın Tatlı’nın çocukluk yıllarında oynadığı oyunlar sıradan oyunlardan çok farklıydı. Bebekler ve arabalar yerine, tırtıllar, örümcekler ve kırkayaklarla dolu bir dünyayı tercih eden Altın, doğaya olan sevgisini, ‘Anime ve belgesel izleyen, resim yapan, içine kapanık bir çocuktum. Böceklerden korkmazdım, aksine hayrandım onlara’ sözleriyle ifade ediyor.
Yetiştiği toplumun muhafazakâr yapısından kaçışını ise queer animelerin büyülü dünyasında bulduğunu anlatıyor: ‘Orası benim için sihirli bir yerdi. Karakterler her zaman çok şık, queer ve doğadaki gibi özgürdü.’ Bu özgürlük ve dualite anlayışı, Altın’ın sanat pratiğinin temellerini oluşturuyor.”
Seray Şahiner’in unutulmaz karakterlerine yenilerini eklediği, zor hayatları ironik bir hikâyeye dönüştürdüğü yeni romanı Vatan Millet Samatya, Doğan Kitap’tan çıktı.
Vatan Millet Samatya; aile bağlarını sevgiyle değil zaaflarla kuran üç kuşağın, dönüşen İstanbul’la birlikte yeniden biçimlenen hikâyesi. Sevilmek isteyen kızların tetikte büyümelerinin, baskı altında yaşayan kadın ve erkeklerin hayatta kalmak için başvurduğu farklı çözümlerin çarpıcı bir panoraması.
Bu roman İstanbul’a caddeler üzerinden damga vurmak isteyenlere, aynı caddelerden can havliyle geçenlerin gözünden bir bakış sunuyor.
“Zengin ne demek? Biri seni kıskanıyorsa zenginsin. İnsan kaç parası olursa zengin olur bilmiyorum ama biz paramız varken bile zengin değildik.”
Epik doom ve black metalin iki efsane grubu My Dying Bride ve Rotting Christ, %100 Metal katkılarıyla Epifoni ve Stagepass ortak organizasyonuyla 24 Mayıs’ta IF Performance Hall Beşiktaş sahnesinde müzikseverlerle buluşacak.
30 yılı aşkın süredir doom metal sahnesine damga vuran İngiliz grup My Dying Bride, melankolik tınıları ve epik besteleriyle dinleyicilere eşsiz bir deneyim sunacak. Yunanistan’ın black metal öncüsü Rotting Christ ise karanlık melodiler ve güçlü sahne performansıyla gecede sahne alacak.
24 Mayıs’ta IF Performance Hall Beşiktaş’ta gerçekleşecek %100 Metal Sunar: My Dying Bride & Rotting Christ konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Piyanist, elektroakustik müzik bestecisi ve doğaçlamacı Fulya Uçanok’un Bitkilerle Aramızda başlıklı ses enstalasyonu 14 Şubat-1 Nisan tarihleri arasında Salt Beyoğlu’ndaki Kış Bahçesi’nde sanatseverlerle buluşacak.
Salt’ın “Bitkiler ve Bitkileri Sevenler için Sıcak Toprak Sesleri” dizisi, Fulya Uçanok’un ses enstalasyonu Bitkilerle Aramızda ile sona erecek. Bitkilerle Aramızda, dinleyen ile dinlenenin birbirine bağlı olduğu fikrini merkeze alıyor. İnsanlar ile bitkiler arasındaki karşılıklı etkileşime odaklanarak bitkiler aracılığıyla kurulan duyusal ve düşünsel bağlantıları keşfetmeye yönelik bir alan oluşturuyor. Özne ile nesne arasındaki ilişkiye dair spekülatif anlatılar ve sorulara yer veren enstalasyon, ziyaretçileri Kış Bahçesi’ndeki bitkilerle birlikte yavaşlamaya, düşünmeye, hayal etmeye çağırıyor.
Ayrıca Fulya Uçanok, 14 Şubat Cuma günü saat 19.00’da bir söyleşi ve canlı performans gerçekleştirecek.
Künye:
1-2. Kış Bahçesi, Salt Beyoğlu Fotoğraf: Mustafa Hazneci
3. Bitkilerle Aramızda Fulya Uçanok’un izniyle
Paco Roca’nın gazeteci Rodrigo Terrasa ile birlikte kaleme aldığı, Franco rejiminin toplu mezarlara gömdüğü on binlerce kurbanın yaşadıklarını günyüzüne çıkararak itibarlarını iade ettiği kitabı Unutulan Ruhların Çukuru, Murat Tanakol’un çevirisiyle Desen Yayınları’ndan çıktı.
Álex Montoya tarafından çok yakında beyazperdeye de uyarlanacak Unutulan Ruhların Çukuru, Franco İspanya’sında yitip giden nice faili meçhulün ebedî ruhuna sanatsal bir saygı duruşu. İnsan ruhunun derinlerine nüfuz eden eserleriyle tanıdığımız Paco Roca, bir ülkenin ve toplumun yakın tarihiyle yüzleşmesine tanıklık ettiriyor ve okuru bireysel, toplumsal hafıza ekseninde unutma kültürü üzerine düşündürüyor bu kitapla.
1940’ta öldürülen babasının kalıntılarını annesinin mezarına taşımaya çalışan Pepica Celda'nın verdiği zorlu mücadeleyi odağına alan bu ödüllü grafik roman, aynı zamanda Franco döneminde infaz edilen kişileri gömmekle görevlendirilen mezarcı Leoncio Badía'nın onurlu yaşamına da bir parantez açıyor. Mezarcının, katledilenlerin yanına eklediği küçük şişelerdeki ipuçları, faşizmin örtbas ettiği sayısız sırrın ortaya saçılmasına katkıda bulunuyor.
“Bir toplumun ölülerine bakarak o topluma dair çok şey öğreniliyor.”
Sesi ve görselliği eşzamanlı kullanarak insan beyninin dönüşümünün bir öyküsünü çıkaran transmedya performansı Endophasia, 7 ve 8 Şubat’ta Arter’in performans salonu Karbon’da sanatseverlerle buluşacak.
Endophasia, 2010 yılında geçirdiği beyin kanamasının ardından yaşamına kısmi felç ve afazi ile devam eden bir birey olan Sinan Uygun’un, yapay zekâ teknolojilerini ve disiplinler arası sanat faaliyetlerini içeren, özelleştirilmiş dil ve konuşma egzersizleriyle iyileşme sürecine dayanıyor. Sinan Uygun’un, kızı Gökçe Uygun gözetiminde aynalama, tekrara dayalı mimik, motor hareketler, sözcük türetme gibi fiziksel ve sözel egzersizler ile dil tabanlı yapay zekâ uygulamaları aracılığıyla gösterdiği gelişimi adım adım belgeleyen performans, insan beyninin ve konuşma merkezinin nasıl işlediğine dair canlı bir deneyim sunuyor. Performansta, afazik bir bireyin gündelik hayatında dil bazında yaşadığı zorluklar ve dile getiremediği iç konuşma anlarından bir kesit sunulurken, beynin iyileşme süreci, yaşadığımız dil bazlı zorlukların iç yansımaları ve nöroloji-linguistik ekseninde insanın iletişim becerileri ve deneyimleri işleniyor. Dil ve ifade kavramlarını hareket ve zaman odağında tartışmaya açan Endophasia performansı 7 ve 8 Şubat saat 20.00’de Arter Karbon’da gerçekleştirilecek.
Künye:
Konsept - Yönetmen: Gökçe Uygun
Müzik & Ses & Sahne Kompozisyon: Güneş Bozkır
İnteraktif Medya & 3D Tasarım: Can Memişoğulları
Performans: Selim Cizdan, Sinan Uygun
Hareket Tasarımı: Salih Usta
Sahne Tasarımı & Dramaturji: Neslihan Şık
Işık Tasarımı & Sahne Amiri: Umut Rışvanlı
Hareket Dramaturjisi: Senay Arslan
Prodüksiyon Amiri: Seril Aksoy
Proje & Yönetmen Asistanı: Ecenaz Bilgili
İletişim Sorumlusu: Mehmet Çelik
Artistik Danışman: Tolga Tüzün
Nörolog & Bilimsel Danışman: Prof. Dr. Hakan Gürvit
Yazılım & Teknoloji Danışmanı: Emir Cem Gezer
Hukuki Danışman: Semin Tunalı
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), kuruluşunun 50. yıldönümünü kutladığı 2022 yılında genç sanatçıların üretimlerini desteklemek amacıyla oluşturduğu İKSV Genç Sanatçı Fonu kapsamında hayata geçirdiği Uluslararası Dolaşım Destek Programı için açık çağrı başladı.
Uluslararası Dolaşım Destek Programı ile yurtdışında bir etkinlikte çalışmalarını sergilemek üzere davet alan veya bir uluslararası iş birliği çerçevesinde başka ülkelere gitmeyi planlayan 18-40 yaş arasındaki sanatçılara seyahat desteği sağlanacak. Programa İKSV’nin faaliyet gösterdiği müzik, sinema, sahne sanatları ve güncel sanat alanlarında çalışan sanatçılarla edebiyat yazarları başvurabiliyor. Bu program aracılığıyla İKSV, Türkiye’deki sanatçı ve edebiyatçıların uluslararası dolaşım imkânlarını artırmayı, uluslararası projelere katılımını teşvik etmeyi ve uzun vadede kariyer gelişimlerini desteklemeyi amaçlıyor.
İKSV Genç Sanatçı Fonu Uluslararası Dolaşım Destek Programı, Türkiye’den yurtdışına giderek sergi, tiyatro, dans performansı, film gösterimi ve konser gibi faaliyetler gerçekleştirecek veya düzenleyecek sanatçı ve topluluklar ile yazarların seyahat masraflarının karşılanmasına katkıda bulunacak. Programdan yararlanmak isteyenlerin söz konusu etkinliklerde davetli, eşdüzenleyici ya da proje ortağı olması şartı aranıyor. Başvuru sahiplerinin karşı kurumdan alınacak davet mektubu veya uluslararası iş birliğini gösteren bir belgeyle etkinliklere katılımını gerekçelendirmesi bekleniyor.
Programın başvuru ve seçim süreci hakkında ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Fotoğraf: Serkan Taycan, Cite des Arts
Shuggie Bain ile okurun dikkatini çeken Booker Ödüllü yazar Douglas Stuart’ın 80’lerin Glasgow’unda işçi sınıfı yaşamının canlı bir tasvirini çizdiği, tehlikeli bir ilk aşkın hikâyesini anlattığı romanı Genç Mungo, Duygu Akın’ın çevirisiyle Can Yayınları’ndan çıktı.
Stuart, acıların ve mezhepsel şiddetin hüküm sürdüğü dünyayı aşkın bir güzellikle kaleme alıyor bu romanda. Genç Mungo, dinsel ve cinsel tutuculuğun insanı nerelere sürükleyebileceğini insancıl bir bakış açısıyla yansıtıyor. Sınıfsal özelliklerin değer yargılarını nasıl etkilediğini, kişilerin yaşamını nasıl farklı uçlara götürdüğünü anlatıyor.
“Mungo Hamilton ve James Jamieson, 1990’ların başında Glasgow’un iki ayrı mahallesinde, işçi sınıfı gençlerinin mezhepsel çizgilerle bölündüğü ve itibarlarını korumak için mücadeleler verdiği fazlasıyla maço bir dünyada yaşarlar. “Gerçek” birer erkek sayılabilmeleri için birbirlerinin ezelî düşmanı olmaları gereken bu iki genç, James’in inşa ettiği güvercinliğe sığındıklarında çok iyi arkadaş olur, şefkati keşfeder ve hiç de misafirperver olmayan bu kurşuni şehirden kaçmanın hayalini kurarlar. Mungo gerçek benliğini etrafındaki herkesten saklamak için büyük uğraş vermek zorunda kalacaktır.”