09 EKİM, PAZARTESİ, 2023

“Ödediğim Bir Vergi Bu Şiirler”

Hasan Ege Karanfil ile 2020 Şiiratı Seyhan Erözçelik Şiir Ödülü’ne layık görülen şiirlerinden oluşan kitabı Veraset Vergisi ve şiirleri üzerine konuştuk.

“Ödediğim Bir Vergi Bu Şiirler”

Veraset Vergisi, Hasan Ege Karanfil’in ilk şiir kitabı. 2020 Şiiratı Seyhan Erözçelik Şiir Ödülü’ne layık görülen şiirlerin yer aldığı kitap, İthaki Yayınları’ndan çıktı. Daha hayatının baharında bir şair Karanfil. Ama şiirleri daha önce kitap-lıksadece ŞiirOrlando gibi dergilerde ve çeşitli fanzinlerde yayımlandı. Veraset Vergisi’ndeki şiirlerinde gökyüzünden çocukluğa, futboldan aşklara, kırıklıklara kadar her şeyi; yani hayatı döküyor mısralara. Kitabının girişinde usta şair Murathan Mungan’ın mısralarıyla okura seslenmesi boşa değil: “Kalbimi oku ey okur / Bir bunu derim sana.”

Kitabının adına gelince; veraset vergisi onun için “ölenin vârislerine kalan mal ve paradan alınan vergi”nin ötesinde anlamlar taşıyor. “Vergi kelimesinin ikinci anlamı olan “bir kimsenin kendine özgü ve doğuştan sahip olduğu iyi nitelik” göz önüne alındığında kitap için de farklı okumalara kapı açılır. Bir yandan bu anlamda “veraset vergisi” bir niteliğe sahip olduğumu düşünürken, diğer yandan öteki anlamında ise ödediğim bir vergi olmuş oluyor yazdığım şiirler” diyor. Bir de ricası var okurlardan, olumlu ya da olumsuz eleştiriler için onunla iletişime geçmeleri. Çünkü bu geri bildirimlerle daha iyisi için kendini beslemek istiyor.

Şiirle ilişkiniz ne zaman, nasıl başladı?

Şiirle ilişkimin okur olarak ilkin ne zaman başladığını net şekilde kestiremiyorum ancak kesin olarak “Ben şiir yazıyorum / şiir yazacağım” bilincine sahip olduğum tarih, Haziran 2019. Öncesinde şiir yazan biri değildim. Birden bu yola girdim. Aslında bu bir biçim arayışıydı, çünkü kendimi bildim bileli yazan bir insanım. Çok ufak yaşlardan kalma, boyama kitaplarının arasına iğne iplikle kağıtlar dikerek oradaki resimleri öykülediğim tuhaf kitaplar var arşivimde. Geveze bir çocuktum, hâlâ geveze olduğum söylenir, bir şeyler anlatmayı hep sevdim ve yazmayı öğrendiğim andan beri onu bunun bir aracı olarak kullandım. Yine de bunun kapsamına çoğunlukla kurgusal ürünler ve felsefi denemeler girdi, “mensur şiir” denebilecek birkaç şey yazdıysam da şiiri bir biçim olarak kullanmayı hazirana kadar hiç denememiştim. Beni lisede biçim olarak şiirin imkânlarını keşfetmeye itenin Heidegger ve Lacan okumaları olduğunu söyleyebilirim. Paul Celan’ın “Ölüm Fügü” şiirinde de beni şiirle ilgili kışkırtan bir şeyler vardı. Bunlar bir araya geldiğinde, 2019’da bir şeyler denedim, iyi ki denemişim, o zamandan beri şiir yazmayı hiç bırakmadım ve şimdilik bırakmayı da düşünmüyorum. Bu sırada, yazdığım ilk şiir, Veraset Vergisi kitabımın 19. sayfasında “sondeyi” alt başlığıyla yer alıyor.

Şiirlerinizi yazarken nerelerden beslendiniz?

Benim için bu soruya tek seferde cevap vermek çok zor çünkü -kitaptan da anlaşılır- oldukça zengin bir esin çeşitliliğim var. “Zerreden küreye” her şeyin şiire konu olabileceğine (‘güzel olan’ şartını bilinçli şekilde aramayarak) inanıyorum. Şiir, ifade için bir aracı (medium) olduğu için bence yazı ile ifadesi mümkün olan her türlü ileti şiirde de mümkün olmalı. Şiirde kabuğun öze evla olduğuna inanıyorum, bu konuda biraz yapısalcı bir tutumum var ancak içerik ve şeklin integral ve organik bağı konusunda hümanist kritikle yine de hemfikirim. Şiirlerimi yazarken muhtemelen beni beslemesi mümkün olan her şeyden aynı anda beslendim, Max Jacobs buna “perméabilité” diyor. Yine de Veraset Vergisi özelinde beni diğerlerinden daha çok besleyen bazı başlıca kaynaklar oldu. Elbette ana kaynak yaşadıklarım ve onların bana yaşattıklarıyla bir bütün olarak hayatım. Akademik hayatta kullandığımız tabirler, keza hukuk dünyasının sözel evreni, psikanaliz, başka alanlardan yaptığım okumalar, diğer edebi metinler ve Türkçenin öznesi olmanın getirdiği bir kültür birikimi, fikri anlamda şiirlerin içine sızıyor. İmgelem dünyası büyük ölçüde epik / tarihi bir tona dayanıyor; dinsel, ezoterik, yer yer psikedelik diyebileceğim bir antik çağ nesneler dünyasını gözlemlemek mümkün. Bütün boyutlarıyla Anadolu benim şiirimin içeriğine denk bir havza. Ben bir şekilde bunları avam denilebilecek gündelik hayat gerçekleriyle bir senteze sokuyorum. İngilizce ifade etmek gerekirse “mundane poetry” çemberine hiç değmeden “poetry of mundane things”e ulaşmak en büyük çabam. Bu kitapta bu amacı büyük ölçüde yerine getirdiğime inanıyorum.

Veraset, kalıtım ya da mirasta hak sahibi olma; veraset vergisi ise kısaca ölenin vârislerine kalan mal ve paradan alınan vergi olarak tanımlanabilir. Hepimizin bir önceki kuşaklardan üzerimize sinen bazı verasetleri var kuşkusuz; arazlar, miraslar, iyi ve kötü etkiler… Neden bu ismi seçtiniz? Sizin için neyi ifade ediyor veraset?

Aslında bu isme sadece tek bir tanımla yaklaşmamak lazım; zira ilk akla gelen anlamının yanında kendini hemen sezdiren ikinci bir anlama da sahip. Vergi kelimesinin ikinci anlamı olan “bir kimsenin kendine özgü ve doğuştan sahip olduğu iyi nitelik” göz önüne alındığında kitap için de farklı okumalara kapı açılır. Bir yandan bu anlamda “veraset vergisi” bir niteliğe sahip olduğumu düşünürken, diğer yandan öteki anlamında ise ödediğim bir vergi olmuş oluyor yazdığım şiirler. On dokuz yıllık hayatımda metaforik olarak çok fazla mirasçı ve miras bırakan ile bir şekilde ilişkilendim, alt-üst-yan-çapraz, önce ve sonra pek çok kuşağım oldu, hepsine bir şeyleri miras bıraktım, hepsinden de bir şeyleri aldım; bütün bunlar bağımsız verasetlerden ziyade bir süreç olarak birbirinin içine geçmiş zincirleme tek bir veraseti oluşturdu. Kitapta pek çok çıkmazın içinde incelediğim bu “veraset”ten bana kalan en önemli “vergi” ise, kayıpların ardından neyi miras alıp neyi almayacağıma karar verebilme yetisi oldu. Bu kazancın vergisi de pek tabii bu kitaptaki şiirlerle ödendi.

Kitapta gökyüzü ayrı bir yer kaplıyor; “Aldebaran” (65 ışık yılı uzaktaki turuncu dev yıldız) ve “Ursa Minor” (Küçük Ayı Takım Yıldızı) adlı iki şiir bekliyor okuru. Astronomiyle ilişkiniz nedir?

Kitapta gökyüzünün dikkat çekecek kadar ayrı bir yer kapladığı ne kadar doğru bir tespit, bundan emin değilim. Astronomiyle özel bir ilişkim yok. Elbette takımyıldızları, gezegenler, gök cisimleri; çoğu şairin olduğu gibi benim de dikkatimi çekiyor ancak bundan daha fazlası olduğunu hiç düşünmemiştim. Kaldı ki bence zaten gökbilim terminolojisi tıpkı hayvanlar, bitkiler, kültürel ögeler ve coğrafi şekiller gibi verili, “a priori” bir imgelem repertuvarı teşkil ediyor şiir için. Bu kaynaktan uygun imgeleri ölçülü ve yerinde bir şekilde bütün şairler az çok devşirir ancak anlaşılan ben gök dünyasına biraz fazla meyletmiştim. Belki Türk olmaktan ileri gelen kemikleşmiş bir “gök dürtüsü” vardır içimde. Ne ki böyle uzak bir verasetin vergisine haiz miyim, öyleysem bile ondan veya onunla mükellef miyim, bunu bilemem.

Kitabı okuyunca Fenerbahçe’nin hayatınızda önemli bir yer kapladığını anlamak zor değil. Daha girişte, Mirza Muhammed Asaf’a bir atıfla başlıyor: “nedendir bilinmez / bana benzediğini düşünüyorum.” Bir de “gulyabâni, gul-i beyabâni, sönümsüz bir ocak! / ayağa kalktığı gün herkes Fenerbahçeli olacak / onlar korksun ondan” mısralarının olduğu bir şiir var: “Kanarya”. Dolayısıyla sormadan geçmeyelim, Fenerbahçe sizin için ne ifade ediyor? Nedir bu bağ?

Sanırım beni en çok zorlayan soru bu oldu, çünkü nereden başlayacağımı bilemediğim ve bana bıraksanız saatlerce anlatabileceğim bir konu. Zaten bu soruya da cevap veren “bir bahar sabahında 6222 üzerine düşünceler” başlıklı bir yazı kaleme almıştım birkaç ay önce. Ama söyleşi okurunu taraftarlık öyküleriyle fazla yormamak gerek, o yüzden burada elimden geldiğince kısa kesmeye çalışacağım. Bu soruya en dirimli cevabı “Kanarya” şiirini yazarak verdim aslında, Fenerbahçe ile aramdaki ilişkiyi anlamak için o şiir yol gösterici olur. Kitaba dair her şeyde olduğu gibi Fenerbahçe de benim için bir veraset; kendinden menkul bir bağ değil, ailemden miras kaldı. Hatta ben bunu bir adım ileri götürüp, dayımın ufak bir çocukken beni Fenerbahçeli yapan bir nevi vaftiz babam olduğunu söylüyorum. Benim için “yaşamak” ve “hayatta kalmak” arasındaki ayrımın içini dolduran, bir şekilde benim için hayatı yaşamaya değer kılan her ne varsa Fenerbahçe’de bana onu “gösteren” bir şey var. Baudrillard’cı perspektiften buna bakarsak hiperreal düzlem gereği [“Fenerbahçe olmadan hayat çekilmez.” / “Hayatın anlamı sarı lacivert.” / “Bir seni sevmişim yalan dünyada.”] ve buna benzer pek çok taraftar bestesi teorik temel kazanıyor. “Bir Fenerbahçeli olarak Hasan Ege Karanfil”e ben de böyle bir ayna-benlikten bakıyorum ancak bu mevzu bundan çok daha katmanlı, şimdilik böyle bir fragman geçmiş olalım. Ben de bu soruya cevap vermeyi ufak bir sululuk yapıp “öyle bir sevda ki tarif edilmez / Fenerli olmayan kimse bilemez” diyerek bitireyim… Bu sözden de aslında Derrida’ya, Merleau-Ponty’ye, Levinas’a falan gitmemiz gerekir de, şimdi onun yeri burası değil. Beni bir maç sabahı Kadıköy’de bira içerken bulursanız, -Allah da size sabır verirse- oturur, bunları uzun uzun konuşuruz…

O zaman futbol aşkınızın kanıtı olan diğer bir şiire geçelim, Lionel Andres Messi adına yazılmış akrostişe. Bunun çıkış hikâyesi nedir?

Lionel, 2022 Dünya Kupası’nı Arjantin’in kazanmasının ardından yazılan bir şiir; büyük bir kalabalığın içerisinde izlediğim o final maçından sonra girmiş olduğum duyguların etkisiyle iki ay gibi bir sürede yazdım. Hep söylediğim bir şey var, futbolun duygusal boyutuna dair pek çok unsur şiirle ortaktır; çocukluk anılarından mevsim deneyimine kadar ölçüsü kestirilemez bir galeyandan beslenir ikisi de. Bence zaten böyle olunca insanı çatışmasız alandan alıp şiir yazmaya kışkırtan o dev kıvılcım, tribünlerde binlerce kez yeniden üretiliyor. Messi’nin Dünya Kupası’nı kazanması benim için sadece sevdiğim bir futbolcunun elde ettiği bir başarı olmaktan daha derin bir anlama sahip. Arjantin taraftarının önceki bir tribün bestesinde “bunu sana anlatamam / anlatsam da anlamazsın / yıllardır kaybettiğimiz finaller için ağladım ben” demesiyle bu hayatta inandığım her şey arasında bir koşutluk kurdum. Bu benim için hem futbolda hem de hayatta hep böyle oldu. Ben her zaman amasız, fakatsız adanmayı ve ne olursa olsun bundan yorulmamayı bildim; neye inandıysam bu yalnızca beni ilgilendirdi, yalnızca kendimle kavgam oldu. Böylesine bir sarmaldan umudunu kaybetmeden çıkabilmek için de büyülü bir ana tanıklık etmek gerekiyor. Bu büyülü anı bir nebze de olsa o kalabalığın içinde Messi ile birlikte yaşadım, yıllardır neye inandığımı tekrar hatırladım, yaşanabileceğini gördüm, “yiğit tarih kamçısını sahibine” elbet verecektir, dedim.

Veraset Vergisi ile 2020 Şiiratı Seyhan Erözçelik Şiir Ödülü’ne layık görüldünüz. Bu ödül size ne ifade ediyor?

Ödüle layık görülmek benim için şiirde bir umut kaynağı oluşturdu, bazı şeylere inancımı sağlamlaştırdı. Bunun sebebi belirli şairlerin kitabımı okuyup beğenmesi, olumlu bir değer yargısında bulunması değil. Henüz edebiyat camiasında neredeyse hiç kimse beni tanımazken ve muhtemelen jüri heyetindeki şairler ödüle başvurana kadar ismimi bile duymamışken, bu ödülü almış olmak. Edebiyat sektörü ve ödüller üzerine yapışmış nepotizm, favorizm ve iç politika bulutlarını bir nebze de olsa dağıttı benim için. Bağımsız, tarafsız ve meritokratik bir “American Dream” köprüsünün bazıları için hâlâ açık olduğunu bilmenin güvencesi diyebilirim bunun için.

Şu an üzerine çalıştığınız yeni bir projeniz var mı?

Kitap henüz çok yeni ve uzun süren bir emeğin sonucu olduğu için yeni projelere yoğunlaşmaktan ziyade en azından bir süre Veraset Vergisi’nin maksimum okur potansiyeline ulaşması için çalışmalar yapmayı düşünüyoruz. Başka sanat dallarından sanatçılarla iş birliği yaparak bu kitaptaki şiirlere dair kesişimsel, multidisipliner çalışmalar üretme planımız var. Bunun dışında bir yandan da ikinci şiir kitabım üzerine çalışmaya ve esaslı noktalarını kafamda çizmeye başladım ancak bu kitabın okurla buluşmasına henüz epey zaman var gibi görünüyor.

​Bu sırada şunu belirtmek isterim, okur karşısına yeni çıktığım için aldığım geri bildirimlerden geçerli ve güvenilir sonuçlara ulaşabilmek benim için çok kritik. Bunun yolu da olabildiğince fazla okurdan olumlu veya olumsuz değerlendirme almaktan geçiyor. Dolayısıyla kitabı okuyanlar, genel fikirlerini veya ilgilerini çeken kısımları paylaşabilirlerse bu beni gerçekten çok memnun eder. Benimle hiç çekinmeden sosyal medya veya e-posta üzerinden kişisel iletişim de kurabilirsiniz.

0
1603
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage