26 TEMMUZ, ÇARŞAMBA, 2017

Bir Tezer Özlü Romanı

Selda Terek Bilecen’in Tezer Özlü hakkındaki biyografik romanı Lirik Prenses Tezer üzerine bir değerlendirme.

Bir Tezer Özlü Romanı

“Genç okurlar onun yazılarında bastırılmış başkaldırılarını, özgürlük tutkularını, yalansız bir dünya özlemlerini buldular. Yazmanın yalnız estetik değil aynı zamanda etik bir sorun olduğunu gördüler. Tezer’in yazdıklarına olan bağlılıklarının bir nedeni de bu olmalı.”

-Ferit Edgü 

Ufak tefek bir kadın. Ruhu hiçbir zaman kalıbına sığmamış. Çatlatıp dışarı çıkacak bir yol aramış kendine kısacık ömrü boyunca. Çocukluğundan beri hep tepkili, hep sorgulayan, hep karşı çıkan olmuş. Kural olarak konulan herşeyin “değil”i olmaya çalışan, Tezer Özlü.

Ailesindeki kadınlardan edindiği miraslar, Tezer Özlü’nün olduğu kadını şekillendirmiş. Anneanne ve babaannesi oldukça güçlü birer kadın profili. Yaşadıkları döneme göre hayli cesur davranarak kocalarını terk etmişler ve çocuklarını kendileri büyütmüşler. Kendilerine “iyi” gelmeyen bu adamları çekmemişler.

Annesi, aşk olmayan evliliklerinde babasını bir erkek olarak beğenmediğini, sevmediğini hep hissettirmiş. Annesinin bu mutsuzluğunu gözlemleyen, içselleştiren Tezer Özlü, sonradan meydana çıkacak depresyonuna belki de farkında olmadan zemin hazırlamış. Babasına tepkili oluşunun altında da annesinin babasına karşı olan sevgi eksikliğini sahiplenip yansıtması var bir ölçüde.

Ve ablası, dostu Sezer. Aralarında sadece bir yaş olmasına rağmen, Sezer hep abla, Tezer hep küçük kardeş olmuş. “Hayatımın Sezer’e yetişmekle geçeceğini hissetmiş olmalıyım.”

Öğretmen olan anne babası Anadolu’yu gezerken, çocukluğu bir yerde köklenemeden geçiyor. Bunun etkisini de yetişkin hayatında İstanbul-Ankara-Avrupa arasındaki gidiş gelişlerinde ve bir yere ait olamayışında hissetmiş. 11 yaşındayken babasının görevi nedeniyle İstanbul’a yerleşiyorlar. İlkokul ve lise döneminin geçtiği Beyoğlu hayatını biçimlendiren önemli yerlerden oluyor.

Yedi yaş büyüğü ağabeyi Demir önünde önemli bir rol model. Hukuk fakültesinde okuyan ve edebiyatla hep iç içe olan Demir ile arkadaşları fikirleriyle Tezer’i etkiliyor, siyaset hakkındaki ilk düşüncelerini şekillendiriyor. Yaşamı boyunca, dünyada ve Türkiye’de olan tüm olaylara karşı gösterdiği duyarlılığının tohumları bu dönemde atılıyor.

Eğitimci ailenin “okul etikettir” diyen asi kızı Tezer, 1963’de lise mezuniyetine ramak kala okulu bırakıyor. Ablası Sezer’in peşinden Almanya’ya gidiyor. Birlikte Paris’e geçen kızkardeşler, burada tiyatrocu Güner Sümer’le tanışmalarıyla kendilerini dönemin Türk sanatçılarının çevresinde buluyorlar.

​Türkiye’ye döndüklerinde Güner Sümer ile evlenen Tezer Özlü için Ankaralı ve tiyatrolu günler başlıyor. Yazmaya başladığı öykülerinde yeni tanıştığı bu çevreyi kullanıyor. Bu arada eğitim protestosunu da sonlandırıp liseyi dışarıdan bitiriyor. Bir yandan Goethe Enstitüsü’nde kitap çevirileri yapıyor.

İlk andan itibaren hatta öncesinden beri problemler olan evliliği Tezer Özlü’ye yaramıyor. Eşinin hayat temposu bünyesinde yorgunluklar yaratmaya başlıyor ve “manik depresif” tanısı bu dönemde konuyor. Ailesindeki güçlü kadın figürlerinin aksine evliliğini hemen noktalayamıyor – üstelik maddi manevi bu evliliğe mecbur olmadığı halde.

Bu zorlu zamanlarda Ferit Edgü’nün dostluğuna tutunuyor, zihninden geçenleri onunla paylaşıyor. Ferit Edgü’nün Paris’e taşınmasıyla mektuplarla devam ediyor dostlukları. Bir diğer tutunduğu dal ise yazmak. Kendini yazarak ifade etmeye çalışıyor. “Uğruna sınırlarını yok ettiği her düşünceyi sorguluyor.”

Tekrar manik atağı geçirdikten sonra boşanıp İstanbul’a gidiyor. Ancak tam anlamıyla yerleşemediği için İstanbul-Ankara arasındaki göçebe hayatını, Ankara’da ablası Sezer ve eşi Orhan Duru ile İstanbul’da Paris’ten dönen Ferit Edgü sevgi ve dostluklarıyla toparlıyorlar.

Bu dönemde sinema yönetmeni Erden Kıral ile tanışıyor. Aradığı güven ve şefkati bulduğuna inanıyor ve evleniyorlar. Deniz isminde bir kızları oluyor. Arnavutköy’deki evlerini mutlulukla, kızının büyümesiyle geçirdiği zamanı huzurla hatırlıyor. Çocukluktan tanıdığı Leyla Erbil ile bu dönemde bir araya gelip yakın dostluk yapıyorlar.

Eşinin mesleğinden dolayı ilgi odağını tiyatrodan sinemaya çeviriyor. Bu arada dergilerde yayınlanan öykülerinin derlemesinden oluşan ilk öykü kitabı Eski Bahçe 1978’de yayınlanıyor. Bunu, kendi yaşamından izleri otobiyografik olarak anlattığı Çocukluğun Soğuk Geceleri izliyor.

Evliliğinde huzur ve mutluluğu fazla uzun sürmüyor. Detayları biriktirdiği ilişkisinde kocasıyla arasındaki mesafe büyüyor. 1981’de sanatçı bursuyla Berlin’e gidip Alman radyolarında Türk edebiyatı üzerine programlar yaptıktan sonra hayranı olduğu ve etkilendiği yazarların izini sürdüğü bir yolculuğa çıkıyor. Prag’da Kafka, Trieste’de Svevo ve Torino’da Pavese’nin hayatlarından ve eserlerinden izleri takip ediyor.

Bir İntiharın İzinde isimli kitabını bu gezinin birikimleriyle kaleme alıyor. Almanca yazdığı kitap ile 1982’de Marburg Kent Edebiyat Ödülü’nü kazanıyor, üstelik anadili Almanca olmayan bir yazar olarak. Kitap daha sonra Türkiye’de Yaşamın Ucuna Yolculuk adıyla yayınlanıyor.

Berlin’de girip çıktığı sanat ortamlarında fotoğrafçı Hans Peter Marti ile tanışıyor. Aşık oluyorlar. İstanbul’a döndüğüne eşi Erden Kıral’dan boşanıyor ve 1984’de Zürih’e taşınıp Hans Peter ile evleniyor. Kızının da yanına gelmesiyle mutluluğu tamamlanıyor. Yine de alttan alta bir şeyler rahatsız etmeye başlıyor. Bu huzursuzluğunun sebebinin ne olduğunu anlamaya fırsat bulamadan göğüs kanserine yakalandığını öğrenen Tezer Özlü, hastalığın kısa sürede ilerlemesiyle 1986’da hayata veda ediyor...

Selda Terek Bilecen, kısacık ömründe verdiği az sayıda eserle Türk edebiyatında iz bırakan ve her yaştan okuyucuyu etkilemeyi sürdüren Tezer Özlü efsanesinin arkasına sızıyor. Çocuk, genç kız, kadın olan Tezer Özlü’ye dokunuyor, hayatından çekip aldığı detaylarla o etkileyici satırları yazan canlı kanlı bir Tezer Özlü portresi sunuyor. Bunu yaparken, Çocukluğun Soğuk GeceleriHer Şeyin Sonundayım / Tezer Özlü – Ferit Edgü Mektupları ve Tezer Özlü’den Leyla Erbil’e Mektuplar’dan yaptığı çarpıcı alıntılar ile anlatımı zenginleştiriyor.

Yazar, bu biyografik romanı kaleme alırken, Tezer Özlü’nün hayatının yanında bir başka hikâye kurgulamış. İsmi Tezer olan ve yaşamındaki diğer detaylar da ünlü yazarla benzerlik gösteren bir edebiyat fakültesi öğrencisinin yaşadıkları, Tezer Özlü’nün hayatındaki önemli dönüm noktalarına da işaret ediyor. Selda Terek Bilecen birbiri içine geçmiş iki Tezer’in hayat hikâyesini ilginç bir örgüyle anlatıyor.

“Bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım. İnemiyorum. Yaşayamıyorum. Ölemiyorum.” - Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk

Görseller: 
Øystein Sture Aspelund

0
9134
3
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage