GÜNDEM
  • 27-02-2025

    Grand Theft Auto’nun kaotik dünyasında Shakespeare’in ölümsüz eseri Hamlet’i sahnelemeye çalışan iki İngiliz aktörün, Sam Crane ve Mark Oosterveen’in hikâyesine odaklanan Grand Theft Hamlet, MUBI’de gösterime girdi.

    Grand Theft Hamlet, ünlü video oyunu Grand Theft Auto evrenine Hamlet’i uyarlamaya çalışan Sam Crane ve Mark Oosterveen’in hikâyesini izleyiciye sunuyor. Crane’in, Pinny Grylls ile birlikte aynı zamanda yönetmenliğini de üstlendiği ödüllü belgesel, pandemi döneminin zorlukları arasında yaratıcı bir çıkış yolu arayan iki aktörün GTA evrenindeki sıra dışı girişimini anlatıyor.

    2024 SXSW Film Festivali’nde En İyi Belgesel Film Ödülü ve 2024 Vancouver Film Festivali’nde Seyirci Ödülü başta olmak üzere pek çok ödüle layık görülen Grand Theft Hamlet, klasik tiyatroyla dijital oyun dünyasını birleştirerek izleyicilere alışılmışın çok dışında bir deneyim sunuyor. GTA Online içerisinde kaydedilen görüntülerden oluşan belgesel, Shakespeare’in efsanevi trajedisini modern suç dünyasının aksiyon yüklü karanlığıyla buluşturuyor. Sam Crane ve Mark Oosterveen farklı GTA Online oyuncularını prodüksiyona dahil etmeye uğraşırken, oyunun teknik sınırlarıyla da başa çıkmak zorunda kalıyorlar. Bu sırada düşman oyuncular da projeyi sabote etmek için her fırsatı değerlendiriyor.

    “COVID-19 salgınında tiyatrolar kapanınca belirsiz bir gelecekle karşı karşıya kalan iki oyuncu, Grand Theft Auto Online oyununun sanal kaosunda teselli bulur. Kendilerine bir amaç arayan ikili, en sevdikleri oyunun sürprizlerle dolu dünyasında ‘Hamlet’i sahnelemeye karar verir.”

    0
    0
    762
  • 27-02-2025

    Alman sanatçı Franz Erhard Walther’in Türkiye’deki ilk kapsamlı kişisel sergisi “Heykel Olma Teşebbüsü”, 27 Şubat’tan (bugün) itibaren Arter’de sanatseverlerle buluşuyor.

    Franz Erhard Walther Foundation’ın iş birliğiyle, Selen Ansen’in küratörlüğünde gerçekleştirilen “Heykel Olma Teşebbüsü”, Franz Erhard Walther’in 1960’lardan bu yana ağırlıklı olarak kâğıt, baskı, boya ve kumaş kullanarak ürettiği yapıtlarını Arter’in 4. ve 3. kat galerilerinde bir araya getiriyor. İzleyiciyi, heykeli alışılmış tanımlardan uzak bir biçimde, bedensel eylemler ve hayal gücü aracılığıyla deneyimlemeye davet eden sergi, Walther’in zaman ve mekânda yeni bedensel mevcudiyet biçimleri yaratmaya yönelik süregelen üretimini ziyaretçilerin beğenisine sunuyor. Walther’in altmış yılı aşkın bir zaman dilimine yayılan pratiğinin kavramsal dönüm noktalarını kronolojik olmayan bir güzergâh içerisinde bir araya getiren sergi, sanatçının heykeli açık uçlu bir süreç ve eylem olarak yeniden tanımlama çabasının temelini oluşturan aynı adlı eserinden hareketle şekilleniyor.

    1960’lardan itibaren ürettiği süreç odaklı çalışmaları ile izleyicinin hayal gücü veya bedensel eylemleri aracılığıyla eserin gerçekleştirilmesinde etkin bir rol üstlenmesine imkân tanıyan Walther, yaşayan bedeni bir malzemeye dönüştüren yeni bir eser anlayışı ortaya koyuyor. Sanatçının heykelsi nitelikler taşıyan yapıtlarının çoğu iki farklı formda / durumda deneyimlenebiliyor: Nesnelerin katlanıp depolandıklarında aldıkları “muhafaza formu” (Lagerform) veya birer “kullanıcı”ya dönüşen seyirciler tarafından etkinleştirildiklerinde kazandıkları “eylem formu” (Handlungsform).

    Franz Erhard Walther’in pratiğinin temel kavramları etrafında kurgulanan “Heykel Olma Teşebbüsü” sergisi, farklı dönemlere ait eser grupları arasında dinamik bir diyalog kurmayı amaçlıyor. Kontur Çizimleri ve Sözcük Resimleri gibi erken dönem kâğıt işleri, malzeme olarak havayı kullanan yastık formları, Yapıt Çizimleri ve 1960’larda üretilen El Nesneleri ile mimari ve insan oranlarını birleştiren Katman Çizimleri, Eylem Yolları ve Duvar Oluşumları gibi daha yakın tarihli eserler sergi alanında bir arada sunuluyor. Ayrıca serginin iki katında, Walther’in anılarını ve düşüncelerini zaman ve mekânla ilişkilendirdiği, çizimler ve el yazısı metinlerden oluşan otobiyografik yapıtı Yıldız Tozu’ndan kapsamlı bir seçki izleyiciyle buluşuyor. Tamamı ilk kez 1969’da New York’ta MoMA’da gösterilen ikonik eseri Birinci Yapıt Grubu ise, sanatçının sanatın nesnelliğine meydan okuma ve anlam üretimini nesneden eylem hâlindeki bedene kaydırma çabalarını vurgularken, esnek ve giyilebilir bir malzeme olan kumaşın pratiğindeki merkezi rolü gözler önüne seriyor. Kaidesinden inerek mimariyle ilişkilenen heykel, insan yaşamının gerçekliğine katılmak üzere alışıldık durağanlığından ve katılığından sıyrılıyor. Asla sabit olmayan / asla tamamlanmayan heykel, sayısız şekle ve mevcudiyet biçimine bürünerek gerçekleştirebilecek (ya da gerçekleştiremeyecek) kolektif bir çabayla, farklı hızlarda, yeniden izleyici karşısına çıkıyor. Üçüncü kattaki etkinleştirme alanı, ziyaretçilere belirli gün ve saatlerde Birinci Yapıt Grubu’nun 12 farklı sergi kopyasını etkinleştirme imkânı sunuyor.

    ​Künye: Franz Erhard Walther: Heykel Olma Teşebbüsü Sergiden görünüm Küratör: Selen Ansen Arter, 2025 Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz

    0
    0
    1292
  • 27-02-2025

    New York Times’ın “21. yüzyıl edebiyatını icat eden yazar” olarak tanımladığı Haruki Murakami’nin uzun bir aradan sonra okurla buluşan romanı Şehir ve Belirsiz Duvarları, Ali Volkan Erdemir’in çevirisiyle Doğan Kitap’tan çıktı.

    Murakami için belki de onun için yüreklerimizde bizim bile varlığından haberdar olmadığımız yerlerin haritasını çıkaran bir kâşif de denebilir. Şehir ve Belirsiz Duvarları kayıp bir aşka, yalnızlığa yazılmış bir ağıt…

    Yaz çimlerinin üzerine oturuverdin, hiçbir şey demeden göğü seyrediyordun. Keskin bir ötüşle gökyüzünde iki kuş hızla birbirinin yanından geçti. Sessizliğin içinde, alacakaranlık bizi sarmaya başladı. Yanına oturunca tuhaf bir hisse kapıldım. Sanki görülmeyen binlerce ip, senin bedeninle benim yüreğimi birbirine bağlıyordu…

    0
    0
    1237
  • 27-02-2025

    ENKA Sanat’ın yapım sponsoru olduğu Ferhan Şensoy’un hayatını ve sanatını konu alan belgeselin çekimlerine başlandı.

    Porte Film’in yapımcılığını, Selçuk Metin’in yönetmenliğini, Zeynep Miraç’ın senaryosunu, görüntü yönetmenliğini ise Emre Okur’un üstlendiği belgeselin çekimleri, 1885 yılında Mimar Campanaki tarafından yapılan, 1989 yılında Ferhan Şensoy tarafından tiyatroya çevrilen Ses Tiyatrosu’nda başladı. ENKA Sanat, Türk tiyatro tarihinin önemli isimlerinin ilham verici hikâyelerini kayıt altına alarak, bu mirası gelecek kuşaklara aktarmayı hedeflediği belgesel serisine, 2021 yılında aramızdan ayrılan usta sanatçı Ferhan Şensoy ile devam ediyor. Belgeselin prömiyeri eylül ayında ENKA Açıkhava Tiyatrosu’nda gerçekleştirilecek.

    Usta sanatçının doğum gününde Ses Tiyatrosu’nda gerçekleşen buluşmada hem Ferhan Şensoy anıldı hem de belgesele dair bilgiler paylaşıldı.

    ENKA Sanat Direktörü Gül Mimaroğlu, sanatçının yaş gününde tiyatroda gerçekleşen buluşmada şunları söyledi: “Sizleri, bundan tam 36 yıl öncesine götürmek, bu tiyatronun ilk temsil gecesinin heyecanını Ferhan Şensoy’un kaleminden aktarmak istiyorum” diyerek şu sözleri paylaştı: “Bitmez sanılan şeyler bitti, Ses’te perde açıldı. 24 Kasım 1989. 104 yaşında yeni tiyatromuz! Kimi localarda askılar eksik. Balkonun sıra numaraları çakılamadı. Kimi koltukların cilası kurumadı kimi hanımların kürkleri koltuklara yapıştı. Ama olsun herkes çok alkışladı. Selama çıkardık sırayla, her gün fırçaladığım bütün ustaları! Dikkat buyurun baylar bayanlar, bu tiyatroyu ben yapmadım bu ustalar yaptılar! Herkes ustaları deli gibi alkışladı, ustalar çok utandı, herkes ağladı.”

    Yönetmen Selçuk Metin şunları söyledi: “Ferhan Şensoy’la ilk olarak 2015 yılında Haldun Taner belgeselini çekerken, burada, Ses Tiyatrosu’nda tanıştım. Ardından Metin Akpınar belgeseline başladığımızda yine burada onun görüşlerini almıştım. Ferhan Şensoy’la son yılında belgeselini yapmak için çok sık görüştük. Hatta ENKA Sanat’la birlikte yaptığımız Genco Erkal belgeselinin final çekimlerini Aydın’da yapmıştık. Oradan Bodrum’a Ferhan Şensoy’un yanına geçip sonrasında İstanbul’a dönecektik. Onu aradığımda ‘sonra yapalım’ demişti; fakat sonrasında kısmet olmadı. Bu tiyatroda olmak çok değerli çünkü İstanbul’da artık böyle bir tiyatro yok. Bir telefon görüşmemizde Ferhan Şensoy ‘orası benim evim’ demişti. Onun hayatına dokunan insanlarla çekimlerimizi bu tiyatronun her yerinde yapmak istiyoruz. ENKA Sanat’a bu hayali gerçekleştirme olanağı sundukları için çok teşekkür ederim. Genç kuşakların onu tanıması çok önemli. Umarım onu en iyi şekilde anlatır ve yansıtırız.”

    Yapımın senaryosunu kaleme alan Zeynep Miraç ise şunları belirtti: “Hepimizin entelektüel birikiminde çok izi ve katkısı var. Bu belgeselle bir anlamda borcumuzu ödeme ve teşekkür etme fırsatına da sahip olduk. Gönül isterdi ki onun hayatını kendisinden dinleyebilelim ama olmadı. Belgeselde tabii ki bir hayat hikâyesi anlatıyoruz.  Bir insanın yaşadığı toplumla o toplumla örtüşen taraflarıyla da anlatıyoruz. Aslında Ferhan Şensoy tiyatro anlayışıyla ülkede olup bitenleri sıralamış. Onun oyunlarını izleyerek yakın tarihin panoramasını rahatlıkla çıkarabiliriz. Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşıİstanbul’u SatıyorumŞahları da Vururlar gibi oyunlarıyla hatta sadece oyun isimleriyle bile bir tarih çizelgesi yapabiliriz. Belgeselde onun bilmediğimiz yönlerini ailesinden ve Ortaoyuncular ekibinden dinleyeceğiz. Kendisinden sonraki kuşaklarda nasıl iz bıraktığını izleyeceğiz. Ferhan Şensoy yerelle evrenseli buluşturabilen bir isimdi. Orta oyun ve meddahı kendine düstur edinip aldığı batılı eğitimle ve kendi zihin dünyasıyla tiyatroyu evrenselle buluşturmayı başarmış biriydi. Onun Türk tiyatrosundaki yerini, etkisini, izlerini ve dünya görüşünü de göreceğiz. Tabii ki Şensoy ailesine de bu hikâyeyi bizlere emanet ettikleri için çok teşekkür ederim. Yönetmenimiz Selçuk Metin’e, tiyatro sevgimle ilgili bu belgeseli hayata geçirmem konusunda yardımcı olduğu için ve ENKA Sanat’a olağanüstü destekleri için çok teşekkür ediyorum.”

    ​Ferhan Şensoy’un ailesi adına söz alan kızı Müjgan Ferhan Şensoy ise şunları söyledi: “Çok heyecanlı ve mutluyuz. Belgeselle ilgili olarak, bu yapım ekibinin babamla daha önce konuşmuş olmaları içimizi rahatlatıyor. Babamın ENKA Sanat’la daha önceki iş birlikleri ve ENKA Sanat’ın daha önce imza attığı belgesellerin kalitesi de ortada… Benim için önemli olan bir başka konu da şimdi üç yaşında olan kızımın büyüdüğünde dedesini bu belgeselle tanıyacak olması. Tabii ki Ferhan Şensoy’un bir sürü eseri var. Onları okuyacak, öğrenecek ama, böyle geniş kapsamlı, yakınlarının onu anlattığı bir belgesel olması ‘Bak işte senin deden buydu’ demek için çok anlamlı.”

    0
    0
    629
  • 27-02-2025

    David Martirosyan’ın “Göçebe Yalnızlık” başlıklı ilk kişisel sergisi 22 Mart’a kadar Galeri 77’de sanatseverlerle buluşuyor.

    David Martirosyan’ın yaşadığımız çağda var olmanın sessiz çığlıklarını gözler önüne seren 22 farklı eserini bir araya getiren “Göçebe Yalnızlık” sergisi, sanatçının 2020-2024 yılları arasında ürettiği çalışmalarına odaklanıyor. Sergi, sanatçının cesur, ritmik ve dokulu fırça darbeleriyle şekillendirdiği dışavurumcu resimsel yaklaşımını ve güçlü bir fotoğrafik nitelik taşıyan kompozisyonlarını gözler önüne seriyor.

    “Teknolojik ilerlemenin eşi benzeri görülmemiş hızı, durmaksızın ve çoğu zaman çelişkili bir şekilde akan bilgi akışıyla birleştiğinde, modern bireyleri mevcut paralel gerçeklikler içinde kendilerini kaybetme riskiyle karşı karşıya bırakmıştır. İnsan, bu ezici “seçim” ve erişim lüksünün gerçek bir anlayışa ve entelektüel özgürlüğe yol açacağını varsayabilir. Ancak paradoksal bir şekilde, bunun tersi gerçekleşiyor gibi görünüyor; insanlar giderek gerçekliği sentezleme yetilerini kaybediyor.

    David Martirosyan’ın eserlerinde yalnızlık duygusu kırmızı bir iplik gibi işlenir.

    Sanatçı, yapıtlarını tek bir tema etrafında şekillendirmez. O, tarafsız bir gözlemci ve düşünceli bir analisttir. Herhangi bir olay veya durum, onun derin düşüncelerine yol açan bir katalizör hâline gelebilir. Aynı yoğun dikkatle, içinde bulunduğu çevreyi -yaşadığı ortamı- inceler; ister basit bir plastik sandalye, bir çocuk oyuncağı, bir manzarada beklenmedik şekilde yerleştirilmiş bir araba, isterse insan ilişkilerinin karmaşıklıkları olsun, içinde yankı uyandıran her şey onun ilgisini çeker.

    Martirosyan, her şeyden önce insan varlığına ve onun özüne ilgi duyar. Bireyin kaçınılmaz varoluşsal yalnızlığı, düşüncelerinin temel konusunu oluşturur. Bu duygu, eserlerinde, hatta figürlerin doğrudan yer almadığı manzara veya natürmortlarında bile hissedilir; burada insan figürü fiziksel olarak yoktur ama varlığı her an sezilir. Sanatçının felsefe ve sanat tarihi konusunda derin bilgiye sahip olduğu açıktır; ancak bu bilgiyi kendine özgü bir entelektüel süzgeçten geçirerek, ona ait benzersiz bir görsel dil oluşturur.”

    0
    0
    771
  • 27-02-2025

    Carnegie Madalyası Ödüllü October October’ın yazarı Katya Balen’in aile, kardeşlik ve farklılıklara değinen romanı Her Şeyin Işığı, Genç Timaş’tan çıktı.

    ​Romanın iki başkahramanı Tom ve Zofia birbirinden çok farklı iki çocuktur. Tom sessiz, çekingen ve pek arkadaş canlısı değilken Zofia ise yerinde duramayan, soğuk dinlemeden okyanusa dalan ve girişken biridir. Bu iki çocuğun hayatı, Tom’un annesi ile Zofia’nın babasının evlenmesiyle değişir. Tom ve Zofia ilk günlerde birbirlerini sevmezler. Anne ve babalarının ayrılmalarını, eski hayatlarına geri dönmenin hayallerini kurarlar. Yeni bir kardeşleri olacağını öğrendiklerinde daha da üzülürler. Ancak kardeşlerinin hayatının tehlikede olduğunu öğrendiklerinde takım olarak hareket etmenin bir yolunu bulurlar.

    0
    0
    695
  • 26-02-2025

    Broadway’in en uzun soluklu müzikali Chicago, 15-20 Nisan tarihlerinde Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde izleyiciyle buluşuyor.

    1920’lerin ışıltılı dünyasında geçen altı Tony Ödülü, iki Olivier Ödülü ve bir Grammy kazanan Chicago; suç, tutku ve şöhret dolu hikâyesini izleyiciye sunuyor. John Kander’ın müzikleri, Fred Ebb’in şarkı sözleri ve Bob Fosse’un ikonik dokunuşuyla sahnelenen Chicago, avrupa turnesi kapsamında, West End ve Broadway’in en seçkin isimlerinden oluşan kadrosuyla İstanbul’da izleyici karşısına çıkacak.

    Orijinal Broadway prodüksiyonunu Chicago, Broadway ve West End tarihindeki en uzun soluklu Amerikan müzikali olma unvanını taşıyor. Roxie Hart’ın suç ve sansasyon dolu hikâyesini anlatan yapımda “Razzle Dazzle”, “Cell Block Tango” ve “All That Jazz” gibi unutulmaz şarkılar yer alıyor.

    ​15-20 Nisan’da Zorlu PSM’de sahnelenecek Chicago müzikalinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    1081
  • 26-02-2025

    Halid Halife’nin ölümün kadim bir şehri ve sakinlerini nasıl şekillendirdiğini gözler önüne serdiği romanı Mezarlarında Dua Eden Olmadı, Mustafa İsmail Dönmez’in çevirisiyle Delidolu Yayınları’ndan çıktı.

    Çağdaş Arap edebiyatının ödüllü yazarlarından Halife, başta Halep olmak üzere Suriye’nin on yıllar içindeki değişimine ve dönüşümüne ayna tutuyor. Okuru geçmişle geleceğin gelgitlerindeki çıkmaz sokaklarda dolaştırırken Mardin’e, İstanbul’a ve oradan Venedik’e kadar götürüyor. Halife; doğası, imkânsız aşkları, hayalleri, mucizeleri, katliamları, liberalleri, muhafazakârları, isyancıları ve modernleriyle kaderine boyun eğmeye zorlanan bir toplumun kanayan damarlarını ince ince işliyor.

    Ölüm bazen yanı başımızda yalınayak yürür; kapı aralıklarından, sokak köşelerinden, sarsılıp çöken binalardan, elden ele dolaşan öfkeli meşalelerden ya da bir nehrin taşan sularından yayılır. Hanna ve Zekeriya'nın 1907 kışında Fırat Nehri’nin azgın sularının yarattığı bir tufanla kökünden sarsılan yaşamlarını konu eden bu çoksesli roman, bir ömrü beraber yürüyen, biri Hıristiyan diğeri Müslüman iki erkeğin dostluğu üzerinden sürekli sınanan bir coğrafyanın hikâyesini anlatıyor.

    “Bu toprakların toplu mezarlarla, çaresiz insanların kemikleriyle dolu olduğunu düşündü.
    ​Ne cenazelerini defneden olmuştu ne de onlar için dua eden.”

    0
    0
    653
  • 26-02-2025

    KüçükÇiftlik Park’ın hayvan bakımevlerine destek sağlamak amacıyla üçüncü kez düzenlediği KüçükÇiftlik Bark, bu yıl 25 Mayıs Pazar günü gerçekleşecek.

    Büyük Ev Ablukada, Jabbar ve Nova Norda’nın sahne alacağı KüçükÇiftlik Bark’ın bilet satışından elde edilecek tüm gelir, her yıl olduğu gibi bu yıl da hayvan bakımevlerine bağışlanacak. Konserlerin yanı sıra gün boyunca hayvan dostlarımızla ilgili söyleşi, eğitim ve atölye çalışmaları da gerçekleştirilecek.

    KüçükÇiftlik Bark’ta hayvan sağlığı, beslenmesi, hayvanları koruma yasası ve yaşama hakkı gibi birçok farklı konu üzerine alanında uzman isimlerle söyleşiler düzenlenecek. Projenin partnerlerinden, köpek eğitmeni Berker Arslan ve BAC Team eğitmenleri, köpeğinizle ilişkinizi daha iyi hâle getirmek ve sorunları çözüme kavuşturmak için gün boyu danışmanlık verecek; grup dersleriyle köpek davranışı ve itaat üzerine çalışmalar yapacaklar. Hem çocuklara hem de yetişkinlere yönelik yaratıcı atölye çalışmalarının da gün boyunca devam edeceği festivalde, barınaklarla sağlanan iş birliği sayesinde katılımcılar yuva arayan miniklerle tanışma, terapi ve servis köpekleri hakkında bilgi edinme imkânı da bulacaklar. Evcil hayvanlara özel ürün ve hizmetlerin tanıtımlarının yapılacağı festival alanında ayrıca hayvan dostlarımızın ihtiyaçlarına yönelik alışveriş stantları da yer alacak. KüçükÇiftlik Bark, Büyük Ev Ablukada, Jabbar ve Nova Norda’nın akşam saatlerinden itibaren vereceği konserlerle sona erecek. Festivalin detaylı programı önümüzdeki günlerde açıklanacak.

    ​URU organizasyonuyla düzenlenen KüçükÇiftlik Bark’ın biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.

    0
    0
    614
  • 26-02-2025

    KAIROS, 15 sanatçının katılımıyla, Burçak Yakıcı küratörlüğünde düzenlenen “Corpora” başlıklı sergiyi, 7-28 Mart tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.

    Anlamın sürekli yeniden üretildiği, normatif yapıların sorgulandığı ve yeni söylemlerin ortaya çıktığı bir diyalog olan “Corpora” sergisinde Anna Raimondo, Ecem Yüksel, Elif Özen, Fatma Çiftçi, Işıl Kurmuş, Kristina Steinbock, Maik Gräf, Mena Guerrero, Murat Balcı, Nermin Er, Nil Yalter, Semiha Berksoy, Ümmühan Yörük ve Zeynep Kayan yer alıyor. Sergi adını Latince gövdeler anlamına gelen ve aynı zamanda metinler bütünü anlamı da taşıyan “Corpora” sözcüğünden alıyor. Çevirmen ve yazar Helen Vassallo’nun çeviri eylemini kesişimsel aktivizm ve dönüştürücü bir potansiyel olarak gören yaklaşımından ilhamını alan “Corpora”, çeviriyi yalnızca bir aktarım süreci değil, sanatın, dil aracılığıyla direnişin ifade alanlarını nasıl genişlettiğini ortaya koyan ve kesişimsel feminist mücadeleyi büyüten bir dayanışma pratiği olarak konumlandırıyor.

    Çeviri, bir dilin diğerine basit bir aktarımı olmaktan öte, tıpkı sanat pratiği gibi, anlamın sürekli yeniden üretildiği, dönüştüğü ve yeniden hayal edildiği bir süreçtir. Bu dönüşüm, serginin direniş deneyimlerini, normatif beden algısını sorgulayan duyusal ve sosyal etkileşimlere dayalı üretimleri bir araya getirerek, çeşitli anlatıların ifade bulduğu kapsayıcı bir mekân yaratmasına olanak tanıyor. “Corpora”, sanatçıların üretimlerini ve güçlü dil kullanımını çeviri eyleminin bir yansıması olarak ele alarak, izleyiciyi her iki disiplinin yaratıcılık ve direniş gücünü deneyimlemeye davet ediyor.

    Künye:
    1. Elif Özen, Quiet Manipulation, Oil on paper 50x70 cm 2025
    2. Zeynep Kayan, A Present That Remembers- Reclining Chairs, AScene, Hahnemuhle Fotoğraf Kağıdı Üzerine Ultrasmooth Baskı, 71,5 x 105 cm, 2024
    ​3. Maik Gräf (And Counting) 2025 135 x90 cm Cyanotype on Denim 

    0
    0
    1003
DAHA FAZLA
Geldanlage