Reşad Ekrem Koçu’nun yeniçeriler, anlı şanlı tulumbacılar, çeşit çeşit esnafla dolu hikâyeleriyle renkli bir panorama sunduğu İstanbul'un Sahipleri kitabı, Doğan Kitap’tan çıktı.
Eda Çağıl Çağlarırmak’ın illüstrasyonlarıyla renklendirdiği bu kitap Koçu’nun kıymetli tarih bilgisi hikâyeciliğiyle yeniden buluşturuyor okuru. Osmanlı İstanbul’unun düzenini anlatan üç kitap bir arada sunuluyor.
“Bunlar, tarihten çıkarılmış küçük küçük sahneler, portrelerdir. Modeller hakikidir, şahıslar uydurma değildir. Hadiseler, yazdığım gibi cereyan etmiştir. Fakat bunlar, bir fotoğrafla çekilmiş değil, fırça ve boya veyahut kalemle yapılmış resimlerdir. Öyle zannediyorum ki bu resimler, gençler ve halk için faydalı olabileceği gibi ‘cemiyet ilmi’nin de işine yarayabilecektir.”
Melike Şahin’in AKKOR isimli ikinci stüdyo albümü Gülbaba Records & Diva Bebe Records etiketiyle müzikseverlerle buluştu.
Londra’da canlı kaydedilen, vokal ve yaylı kayıtları ise İstanbul ve New York’ta gerçekleştirilen AKKOR’un prodüktörlüğünü Grammy ödüllü müzisyen Martin Terefe üstlendi. 10 şarkıdan oluşan albümün yaratıcı kadrosunda Şahin’in yıllardır birlikte çalıştığı Zafer Tunç Resuloğlu, Emre Malikler ve Elif Dikeç gibi isimler yer alıyor.
Ezberbozan şarkıları ve iddialı sözleriyle dikkat çeken AKKOR’dan ilk olarak yayımlanan “Durma Yürüsene”, “Ortak” ve “Canın Beni Çekti” şarkıları kısa bir süre içinde beğenildi. Albümün çıkış parçası “Sağ Salim”le başlayan yolculuk, sanatçının “hayatımda yazdığım en özel şarkı” diyerek ifade ettiği “Burdayım”la dokunaklı bir final yapıyor. AKKOR, her şeye rağmen ayakta kalan bir kadının hikâyesini dinleyiciye sunuyor. Şahin ilhamını hayatta kalanların bitmeyen gücünden aldığını ifade ediyor ve albümünü onlara adıyor.
Melike Şahin’in yeni albümü AKKOR’u buradan dinleyebilirsiniz.
Künye:
Prodüktör: Martin Terefe
Yardımcı Prodüktörler: Can Güngör, Elif Dikeç, Emre Malikler, Melike Şahin, Zafer Tunç Resuloğlu
Söz Yazarı: Melike Şahin
Besteciler: Melike Şahin, Zafer Tunç Resuloğlu, Can Güngör, Alican Öyke
Mix: Emre Malikler, Martin Terefe, Oskar Winberg
Mastering: Dyre Gormsen & Martijn Shouten
Kayıt: Emre Malikler, George Murphy, Martin Terefe, Oskar Winberg
Stüdyolar: Eastcote Studios, Kensaltown East Studios, Artone Studios, Şen Bakkal Studios and Pür Recording Studios
Yapımcı: Ahmetcan Taşdemir
Yapım: Gülbaba Records & Diva Bebe Records
Müzisyenler:
Elektro Gitarlar:
Martin Terefe (1, 6, 8, 9)
Dave Okumu (1, 2, 3, 4, 5, 8)
Emre Malikler (4, 9)
Bas Gitar: Martin Terefe
Klavye: Nikolaj Torp, Glen Scott (1, 2, 3, 4, 5, 7, 8)
Hammond Org: Glen Scott (3)
Davul: Sterling Campbell (1, 2, 3, 4, 5, 7) Dan See (2, 6, 10)
Perküsyon: İsmail Altunbaş (1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 10)
Kemanlar: Raven Bush (7, 8, 10) Mert Kemancı (7)
Yaylılar: İstanbul Strings (1, 4, 8, 10)
Synthesizer: Emre Malikler (9) Elif Dikeç (10)
Wurlitzer: Elif Dikeç (10)
Ud: Altuğ Öncü (7)
Geri Vokaller: Gülin Kılıçay, Seda Erciyes, Tuğçe Şenoğul, Dilhan Şeşen (3, 6),
Elif Dikeç, Martin Terefe, Ahmetcan Taşdemir, Zafer Tunç Resuloğlu, Sinan Tuncay, Ahmet Emre Saka, Alican Öyke (6) Glen Scott (7)
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) koordinasyonunu üstlendiği Venedik Bienali 19. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu’nda, Ceren Erdem ve Bilge Kalfa’nın küratörlüğünü üstlendiği “Yerebasan” başlıklı proje sergilenecek.
Venedik Bienali 19. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu’nda yer alacak proje, iki aşamalı açık çağrı sonucunda belirlendi. Seçici kurul toplam 48 başvuruyu değerlendirerek, Ceren Erdem ve Bilge Kalfa’nın küratörlüğünü üstlendiği “Yerebasan” başlıklı projeyi seçti. Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu, 10 Mayıs-23 Kasım 2025 tarihleri arasında sanatseverlerle buluşacak. Seçici kurulda Melike Altınışık, N. Müge Cengizkan, Prof. Dr. Zeynep Çelik, Oral Göktaş ve Dr. Sait Ali Köknar yer aldı. Kurul üyeleri, ikinci aşamada değerlendirilmek üzere davet gönderilen, her biri farklı içerik ve tasarım önerileriyle dikkat çeken üç proje arasından “Yerebasan”ı ekolojik ve kültürel belleğin taşıyıcısı olan toprağı bir ekosistem, doğal bir zekâ formu, yaşayan bir arşiv ve destekleyici bir model olarak ele alarak daha düşünceli ve kritik bir mimari yaklaşımı teşvik etmesi açısından değerli buldu. Kurul projeyi, çoğunlukla Türkiye’den geleceğe dair umutları açığa çıkarmaya rehberlik eden yenilikçi bir araştırma önermesi, derinlikli sanatçı bakışlarını disiplinler arası bir yaklaşımla harmanlayarak sözünü çeşitlendirmesi, küresel bilgiye katkıda bulunması ve eleştirel düşünceyi tetikleme gücüne sahip olması nedeniyle seçtiklerini açıkladı.
“Yerebasan”, toprağın; yaşamın, hafızanın ve bilginin kaynağı olma özelliklerine vurgu yaparak geçmişle gelecek arasında bir bağ kuracak. Sergi; duyusal deneyimler, bilimsel dokümantasyon, mimarlık ve sanat eserlerini bir araya getirecek. Küratörler, genellikle durağan olarak algılanan ve göz ardı edilen toprağın geçmiş medeniyetler, ekolojik sistemler ve doğayla uyum içinde yaşama olanakları hakkında hayati bilgileri barındırdığını hatırlatmaya odaklanacak. “Yerebasan”, toprağın altındaki ve üstündeki yaşamı denk şekilde önemseyecek, toprağın kullanıldığı yerel ve geleneksel inşa biçimleriyle yeni araştırmaları birleştiren gelecek tahayyülleri ortaya koyacak.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın koordinasyonunu yürüttüğü Venedik Mimarlık Bienali Türkiye Pavyonu’ndaki sergi, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla ve T.C. Dışişleri Bakanlığı himayesinde, Schüco Türkiye ve VitrA’nın eş sponsorluğunda gerçekleştiriliyor.
Künye:
1. Fotoğraf: Andrea Avezzù
2. Bilge Kalfa
3. Ceren Erdem
İranlı yönetmen, senarist ve yapımcı Asghar Farhadi’nin geçtiğimiz mayıs ayında Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda gerçekleştirdiği “Ustalık Dersi” başlıklı bir söyleşisi GAİN YouTube kanalında yayımlandı.
Sinematek/Sinema Evi iş birliğiyle ve GAİN sponsorluğunda düzenlenen söyleşide Farhadi, filmlerinde karakterleri nasıl oluşturduğunu ve filmlerinin uluslararası alana nasıl yayıldığını anlatıyor.
Hikâye anlatım sürecinde karakterlerden önce hikâyeyi bulduğunu söyleyen Farhadi, söyleşide karakterlerinin gelişiminin bilinçaltından gelen bir süreç olduğunu belirterek “Her zaman hikâyeyle başlayıp sonra karakterimi bulurum. İlk zamanlarda bunu düşünmüyor, bilinçaltımda gelişiyordu” dedi. Hikâye oluştururken karakterlerin doğal bir şekilde ortaya çıkmasına izin verdiğini ekleyerek, “Sonra anladım ki insanlar ve karakterler bir hikâyenin içinde ilerledikçe ortaya çıkabiliyor” diye konuşuyor.
Oyuncu seçiminden bilinçaltının sinema yaratımındaki rolüne, pek çok bilinmeyenini paylaşan Farhadi’nin İstanbul’da verdiği söyleşinin tamamını GAİN YouTube kanalında izleyebilirsiniz.
Borusan Sanat, kasım ayında da müzikseverlere zengin bir repertuvar ile unutulmaz bir konser sezonu sunmaya devam ediyor.
Onursal şefi Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO), 28 Kasım’da ünlü piyanist Chloe Ji-Yeong Mun’a eşlik edeceği konserde Mozart’ın eserlerini seslendirecek. Çağdaş müziğin farklı türlerini ve sanatçılarını bir araya getiren Borusan Müzik Evi ise 9 Kasım’da 2024/25 sezonunu Berke Can Özcan’ın Twin Rocks albümünün canlı performansıyla açılacak. Ayrıca Noise İstanbul Festivali 15 ve 16 Kasım’da Borusan Müzik Evi’nde müzikseverlerle buluşacak.
Onursal şefi Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın (BİFO) 28 Kasım Perşembe saat 20.00’de Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde gerçekleştireceği konserde Mozart’ın eserlerinden oluşan özel bir repertuvar izleyicilerle buluşacak. Bu konserde, Mozart’ın farklı dönemlerini ve üslûplarını yansıtan üç farklı yapıtı seslendirilecek. BİFO, Mozart’ın 22 numaralı Piyano Konçertosu’nda dünyaca ünlü piyanist Chloe Ji-Yeong Mun’a eşlik edecek. Aydın Büke ve Füsun Özgüç, konser öncesinde, Zorlu PSM’nin Meydan Fuaye alanında 19.00-19.30 saatleri arasında konser üzerine bir söyleşi gerçekleştirecek.
Borusan Müzik Evi’nin yeni sezon açılış konserinde Berke Can Özcan ve müzisyen dostları, 9 Kasım Cumartesi günü Twin Rocks albümünü canlı olarak ilk kez seslendirecek. Arve Henriksen, Jonah Parzen-Johnson, Ozan Tekin ve Ozan Kısaparmak, bu konserde Berke Can Özcan’a eşlik edecek. Noise İstanbul Festivali 3. yılında Borusan Müzik Evi’nde müzikseverlerle buluşacak. 1999’da Batur Sönmez tarafından kurulan festival, 2019’daki ilk etkinliğinden bu yana Türkiye’de noise müziğin öncüsü olmaya devam ediyor. Bu yılki festivalde de yine yenilikçi yaklaşımları ve noise müziğin sınırlarını zorlayan performanslarıyla 10 sanatçı, 15 ve 16 Kasım’da dinleyicilerle buluşacak.
Borusan Sanat’ın detaylı programına buradan ulaşabilirsiniz.
Borusan Sanat Kasım Programı:
Mozart’tan Sevgilerle
28 Kasım 2024 Perşembe, 20.00
Zorlu PSM Turkcell Sahnesi
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası
Gürer Aykal şef
Chloe Ji-Yeong Mun piyano
Twin Rocks
Berke Can Özcan & Arve Henriksen & Jonah Parzen-Johnson
9 Kasım 2024 Cumartesi 21.00
Borusan Müzik Evi
Berke Can Özcan davul, sampler, vokal
Arve Henriksen trompet, elektronikler
Jonah Parzen-Johnson bariton saksofon, sampler
Ozan Tekin piyano, synthesizer
Ozan Kısaparmak bas gitar
3. Noise İstanbul Festivali
15 Kasım 2024 Cuma 21.00 / 16 Kasım 2024 Cumartesi 21.00
Borusan Müzik Evi
SANATORIUM, Irmak Canevi’nin “Aralıktan Seksek” başlıklı kişisel sergisini 8 Kasım - 21 Aralık tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
Irmak Canevi, “Aralıktan Seksek” sergisinde izin kavramını mekâna yaptığı müdahale ve malzeme ile metot kullanımını genişleterek ürettiği yeni çalışmalar üzerinden inceliyor. “Aralıktan Seksek” sokaktan geçen ahalinin açılan delikten içeriye bakmasına verilen izin; sanatçının her türlü malzeme ve metot ile oynayarak heykel üretmek için kendine verdiği izin ve seveniyle kimliğini doyasıya yaşamasına verilmesi beklenen izin olmak üzere üç önemli izin üzerinde duruyor.
“Serginin başlığı sanatçının galerinin ön cephesinde, vitrinde bulunan duvara açtığı deliğe referans vererek dışarıdan içeriye bakmamızın artık mümkün olduğunu hatırlatır. Bu aralıktan sanatçının sergi için beton ve balmumu ile kaplı kâğıt kahve bardaklarından ürettiği çalışmalardan biri olan Gökkuşağı Ejderi’nin dışarıya dönük yüzünü görürüz. Çin figürü olan iki başlı bir ejderhadan ilham alan heykel, pragmatik ve oyunbaz iki farklı kafa arasında bir köprü kurar. Hong Kong’da inşa edilen yüksek rezidansların orta katlarına açılan boşluklardan geçen ejderha ruhlarının dağlardan denize doğru serbestçe uçabildiğine inanılır. Bir Çin öğretisi olan ve ‘rüzgâr’ ve ‘su’ anlamına gelen feng şui ile yakından alakalı bu tasarım hava sirkülasyonunu ilgilendirmektedir.
Gökkuşağı Ejder’i gibi alışılmadık malzemelerden üretilmiş bir seri heykel duvarda kendi rafları üzerinde sergilenir. Lip Burn (O), Şipşak, Kâğıt Kahve Bardağının Mekân İçindeki Kendine Özgü Biçimleri (Rastlantısal Boccioni) ve Kulak Ver Bana Canevi’nin bir süredir sanat üretiminde malzeme olarak kullandığı kağıt kahve bardaklarından yaptığı heykellerin çok bileşenli yeni varyasyonlarıdır. Vakumlanmış şekerlerden yaptığı Tatlısın sanatçı Felix Gonzales Torres’in sevgilisi Ross’un kaybını ölümsüzleştirdiği İsimsiz (Ross’un L.A.’deki Portresi) adlı çalışmasını anar.
Duvarlardaki kutu çerçevelerde sanatçının farklı şehirlerde çektiği detay fotoğraflarından yola çıkarak inşa ettiği maketler yar alır. Brikolaj ve kolaj teknikleri ile üretilen bu kompozisyonlar Canevi’nin kare kadraj kullanarak çektiği fotoğrafları parçalayarak yeniden bir araya getirdiği soyut rölyeflerdir.
İkiye bölündüğü için artık sekmesi mümkün olmayan tenis toplarıyla kaplı iki bacak üzerine kurulu yüksek bir figür ise aynı zamanda daha küçük diğer heykellerin sergilendiği bir kaideye dönüşür.
Canevi bu sergisinde heykel üretimine ağırlık vererek, değişik malzemeleri kimi zaman birbirine bağlamak suretiyle yaptığı form çalışmalarıyla üretimini çeşitlendiriyor. İzin kavramını farklı yönleriyle ele alan bu çalışmalar hem kişisel olarak verilen izinler hem de toplumsal anlamda başkasının onayını beklemeden sanatçının kendisine queer varoluş anlamında verdiği ‘izni’ somutlaştırıyor.”
Künye: Irmak Canevi, Gökkuşağı Ejderhası, 2024, Kağıt kahve bardakları, karton, çimento, balmumu, poliüretan köpük, alüminyum, sprey epoksi, sprey boya, pirinç, derz dolgusu, taş, bozuk para, pleksi, çelik, 36cm x 100cm x 150cm (Fotoğraf: Zeynep Fırat | SANATORIUM ve sanatçının izniyle)
İlk romanı Türk Diplomatın Kızı ile ses getiren yazar Deniz Goran’ın İstanbul’dan Londra’ya uzanan aşka, sanata ve direnişe dair romanı Sen Benle, İstanbul Benimle, Burcu Asena Şahin’in İngilizceden çevirisiyle Düşbaz Kitaplar’dan çıktı.
Bir anda kendisini ortasında bulduğu Gezi Parkı eylemleri sırasında tutuklanan, eğitimi için gittiği Londra’dayken yüreği ağzında dava sonucunu bekleyen Ada, Londra Çağdaş Sanat Fuarı’nda oldukça sıra dışı bir karakter olan Lucian ile tanışır. İkilinin ilişkisi üzerinden okurları hem çağdaş sanata ve sanatçılara dair bir eleştiri alanına, hem tutkulu bir aşka hem de geçmişin tanıklıklarına, hatalarına, hatıralarına götüren Sen Benle, İstanbul Benimle aynı zamanda gurbette yaşamanın sancısı ve aidiyet sorgulamalarını da odağına alıyor.
Romanda İstanbul ve Londra da tıpkı Ada ve Lucian gibi iki karakter olarak yer alıyor. Sen Benle, İstanbul Benimle’de sevgi, kayıp, umut arayışı ve gurbette yaşamanın sancısı, gerçekçi diyaloglarla, güçlü betimlemelerle, sanatçıya ve sanat dünyasına dair çarpıcı gözlemlerle anlatılıyor.
“Ülkesini bir yara gibi içinde taşıyan bir genç kadın, memleketi uğruna peşinden gittiği özgürlük ile kendi ruh ve bedeninin özgürlüğü arasındaki bağı fark eder. Kurduğu güçlü dille Deniz Goran, iki kenti ve bir sarkaç misali umut ile umutsuzluk arasında gidip gelen iki insanı bir araya getirerek onları yeni hayatlarına hazırlar.” - Burhan Sönmez, Ödüllü Yazar ve PEN Uluslararası Başkanı
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin klasik müziğin güncel yorumcularını konuk ettiği Pera Klasikleri serisi, 9 Kasım’da gerçekleşecek flüt, klarnet ve fagotun uyumunu müziğin farklı renkleriyle harmanlayan Anemos Trio konseri ile devam ediyor.
Flütte Aysu Zehra Şanyer, klarnette Ebru Mine Sonakın ve fagotta Onur Üzülmez’den oluşan Anemos Trio, geniş repertuvarı ve özgün yorumuyla müzikseverlerle buluşacak. Pera Müzesi Oryantalist Resim Koleksiyonu’ndan bir seçkiyi sanatseverlerle buluşturan “Kesişen Dünyalar: Elçiler ve Ressamlar” sergisinin yer aldığı salonda 9 Kasım Cumartesi saat 19.30’da gerçekleşecek konser, dinleyicilere hem sanatsal hem de atmosferik bir müzikal yolculuk vadediyor. Konserin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
İstanbul Modern’in Türkiye’deki fotoğraf tarihinin ustalarına odaklandığı sergi serisi, İzzet Keribar’ın 1950’lere uzanan çalışmalarından geniş bir seçkinin yer aldığı “İzzet Keribar: Renklerin Yolculuğu” sergisi ile devam ediyor.
Burgan Bank sponsorluğunda gerçekleşen “İzzet Keribar: Renklerin Yolculuğu” sergisi, 25 Mayıs 2025’e kadar İstanbul Modern’de sanatseverlerle buluşuyor. Sergi, sanatçının Türkiye ve dünyanın çeşitli bölgelerine yaptığı seyahatlerde çektiği fotoğraflardan oluşuyor. İzleyicileri farklı zaman ve mekânlarda renkli bir yolculuğa davet eden sergide, sanatçının fotoğrafa başlangıcına referans veren İstanbul ve Güney Kore fotoğrafları başta olmak üzere, 1980’lerde fotoğrafa dönüşünden itibaren günümüze kadar uzanan çalışmaları da Türkiye’de ilk kez bir müze çatısı altında bir araya geliyor. Sergi; renk, ışık, doku ve grafik unsurlar gibi biçimsel ögeleri öne çıkarırken, sanatçının yıllar içindeki değişen tarzını da gözler önüne seriyor. Küratörlüğünü İstanbul Modern Küratör ve Fotoğraf Bölümü Yöneticisi Demet Yıldız Dinçer’in üstlendiği sergide, Keribar’ın seyahat ettiği ülkelerdeki manzara ve portre fotoğraflarından oluşan renkli kareleri izleyiciye sunuluyor.
İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı şunları söyledi: “Şahin Kaygun, Gökşin Sipahioğlu, Yıldız Moran, Ara Güler, Lütfi Özkök, Şakir Eczacıbaşı ve Ozan Sağdıç’tan sonra, Türkiye fotoğraf tarihinde özgün bir tarz yaratan İzzet Keribar’ın çalışmalarından özel bir seçkiyi izleyicilerle buluşturuyoruz. Dünyanın çeşitli ülkelerinde birçok sergi açmış ve ulusal ile uluslararası pek çok ödül kazanmış olan İzzet Keribar’ın, sergide yer alan 120’nin üzerinde fotoğrafını İstanbul Modern’in 20. yılına armağan olarak müze koleksiyonuna bağışlamasından dolayı kendisine şükranlarımızı sunuyoruz.”
İzzet Keribar ise şunları söyledi: “Kariyerimin en anlamlı ve heyecan verici dönemlerinden birini yaşıyorum. 1 milyon 500 bin fotoğraf arasından yaptığımız bu özel seçki, sanat hayatımın farklı evrelerini simgeliyor. Her bir fotoğraf; anları, coğrafyaları, renkleri, duyguları ve farklı kültürel bağlamları bir araya getiriyor. Sergi, Türkiye ve dünyanın çeşitli bölgelerine gerçekleştirdiğim seyahatler sırasında çektiğim, özellikle renk, ışık, şekil, doku ve kompozisyon gibi biçimsel özellikleriyle öne çıkan fotoğrafları içeriyor. Hem ülkemde hem de dünya genelinde çektiğim manzara, portre ve sokak fotoğrafları ile yarı-soyut grafik çalışmalarımdan oluşan 120’nin üzerindeki yapıtım aracılığıyla ziyaretçiler, sergiyi gezerken fotoğraflarımla karşılaşacak ve renklerin eşlik ettiği bir yolculuğa çıkacak.”
Burgan Bank Genel Müdürü Murat Dinç, şu açıklamalarda bulundu: “Burgan Bank olarak, bankacılık sektöründeki yenilikçi anlayışımızla en iyi müşteri deneyimini sunma hedefi doğrultusunda çalışırken, kültür-sanat alanındaki desteğimizle de müşterilerimizin hayatına renk katıyoruz. Uzun soluklu olarak planladığımız kültür-sanat projelerimiz kapsamında, değerli sanatçıların özgün fikir ve üretimlerini toplumla buluşturmaya katkıda bulunuyoruz. İzzet Keribar gibi Türkiye'nin fotoğraf sanatındaki en önemli isimlerinden biriyle gerçekleştirdiğimiz bu proje ise sanata ve sanatçılara olan desteğimizin somut bir yansımasıdır. Sergideki fotoğrafların her biri, insanı farklı coğrafyalara, kültürlere ve duygusal anlara taşıyor; bu da sanatın iyileştirici gücünü bir kez daha gözler önüne seriyor. İzzet Keribar’ın yurt içi ve yurt dışındaki seyahatlerinde çektiği fotoğrafların serüvenine ortak olmak ve onun renklerle dolu yolculuğunu desteklemek adına bu serginin sponsoru olmaktan mutluluk duyuyoruz.”
Serginin küratörü Demet Yıldız Dinçer şunları söyledi: “Keribar’ın başarısı, ışık, renk, şekil, biçim ve doku gibi unsurların hassas dengesiyle oluşturduğu kompozisyonları izleyicilere kolayca çekilmiş gibi hissettirmesi ve tek bir fotoğrafla meselenin özüne inmesidir. Çalışmalarıyla dünyayı anlamaya çalışırken, ortaya çıkardığı görüntülerle evrensel bir dil oluşturuyor. Kısacası, dünya değişmeden önce insanlığın ve onun yaşadığı çevrenin bir albümünü bir araya getirmeye gayret ediyor.”
Yekta Kopan’ın okurlarını hayatın bitmeyen bekleyişine tanık ettiği yeni öykülerinden oluşan kitabı Belki Yaz Erken Gelir, Can Yayınları’ndan çıktı.
Kopan, günümüzün meselelerine de değinen derinlikli öyküler kaleme alıyor. Kitapta yazı bekleyenler, yolun nereye çıkacağını bilmeyenler, sesi uzaktan işitilenler, dur durak bilmeden yürüyenlere dair derinlikli hikâyeler bir araya geliyor.
“Kitapçıdasın. Rafların arasında dolanıyorsun.
Bir kitap dikkatini çekiyor. Kapağında bir kadın var. Kumsalda. Devasa bir can simidi tutuyor. Deniz hafiften dalgalı. Kadının nereden gelip, nereye gittiğini anlayamıyorsun. Çocukluğun geliyor aklına. Çocukluk, kilidi kırık bir hatıra defteri.
Tam arka kapağa bakacakken biri giriyor kitapçıdan içeri. Dikkatin dağılıyor.
Annenin anlattığı masallar, babanın kahkahası eksik fıkraları eriyip gidiyor. Çocukluğun terk ediyor seni, büyüyorsun.
Öyküler, kısa öyküler, masallar diyor arka kapak yazısında. “Keşke roman olsaydı,” diye düşünüyorsun bir an. Sonra hayatın öykülerin toplamı olduğunu hatırlıyorsun. Hayat dediğin, bütün o harflerin, hecelerin, sözcüklerin buluşmasını beklemek.
Hayat dediğin, bitmeyen bir bekleyiş.
Yazarın adı siliniyor kapaktan. Kendi adını görüyorsun orada, bütün o öyküler senin artık. Kitap sadece senin duyacağın bir melodiyle şarkısını söylemeye başlıyor:
Ben bir öykü kitabıyım. İçten bir tebessümle okurunu bekleyen.”