23 MART, PAZARTESİ, 2015

Ben de Çocuktum

Nesin, çocuklara dayatılan ve toplumsal sorunların tekrar üretilmesine vesile olan masallardan öyle uzak bir çocuk kitabı kurgulamış ki, çocuk-genç ve yetişkinleri gerçeklerle barıştırıyor, duyguları ve toplumsal belleğin bir parçası olan kişisel belleği en parlak, rafine ve doğal şekilde yapılandırıyor. Değerli yazarımızın 100. Doğum Yılı nedeniyle başlattığımız yazı dizisinin ilk yazısı...

Ben de Çocuktum

Aranızda geçmişinde çocuk olmayan var mı?

Yazılarımızda, konuşmalarımızda en çok kullandığımız sözcük: insanlar. Ne zaman toplumsal bir durumdan bahsedecek olsak, ‘insanların’ rutinlerinden, davranışlarından, hatalarından bahsederiz. İnsan kategorisinde ise, yalnızca yetişkinleri kastederiz fark etmeden. İnsanların... diye söze başlarken, o gruptan çocukları otomatik olarak çıkardığımızı düşünmeyiz. Bunun öncelikli sebepleri arasında kuşkusuz çocukları ‘küçük’ görmek yatar. Herkes bir zamanlar çocuk olduğunu, çocukken ya da ‘küçükken’ neler hissettiğini unutmuş gibidir. Çocukların büyüme hevesleri üzerine dahi pek düşünmeyiz: çocuklar neden eninde sonunda gerçekleşeceğini bildikleri şeyi isterler? Çünkü büyümek yalnızca bir boy uzaması ve kilo artışı değil, ait olduğu toplum tarafından da varlığının kabul edilmesini, sayılmayı ve ‘insan’ muamelesi görmeyi sağlayan yegâne şey olacaktır. Çocuklar akılları ve sezgileriyle kültürel kodları rahatça çözerler ve bir an önce büyümeye can atarlar. Burada hormonların hem çocuklar hem ‘insanlar’ için ne kadar önemli rol oynadığını fark etmek, açıkçası pek absürt. Toplumda büyük küçük ayrımı yapan hiyerarşik düzen eninde sonunda büyüme hormonlarının doğru çalışmasına da bağlanıyor ilginç şekilde.

Asıl meseleye dönersek, Türkiye’nin sosyo-politik şartları sandığımızdan daha komplike bir cezalandırma sistemi üzerine kurulu olduğu için, ekonomik sıkıntıların da katkılarıyla, bu büyüme süreci asla tamamlanamaz. Nurdan Gürbilek’in tahlillerinde bahsettiği ‘çocuk ülke’ olma hali sürekli olarak devam eder. Zamanında her ‘çocuk’ mutlaka bir ‘küçük’ olmuştur ve bu da insanların belleğine, bilinçdışına mühürlenmiştir. Aramızda çocukluk yaşamamışlar olmadığına göre, peşimize bir kuyruk gibi takılan bu ‘küçüklük’ hayaleti ömür boyu arkamızdan nanik yapar ve onu görmezden gelmeye çalıştıkça kendini içten içe mağdur hissetme halini kanıksar hale geliriz. Her halükarda çocukluk, kaybedilmiş bir cennettir ve nostaljik okumalara açıktır. Fakat ‘küçüklüğünü’ hem iyi hem kötü ve zor anılarla geçirenler, büyüme derdine öyle kaptırmışlardır ki kendini, bugün karşımıza çıkan hırs küpü yetişkinler, nüfuzlarını artıracak her türlü çıkar uğruna savaşan kişiler olurlar. Siyasi, ekonomik, kültürel ya da cinsel iktidar peşinde koşar dururlar. Yani özetle, ‘küçüklük’ ciddiye alınması gereken ehemmiyetli ve hassas bir kimlik sorunu haline gelir.

Türkçe edebiyatın, Türkçe düşünmenin en değerli isimlerinden yazar Aziz Nesin’in, ‘Ben de Çocuktum’ adlı çocuk kitabı, yalnızca başlığıyla bile tahayyülün hudutlarını zorlayan bir eser. Yazar da çocukmuş, çocuk da çocukmuş, okur da çocukmuş, bir başkası da. Tanıdığımız ve tanımadan karşılaştığımız herkesin çocukluğunu hayal etmeye, çocukluğunun hangi yıllarda geçtiğini tahmin etmeye, geçmişteki Türkiye şartlarını değerlendirmeye ve dolayısıyla geçmişten günümüze flash-back ve flash-forward’larla kendimize ve ortak kolektif belleğe dönmeye vesile olan bu kitap ismi, Aziz Nesin zekasının ve nüktesinin güzel bir sonucu. İlk kez 1979’da yayınlanan ve şimdiye dek onlarca baskı yapan ‘Ben de Çocuktum’ Nesin Yayınları’nın çocuk kitapları dizisinden çıkmış; ancak Türkçe bilen, okuyan herkes için yazılmış. Nesin, çocuklara dayatılan ve toplumsal sorunların tekrar üretilmesine vesile olan masallardan öyle uzak bir çocuk kitabı kurgulamış ki, çocuk-genç ve yetişkinleri gerçeklerle barıştırıyor, duyguları ve toplumsal belleğin bir parçası olan kişisel belleği en parlak, rafine ve doğal şekilde yapılandırıyor. Aziz Nesin, ülkemizin özellikle yoksulluktan kaynaklanan ahlaki sorunlarını ve eğitimli eğitimsiz geneli yöneten cehaletini öyle candan ve saf biçimde yazıyor ki, okurken yüreği burkulan okurun payına zaman zaman utanmak, zaman zaman ağlamak zaman zaman da ağlanacak hale gülmek gibi tepkiler vermek kalıyor.

Benim kullandığım mürekkebi, para vermesin diye babam, evimizin mutfak bacasından topladığı isle kurumdan yapardı. İsten yapılanı oldukça iyiydi, ama kurumlu olanı pürtüklü oluyordu. Bu, kötü bir mürekkepti, kâğıda yayılırdı. Sonra da yalayınca kâğıttan çıkmazdı. Oysa öteki mürekkeple, yanlış yazılmış bir harfi, bir kelimeyi, kâğıdı dilimizle yalayarak silerdik. Artık kullanılmayan mürekkep yalamak deyimi buradan gelir. (s.33-34)

‘Ben de Çocuktum’dan alıntıladığım bu paragrafa baktığımızda, Aziz Nesin’in çocukluğuna, Türkiye’nin 1920’lerine ve dilimize yerleşmiş, dünyamızı kuran kelimelerin/deyimlerin tarihine yolculuk yaparız. Şu satırlarla mürekkebin endüstriyel bir ürün olmadığı, sobalı bir eve gideriz hiç olmazsa. Aynı evin bayram sofrasında yalnızca çay ve ekmek olacaktır. Kitabın içindeki onlarca öykünün içinde vurucu başka bir gerçek ise, Nesin’in besinsizlikten hasta düşüp çocuk yaşta ölen kız kardeşini anlattığı ‘İlk Ölüm’ adlı öyküdür. Burada neden bir mizahçı olduğunu da açıklar.

Evin taşlığından babamın kucağında küçücük bir tabut çıkarken, ben bunu bir oyun sanıp, Zehra’nım Teyze’nin oda kapısı eşiğinde durmuş gülüyordum. (...)
Annem ağlayarak yanıma geldi, beni öptü.
-Kardeşin öldü, gülünmez! dedi.
Kötü bir şey yaptığımı anlayıp uyandım. Neden, nasıl mizahçı olduğumu sorarlar hep. Sanırım beni mizahçı yapan kendi yaşamım olacak. Gözyaşları içinden geçip geldim buraya. (s.18)

Aziz Nesin, hayranlık uyandıran bir yazar. O, bu sene 100 yaşına girerken, sayısı 100’ü geçmiş eserlerinden seçtiğim kitapları başucuma koyarak onu biraz daha anlamaya, ona biraz daha yaklaşmaya çalışacağım.

​Ne kadar çok kazarsam o kadar çok su, yani hayat çıkacağını biliyorum.


0
9110
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage