25 KASIM, SALI, 2014

Yeldeğirmeni'nde Öncü Bir Girişim: HUSH GALLERY

Sanatçı atölyeleri, alternatif oluşumları ve değişen çehresiyle Yeldeğirmeni’nin dönüşüm öyküsünü bu mahalleye katkıları ve girişimleriyle hayat veren Hush Gallery’nin yöneticileri İbrahim Gürman ve Bilge Ertem Gürman ile konuştuk. Özge Topçu’nun Hush Gallery’de izleyicilerle buluşan “İstihale Buhranı” isimli sergisini de kendisinden dinleyerek, hem genç sanatçının erken dönem Türk modern mimarisine ilişkin gözlemlerini kaydettik hem de Yeldeğirmeni’nde keyifli bir sergi deneyimi yaşadık.

Yeldeğirmeni'nde Öncü Bir Girişim: HUSH GALLERY

Hush Gallery nasıl oluştu? Kadıköy’de bir sanat galerisi yönetmek nasıl bir deneyim?

İbrahim Gürman: Hush Gallery olarak 2009’da yola çıktık. O dönem Sanat Yönetimi Bölümü’nde öğrenci olarak son yılımdı. Arkadaşlarımızla bir yer bulduk ve hostel yapmaya karar verdik. Binanın alt katı da bir galeri için uygun görünüyordu. Böylece iki şeyi sentezleme fikri doğdu. Son derece amatörceydi, öğrenciydim, galericilik konusunda deneyimim yoktu. Başlarda öncelikle hostel olduğumuz için fotoğraf sergileriyle başladık, şimdi ise geldiğimiz noktada çağdaş sanat örnekleri sergiliyoruz. Galeri zamanla ziyaretçi kitlesi buldu. Deneyimim de arttıkça galeri başka bir noktaya taşındı ve bugünkü çizgisine girmeye başladı. Ancak Kadıköy sanat piyasasının merkezleri dışında kalan bir semt, hostel için de kitle turizmi bölgeleri dışında sayılırdı. Bu nedenle ikisinde de bu şartlara göre pozisyon alarak ilerledik. Çevremizdeki değerler üzerinden gitmeye, onları tanıtmaya odaklandık. Satış konusunda ise uzun süre başarı sağlayamadık. Ayakta kalabilmek için hostel ve galeri olarak yarattığımız bu yapı içinde bir sponsorluk mekanizması kurduk. Kendi kendimizin sponsoru olduk. Dört sene Bahariye’de faaliyet gösterdikten sonra galeriye bir sene ara verdik. Şimdi Yeldeğirmeni’nde devam ediyoruz.

Bilge Ertem Gürman: Yeni mekânımızda hem sergi alanı var, hem de ofis. 1,5 ya da 2 ayda bir değişen sergilerimiz oluyor. Ofis olarak da kullandığımız açık alanda bu bölgede üretimini sürdüren, iletişim içinde olduğumuz sanatçıların bir veya ikişer eserlerini sergiliyoruz. Kayıtlarını tutuyoruz. “Açık alan” kısmıyla ulaşılabilir sanat kavramını geliştirmeyi hedefliyoruz.

Yeldeğirmeni’ndeki hareketlilik nasıl başladı?

İ.G.: Yeldeğirmeni, Kadıköy sakinleri için bile tekin olmayan bir yer olarak algılanıyordu. Şehir değişen bir kavram. İnsanların ise şehirden bir takım talepleri oluyor, kafe veya zaman geçirilebilecek yerler gibi. Burada da insanlara bir takım imkanlar sunulmaya başlandı. Birileri de ben de kültür istiyorum diyerek çıkıp geldi. Yeni galeri ve atölyeler açılmaya başladı. Sokağımızda bulunan harabe halindeki kiliseyi belediye satın aldı, aslına uygun olarak restore ederek sanat merkezi yaptı.

B.E.G.: Ekim 2013’ten beri buradayım, gözlemlerime göre bir değişim oldu. Bunda sanatçı atölyeleri, Mural İstanbul, TAK (Tasarım Atölyesi Kadıköy) ve Don Kişot’un etkileri söz konusu. Gezi Olayları’nda da burada direniş vardı. Don Kişot’un bu açıdan bir öncü olarak burada açılması ve Yeldeğirmeni dayanışmasının da aktif bir dayanışma olması önemliydi. Galerimizin bu mahallede daha rahat nefes aldığını düşünüyorum, çünkü bir paylaşım ve dayanışma var. Ayrıca Yeldeğirmeni en eski apartmanlaşma projelerinden bir tanesinin yaşandığı bir semt ve farklı kültürlere çok açık bir alan.

İ.G.: Hostel’in varlığı bu sokakta büyük değişim sağladı. İşyerlerinde İngilizce ibareler  artmaya, mahallelinin yabancılarla ilişkisi gelişmeye başladı. Erasmus öğrencileri Hostel’de kaldıkları için bir süre sonra burada ev tutarak yaşamaya başladılar. Bunu görerek burada öğrencilere ev kiralayan çok insan oldu. Böylece semtin çehresi değişmeye başladı.

Sizden başka galeriler açıldı mı?

B.E.G.: Nur Bardakçı “Bi’ Atölye” isimli bir galeri açtı. “İskele 47” isimli bir multi-disipliner üretim atölyesi açıldı. Atölyelerden bazıları kendilerini sergilemeye uygun hale getirdiler. Örneğin, Periferi Kolektif gün içinde rahatça gidip izleyebileceğiniz, sohbet edebileceğiniz ve üretimlerine şahit olabileceğiniz bir alan oluşturdu.

Özge Topçu, Devlet Kapısı, 2014, 40x30 cm, kesikli ciltli defter/Köşk defteri, 2014, kesikli defter/Pembe köşk, 2014, kesikli tabaka kağıt

Yerel yönetimin desteği var mı?

B.E.G.: Belediyenin somut bir desteği yok. Yeldeğirmeni atölyeleri ile buluşmalar yapıldı, biz de katıldık. Atölyelerle ortak bir etkinlik düşünüldü; ama daha gerçekleşmedi.

İ.G.: Belediye atölyelerin içinde yer alacağı bir organizasyon yapmak istedi. Bütçe ayırdı ama o iş olmadı. Çok fazla atölye olunca ortak hareket etmek zorlaşıyor. 100’e yakın atölyeden bahsediyoruz. Aslında bununla somut anlamda bir adım attılar, ama devamı gelmedi.

Belediyenin bu girişimleri uzun vadede rant yaratma projesi olarak algılanmaya sebep olabiliyor. Tophane’deki insanların ilk tepkisi bununla ilgiliydi. Kiraların yükselecek olması, orada bu tip yerlerin açılacak olması sıkıntı yarattı. Burada daha böylesi bir durum yok, ama bazı atölyeler haliyle bu konuda hassas. Bizim de ilk geldiğimizde ödediğimiz kira ile şimdiki çok farklı, ama şehir gelişiyor, önemli olan gelişmenin herkesi kapsar nitelikte olması ve herkesin bu değişimde yer alması.

Tophane’ye göre buralı sakinlerinin daha açık bir bakış açısına sahip olduğunu sanıyorum.

Hush Gallery

B.E.G.: Kesinlikle. Orada çok ciddi sosyolojik bir problem var. Burada ise komşuluk ilişkilerinin daha güçlü olması, iletişimin iyi olması ve farklı kültürlerin varlığı öne çıkıyor.

İ.G.: Burası uzun süre farklı kültürleri barındırmış olan bir yer. Örneğin Osmanlı döneminde İspanya’dan gelen Seferatlar buraya yerleşmişler. Mimaride de bu kültürel zenginlik açıkça görülüyor. Buradaki yeni dönüşüm ise Tarlabaşı’nda olduğu gibi sert bir dönüşüm değil. Aksine daha çok halkla ortak götürülen bir yenileme çalışması.

Güncel sanat alanında Yeldeğirmeni’ndeki hareketliliğe bakış nasıl?

İ.G.: Kadıköylü olsun olmasın herkes burada bir şeyler olduğundan haberdar. Hep Cihangir’le karşılaştırılma durumu var. Moda dolmuş taşmış durumda, burası ise oraya alternatif olarak görülüyor.

B.E.G.: Ben de Yeldeğirmeni üzerine biraz araştırma yaparak burada ‘artwalk’ tadında geziler yapmaya başladım. Binaların, mahallenin tarihinden ve mural çalışmalardan bahsediyorum; katılımcıları Kadıköy’deki galerilere ve sanatçı atölyelerine götürüyorum. Bu beni oldukça heyecanlandırıyor, gelenleri de. Gün içinde ise farklı farklı insanlar Hush’a geliyor ve buranın ne kadar güzel ve değişik olduğunu görerek merak ettiklerini söylüyorlar.

Riccardo Ajossa, Shelter Add sergisinden

Burada olası etkinlikler neler?

B.E.G.: Mahalledeki atölyelerle ve sanatçılarla eşzamanlı ortak bir tarih belirleyerek etkinlik yapmak istiyoruz, çok seslilik daha güzel. Önümüzdeki ay Özge Topçu ile bir sanatçı konuşması planlıyoruz. Mesela biz onu yaparız; başka bir atölye bir performans yapar, biri çay ikram eder, biri üretimine ortak eder, biri video gösterir. Çok bütçe harcamadan gerçekleştirebiliriz. Biz aslında her türlü projeye açığız.

İtalya’da Viterbo’da Disambigua Art Space isimli bir de kardeş galerimiz var. Geçen sene sezonu oradan Ricardo Ajossa isimli bir sanatçıyla kapattık. Galerinin sahibi ve serginin küratörü Carla Paiolo da geldi. Burada uzun süre çalıştık. Ricardo dokuz gün boyunca bazı üretimlerini burada gerçekleştirdi. Bir sonraki adımda da biz oraya gideceğiz, böylelikle iki galeri arasındaki iletişimin sürdürülebilirliğini koruyacağız.

Özge Topçu’nun galerinizdeki “İstihale Buhranı” isimli sergisinden de konuşalım. Sergini ve serginin burasıyla ilişkisini anlatabilir misin?

Özge Topçu: Yeldeğirmeni’ndeki değişime bir sanatçı olarak katkı sağlayacak olmam ve Ricardo Ajossa’nın Hush Gallery’de gerçekleşen sergisi beni burada sergi yapmaya ikna etti. Yaklaşık bir ay kurulum ve planlama aşamasında çalıştık. Çalışırken kendimi çok ferah bir yerde hissettim, mutluydum. Önceki önyargıları tamamen kıran bir yer oldu. Galerinin bulunduğu bina da yapısıyla çalışmalarımla çok örtüştü. Burası Cumhuriyet dönemindeki apartmanlaşma projeleri kapsamında yapılmış modern bir bina; çatısı yok, taraçalı, dümdüz kübik bir apartman.  

Sergim erken dönem Türk modern mimarisini ele alıyor, görsel örneklerini inceliyor. Estetiği ve büyük idealler fikrinden yola çıkarak devlet mekanizmasını sorguluyor; bu mekanizmanın modernizmi kendi devri için nasıl bir propoganda aracına dönüştürdüğünü inceliyor. Her ülkenin kendi modernizmini inşa etmesinde eşzamanlı bir durumun varlığı çok ilgimi çekmişti. O yüzden Ankara’da 1920’ler ve1930’larda yapılan modernist devlet binalarının görselleri ve bellekleri ile ilgili bir takım çalışmalar yaptım. “İstihale Kaydı”yla o modern binaların yüzeylerini tarayarak frotaj tekniğiyle kitaplaştırıp, kaydettim. O mekânlara ve döneme dair “kayıt altına alma”, “kayıtlı ekonomi” veya “kayıtlı süreç” olgularıyla defter ve kağıt mediumları benim için önemli oldu. Yakup Kadri’nin Ankara romanını düşünerek yer yer romanı mekânlaştırmaya, çalışmaları da kitaplaştırmaya çalıştım. Bürokrasinin simgesi dosya ya da kayıt defteri gibi materyalleri dönüştürüp insanların çehreleri ve binaların facade’larının senkronize olarak eşzamanlı değişmesiyle ilgili bir takım görsel çıktılar elde ettim. O dönemin insanlarda yarattığı buhranı farklı materyallerle ve yöntemlerle göstermeye çalıştım.

Özge Topçu, İstihale Buhranı sergisinden 

Galerinin bundan sonraki projeleri neler?

B.E.G.: Aralık sonu veya Ocak başı Manolis Anastasakos adlı Yunanlı bir sanatçıyı ağırlayacağız. 2009’dan bu yana birçok yabancı sanatçıyla ortak proje gerçekleştirdik. Hostel de bize konaklama sponsoru olma şansını sunuyor. Gelen yabancı sanatçıların üretimlerini İstanbul’da gerçekleştirmeyi tercih ettiklerinde tanıdığımız sanatçılar atölyelerinin kullanılmasına izin veriyorlar, o yüzden üretim mekânı konusu da sıkınıtı olmuyor. Senede bir kere yabancı sanatçıyla çalışmak istiyoruz; bu artık bizim politikamız diyebiliriz.

Özge Topçu, Modülör, 30x20 cm, 2014, karışık teknik

0
16757
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage