06 AĞUSTOS, SALI, 2013

Ulusal Klişeleri Tersyüz Etmek: subREAL

Salt Beyoğlu, bugünlerde çağdaş sanatın önemli kolektiflerinden subREAL’in retrospektif seçkisine ev sahipliği yapıyor. Bilmeyenler için kısaca anımsatalım: subREAL, 1990 yılında sanat tarihçisi Calin Dan ve sanatçı Dan Mihaltianu tarafından Romanya’da kurulan, daha sonra bu iki isme mimar ve fotoğrafçı Iosif Király’nin de katılmasıyla trio haline gelen bir “performatif bir eylem grubu”.  1990’lı yıllarda Romanya’nın yaşadığı politik geçiş evresinin siyasal, kültürel ve sanatsal sonuçlarına odaklanan grubun işlerini kapsayan SALT’taki sergi, 2012’de Bükreş’te MNAC’da (Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi) düzenlenen retrospektifin geniş bir seçkisinden oluşuyor.

Ulusal Klişeleri Tersyüz Etmek: subREAL

Böyle geniş bir seçkiyi her bir yapıtı çözümleyerek ele almak, bir sergi eleştiri yazısı için olası değil. Bu yüzden ön planda olan işler ve onlara dair yorumlarımla devam etmeyi tercih edeceğim. SALT Beyoğlu’nun girişinde izleyicileri, 3. Uluslararası İstanbul Bienali’nde de (1992) sergilenen “Avrasya” çalışması karşılıyor. 300 adet tornet, duvarlarda 50 adet kültürel liyakat madalyası ve içlerinde küçük birer rulman ile oluşturulan enstalasyon, hem sergi ile ilgili önemli bir önsöz sağlıyor, hem de 1989 sonrası yeni konseptler ve kamusal kurumlar gibi Romanya’nın kültürel göstergelerini subREAL’in nasıl ele alıp, sorguladığına dair bir ipucu sunuyor. Dikkat çekici çalışmalardan bir diğeri olan İyi Yaşlar çalışması (1995) Bellu Mezarlığı’nda çekilen anıt heykellerin görüntülerinden oluşmakta. subREAL’in kamusal heykellerin temsil güçleri ve temsil krizleriyle ilgili bu tarz fotografik çalışmaları fazlasıyla “ironiye” sahip – daha başlangıçta çalışmanın adının Good Morning’ten eğretilemeyle “Good Mourning” oluşuna dikkati çekelim. 

Draculaland serileri subREAL’in diğer önemli serileri arasında. Örneğin, Dracula’dan Haberler (Draculaland 9) çalışmasına bakalım: Akla hemen jimnastik sporunun popülerleşmesinde önemli rol oynayan Romen jimnastikçi Nadia Comineci’yi getiren bir atlama beygiri, onun arkasına yerleştirilmiş bir

TV monitörü ve atlama beygirinin üzerine örtülen yünlü bir örtü. Atlama beygirinin etrafının ise Drakula simgelerinin önemlilerinden birisi olarak ahşap kazıklar. SubREAL’in tüm sergi boyunca kullandığı bu “ulusal stereotipler” konusunu unutmamak gerekli. Öte yandan grubun sürekli komünist dönem ve Nikolay Çavuşesku ve Drakula temaları bizlere, Çavuşesku’nun bir “vampir” olarak kodlanışını gösteriyor. Öyle ya, vampirlerin kan emmesi gibi, Çavuşesku’da Romanya’nın kanını emmişti. 

Alimentara (Market) piramit biçiminde yerleştirilmiş 55 adet kurutulmuş sebzelerin yer aldığı kavanozların fotoğrafı ve yanlarında çalışma ile ilgili videodan oluşuyor. Orijinalinde daha birçok parçanın yer aldığı ve Romanya’da diktatörlük rejimi altında çekilen “kıtlık” durumunu sorunsallaştıran çalışma, izleyicilere yemek sunma ritüeli üzerinden hareket eden etkileşimli bir iş. SALT’ta sadece bu tarz dokümanter bir yaklaşımla sergilenen çalışma, bu haliyle bir “acı” durumunun temsili olmaktan öteye gidemiyor, halbuki imkanlar dahilinde eğer yemek sunumuna dair performatif bir yapıda – orijinalinde olduğu gibi – sunulabilse, o zaman bir kıtlık durumunu yansıtan bir projeksiyon değil, aksine sanatçı ve izleyicinin paylaştığı bir “özel duruma” uzanabilirdi. 

Brancusi Auswringen (Brancusi’nin Suyunu Sıkma) (1995) çalışması, şu aralar İstanbul Bienali ekseninde yürütülen tartışmalara denk düşecek bir biçimde, sanat ve sermaye arasındaki girift ilişkiyi yansıtmakta. Çavuşesku rejimi sonrasında basılan ilk banknotlarda, bir zamanlar Stalinist rejim tarafından asla kabul edilmeyen, 1970’lerde ise kült seviyesine çıkamayan bir ikon olarak Constantin Brancusi’nin resminin yer alması, bir sanatçı figürün farklı bağlamlarda nasıl farklı anlamlar yüklenebileceğini netlikle gösteriyor. Şehirlerle Söyleşi – Heykelleri Dinlemek (2002) serisi ise bir tür gezi günlüğü. Montreal, Zürih, Bükreş gibi herhangi bir şehirde, heykellere mikrofon uzatılarak hem heykellerin yapısı hem de TV haberciliği ince bir alaya alınıyor. Böylece turizm endüstrisi ve kitlesel medyanın sorgulandığı görülebilmekte.

subREAL grubunun bu retrospektif seçkisindeki bazı işlerin sunumu ilk etapta çoğu göz için “sefaletin sunumunun bir tür haz” yaratabileceği bir ekseni hatırlatabilir. Fakat, aksine subREAL’in bir zamanlar sessizlik içerisinde olan ve izleyenlerin hakkında oldukça az şey bildikleri ülkelerden sadece birer bilgi aktardıkları bir algıya indirilmeyip, içlerinde yaşadıkları dünyayla hesaplaşabilme adına “mizah ve ironiyi” kullanan bir sanatçı işbirliği olarak görülmesi daha akla yakın bir açıklama olacaktır – Elbette ki; bunun bir

retrospektif olduğunu ve sergilendiği mekan, zaman ve bağlamda algılanacaklarını hatırlatmama gerek olmadığını düşünüyorum.

Sanat tarihinde 1990’lardan itibaren komünist bir geçmişin ardından, bazı Doğu Avrupalı sanatçı grupları ve sanatçıların belirgin bir biçimde sosyal ve politik temaları ele aldıkları görülmektedir. Ulusalcılığı sorunsallaştıran Macar Ujlak Grup, ulusal kimliği ele alan Tauchmannova, din ve ulus kimliğini ustalıkla işleyen Luchezar Boyadjiev gibi subREAL de, politik bir dönemin öncesi ve sonrasını yetkin bir biçimde işleyen bir yaklaşım tarzının parçasını oluşturuyor. Son olarak subREAL’in algılanması gereken bazı perspektiflerle bitirmek isterim. Grup, Doğu Avrupa’nın ve Slav dünyasının çeşitli klişe unsurlarını yan yana getirerek bir tür ironi yaratmakta. Böylece Çavuşesku rejimi sonrasında, geçmişte yaşananların bir tür üstesinden gelme stratejisi olarak, mizah ve bahsettiğim ironiye başvurmaktalar. subREAL böylece genel Romen kültürü olarak algılanan klişe imgeleri kullanıp, onlarla dalga geçerek, ama eleştirel mesafesini koruyarak, Romanya’nın geçmişini ve kendi işlerini ürettikleri an’ların ideolojik yüklerini ustaca yansıtabilmekte. Elbette son karar sizin; SubREAL 11 Ağustos’a kadar SALT Beyoğlu’nda gezilebilir.

0
3269
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage