Bir çocuğun pullarla karşı karşıya gelmesi, bir fotoğraf makinesine sahip olmasından ya da ona dokunmasından çok öncelere tarihlenmektedir. En azından bir zamanlar öyleydi.
Artık kimse kimseye internet üzerinden e-mail dışında mektup göndermiyor ve her evde en az iki tane olan cep telefonlarının tümü de fotoğraf çekme özelliğine sahip.
Bir semt postanesinden pulla yollanan zarftan belki daha fazla sayıda cep telefonu aynı bölgede satılıyor. İletişim niceliksel anlamda uzay çağının standartlarını yakalamış durumda.
Ya alınıp verilen bilginin türü… Acaba, insanların birbirlerine gönderdikleri kısa mesaj ya da e-postaların konu başlıkları nasıl. Genelde haberleşme, yepyeni bir alfabeyle durumun karşı tarafa bildirilmesiyle sınırlı kalıyor. Duygular ya da düşünceler, yapılacak eylemin yanında cümlelerin içine sızmakta zorlanıyor. Detaylardan uzak, ilkel bir haberleşme biçimi, zamanım yok diyen ama bilgisayar başında saatlerini geçiren büyük bir kitle tarafından gündemde tutuluyor.
Zamanı çok doğru kullanan bu aygıtlar sayesinde ne cesarete, ne de derin bir edebiyat bilgisine sahip olmak gerekiyor. Kötü ve yazdıkça bozulan bir Türkçe ile, harflerden tasarrufa gidilerek yaratılan yepyeni bir dil ortama hakim artık. Gen bozuluyor, tür değişiyor ve insanlar geçen iki yüzyılın soylu verilerini tamamen terk etmek üzere.
Konumuza dönersek: Kendi adıma ilk ve en büyük tutkum pul biriktirmek olmuştur. Özellikle eve gelen mektupların pullarını kesip, sonra onları ılık suda açmak ardından da düzgünce kuruttuktan sonra özenle defterlere yerleştirmek, benim gibi birçok çocuğun en büyük keyfiydi. Elbette o zamanlar, doğaya yeni anlamlar katabileceğimiz bir fotoğraf makinesine sahip değildik.
Zamanla bu pullar yan yana getirildi, tematik olarak sıralandı ve sınırlı harçlıklarımız pullara adandı. Yemek yemeyip pul aldığımı, hatta haftalığımın tümünü Pazartesi sabahları doğrudan kırtasiyecimizdeki pullara yatırdığımı çok iyi hatırlarım. Daha sonra da öğrendiğim şudur ki, başta Almanya ve İngiltere gibi büyük ülkelerde koleksiyonculuk sayesinde biriktirme ve saklama üzerinden tarih bilinci geliştirilmiştir. Gerçekten de iyi bir gelecek için, kayıt altında tutulan bir geçmişe ihtiyaç vardır.
Bir pulu hak etmek gerçekten önemlidir: İyi, özenli, bir konusu olan ve özenli bir dil kullanmaya dikkat ettiğiniz bir mektup yazarsınız,
katlayıp zarfın içine koyarsınız. Okunaklı bir biçimde zarfın üzerine adresi yazarsınız. Postaneye gidip pulu alır, dikkatle yalayıp, gönyeli olarak yapıştırırsınız. Zira tüm bunları yaparken, birilerinin bu pulları alıp biriktireceği ihtimalini düşünürsünüz. Bu mektuplar için özel olarak seçilen italik yazan kalemleri ya da kullanılan özel mürekkepleri bu listeye dahil etmiyorum bile…
Dünyanın en güzel tutkusu koleksiyonculuk, ne biriktirilirse biriktirilsin; çevreye özenle bakmaya, kıymetli parçaları görebilmeye, onları yan yana getirip insanlıkla paylaşmak için maddi ve manevi özveride bulunmaya dayanır. Evet, zamanınız ve paranız gider ama ortaya insanlık için inanılmaz bir değer çıkar. Ve sizi gören birçok kişi geçtiğiniz yoldan giderek dünyayı güzelleştirmeye çalışır.
Bana tüm bunları düşündürten, dünyanın en sevilen fotoğrafçılardından biri olan Robert Doisneau’nun pullara basılmış fotoğrafları oldu. Türlü konularda pullar ve zarflar biriktiren ben, bu seriyi gördüğümde pulculukla başlayıp, sonra da fotoğrafla süren en büyük iki tutkumu hatırladım.
Uçaklara meraklıydım, şimdi uçak pulları ve zarfları koleksiyonum var. 14 yaşımdan bu yana fotoğraf çekiyorum. Fotoğraf tarihini öğrenirken diğer ünlü Fransızlar, Henri Cartier-Bresson, Marc Riboud gibi Robert Doisneau da çok ilgimi çekmişti. Yurtdışındaki sergilerde bir iki kez fotoğraflarına denk gelmiştim.
Douisneau’nun fotoğrafları taşıdığı mizah, insaniyet ve saflık, gerçekten de bir fotoğrafın içinde nelerin/nasıl yer alması konusunda iyi bir örnek oluşturuyor. Üstelik pulların üzerinde o kadar da iyi duruyorlar ki. Bir Paris seyahatinde -sergilerini gördüğüm, kütüphanemde kitaplarına sahip olduğum- büyük ustanın pula basılmış fotoğraflarıyla karşılaşmam, pul tutkumun başladığı ve ilk fotoğraf makineme sahip olduğum günlere geri döndürdü beni.
Yeni bir nesnenin heyecanı, bazen olayın kendi aurasını bile aşabilir. Hayallerini süsleyen bir pula sahip olmak için tüm servetlerini vereceklerden, kafalarındaki fotoğrafı çekmek için tüm risklere girebilecek tutkulu insanların yaşadığı bu dünyada, daha çok mektubun gönderilmesi, daha çok fotoğrafa daha fazla dikkatle bakılması en büyük dileğimizdir.
Dünyayı güzelliklerin, insanda güzel duygular uyandıracak tutkuların ve ruhta arınmayı gerçekleştirecek sanatların kurtaracağını şu yaşadığımız günlerde daha iyi anlıyoruz.