“Elendstourismus (Perişanlık Turizmi)” kavramı, yeni yüzyılla birlikte güncel sanat alanlarının tümünde baskın bir görünürlük kazanan “dezavantajlı ötekinin teşhiri”nden ibaret projelere yönelik bir eleştirellik taşır. “Sanatın pespayeleşmesi” durumunu da gündeme getiren bu süreçte, diğer disiplinler gibi müzik de bire-bir yaşam pratiğini teşhir eder olmuştur: Yapılan müzik kadar yapanın formatlanıp yeniden sunumunun yapıldığı, bu durumun da genellikle ‘Batılı’ bir sanatçını projesi olarak imzalandığı etkinliklerin birer kataloğu mahiyetinde, sayısız sponsor dosyası hazırlanmış, kimileri de prestijli sanat etkinliklerinde, bienallerde yer bulmuştur. Özellikle Bienallerin bünyesinde böylesi faaliyetler, “kentsel dönüşüm,” “kamusal alan,” “sınır,” “varoş,” “göç,” “köprü,” “diaspora,” “buluşma,” vb., muğlak bir “öteki” tanımına atıfta bulunan
-ötesinde, bizatihi ‘öteki’yi üreten ve konumlandıran kavramlarla sıkça flört ediyor olmuştur.
Bu süreçlere üniversiteler, enstitüler, araştırma grupları, vb., akademik müesseselerin dahil olmaları ise, anılan teşhire bir de “sosyal sorumluluk” boyutu/yaftası katılmasına yol açmaktadır: 21. yüzyılın başından itibaren sosyal bilimlerin temel konuları da çarpıcı bir biçimde aynı başlıkların altında yoğunlaşmaktadır. Ne var ki, steril toplantı ortamlarında sürdürülen “akademik” görüşme, tartışma ve sunumlar da bu bağlamı kullanan sanat etkinlikleri gibi, ele aldıkları “nesnelerle” son derece “güvenli” bir mesafede, korunaklılıkta, ve bakışımsızlıkta gerçekleştirilmektedir.
21. yy. başında, büyük oranda daha önceki yüzyılın steril Modernizm’ine bir tepki olarak, çarpık ve sefil duran, mükemmellikle taban tabana karşıtlaşan, kusur ve çapaklarıyla
dokusunu oluşturan ve kimliğini gerçekleştiren bir müzik estetiği, birçok platformda artan bir görünürlük ve dolaşım alanı kazanmıştır. Bir yanda Post-modernizmin geçirgenliğe elveren, “birlikte varoluş”u taçlandıran, melez ve eklektik oluşumları olumlayan, destekleyen ve hattâ temelden üreten siyasî, ekonomik ve estetik duruşu; diğer yanda “küreselleşme” tezlerinin promosyon kanonunda yer bulan böylesi üretimler beklenenden uzun bir süredir kamuoyunu ve kuram alanlarını meşgul etmektedir: Post-modernist görüş ve yaşam pratikleri yerlerini Alter-modernizm ya da Neo-modernizm denebilecek bir düzeneğe bırakırken dahi kimi odakları besleyebilen bu süreç, özünde, -geleneksel asimetrisiyle- kaba sömürüden pek uzaklaşılamadığını, yansıtmaktadır. Ancak, bu sefer sürece yeni paydaşlar -bu konvansiyonu pekiştiren gönüllü fonksiyonerler- katılmakta gecikmemişlerdir.
Bu perspektifte, güncel sanat ve endüstri alanlarının “vitrin”lerinde, ekonomik ve siyasî düzeneklerinde yer bulan müzik üretim ve teşhir biçimleri yeniden, biraz daha dikkat ve şüphecilikle irdelenmeyi haketmektedirler. Müzik marketlerinde world music, ethnic, mystic-sufi gibi reyonların yeralması; laz, kürt, türk, roman, yezidî, bedevî, etiyopyalı, vb. kimliklerin yanyana sıralanması, şüphesiz ürün çeşitliliği açısından caziptir. Burada beğeniye sunulan “dünyanın sesleri” arasında, ne hikmetse alıcılarının -tüketicilerinin-yeri ayrıdır: Çoğuna sahip olunan dünya, bu seferlik/bir seferlik başkalarınınki olarak tanımlanmaktadır. Bu anlayışa göre Beethoven, Madonna ya da Teoman hangi “dünya”dandırlar, sorusu karanlıkta, cevapsız kalmaya adaydır. Hülâsa, birkaç “koyu renkli”nin görünürlük kazanması, hangi fonda durduklarıyla son derece ilgilidir. Egzotizm redux, ya da Kolonyalizm remix. Sevenine bağışlana.