31 MAYIS, SALI, 2022

“Özdeki İstencin Mermerle Çarpışması Risklerle Dolu”

Sanatçı Metin Alper Kurt ile ilk kişisel sergisi “Kağıt, Taş, Zaman” odağında üretimlerindeki çıkış noktalarına, mermerin katmanlarındaki keşiflerine, imgelerin eserlerindeki izdüşümlerine, üretim pratiğine ve sanatsal evrenini oluşturan parçalara dair sohbet ettik.

“Özdeki İstencin Mermerle Çarpışması Risklerle Dolu”

Sevgili Metin Alper, çalışmalarınla çok defa, farklı çatılar altında karşılaştım: Base’te, Mamut’ta, x-ist’in “Kesişme-VI” serisinde, Contemporary İstanbul’da. Ki bunlar sadece benim şu an hatırladıklarım. Şimdi ise x-ist'teki ilk kişisel sergin “Kağıt, Taş, Zaman”ın ardından buluştuk.

Sergiyi konuşmaya başlamadan önce ilk kişisel sergine varan sanatsal yolculuğunun; nasıl başladığını, nasıl devam ettiğini ve bugün vardığı yeri anlatır mısın?

Sürecin başladığı noktada birtakım şeyleri anlama, anlamlandırma, birleştirme gibi daha zemini oluşturmaya yönelik eğilimler vardı. İlgilendiğim alanların ve düşünsel hatların birbirleriyle olan kesişimleri ya da kesişmeyen yönleriyle açık bir taraf üzerine ilerliyordu. Gerek deneyimsel gerekse zemini deneyimsel alanda besleyecek ve zeminin kaymaması için tırnak içine aldığım nosyonları zenginleştirmeye meylediyorum. Deneyimsel olarak ilerleyen bu sanat alanında, pratikte birtakım şeyleri yapma, yapamama ya da yapmama hâlleri içerisinde düşünceleri somutlaştırıp biriktirerek ilerliyorum. Ele aldığım birçok malzemeyi dönüştürürken, mevcut olan ve bir sonra gelecek olan hamlem için sürekli bir düşünce formu içerisinde oluyorum. Süreç ilerlerken ilgilendiğim tırnak içine alınan kavramlar, bakışlar, dolaşmalar beni sadeleştirmeye doğru itkinleştirdi. Odağıma aldığım şeyler imgelemimde dönüp durdukça itkin olan kısmın katı ve sıvı arasında olduğunu hissetmeye başladım. Buradaki katı ve sıvıdan bahsettiğim şey, en katıya dokunmak ve onunla bir tür sıvıymış gibi oynayabilmek… Dokunduğumda fazlasına izin vermemesi, beni durdurması ve eylemin orada kesilip donması beni mermere daha çok yakınlaştırdı. Bu alanda, öze baktığımda katıyla oynamanın yarattığı çetrefilli yollarda karşılaştığım riski baz alıp daha fazlasını istemeye başladım. Mermerin doğadaki ilk oluşum anına kadar gitmek yani partikülleri ince bir zar diliminde görebilme istenci doğurdu. Böylelikle süreç, risk alarak mermerin katmanlarında ilerleyebildiğim ve malzemenin sınırlarını zorladığım bir alana dönüşerek devam etti. Bu noktada yanılsama payı olduğunu göz önünde bulundurarak özün eyleme yansıyan kısmında ben olduğumu hissetmeye başladım. Malzemeyi yontarken kendimi yontmaktan söz ediyorum. Aslında karşılıklı bir eylem söz konusu… Zamanda bir an’da, o özü yakaladığımda, katı olanla geri dönülemez hâl ile buluştuğumda kast ettiğim karşılıklı yontma eylemi perçinlendi.

Senin için bu yolda devam ederken sanatsal düşünmenin, üretmenin anlamında ve pratiğinde farklılaşan, seninle birlikte ilerleyen neler oldu?

Farklı zaman dilimleriyle ilgilendiğim nosyonları diyalektiğe açtığımda, düşüncenin malzeme ve medyum ile olan ilişkisine bakıyordum. Düşünceyi somutlaştırmada malzeme arayışının ve o fikri en iyi temsil edecek olan medyum ve malzeme uyumuna dikkat ediyordum. Çünkü bir düşünce formunu aktarabilmenin ve sağlam bir yerde durabilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. İş ancak o zaman bir bütün olabiliyor. Dolayısıyla birçok malzeme ve medyumla ilgilendiğimi söyleyebilirim. Video, beton döküm, haritalar, visco sünger, baskı, desen, kolaj bunlar ilgilendiğim malzeme ve medyumlar oldu. Süreç devam ederken katı olan bir malzemeye temas ettim. Nesnel ve doğal bir malzemenin öznelliğe yakınlaştığı taraflar sonrasında derinleşmeye başladı. Tabii bu malzemeye dokunurken de hâlâ bahsi geçen malzeme ve medyumlarla üretmeye devam ediyordum. İlerleyen süreçlerde de mermer ile çalışmaya başladım. Malzemeyle küçük boyutlu bir diyalog… Sonrasında ise düşünce formlarının aktarımını mermerde görmeye başlayınca ve sonuçların iyi bir kıvam oluşturduğunu görünce devam ettim. Bu noktalardan itibaren katı olana naif davrandığımı ve onunla konuşmaya başladığımı fark ettim. Öyle ki özdeki karakterin eyleminin bir dışavurumunun olduğunu fark ettiğimde oluşturulan dil daha da zenginleşmeye başlamıştı. Dolayısıyla bu malzemeyle kurduğum diyalog hattı hâlâ devam etmekte...

Metin Alper Kurt

İlk kez bir solo bir sergi ile sanatseverlerin karşısına çıktın: “Kağıt, Taş, Zaman”. Serginin üretim ve ortaya çıkış sürecini anlatır mısın?

“Kağıt, Taş, Zaman” adlı sergi benim ilk kişisel sergimdi. Oldukça heyecanlandığım bir sergi oldu. Bundan öncesinde de X-ist’de “Kesişme” adlı sergisi için ürettiğim ve oradaki kavramsal boyut, kişisel sergime zemin hazırladı. Üretimim devam ederken, kişisel sergi düşüncesinin iyi bir bütünlük oluşturma ve dilin, biçimselliğe daha kırılgan-hassas olarak yansıması sergi sürecinin başlangıcını oluşturdu. Serginin ana omurgasını oluşturan incelikli, üstünde kelime ve cümle olmayan bir defter ortaya çıktı. Defterin içindekilerini açtığımda kelimeleri parçaladım, yok ettim ya da anlamda kayma yaşayan kelimeleri, cümleleri, bağlı olduğu yüzeyi koparıp başka bir forma dönüştürdüm. Bu defter bir tür ima olarak serginin omurgasını oluşturdu. Bu imanın biçimselliği sonraki gelen formların bazıları bu deftere referans verdi. Nesnelerin hâllerini gözlemleyerek kendi kurduğum düşünce formlarıyla, diyalektik ölçüde ve gizil bir örüntü içerisinde ilerledim. Defterden sonraki üç parçadan oluşan Üç Top adlı işi ürettim. Yüzeyde her an kaymaya ve havalanmaya müsait olan yaprakları dondurdum. Buralarda kelimeler, kelimelerin formları, nesneler, hareket, imge, an başlıca ele aldığım kavramlar oldu. Süreç böyle ilerlerken sonrasında bir kâğıt ya da nesne değil de sadece statik bir mermer bloğa bakmaya başladım. Dolayısıyla serginin üretim ve ortaya çıkış süreci böyle şekillendi diyebilirim.

Süreç üzerine yoğun düşünülmüş, kendi zamanını beklemiş diyebiliriz. Serginin omurgasının oluştuğu zamandan bahsettin peki “Kağıt, Taş, Zaman”ı nasıl bir kavramsal çerçeveye yerleştirdin? Sergide yer alan çalışmalarını biraz anlatır mısın? Biçimsel olarak farklılık söz konusu özellikle.

Hikâye anlatıcılığı yerine bütünün parçaları aracılığıyla zamanın kendisinden çok anlarına bakarak ilerlemiştim ve fragmanlarının imgelerini, kullandığım malzeme olan mermer aracılığıyla yansıtıyordum. Geçmişin, şimdinin ve geleceğin doğrusal olmayan bir rota izlerken bile bütüncül bir biçimde kurguladığım heykellerde, “an”ı zaman dışı bir mecrada ifade ediyorum. Sergide bulunan işlerin omurga hattına zemin hazırlayan, insanların diyaloglarda seçtikleri bazı kelimelerin içinin boşaldığını ve nesnelleştiğini gözlemleyip süzgeçten geçirip, kelimeleri birer heykel gibi kağıtla olan ilişkisini kurarak, mermer ile bir tür donma etkisi yakalıyorum. Tüm bunları süzgeçten geçirerek homojen bir yapıda ele almak işimin önemli bir parçası. Öte yandan blok bir mermere baktığımda ben ve onun arasında geçen diyaloglarda, katı olanın sıvıya dönüşmesi gibi bir imgeyi kullanıyorum. Tüm bu ifadelerle beraber üretimde serginin bütünlüklü bir yapıyla oluşmasına yardımcı olduğunu söyleyebilirim. İlk başlarda bir nesnenin hâlleri üzerinden ilerlerken sonrasında farklı formlara ve boyutlara doğru kaymaya başladı. Üretimimin ilk noktasında ele aldığım nesneler ve formlar, üretim hattında bitti derken, ölçekle oynarken, nesne nüks etti. Şöyle ki, iki kâğıdın köşelerinin birleşiminden tuttuğum büyük ölçekli bir forma başladım. İzleyiciyi içerisindeki boşluğa ve temasa davet eden bir form… O formu ilk kâğıtta gördüğümde deneyimselliğin ve anların bir aradalığı aklıma gelmişti. Daha doğrusu an-lar ve görüntülerin bütününe davet olmuştu. Zamanda bir anda ya da anlarda o kâğıdın köşelerinden tutarak zamanı boşluğa bıraktım. Riskli ve tedirgin edici bu formu üretmek de içerikte zamanda bir an’a, bir olay örgüsüne dayanıyor. Öte yandan sergide uzun bir form vardı. Bir köşesinden bir köşesine a ve b noktasından sabitlediğim kalanının ise tamamıyla boşlukta kalan bir yarığı, çizgiyi anımsatan, bütünden koparmadığım her an kopmaya müsait bütünlüklü bir çalışma. Böyle bir formda boşluk, an ve hareketten çok sadece derinleşmeye başlayıp batırabileceğim bir iğneyi aşağı doğru çekme istenci vardı. Çünkü ben de gittikçe hassaslaşmaya başlıyordum. Eylemi yapan ve eylemin sonucundaki netlik, benzeşlik gösteren bir olgu örgüsü. Netice olarak sergideki yer alan çalışmaların hepsinin malzemeyle beraber bir tür donma etkisi yarattığını söyleyebilirim.

Serginin ismi bana “taş, kağıt, makas” oyununun ismini anımsattı. Düşününce “Kağıt, Taş, Zaman”ı; “kağıt” ile “taş” elle tutulabilir, maddesel varlıklarken yanına yerleşen “zaman” soyut bir kavram, uçucu, anlar birliği. Bu ismin hikâyesini merak ediyorum. Serginin tümü için nasıl bir temsilden, anlam birliğinden bahsedebiliriz?

Defter, kâğıt, serginin omurgasını oluşturan nesnelerdi. Taş ise ele aldığım nesnelerin malzemeyle olan pekişmesiydi. Her an uçmaya ya da kaymaya yakın, işlevsel bir nesnenin fragmanlarından bir görüntü seçip, zamanda bir an ’da mermer ile donduruyordum. Zaman ise evet soyut ama somut olarak da içinde dinamik olarak yaşadığımız bir şey… Bu çalışmaları yaparken de nesnelerin donma hâlleri ile zamanı refere ediyor. Serginin ismi de benim ilgilendiğim ve eylemdeyken (üretirken) zaten var olan başlıklardı. Bir tür oyun ismini anımsatan kelimelerin bir araya gelmesi de sergiyi bütünlüklü kıldı.

“Kağıt, Taş, Zaman” başlıklı sergiden

Hikâye anlatıcılığından ziyade anların hikâyesini seçiyorsun. Bütünün kurgusu mu vardı önce yoksa parçaların bir bütününden mi bahsetmeliyiz “Kağıt, Taş, Zaman” için?

Parçaların bir bütün oluşturduğundan bahsedilebilir. Karşıtını düşündüğüm zaman kendimi çok durağan ve bir izlek oluşturmuşum gibi hissedebilirdim. İzlekten kastım ana aksın başlangıçtan sonuna birbirlerini takip etmemeleri… Bir işe başlıyorum ve bir önceki işle temas kurabilecek yakınlık dereceleri oluşturuyorum. Lakin ardından gelecek işler için farklı form arayışlarına da izin veriyorum. Birbirlerini takip etmeleri birkaç işte iyi olabilir düşüncesine uzak değilim. Bu kişisel sergimde de hepsi malzeme bakımından ortak bir dil oluşturdu. İçerik olarak da işlerin birbirleriyle olan etkileşimleri bir bağ kurarak farklı dinamiklere de yer açtı.

“Kağıt, Taş, Zaman”da da gördüğümüz gibi çalışmalarında yoğunlukla mermer gibi ağır ve sert bir malzemeye hareket, kıvrım, hafiflik katıyorsun. Mermere vardığın noktadan biraz bahsettin. Yine de senin için malzemenin sanat pratiğindeki yerini, onunla ilişkini nasıl kuruduğu dinlemek isterim. Özellikle malzeme olarak mermer, sana üretim ve ifade açısından nasıl bir alan açıyor?

Mermer, nesnel olarak sınıflandırılmış en katı malzemeler arasında öne çıkıyor. Bu türden doğal oluşumlu bir malzemeyi işleyiş biçimi fiziksel olarak oldukça zor. Mermerin geri dönüştürülemez olması beni en çok kendine çeken şeylerden bir tanesidir. Özdeki istencin mermerle çarpışması risklerle dolu. Burada anlatmak istediğim şey şu ki; bir yerde durmak gerekir. Malzemenin istencine karşılık net bir cevabının olmasıdır. Eğer fazlasını istemek o an için mümkün olursa, katı olandan cevap çok net olabilir. Oralarda gerilim hattı yüksektir. Malzemeyle kurduğum ilişki karşılıklı bir yontma eylemine dayanmaktadır. Bu eylem; ben taşı yontarken, taşın da beni yontması. Diyalogun keskinleştiği ve netlik kazandığı taraflar tam olarak buralarda gezinerek başladı. Özdeki istencin mermerle temas ederek partiküllerle oynamaya kadar ulaşması benim için önemli bir nokta. Oralarda sınır algısı bazen çok netleşiyor bazen ise ortadan kalkıyor. Katı olanı ince bir zar gibi bırakana kadar şeffaflaştırıyorum. Bu şeffaflaştırma her zaman olmuyor; düşünce formuna ve biçime yönelik karar veriyorum. “İş ne istiyor”a bakıyorum. Malzemelerin en sertlerinden biriyle oyun oynamak hoşuma gidiyor. Düşüncenin kıvılcımını malzemeye aktarırken iyi karar vermek gerekiyor.

Heykel odaklı çalışan bir sanatçısın. Bu disiplini tercih etmende neler etkili oldu? Farklı medyumlarla da çalışıyor musun?

Bir heykeli tüm açılarında dolaşmak beni heyecanlandırıyordu. Çizgi ve çizgi ekseninde oluşan formları, yüzeydeki mekânından kaldırma ve başka bir yere aktarıp görme istenci doğmuştu. Bu istençle beraber yüzeyden kaldırdığım formu, üç boyutlu olarak görmek ve onun etrafında gezinip izlemeyi seviyorum. Heykelin kuvvetli ve dinamik bir yapısı var. Gerek ele aldığım malzemeyle fiziki bir süreç yaşıyor olmak, gerekse süreçle beraber düşündüğüm formun somutlaşması fikri benim için oldukça keyifli bir süreç. Form, somutlaştıkça üzerindeki ışık, gölge iz düşümleriyle beraber kuvvetleniyor. İfadelerimin somut varlığa bürünme süreci, onların etrafında dolaşabilmek, kendi mekânlarını yaratmaları, boşlukta ve mekânda nasıl duracakları gibi sorgulamalar, beni heykele doğru yöneltti. Düşünceyi en iyi temsil edecek olan medyuma yöneliyorum. Oralarda fikri daha da uyumlu ve zenginleştirecek şeyler olabileceğini düşünüyorum. Tam tersi de olabilir. Bu net bir sav değil. Öyle ki devam eden süreçte, pratiğimde malzeme olarak mermer var. Bununla ilgili kinetik olarak düşündüğüm ve video çekmek istediğim çalışmalarım var. Mermerden önce ise farklı medyumlarla ve malzemelerle çalışıyordum. Bunlar; video, visco sünger, baskı, desen, kolaj, inşaat nesneleri üzerine yaptığım baskılar, lazer kesimli haritalar ve nesnenin arkasında izlenebilen bir video, beton üzerine baskılar… Farklı malzemeleri denemek yeni yol arayışlarına da olanak sağlıyor. Daha öncede ifade ettiğim gibi şu an mermer ile çalışıyorum ve buralarda dolaşmak beni heyecanlandırıyor.

“Kağıt, Taş, Zaman” başlıklı sergiden

Sözü genel olarak sanatsal üretim sürecine getirmek istiyorum. Çalışmaya nasıl başlarsın, bir fikirle mi, malzemeyi seçerek mi? Performatif bir yanı var mıdır senin için yoksa kurgusu belli midir başlarken?

Çalışmaya öncelikli olarak fikirle başlıyorum ve sonrasında malzemeyi seçiyorum. Fikri sağlam zemine alana kadar çok düşünüyorum. Fikri bir tortuya benzetiyorum. Bu tortuyu filtreden geçirerek net bir düşünce formuna ulaşıyorum. Düşüncenin derinleşen noktalarındaki içsel gerilim hatlarının eyleme nasıl döküleceğini uzun süre düşünüyorum. Bazen günlerce, haftalarca düşünüyorum. Bu süreç, doğruyu ya da yanlışı bilememekle hareket edilen bir noktada ilerlediği için sık sık bir şeylere karar verebilmenin zorluğuyla karşı karşıya kalıyorum. Düşünceler netleşmeye başladıktan sonra somutlaşan kısımlarını görebilmek için uygun bir mermer bularak bütün bir bloğu yontmaya başlıyorum. Kurgusu başında belliyken bir anda bozulabiliyor ve performatif tarafa doğru kayma yaşayabiliyorum. Süreçte hem performatif hem de kurgusu olan bir şey de olabiliyor. Çünkü malzemenin kurguyu bozucu bir tarafı var. Çok hassas yüzeylerde gezindiğimden istemediğim sonuçlarla karşılaşabiliyorum. Bu tarz durumlarda malzemenin diline göre de ilerlediğim oluyor. Örnek vermem gerekirse sergi sonrası ürettiğim işlerden bir tanesinde ne yapacağıma karar vermişken, bir anda fikre ters köşe yapma isteği doğdu. Bu noktada biçim de değişmeye başladı. Çünkü imgelemimde dolaşıma giren şeyleri malzemeye aktardığımda, başlangıçta beklediğim etkiden, formdan, uzaklaştığı noktada işi bozuyorum. Ama bir yandan da malzemenin sürprizleri de oluyor. Bazen öyle bir şey düşünüyorum ki bloğun içinden çıkan damarlar beni imgeden uzaklaştırıp, başka bir yere sürüklüyor. Bu zamanlarda malzemenin beni yönlendirmesine izin veriyorum.

Çalışmaya bir fikirle başladığını ama malzemenin de seni yönlendirmesine izin verdiğini söylüyorsun. Sanatsal çalışmaların neyi anlamaya, anlamlandırmaya, neyle başa çıkmaya yardımcı oluyor?

Bazı çalışmalarım kelimelerin içinin boşalması, diyalogların öznel ifade biçimlerinden kopup tekrara eğilim göstererek anlamın içinin boşalmasını imliyor. Gözlemlenen noktalardaki duyulan ve hissedilen diyalog boyutunun bir boyut olmaması dikkatimi çekiyor. Kelimelerin anlamlarında ve formlarında kayma yaşandığını düşünüyorum. Kelimelerin içi çok boşaldı hatta tüketildi. Anlam oralarda değil. Yazılmakta olunan cümleler kalıplaştı. Boş bir dosyanın içerisinde boyutu olmayan yerlerde unutulmaya başlandı. Lakin hâlâ tutmak istediğim kelimeler var. Bir kelimeyi ya da cümleyi heykel gibi düşünüyorum. Beni iyi hissettiren, formunun etrafında döndüren, ışık ve gölge iz düşümlerinde dolaşmak gibi. Öte yandan ise içi boşalmış kelimelerle kurulan cümlelerin bir yeri olmadığından yazınsal olarak da onları temsilen kağıtları üretmiştim. Birkaç çalışmamda bu gerilimli düşünce hattını süzgeçten geçirerek işlemiştim. Sekiz ayrı yapraklı a5 boyutunda olan nesneleri işkenceye tutturmuştum. Bu serginin omurgasını oluşturan temsili üzerinde yazı olmayan bir defter de burada ifadelendirdiğim şeylerin iması üzerinedir. Bunların yanına açılabilecek birçok paragraf var. Kelimelerin, cümlelerin, yazıların kâğıt ile olan ilişkisi, bir kelimenin formuna bakıldığında kâğıda aktarıldığındaki onun heykele dönüşmesi meselesi… Nesnelerle kurduğum bağ… Hareket, an, zaman, taş bunların hepsi harmanlanıyor. Tek bir şey yok ve birçok parantez açılabilir.

Sanat senin için içe dönük mü yoksa dışa dönük bir ifade biçimi mi? Kendini bu alanda daha cesur, daha özgür hissediyor musun?

İkisi de diyebilirim. Kimi zaman dışa dönük kimi zaman ise içe dönük. Bunların hepsi parazit ve küflenmeye müsait olan şeyler gibi. İki tarafı da taze ve canlı tutmaya çalışmak oldukça zor. Kendimi ifade etmek istediğim en iyi alanın bu olduğunu düşünüyorum ve özgür hissediyorum.

Metin Alper Kurt

Kelimelerin anlamlarından ayrı düşmelerinin senin için bir hareket noktası olduğunu düşündüm. Neler seni harekete geçirir, çalışmalarına ilham verir? Bunlar eserlerine nasıl bir filtreden geçerek yansır?

Birçok şey harekete geçirebiliyor. Yaşamın kendisi ve sürecin devam ettiği noktadaki sorgulamalar, gözlemler, görülen şeylerin ardındaki görülmeyenler… Kitaplar, filmler ve belgeseller… Müzikler… Nesneler… İmgeler… Ölçek… Mekân… şeylerin veri tabanında zamanla birikmesi ya da bir anlık içteki bu oluşumun kıvılcım alması. Bazen rüzgârın, suyun katı olanı nasıl şekillendirdiğini düşünüyorum ya da araştırıyorum. Bunlar da son zamanlarda üzerine yoğunlaştığım şeylerden… Son işlerimde kayma var. Sert rüzgâr karşımda duran mermer bloğu yontsaydı nasıl yontardı ya da sıcak esen bir rüzgâr? Tüm bunların hepsi ince bir mercekten geçiyor. Birçok şeyi eliyorum… Doğruyu ya da yanlışı bilmeden ilerlemek zor. Eylemin karakteri bir şekilde forma bürünüyor.

Sona gelirken anı kayıt altına almak için: İlk kişisel sergine hazırlandığın sürecin sana ve üretimlerine katkısı nasıl oldu peki? Yıllar sonra belki dönüp hatırlamak için bu söyleşiyi okursan, sana bu deneyimi hatırlatacak neler söylemek istersin?

Epey bir katkısı olduğunu söyleyebilirim. Süreçte risklerle dolu formları nasıl ürettiğime ve onlara dönüp baktığım zaman ilgilendiğim üzerine düşündüğüm, araştırdığım, kayıt altına aldığım, deneyimlediğim şeylerin nasıl biriktiğine ve nerelere nasıl dönüştüğüne bakıyorum. Zorlu süreçlerin getirdiği ve neticesindeki sükselerin beni mutlu edeceğini söylemek istiyorum.  

Sergin 30 Nisan’da sona erdi. Ancak gelecek zamanda yeniden nerelerde karşılaşacağız? Üzerine düşündüğün, çalıştığın yeni projelerin var mı? 

Sergi sonrasında yeni işlerim CI Bloom edisyonunda görüldü. İlerleyen zamanlarda da Baselected, Artweeks, Contemporary İstanbul ve Art Dubai var. Kişisel sergim devam ederken de yeni işler üretiyordum. Hâlâ da öyle, üretmeye devam ediyorum. Üretmek beni özgürleştiriyor.

Metin Alper Kurt’un da çalışmasının yer aldığı, Beyoğlu Kültür Yolu Festivali kapsamında düzenlenen “BASELECTED” sergisini 12 Haziran’a kadar Cercle d’Orient, Grand Pera’da görebilirsiniz. Sergiyi eş zamanlı olarak www.base.ist adresinden de izleyebilirsiniz. 

Ayrıca Metin Alper Kurt'un x-ist'te sanatseverlerle buluşan, 30 Nisan'da sona eren  "Kağıt, Taş, Zaman"  başlıklı ilk kişisel sergisine dair ayrıntılara buradan ulaşabilirsiniz. 

0
4953
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage