08 EKİM, SALI, 2019

“New York ile İstanbul Arasında Bağ Kurmak Kolay Değil Ama Keyifli”

Burak Karavit yaşamını ve çalışmalarını New York’ta sürdüren bir kolaj sanatçısı. Güzel sanatlar pratiğinden gelen ve grafik tasarım alanında bir çalışma hayatı kurgulayan Karavit, önümüzdeki dönemlerde pek çok sergide karşımıza çıkacağa benziyor.

“New York ile İstanbul Arasında Bağ Kurmak Kolay Değil Ama Keyifli”

Yakın zaman önce Moniker Art Fair’de çalışmaları sergilenen, yaşamına ve çalışmalarına Amerika’da devam eden Burak Karavit ile yaşadığı yerlerin üretimine etkisi, fotoğraf bazlı kolaj çalışmaları, üretim pratikleri ve gelecek planları üzerine konuştuk.

Aslında yaşamınıza Amerika’da devam ediyorsunuz. İstanbul’da aile ziyareti için geldiniz sanırım, değil mi?

Evet, tamamıyla. Ben buraya senede bir veya iki defa geliyorum. Eşimin ailesi burada, benimkiler burada. Artık çok daha sık gelmeye başladık çünkü herkes torun hasretiyle yanıp tutuşuyor. Ben de işlerimi ayarladıkça buraya geliyorum. Yaklaşık 17 yıldır fiilen Amerika’nın New York eyaletinde yaşıyorum. Grafik tasarım ve reklamcılık alanında da çalışıyorum.

Ankara doğumlusunuz, daha sonra İstanbul ve ardından da New York’a taşındınız. Bu değişim, dönüşüm, önce burada ve ardından orada çalışma süreciniz… Tüm bunlar üretim pratiğinizi nasıl etkiledi? Şehirlerin üretme pratiğinize etkisi nasıl oldu?

Evet benim için de bu süreç çok enteresandır. Bu süreci de ben de görerek yaşamaya başladım. Sizin de söylediğiniz gibi Ankara’da doğdum, belli bir süre sonra İstanbul’a geldim. Sizin de söylediğiniz gibi Ankara’da doğdum, ufak yaşlarda ailemle beraber İstanbul’a geldim. Bütün okul hayatım İstanbul’da geçti. Güzel sanatlar fakültesinden mezun olduktan sonra reklam sektörü ile iş hayatına baslangıç yaptım. Grafiker olarak başladım ve sanat direktörlüğüne kadar yükseldim. Ama işte o zamanlar Türkiye’de bulamadığım, profesyonel olarak tam anlamıyla tatmin olamadığım bir takım şeyler vardı. O zamanki düşüncelerimde de sık sık yurt dışına çıkma fikri ağır basmaya başlamıştı. 26 yaşında tamamen çılgınca bir karar verip hayatıma sıfırdan başlamak üzere New York’a gittim. Belki biraz klişe bir tabir olacak ama, yolu gurbete düşen pek çok insan gibi ben de çok zor zamanlardan geçtim. 17 sene içerisinde bir yandan yabancı bir ülkeye sosyal anlamda entegre olmaya yani uyum sağlamaya çalışırken, aynı zamanda da nereden geldiğimi de unutmadan, bu iki coğrafi konumun hem pozitif hem de negatif yanlarını sıklıkla hissettim. Biraz geri çekilip büyük resme baktığım ve tüm yaşadıklarımı tartıya koyduğum zaman ise pozitif kısımlar her zaman daha ağır bastı. Şu anda bu optimist duyguyu iç dünyamda daha çok büyüterek ilerliyorum ve bu durumun yansımaları da ifa ettiğim sanatımda da yavaş yavaş görülmeye başladı. Bu benim için açıkçası şu an için çok keyif verici bir durum olarak gözüküyor.

En son Moniker Art Fair’e katıldınız. Herhangi bir galeriyle bir iş birliğiniz var mı? İşlerinizi nasıl yürütüyorsunuz?

Açıkçası şu noktaya kadar tamamen yalın/yalnız bir sanatçı olarak geldim. Ve şu âna kadar herhangi bir galeri arayışına da girmemiştim. Fakat şunu gördüm ki daha evvel de size bahsettiğim gibi yükselmek ve bir yerlere gelmek için profesyonel aracılar kullanmak zorundasınız. Yükselmekten kastım sadece ünlü bir isim olmak yahut çok meşhur bir sanatçı olmak da değil, sonuçta insan kendisini nasıl hissediyorsa o şekildedir. Moniker adlı İngiltere menşeli bir fuar organizasyonu beni New York’taki fuarlarına davet etti. Mayıs’ta beş eserimle birlikte oraya katıldım. Portfolyoma baktıktan sonra beni almaya karar verdiler. Benim için de çok güzel bir zamanlama oldu ve edindiğim bu güzel tecrübe ile profesyonel bir galerinin sizi sunması gerektiginin de farkına vardım. İlk başlarda bu şekilde bir arayışa girmemiş olsam da şimdilerde yavaş yavaş bu yönde bir düşünce ile hareket etmeye başladım.  Şu an İngiltere’den 2-3 tane galeriyle konuşuyorum. Ayrıca New York’ta da 2-3 adet daha belli büyüklük ve tanınmışlıkta olan galeriler var ve karşılıklı kararlarımızı verdiğimiz ve birlikte nerelere gidebileceğimizi gördükten kısa bir süre sonra iyi bir baslangıç yapacağımızı düşünüyorum. Bu arada Türkiye’den de biraz uzak kaldığım için, ülkemizin de çok geliştiğini ve son yıllarda birçok sanat galerisine sahip olduğunu ve günden güne daha da geliştiğini keşfettim. Geldiğimden beri de açıkçası Türkiye’deki galerilerle görüşüyorum. Sanıyorum ki burada da birkaç farklı galeriyle bu işi devam ettireceğim. Muhtemelen hem Türkiye hem de yurtdışı için eş zamanlı olarak bir yol haritası çizip ona göre bir hareket planıyla yolumuza devam edeceğiz.

New York’tayken Türkiye’deki sanat piyasasını takip edebiliyor musunuz? Buradayken sanırım biraz gezebildiniz. 

Gezdim evet. Zaten her gelişimde eğer denk getirebilirsem Contemporary İstanbul’u ziyaret ediyorum. En son Artweeks Akaretler’i gezdim. İnternet hayatımıza girdiğinden beri her şey çok kolaylaştı, özellikle Instagram ve Facebook sayesinde. Tabii ki takip ediyorum ve olan şeyler de çok hoşuma gidiyor. 

İstanbul Bienali’ni de gezdiniz galiba, yorumlarınız neler?

Evet, bienali de gezdim Büyükada’da. Çok enteresan ve keyif verici bir tecrübeydi. Bu tür çalısma ve organizayonların yapılabiliyor olması ülkemiz için çok büyük bir ışık açıkçası.  Her ne kadar baktığınızda memleketin durumunun, sadece memleket de değil dünyanın durumunun bir kaosa sürüklendiğini gördüğümüzde sanatsal anlamdaki bu tür gelişmeler, ufak kırıntılar ve minik kıvılcımlar olarak da karsımıza çıksa, çok önemlidir diye düşünüyorum.

Güzel sanatlar temellisiniz. Yani ne kadar reklam sektörüne kaysanız da belki tekrar sanata, sergilere dönüşünüzün kökeni oraya dayanıyor olabilir. 

Güzel sanatlar temelliyim ve evet, kesinlikle çok doğru bir tespitte bulundunuz. Ben 1995’te Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar’ı bitirdim. O dönemde duvar panoları yapmaya başlamıştım. Fiziksel kolajlar yapmaya başlamıştım, üç boyutlu ve ışıklı çalışmalar yapıyordum. Hatta bitirme tezim de bunun üzerine. Keşke o dönemde elimde çok daha güçlü makineler ve imkânlar olsaydı da şimdiye dair çok daha güzel anılar bırakabilseydim. Fakat zamanla üniversiteye başladığımdan itibaren grafiğe olan ilgim arttı. Ailemde de çok fazla sanatçı var. Grafik sanatçısı, heykeltıraş, ressam, tekstil sanatçısı var. Babam da müzisyen, Türkiye’de ilk kez orkestrayı kuranlardan. Ben de bu dönemde sanata giderek odaklanmaya ve bilgisayarla uğraşmaya başladım. Bütün her şeyin bilgisayarda döndüğünü gördüm. O dönemlerde burada, Maslak’ta çok büyük bir matbaa olan Mas Matbaa’da çalışmaya başladım. Aslında dijital perspektif penceresinden baktığımızda kolajlarım o vakitte orada başladı demek hiç yanlış olmaz.  Çünkü görünürde olmayan resimleri var olarak gösteriyordum. Orada aslında yavaş yavaş bu işi dijitale taşıyabileceğimi düşündüm. Ondan sonra etrafımdaki arkadaşlarından birinin yaş günü olduğu zaman ona kartpostal falan yapmaya başladım işte hayatıyla, arabasıyla, eşi çocuğuyla alakalı. Olayı tamamen dijitale taşımaya başladım, zaten fiziksel yapı da buna müsait değildi başka türlü. İşte kolajla iletişimim o günden bugünlere geldi.

Onu soracaktım ben de. Analog değil tamamen dijital bir sistem kullanıyorsunuz. Kolajlarınızın en büyük malzemesi de kendi fotoğraflarınız anladığım kadarıyla. Kendi fotoğraflarınızı dönüştürüyorsunuz diyebilir miyiz?

Şöyle söyleyelim. Kolaj tasarımlarımda yüzde doksan dokuz ana resmi kendi çektiğim resimlerden kullanıyorum. Eskiden fiziki olarak bir kolaj yapıldığında eski dergilerden, gazetelerden kırpıp ya da kesip kolaj çalışması yaptığımız zamanlar olurdu. Ben de bu âna fonun üzerine dijital olarak giydirdiğim resimleri mümkün olduğu kadar yüksek çözünürlüklü fotoğraflar arasından, kimi zaman çeşitli internet sitelerinden, kimi zaman da benim gibi özgür çalışan fotoğrafçı arkadaşlardan temin ederek kullanıyorum. Yalnız şunu belirtmekte fayda var ki, hiçbir zaman aldığım yada bulduğum bir resmi yalın hâliyle dosdoğru olduğu gibi, direkt olarak kullanmıyorum. Bir şekilde ana-temaya uymak zorunda olduğundan, ufak da olsa bir dijital metamorfoza uğratıp üzerinde bir değişiklik gerçekleştiriyorum ve kullandığım kolajların içine ancak bu değişiklikten sonra yerleştiriyorum. Bunun sonucunda da bana göre bazen tatlı sürprizler, bazen de tam kafamda daha evvelden tasarladığım bir görsele uygun olarak çok keyifli işler çıkıyor.

Bence de hepsi çok güzel görünüyor ve hepsinin de ayrı bir hikâyesi olduğunu hissediyoruz izleyici olarak. Bu hikâyeler nasıl oluşuyor, ilham noktalarınızı söyleyebilir misiniz?

Enteresan, belki çok klişe bir laf olacak ama günlük hayat beni çok etkiliyor ve bunun üzerinden hareket etmeyi çok seviyorum. Etrafıma bakmayı, seyretmeyi çok seviyorum. Hatta bazen insanlar benim onları seyretmemden rahatsız bile oluyor. Trende, metroda, vapurda yada iş yerinde, mekân ve zaman farketmiyor. Tüm bunları sosyal bir şekilde günlük hayatta yaşadığımız sıkıntılarla birleştirmeye çalışıyorum. Sanatçı olarak kendimi topluma borçlu hissediyorum. Yaptığım eserlerde, anlatmak istediğim görsel hikâyelerde ve vermek istedigim mesajlarda bir şekilde genele yayılmış sosyal derslerin çıkarılması gerektiği bir öğretinin olması gerektiğine inanıyorum. Bir şekilde sosyal mesajın olması gerektiğine inanıyorum yaptığım eserlerde. Aynı zamanda tüm sanatçıların bu şekilde yapması gerektiğine inanıyorum. Günümüzde artık öyle bir noktaya geldik ki insanlar mesajlarla uyarılmaya başlandı ve bu mesajlar sadece böyle ağızdan söylenen mesajlar değil, videolardan, görsel mesajlardan da yararlanılmaya başlandı. Ve dediğim gibi ben kendimi bir şekilde topluma borçlu hissediyorum. Bu sosyal mesajları bir şekilde işlerime yansıtmak istiyorum. Ve çıkış noktam da bu oluyor. Açıkçası günlük hayatı kendi düşüncelerimle birleştiriyorum. Etkilendiğim bir sanatçı olmuyor. Belki arka planda etkilendiğim birileri vardır ama ön planda kendimden yola çıkıyorum. Problemleri, eserlerimi gündelik sıkıntılarla birleştirerek insanların önüne çıkarmak istiyorum.

İnsanların da aslında çeşitli hikâyeler bulmasının nedeni sizin bu ilham kaynağınızı hissetmeleri. Anladığım kadarıyla aslında bizim de izlediğimiz bir nevi kendimiziz sizin çalışmalarınızda.  

Yine çok doğru bir tespit.

Belki biraz da çalışmalarınız özelinde konuşabiliriz. Yin-Yang ön plana çıkan eserlerinizden biri. Eserde birbirine geçmiş, iyiyle kötüyü temsil eden ama bir yerde de birbirine kenetlenmiş insan figürleri ön plana çıkıyor. Bu eser nasıl ortaya çıktı ve neyi ifade ediyor?

Ying-Yang enteresan bir konu. Uzakdoğu'da özellikle Çin'de karşılıklı zıtlığın denge içerisinde bulunduğu ve birbirinin içinde olduğunu anlatan kavramdır. Eski bir Uzak Doğu felsefesi. Her iyinin içinde kötü, her kötünün içinde bir iyilik vardır aslında. Yin-Yang sembolüne baktığınız zaman da beyaz taraf iyiliği siyah tarafsa kötülüğü temsil eder ama siyahın içinde beyaz bir nokta bulunur ve bu kötülüğün içindeki iyiliği temsil eder ve tam tersi de söz konusudur. Fakat bana göre günümüzde insanlar öyle bir yere geldi ki artık bir insan kötüyse içinde herhangi bir iyilik olduğuna inanmamaya başladım. Yahut tam tersi bir insan iyiyse içinde hiçbir kötülüğün olmadığına inanıyorum. Bu esere baktığınızda da siyah alana baktığınızda hiçbir beyazlık olmadığını ve beyaz alana baktığınızda içinde hiç siyahlık olmadığını görüyorsunuz. O kontrastı göstermek istedim. Bu benim kendi yorumum ve çıplak kadın, nü figürü kullanmamdaki en büyük neden de bana göre bir insan ancak çıplak olduğunda yalan söyleyemez, transparan olur. Bu transparanlık bana göre o kontrastı göstermeye başlıyor. Yin-Yang’daki felsefe tamamen o şekilde. Plastic Dreams’e geldiğimizde ise görüyoruz ki dünya korkunç bir şekilde ve hızla kötüye doğru değişmeye başladı, iklim değişiklikleri de bunun en önemli göstergesi konumunda. Ben 1974 doğumluyum ve çok şükür ki dört mevsimi yaşayabilen bir yerde kendimi buldum. Ancak ne yazık ki dünyanın pek çok bölgesinde artık durum böyle değil. Küresel iklimin değiştiğine şahit oluyoruz ve aynı zamanda insanlığın bu konuda ya çok yetersiz hamlelerle yetindiğini yada maalesef hiçbir şey yapmadığını görüyorum. Plastic Dreams de aslında tamamen bu duruma bir göndermedir. 

Biraz Nuh’un gemisine gönderme de var diyebilir miyiz?

Evet, aslında tamamen Nuh’un gemisi ön planda. Nuh’un gemisinin hikâyesi çok enteresandır. Hikâyeye göre her hayvandan iki tane olması gerekiyor dişi ve erkek. İki tane de insan figürü gerekiyor, dişi ve erkek yine, üremeyi sağlayabilmek için. Ancak benim eserimde farklı bir yorum söz konusu. Her hayvandan bir tane var ve hepsinin suratında bir gaz maskesi var. Çünkü hava kirliliği öyle bir noktaya gelmiş ki ancak öyle nefes alabiliyorlar. Küçük bir kız çocuğu da resmin içerisinde. Çok da kötü bir noktaya götürmek istemedim, biraz açık kapı da bırakmak istedim, çünkü hâlâ bir umut var dünyayı kurtarmak için. Yani gerçekten ciddi manevralar yapılırsa, insanlar gerçekten ciddi şekilde bilinçlenirlerse inanıyorum ki bu dünya kurtulabilir. Bilinmezliğe doğru yelken açmış durumdalar. Kurtulup kurtulmayacaklarını biz de bilmiyoruz. Bunu gelecek gösterecek. 

Bu da kapsamlı bir kolaj çalışması değil mi?

Evet. Orada da 270’ten fazla figürü birleştirdim ben. Oradaki her hayvan bir figür, ben bir araya getirdim kendi sistemimle, sadece photoshop kullandım. Yaptığım kolajlar çok kapsamlı ve parça olarak çok fazla numarası olan işler. Birebir ve büyük çalışmayı seviyorum genelde. 

İstanbul’da eserlerinizi sergilemek, fuarlara katılmak ve gelecek planlarınız diyebileceğimiz şeyler var mı?

Şöyle ki, geçtiğimiz mayıs ayında Moniker ile bir iş birliğimin olduğunu söylemiştim. Londra’daki ayağını Türkiye’de olduğum için kaçırdım. Önümüzdeki dönem muhtemelen yine Moniker’e katılacağım. Fakat Türkiye’yle ilgili sanırım şu an kendime en yakın Contemporary İstanbul’u görüyorum. Onun da başvurularının ocak ayında açıldığını biliyorum. Benimle ilgilenen 2-3 tane galeri var. Yani onlarla bir şekilde bir iş birliği olabilir. Eğer olursa keyifli olabileceğine inanıyorum. Bundan sonra hayat bana neler getirir, onu da bilmiyorum. Her türlü gelecek olan fırsatı ve teklifi de mantıklı bir şekilde değerlendirmek istiyorum. Çünkü New York ile İstanbul arasında bir bağ kurmak kolay olmasa da olunca bunun keyifli olduğunu düşünüyorum. 18 senedir yurt dışında yaşıyorum ve o “gurbet” başlığı altında özlemler büyüyor her seferinde. En azından bir kısmını buraya atabilirsem sanat bölümünde, en azından Türkiye’ye senede birkaç defa daha gelmem için bir sebebim olacak. Şu anda çeşitli projeler de var. Sosyal medyadan da duyuracağım.

0
7852
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage