16 TEMMUZ, SALI, 2013

New Kids on the Block

Pop tarihinin ilk hatırı sayılır boy band’ine göndermede bulunan ismiyle ‘New Kids of the Block’, Ayşe Erkmen küratörlüğünde Berlin’deki proje mekanı TANAS’ı kendi tabirleriyle “hiç olmadığı kadar genç” bir hale büründürüyor. 

New Kids on the Block

Mahallenin yenileri bu sefer TANAS’ın küratoryal yaklaşımından alışık olduğumuz üzere çağdaş sanatın Türkiye’de yaşayan veya kökleri Türkiye’de bulunan temsilcileri değil. Mekanı yöneten René Block’tan gelen küratörlük teklifini değerlendiren Erkmen, bu fırsatı büyük çoğunluğu işleri daha az sergilenmiş genç sanatçıları ön plana çıkarıp kariyerlerini desteklemek ve sergi pratiklerini geliştirmekten yana kullanmış. Türkiye, Güney Afrika, Kore, İspanya, İsrail, Amerika ve Almanya’dan gelen ve yaşları 23 ile 45 arasında değişen 22 sanatçının kesişim noktası hepsinin Erkmen’in öğrencileri olmaları. Bir kısmı 2000-20007 yılları arasında eğitim verdiği Frankfurt’taki Städelschule’den diğerleriyse 2010’dan bu yana profesör olarak görev aldığı Münster Sanat Akademisi’nden.

İçlerinde bizi ilk karşılayan, girişteki ses yerleştirmesi ‘WARNUNG!’ ile Dino Steinhof. Mekana her giriş çıkışta birkaç saniye süreyle aktive olan ‘hata’ sesi ziyaretçiyi uyarıyor. Sergi için gerçekleştirilen katalogda heykelin onun için malzeme ve mekanla ilgili olduğunu anlatan sanatçı belli bir araca sabitlenmek yerine ‘multimedyal’ olmayı tercih ediyor. Onu ilgilendiren işin mekandaki etkisi aracılığıya mekanı analiz etmek ve işlerini verili arşitektonik durumlara uyarlamak. Sergideki ‘uyarı’ tonu kısa süreliğine nerede olduğumuzu ve orada ne yapmış olduğumuzu hatırlatarak hem bizim hem mekanın hafızasını canlandırıyor. Sunah Choi de işini mekanın taşıdığı izler üzerine kurguluyor. Bugün galeri bölgesi olarak yeni bir anlam kazanan endüstriyel bölge Heidestrasse’deki TANAS’ın odalarında bir zamanlar işçilerin üretimde bulunduğunu öğrenmiş sanatçı. Ama ne ürettikleri meçhul. Mekanın zeminindeki çelik borular, cıvatalar, metal parçacıklarının araladığı sırları takip eden Choi onlardan mekana yayılan kendi heykel ve resimlerini ortaya çıkarmış. 

İçeri geçtiğimizde hemen başka bir sergi odasına girmek istiyoruz, ama girişimimiz başarısızlıkla sonuçlanıyor, zira bizi orada karşılayan kocaman tahtadan siyah bir küp. Melanie Bisping ‘Black Box’ ile minimal bir müdahaleyle mekan ve gerçeklik algısının nasıl değiştirilebileceğini sınarken plastik boncuklardan yaptığı halıyla da geleneksel olanı basit bir dönüşümle yeniden yapılandırıyor. Başka bir odacıkta Sascha Pohle’nin 16 mm’lik filmi ‘Statues also die’ tüketim fetişinden yola çıkarak ambalaj kartonlarını sanatsal veya tarihi öneme sahip eserler gibi estetize ederek sunuyor.

Erkmen’in öğrencilerine karşı esnek ve kendi dillerini bulma amacıyla özgürleştirici tutumu serginin dilini belirlemiş. Çoğu 2013 tarihli bu işlerin birbirinden çok farklı anlatım araçları ve hikayeleri arasında dolaşırken Erkmen bizi hem yeni sanatın bağımsız bir portresiyle buluşturuyor hem de kendi sanat algılayışının açık uçluluğunun, ilgi alanlarının çeşitliliğinin altını çiziyor. 

Sun Hwa Lee’nin ‘Pick,Pick,Pick’i içerisindeki motorla adeta kalp atışlarını duyduğumuz, hareket eden, nefes alan bir tablo. Kendi yaşamına sahip ve kendi hikayesini anlatıyor. Michalea Meise çocukluğun uyku öncesi ritüellerinden çıkıp gelen bir resimli çocuk kitabını yaşanmışlığının tüm lekeleri, parmak izleri ve buruşukluğuyla sergiliyor. Jihun Song’un ‘Meta Instrument V’i, başlangıçta göze çok da çarpmayan telleriyle yasak bölge hissini uyandırsa da aksine içine girip ses çıkarılabilen dev bir enstrüman. Mustafa Kunt ve Özlem Günyol ise dikenli tellerin bilgisayara aktarılmış görüntüsünden aldıkları sesi notalara döküyorlar.

Tüm bu farklı yaklaşımları bir araya getiren Ayşe Erkmen de sergide biri eski diğeri yeni iki işle karşımızda. 1999 tarihli ‘Ein Weg’ hepsi tren yollarında geçen dört film sahnesinden oluşan bir video kolajı. Bu filmler Mystery Train, Miracle in Milan, My Childhood ve 1990; ve her birine içgüdüsel şekilde atanmış bir renk var. Erkmen’in sergideki yeni işiyse bit pazarından edinme seramik hayvan oyuncaklarını boyayıp tahta ayaklara oturttuğu ve “çocuksu” olarak tanımladığı ‘All Together’. 

Görmeden de hissetmek

TANAS’a Erkmen gibi daha önce defalarca konuk olmuş başka bir isimse Nasan Tur. Paris’in taşrasında ellerine tutuşturduğu ve neredeyse taşıyamayacakları kadar çok bagetlerle fotoğrafladığı insanlarla bize sunulan Paris manzarasının gerçekdışılığını hatırlatıyor. Bu şehrin kafeleriyle, bagetleriyle ve şık giyimli insanlarıyla turistik bir rüyadan ibaret olmadığını... Esther Mittemeier’in fotoğrafı  ‘Ausblick’te akşamüstü güneşi altında duran araba melankoli hissi yaratırken biraz yakından bakınca içerdekilerin alaycı şekilde cama yaslanmış popolarını görüyoruz. Sergi kataloğundaki Kandinsky alıntısı her şeyi açıklıyor: “İzleyici bir mana, resmin parçaları arasında dışsal bir bağlantı aramaya çok alışkın. Ama resmin iç yaşamının kendisini hissetmeye, resmin kendine doğrudan etki etmesine izin vermeye teşebbüs etmiyor.”  Bo Hee Choi de bizi ayrıntıları biraz daha yakından incelemeye teşvik ediyor. ‘iPhone’ Google’dan Angry Birds’e gündelik dijital kültürümüzün artıklarıyla oluşturduğu analog bir informasyon kutusu. Fontaine ise Duchamp’a göndermeyle pisuvar çiziminin içerisine bir fıskiye videosu yerleştiriyor. İşlerinin sadece bakanlar için yapılmış, onları hayal dünyasına sokan bireysel işler olduğunu söylüyor sanatçı.

Görmeden de hissetmek

TANAS’a Erkmen gibi daha önce defalarca konuk olmuş başka bir isimse Nasan Tur. Paris’in taşrasında ellerine tutuşturduğu ve neredeyse taşıyamayacakları kadar çok bagetlerle fotoğrafladığı insanlarla bize sunulan Paris manzarasının gerçekdışılığını hatırlatıyor. Bu şehrin kafeleriyle, bagetleriyle ve şık giyimli insanlarıyla turistik bir rüyadan ibaret olmadığını... Esther Mittemeier’in fotoğrafı  ‘Ausblick’te akşamüstü güneşi altında duran araba melankoli hissi yaratırken biraz yakından bakınca içerdekilerin alaycı şekilde cama yaslanmış popolarını görüyoruz. Sergi kataloğundaki Kandinsky alıntısı her şeyi açıklıyor: “İzleyici bir mana, resmin parçaları arasında dışsal bir bağlantı aramaya çok alışkın. Ama resmin iç yaşamının kendisini hissetmeye, resmin kendine doğrudan etki etmesine izin vermeye teşebbüs etmiyor.”  Bo Hee Choi de bizi ayrıntıları biraz daha yakından incelemeye teşvik ediyor. ‘iPhone’ Google’dan Angry Birds’e gündelik dijital kültürümüzün artıklarıyla oluşturduğu analog bir informasyon kutusu. Fontaine ise Duchamp’a göndermeyle pisuvar çiziminin içerisine bir fıskiye videosu yerleştiriyor. İşlerinin sadece bakanlar için yapılmış, onları hayal dünyasına sokan bireysel işler olduğunu söylüyor sanatçı.

Görmeden de hissetmek

TANAS’a Erkmen gibi daha önce defalarca konuk olmuş başka bir isimse Nasan Tur. Paris’in taşrasında ellerine tutuşturduğu ve neredeyse taşıyamayacakları kadar çok bagetlerle fotoğrafladığı insanlarla bize sunulan Paris manzarasının gerçekdışılığını hatırlatıyor. Bu şehrin kafeleriyle, bagetleriyle ve şık giyimli insanlarıyla turistik bir rüyadan ibaret olmadığını... Esther Mittemeier’in fotoğrafı  ‘Ausblick’te akşamüstü güneşi altında duran araba melankoli hissi yaratırken biraz yakından bakınca içerdekilerin alaycı şekilde cama yaslanmış popolarını görüyoruz. Sergi kataloğundaki Kandinsky alıntısı her şeyi açıklıyor: “İzleyici bir mana, resmin parçaları arasında dışsal bir bağlantı aramaya çok alışkın. Ama resmin iç yaşamının kendisini hissetmeye, resmin kendine doğrudan etki etmesine izin vermeye teşebbüs etmiyor.”  Bo Hee Choi de bizi ayrıntıları biraz daha yakından incelemeye teşvik ediyor. ‘iPhone’ Google’dan Angry Birds’e gündelik dijital kültürümüzün artıklarıyla oluşturduğu analog bir informasyon kutusu. Fontaine ise Duchamp’a göndermeyle pisuvar çiziminin içerisine bir fıskiye videosu yerleştiriyor. İşlerinin sadece bakanlar için yapılmış, onları hayal dünyasına sokan bireysel işler olduğunu söylüyor sanatçı.

0
4123
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage