05 AĞUSTOS, PAZARTESİ, 2013

Nehir Çinkaya ve Çağdaş Yazgan

Nehir Çinkaya ve Çağdaş Yazgan’ın atölyesindeyiz. İkilinin yaşadığı, çalıştığı ve ürettiği bu atölye/ev, İstanbul Maslak’taki Oto Sanayii’de yer alıyor. Oto tamircilerinin  bulunduğu bu bölgeki dükkanların yerini, geçtiğimiz on yılda sanatçı atölyeleri ve müzik stüdyoları almaya başladı. Nehir ve Çağdaş’la üretimleriyle iç içe kurdukları yaşamı konuştuk.

Nehir Çinkaya ve Çağdaş Yazgan

Daha önce atölyeniz Balat’ta ve Galata’daydı. Bu mekanlar aynı zamanda da eviniz. Bu iç içe durum üretiminize nasıl yansıyor?


Çağdaş: Bizde atölye ve ev hep bir arada. Ürettiğimiz yerde yaşıyoruz, yaşadığımız yerde üretiyoruz. Balat’tan önce Galata’daydık, ondan önce Kazancı’daydık. Bazılarının mesai saatleri var, başlangıç ve bitiş saatleri belli.  Bizim için böyle bir şey yok. Şimdi bitti, bırakıyorum, paydos gibi bir durum yok. Örneğin, Pazar günü de, bugün çalışılır mı demeden devam ediyoruz. Arada bırakıyorsun, başka şeylerle ilgileniyorsun, geri dönüyorsun. Ormana gidiyorsun, orada yaşıyorsun bunu. Ya da rüyalarında görüyorsun.


Nehir: Biz çok mutlu olduk burada. Daha özgür hissediyoruz. Aklımız daha serbest kaldı. Dışarıdan gelen etkiler daha az. Burada herkes üretiyor. Herkesin ürettiği bir ortamda bir akış var.


İşlerinizi diğer sanatçılarla ya da burada çalışanlarla paylaşıyor musunuz?


Nehir: Ortak bir yaşam var burada. Ustalar da dahil buna.


Çağdaş: Burada, konuyla ilgisiz insan neredeyse yok. Burada, Oto Sanayii’de çalışanlar da bu ortama çok alışmışlar.


Nehir: 15 yıldır böyle burası.


Çağdaş: Bir heykeltıraş örneğin, ya da özel efektçi... Burada dükkanları olanların, onlara mutlaka bir desteği oluyor.


Sizin işlerinizi nasıl yorumluyorlar?


Nehir: Onlar her şeye bir bütün olarak bakıyor.


Çağdaş: Sucu geliyor, bir resim görüyor. Sonra göz tuvalden sonra etrafa da kayıyor. Her şey birbirini tamamlıyor aslında.

Nehir, senin resimlerinden bahsedelim biraz. Başlangıcından bugüne nasıl evrildi?  Hep figüratif mi çalıştın?


Nehir: Figüratif işler benim anahtarım. Her zaman öyleydi. Ne yaptığın aslında çok önemli değil, ömrünün sonuna kadar elma da yapıyor olabilirsin. Neden böyle bir şeye başladığımı da bilmiyorum, bunu sorgulamıyorum. Bu kanala böyle girebiliyorum. İleride belki kanal değişir.


Belki en son iki sene önce gördüm işlerini. Değişmiş, biraz daha rahatlamışlar aslında resimler... Zamana yayılmışlar gibi.


Çağdaş: Sıçramaları hızlı oluyor.


Nehir: Aslında resimler nasıl değişiyor bilmiyorum, ama ben değiştiğimi biliyorum. Neden değiştiğim sorusu daha önemli sanırım. Ya da benim değişimimin ne yönde olduğu...


Eskiye göre ne fark var peki?


Nehir: Eskiden mutlu bir insandım, şimdi daha az mutluyum.


Çağdaş: Artık daha fazla biliyorsun. Farkındalıkla ve bunu nasıl
şekillendirdiğinle ilgili.


Nehir: Evreni algılama şeklim değişti. Neyi nasıl algıladığımı algılamaya çalışıyorum.


Çağdaş: Aslında ev ve atölyenin iç içe olması bizim için bir kalkan görevi görüyor. Dış taraftakilerdensin ama dışarıda olanların etkisini istemiyorsun. Bakkala giriyorsun, arka planda bir tv çalışıyor. Sonunda hep buraya kaçıyoruz.


Nehir: Dış dünyayla çok ilişkimiz yok.

Ama etkilenmemeniz mümkün değil, dışarı çıktığınızda onu da alıp getiriyorsunuz buraya...


Nehir: Evet, biz de buyuz, günün sonunda. Ama bu bizim için olumlu bir şey değil. Dışarıdan alacağımız çok şey kaldığını da düşünmüyoruz.


Çağdaş: Bütün çaba, dış etkilere karşı kendini biraz koruma üzerine. Zorunlu olmadıkça dışarı çıkmıyoruz. Dün bir arkadaşımız Hindistan’dan gelmiş, insanların ne kadar çok sokakta olduğunu anlatıyor. Biz oralarda olsak sanırım daha fazla dışarı çıkarız. Sakin olduğunu söylüyor. Biz de etkilendik... Sakinlik iyi geliyor bize. Turist bir gözden bahsetmiyorum, söylemeye çalıştığım şey, oradaki enerji. Burada ise kendi oluşturduğumuz atmosfere dönmeye çalışıyoruz.


Nehir: Biz burada Türkiye gerçeği dışında, başka bir şey yaşıyoruz.


Evet, bu dünyayı aslında siz yaratıyorsunuz. Seninle son zamanlarda konuştuğumda, karamsar olduğunu görüyorum. Haklı olduğun birçok nokta var. Sanatçı olarak nasıl var oluyorsun peki bu sistem içinde? Sonuçta bir üretim biçimin var, resim satman gerekiyor bir noktada... Bu sistemi nasıl görüyorsun? Başkalarıyla paylaşmak için yapıyorsun tabii ki...


Nehir: Birileriyle paylaşmayı tabii ki istiyorum. Ama dünyada iyi ve kötü var, çok basit. İlişkilerden sisteme kadar her yerde bu böyle... Ben kötünün tarafında olmak istemiyorum. Bir maç var dışarıda... ben orada değilim.


Resim senden çıktıktan sonra, hiçbir şey kontrolünde değil.


Nehir: Sisteme karşıyım fakat bir galeriyle çalışabilirim de... Karşı olmak tamamen uzağında durmak değil. Resimlerimi hediye etmek istiyorum ama satmak zorundayım... Bunun gibi bir şey. Kabul etmek gerekiyor bazı şeyleri. Yine de kendimi o görüntünün içinde bulamıyorum. Evrene ne bırakıyorum?
Bu sorunun cevabını çok iyi verebilmem gerekiyor.


Bu konuda senin fikrin ne, Çağdaş?


Çağdaş: Benim gözlemlerim de çok olumlu değil. Tencere tava pazarlar gibi satmaya çalışmaya gerek yok.


Nehir: Ben bunu yapamam işte.


Çağdaş: Bir galeriyle çalışılacaksa, galerinin sanatçıları desteklemesi gerekiyor. Bunun için maddi açıdan güçlü olması önemli galerinin. Yurtdışında bildiğim kadarıyla çoğu galeri, sanatçının üretim sürecini destekliyor, sadece sergi açana kadar değil her şey.


Nehir: Ben bunun için resim yapmıyorum ki. Bunun yerine, dünyanın farklı yerlerine gidip, o bölgeler için bir şey üretmek ve ürettiklerimizi oraya bırakmak istiyoruz. Kapitalizmle birlikte sanatçılar evcilleştirildi. Bunu neden yaptığımız unutturuldu bize. Hedef bunlar değil aslında. Bir anda aklın başından alınıyor.


Çağdaş: Eskiden böyle değildi, daha az insan vardı. Gerçekten ilgilenenler devam ederdi. Şimdi bir meslek gibi bakılıyor. Okuldan birçok tanıdığımı görüyorum, ilgileri bile yokken şimdi sergi açıyorlar. Bu iş popülerleşmeseydi, bu insanlar kesinlikle sanatçı olmayacaktı.

Resim senden çıktıktan sonra, hiçbir şey kontrolünde değil.


Nehir: Sisteme karşıyım fakat bir galeriyle çalışabilirim de... Karşı olmak tamamen uzağında durmak değil. Resimlerimi hediye etmek istiyorum ama satmak zorundayım... Bunun gibi bir şey. Kabul etmek gerekiyor bazı şeyleri. Yine de kendimi o görüntünün içinde bulamıyorum. Evrene ne bırakıyorum?
Bu sorunun cevabını çok iyi verebilmem gerekiyor.


Bu konuda senin fikrin ne, Çağdaş?


Çağdaş: Benim gözlemlerim de çok olumlu değil. Tencere tava pazarlar gibi satmaya çalışmaya gerek yok.


Nehir: Ben bunu yapamam işte.


Çağdaş: Bir galeriyle çalışılacaksa, galerinin sanatçıları desteklemesi gerekiyor. Bunun için maddi açıdan güçlü olması önemli galerinin. Yurtdışında bildiğim kadarıyla çoğu galeri, sanatçının üretim sürecini destekliyor, sadece sergi açana kadar değil her şey.


Nehir: Ben bunun için resim yapmıyorum ki. Bunun yerine, dünyanın farklı yerlerine gidip, o bölgeler için bir şey üretmek ve ürettiklerimizi oraya bırakmak istiyoruz. Kapitalizmle birlikte sanatçılar evcilleştirildi. Bunu neden yaptığımız unutturuldu bize. Hedef bunlar değil aslında. Bir anda aklın başından alınıyor.


Çağdaş: Eskiden böyle değildi, daha az insan vardı. Gerçekten ilgilenenler devam ederdi. Şimdi bir meslek gibi bakılıyor. Okuldan birçok tanıdığımı görüyorum, ilgileri bile yokken şimdi sergi açıyorlar. Bu iş popülerleşmeseydi, bu insanlar kesinlikle sanatçı olmayacaktı.

Resim senden çıktıktan sonra, hiçbir şey kontrolünde değil.


Nehir: Sisteme karşıyım fakat bir galeriyle çalışabilirim de... Karşı olmak tamamen uzağında durmak değil. Resimlerimi hediye etmek istiyorum ama satmak zorundayım... Bunun gibi bir şey. Kabul etmek gerekiyor bazı şeyleri. Yine de kendimi o görüntünün içinde bulamıyorum. Evrene ne bırakıyorum?
Bu sorunun cevabını çok iyi verebilmem gerekiyor.


Bu konuda senin fikrin ne, Çağdaş?


Çağdaş: Benim gözlemlerim de çok olumlu değil. Tencere tava pazarlar gibi satmaya çalışmaya gerek yok.


Nehir: Ben bunu yapamam işte.


Çağdaş: Bir galeriyle çalışılacaksa, galerinin sanatçıları desteklemesi gerekiyor. Bunun için maddi açıdan güçlü olması önemli galerinin. Yurtdışında bildiğim kadarıyla çoğu galeri, sanatçının üretim sürecini destekliyor, sadece sergi açana kadar değil her şey.


Nehir: Ben bunun için resim yapmıyorum ki. Bunun yerine, dünyanın farklı yerlerine gidip, o bölgeler için bir şey üretmek ve ürettiklerimizi oraya bırakmak istiyoruz. Kapitalizmle birlikte sanatçılar evcilleştirildi. Bunu neden yaptığımız unutturuldu bize. Hedef bunlar değil aslında. Bir anda aklın başından alınıyor.


Çağdaş: Eskiden böyle değildi, daha az insan vardı. Gerçekten ilgilenenler devam ederdi. Şimdi bir meslek gibi bakılıyor. Okuldan birçok tanıdığımı görüyorum, ilgileri bile yokken şimdi sergi açıyorlar. Bu iş popülerleşmeseydi, bu insanlar kesinlikle sanatçı olmayacaktı.

0
6572
0
Yazar:
Fotoğraf: Samed Akman
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage