23 OCAK, PERŞEMBE, 2020

"Malzemenin Hikâyesi İçinde Kaybolup Kendi Hikâyeni Yazmak"

Çağdaş Türk sanatının önde gelen isimlerinden Didem Ünlü’nün “An(ı) Meselesi” (Memory Matters) isimli kişisel sergisi, 14 Ocak ile 26 Ocak 2020 tarihleri arasında Londra’daki The Fitzrovia Gallery’de sanatseverlerle buluşuyor. 

Buluntu malzemelerin hafızalarını renkler aracılığıyla görünür kılan sanatçı, eserlerinde kullandığı farklı tarzlar ve kendine özgü biçimlerle ön plana çıkıyor. Sanatçı Didem Ünlü ile son sergisi “An(ı) Meselesi” üzerine sohbet ettik.

Sevgili Didem, Londra’da Fitzrovia Gallery’de 14-26 Ocak 2020 tarihli serginde yeni çalışmalarını sunuyorsun. Bu görüşmemizde işlerinin biçimsel, estetik ve kavramsal boyutlarını konuşmak isterim. Serinin genel kavramsal konularını çerçevelemekten başlayalım mı?

Anı biriktirmek, anıyı ölümsüzleştirmek, sıradanlık ve her sıradanlığın kişiye özel eşsizliği… Katmanlar yaratarak kendi kişisel tarihimi oluşturmayı ve kendi katmanlarımın arasında aile, kadın, çocuk, kimlik, benlik, hafıza gibi kavramlarla buluşmayı bu buluşma sonunda da toplumsal bir aile hafızası oluşturmayı hedefliyorum.

​Kolaj tekniğini kullanarak ürettiğim son dönem çalışmalarım üst üste yığılmalarla bu katman oluşturma isteğime görsel uyumluluk açısından da ulaşmama yardımcı oluyor. 

Ne tür anıları betimlemeyi yeğliyorsun? Geçmişe ait bu düşüncelerin ağırlığı, önemi nedir? 

Ben aile albümünü kurcalamaya Londra’da yaşadığım uzun yılların son dönemlerinde başlamıştım. Bu durum hem çok büyük özlem hem de babamın Alzheimer hastalığının başlangıcı, unutmak, unutmamak, hatırlamak, hafızaya kazımak gibi kavramlar üzerinde düşünmeye itti beni. Babamla albümlere bakıp hatırlama egzersizleri yapardık. Bu onun da benim de birlikte yaptığımız en değerli vakit geçirmeydi. Bu egzersizler sırasında farkettiğim şey isimleri ve kişileri karıştıran babamın albümdeki çoğu kişiyi tanıyor olmasıydı. Bu bağlamda hafızanın ne olduğu değil, hafızanın genel olarak gücü beni çekti. 

İşlerinin çıkış noktası olan resimler aileni anlatıyor. Bu fotoğraflarla çalışmak nasıldı, onları nasıl seçtin?

Seçimlerim her şeyden önce görsel ve estetik birikimiyle duygusu bana göre yüksek, dönemsel ögeler taşıyan, çoğu kez poz vermenin statikliğinde, bazen de bir hareketin donduğu an. Bir imajı nasıl seçtiğimi söylemek gerçekten zor, bunu gördüğüm anda anlıyorum ve o imajı kurgulamaya başlıyorum. Fotoğraftan resme dönüştürürken bir yorum oluyor ve bir süreç oluşuyor.

​Bu fotoğraflar birçok anıyla bağlanıyor, bu anılar özyaşamsal olmasına rağmen birçok insanın benzerlik hissettiği imajlar oluyor. O fotoğraf sadece bir başlangıç noktası oluşturuyor. Resim yapma sürecinde bugünün duyguları ve gerçeğiyle başka bir şeye dönüşüyor. Fotoğraftan aldığım bir an başlangıçtan bitişe kadar bir süreç içeren bir resme dönüşüyor. 

Dikiş kağıtları”nın ardındaki öykü nedir? Onları neden kullandın?

Bu kalıplar annemin dolaplarını temizlerken karşıma çıktı. Annemin bütün iş hayatı boyunca kendi modellerinden oluşturduğu kalıplardı bunlar. Emekli olmasına rağmen onları hâlâ saklıyordu ama işlevsiz olmaları da onu biraz rahatsız ediyordu. Bana verip veremeyeceğini sordum, belki bir projede kullanırım diye. Bu düşünceye çok sevindi, istediğim gibi kullanabileceğimi söyledi. Yaklaşık iki yıl atölyemde durdular. Sonra proje yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Kullanılmış kağıtların büyüsü ve zerafeti bu projeyi bu şekilde yönlendirdi.

Uzun zamandır dönem dönem buluntu malzemeyle çalışıyordum. O malzemenin hikâyesi içinde kaybolup kendi hikâyemi yazmak bana çok gizemli, yaratıcı, bazen hüzünlü ve bazen de eğlenceli geliyor. Belge özellikleri de hoşuma gidiyor. Irak’tan gelen 2009 - 2010 tarihli, kullanılmış, savaş zamanı gazeteleri, bir eskici arabasında bulduğum 1979 tarihli makbuzlar gibi.

​Alttan kalıpların hissedilebilmesi için transparan etki yaratacak bir malzeme olsun istedim ve tabii rahat kesip monte edebileceğim bir malzeme olarak asetat üzerine çalıştım. Kalıplar parşomen kağıdı, üç renk var sadece: Mavi, pembe ve beyaz. 

İşlerinde, anı/hafıza büyük önem taşıyor gibi. Bu son çalışmalarında bugün bu anda burada olma kavramıyla geçmişi hatırlamak arasındaki ilişkinin rolünü nasıl tanımlarsın?

Her insan anılardan oluşur ve her insan bir hafızadır; üzüntü, mutluluk, utanç, öfke, keyif, gurur, lezzet dolu anlar bu anıları oluşturur. İnsanın varoluşundan beri biriktirdiği bellek, ortak bir bellek. Bu biriktirdiklerimiz belleğimizde mutluluk depolama ihtiyacımızdan kaynaklanıyor aslında. Benlik insanın anlamlı geçmiş yaşantılarının birikimli etkisi ile oluşuyor. Yaşantılara anlam veren de duygular ve bu duyguların saklanmasıyla ilgili olan bellek otobiyografik bir bellek ve biyografik bilgi içeriyor. Bu sistemde depolanmış anılar ilk anda tek tip ve anlar yığını gibi düşünülebilir.

​Varlığımızı sorgularken "yok olmak" gerçeğiyle yüzyüze kalıyoruz. Bu yok oluşla ve unutma korkusuyla yüzleşmek sanat eserine dönüştüğünde kalıcılığı sağlıyor ve bellek geçmişle günümüz arasında bir köprü işlevini sağlıyor. O anın türlü duygularını ve duyguların yarattığı deneyimleri bugünün algısı ve araçlarıyla ortaya koymaya çalışmak farklı bir gerçeklik ve illüzyon yaratma kaygısı olarak düşünülebilir. 

Başka bir gerçeklik yaratılmasında sanatın yolundan söz ettin. Açıklar mısın? Konuşmamızın sonunda, sana göre sanat “ilk hal”den, orijinalden nasıl farklılık gösteriyor, sormak isterim. 

Bu bir sanatçı olarak benim yorumumla gerçekleşiyor. Yani çok sıradan bir anı kendi algımdaki etkisiyle birleştirip sunduğumda bu sıradan bir an ve anı olmaktan çıkıp bir sanat eserine dönüşüyor. Hem subjeyim, hem obje, hem de yorumcu. Zaman olarak da geçmiş ve bugünü içerdiği için zaten gerçeklik algısı değişmiş oluyor. 

0
5417
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage