19 TEMMUZ, ÇARŞAMBA, 2023

İçimizde Dalgalanacak Bir Bayrak: “Evde Kalan Kız Kurusu”

Fatma Çiftçi’nin Goethe-Institut Ankara’nın sanat mekânı Galeri Vitrin’de izleyenlerle buluşan, mekâna özgü üretimi “Evde Kalan Kız Kurusu” üzerine bir yazı.

İçimizde Dalgalanacak Bir Bayrak: “Evde Kalan Kız Kurusu”

Çağırdığınız, üzerine düşündüğünüz, çemberinin içinde ya da etrafında dolaştığınız hikâyenin karşınıza çıkması olağandır. Çünkü çağrınızın içindesinizdir ve aksi bir şey bulmaz, bulamaz sizi. Her ne kadar olağan olsa da karşılaşmak sizi tılsımlı bir şeyin içindeymiş gibi de hissettirir ve bu his de çok keyiflidir. Kadın şair ve yazarların denizinde kulaç attığım bir zamandayım. Okudukça kendi hikâyemin, kendi kadınlığımın keşfine çıktığım cümlelerin yanında, eseriyle beni kendi içimdeki yolculuğa çıkaran bir başka kadın sanatçı da Goethe-Institut Ankara’da, “Evde Kalan Kız Kurusu” isimli eseri ile karşıma çıkan Fatma Çiftçi oldu. İnsanın kendisi ile ilgili yolculuğu bitmeyen bir şey. Durmadan kendi keşfinin içine dalarken, nehrinin sularını başka yataklara taşıtan hikâyeler çok kıymetli. Ben de Fatma Çiftçi’nin “Evde Kalan Kız Kurusu” isimli eserinin izleyeni olduğumda kendi sularıma daldığım yetmezmiş gibi beni bildiğim, okuduğum kadınların ve bu coğrafyanın sularında tekrar yüzdürdü. “Evde Kalan Kız Kurusu” isimli sergi Burçak Fakıoğlu Yakıcı'nın küratörlüğünde Goethe-Institut Ankara’nın sanat mekânı Galeri Vitrin’de 20 Ağustos’a kadar izleyicileri kendisine davet ediyor.

​Fatma Çiftçi kendi hikâyesini; insanlığın kendisini ifade etmek için kullandığı coğrafi, kültürel ve sosyal motif ve sembolleri eserinde kullanarak anlatıyor. Üretimlerini genel olarak kendi biyografisiyle ilişkilendiren sanatçı, bu işin başlangıcında da evlenmeyi reddeden bir kadın olduğunu söylüyor. Bu reddedişi ise eserinde evlilikle ilgili kullanılan sembollerin üzerini kırmızı ile çizerek ifade ediyor. Bu iş ilgili bir diğer işi olan asker figürünü kullandığı eserinde de toplumun bize nasıl bir erkek tanımladığını gösteriyor. Savaşçı, eli silah tutan erkekler... Toplum kimliklerimiz üzerine pek çok tanımlamalar yapıyor ve onları giyinmemizi istiyor. Fatma Çiftçi ise bu tanımları anlatırken bizi biraz da soyunmaya davet ediyor ya da biz de bu tanımlamaları reddediyorsak çıplaklığımızı onunla, eserleriyle bir kez daha algılıyoruz. İstemediği bir kıyafetin içinde kim rahat edebilir ki? Biz de sanatçı ile birlikte birer kırmızı çizgi daha atıyoruz bu kodlamaların üzerine.

1. Fotoğraf: Serhat Şatır ​
​2. “Evde Kalan Kız Kurusu”

Sanatçı, aslında bir kadının başkaldırı bayrağı ile karşımıza çıkıyor. Sembolleri alışılagelen anlamları dışında kullanıyor. Bu biyografik hikâyeye yüklediği anlamla birlikte biz de kendi isyan bayraklarımızı çektiğimiz anlara gidiyoruz. Israrlı bir biçimde bayrak kelimesini kullanıyor oluşum ise sanatçının eserini anlatırken hafızamda yer edinen eseriyle atıfta bulunduğu noktadan çok etkilenmemle ilgili. Fatma, eserinde kullandığı sembolleri kumaşlarla oluşturuyor. Hepsi birbiri ile ilişkili biçimde dizilen bu semboller bir kumaşa dikilerek bir araya geliyor ve bize bir kadın hikâyesi anlatıyor. Sanatçı asırlardır yapılan dokumayı tekrar edip zaten yapılmış bir şeyi yeniden üretmiş olmanın ötesine geçmek ve kendisine özgün bir dil yakalamak için kumaşları kullandığını söylüyor. Ve bu teknikle de aslında Afrika’da ölen askerlere kahraman bayrakları yapılmasına atıfta bulunuyor. Fakat o kendi hikâyesi ile bir bayrak yapıyor; başkaldıran kadın bayrağı. Kadın hikâyesini kahramanlaştırıyor. Erkekler savaşlarda ölerek kahraman oluyorlar, kadınlar ise hayatta kalarak. Kadınlar, her şeye rağmen üreterek, gülerek, mücadelesini en temel haklarını elde etmek için sürdürerek, içinde büyütüldüğü kültürel kodların kökünü toplumdan değilse bile kendinden kazıyarak kahraman oluyor. Yaşayarak kahraman olmak ölerek kahraman olmaktan inanın bazen daha zor.

​Eserin karşısında bunun bir bayrak olduğunu düşünmek ve içerde bu toplumsal sınırlamalara, kodlamalara karşı bir isyan ateşinin de yandığını düşününce, insan izlerken o ateşle birlikte karşı durduğu her şeye haklı bir yükselişe geçiyor. Bunun yanında bir de tuhaf ve buruk bir neden sarmıyor değil içimizi. Asırlardır kadınlarımızın bu motifleri kendi elleriyle ilmek ilmek halıya, kilime dokuduklarını, oyalara, havlulara, dantellere işlediklerini düşündüğümde kendilerine yükledikleri anlam neden buydu diye düşünüyorum. Neden Fatma gibi başkaldıran bir hikâye dokumadılar diye merak ediyorum. Toplumun onay verdiği rolleri motifleri kendi elleriyle halıya kilime dokuyan, dantele, oyaya, işleyen kadınlar bu motiflerden kimlik ördüler kendilerine. Bu kimlik ve rolleri bugüne dek taşıyacaklarını bile bile.

Fotoğraf: Serhat Şatır

Bazen modern toplumlar olma yolunda hızla ilerlediğimizi sanıyoruz. Bunun yalnızca bir sanrı olduğunu kültürel kodlardan da genetik kodlar gibi kurtulmanın neredeyse imkânsız olduğunu görünce anlıyoruz. Sanatçının eserlerinde yer alan sembol ve anlamları incelediğimizde de hayatlarımızda bizimle ilgili ya da olmayan pek çok yerde bununla karşılaştığımızı görüyoruz. Eserin izleyeni olduğumuzda pek çok sorgulama, yinelenen hikâyeler, tartışmalar zihnimize yavaş yavaş sokuluyor, ardından da hücum ediyor. Biz de tüm bunlar karşısında ne yaptığımıza, ne yapıyor ve yapacak olduğumuza dönüyoruz. Tüm bu motifleri sarmalayan yılan formu hayatı korumayı simgeliyor ve biz bazen tüm bu koruma, kollama duygularının boynumuza nasıl dolandığını hissediyoruz. Bütün çabamızın çerçevelerden kurtulmak olduğunu, bizi hep sınırlandıran şeylere rağmen o hadleri aşmaya çalıştığımızı yeniden fark ediyoruz.

Eseriyle ilgili konuşmak, hikâyesini ondan dinlemek üzerine Fatma Çiftçi ile konuştuğumuz akşamın ertesi sabahı çıktığım yolculuk sırasında yanımda oturan kişinin telefon konuşmasına kulak kesiliyorum. Mutlaka bir hikâye ile karşılaşırım diye de dinlemekten keyif alıyorum ve telefonda hararetle annesine birilerinin yaptırdığı bağlılık büyüsünden bahsediyor. Kendimi tutamadan gülüyorum. Fatma’nın gözüne sağlık diyerek içimde onun “Evde Kalan Kız Kurusu” bayrağını sallayarak toplumsal normlara başkaldırıyorum.

​Fatma Çiftçi’ye yoluma çıkardığı hikâyeler için çok teşekkür ederim. Göklerde olmasa da içimizde dalgalandırdığımız “Evde Kalan Kız Kurusu” eserine de sevgiyle.

0
3898
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage