16 EKİM, SALI, 2018

Gerçek Bir Partide Sanal Bir Ev Sahibi

Duydunuz ki 24 saat sürecek, inanılmaz bir parti var. Konuk listesine baktınız ve kimseyi tanıyamadınız. “Olsun!” diyerek gülümsüyor ve parti için hazırlanmaya başlıyorsunuz. Geldiğinizde, ev sahibi olduğunu düşündüğünüz biri, tüm konuklarla 7/24 ilgileniyor. Herkes mutlu ve yüzü gülüyor, sıkılan hiç kimse yok. Nasıl olur diye düşünüyorsanız ev sahibine yaklaşın ve kulağına fısıldayın. Tüm sorularınızın cevabı, o kulağın içinde.

Gerçek Bir Partide Sanal Bir Ev Sahibi

Bu yıl Zorlu PSM’de, 19- 20 Ekim tarihlerinde gerçekleşecek olan Digilogue Summit- Future Tellers’18, teknoloji ve insanlar arasındaki ilişkiyi farklı bağlamlarda sorgulayan Lauren-Mccarthy’yi, Sundance Fellowship’in desteklediği 24h HOST isimli performansıyla ağırlıyor. İlki Eindhoven’daki MU Sanat Merkezi’nde gerçekleşen performatif etkinlik 24 saat süren bir ev partisinden oluşuyor. Katılımcı ve konukların ilk kez karşılaşacağı parti, Mccarthy’nin geliştirdiği bir yazılım tarafından yönetiliyor. Robotlar tarafından davet edildiğimiz ev partileri günün birinde sıradan olabilir mi? Yazılım ve insanların duygusal etkileşimleri, Mccarthy’nin öncülük ettiği tasarım okulu ve büyük bir kolaylık sağlayan p5.js’i bahsi geçen sorular üzerinden ele aldık ve merak ettiğimiz ne varsa kendisine sorduk.

Lauren-Mccarthy kimdir? Bize kendinizden ve çalışma pratiğinizden bahseder misiniz?

Çalışma pratiğim, toplumsal normlar ve teknolojik gelişmeler bünyesinde gördüğümüz şeyleri anlamlandırmaya dayanıyor. Günümüzde insan olmanın ne demek olduğunu sorgulayan işler üretiyorum. Bu bağlamda, aklımızı en çok kurcalayan sosyal ilişkiler noktasını baz alarak kontrol mekanizması, beklentiler ve hayallerimizin altında yatan gerçekleri açığa çıkaran kırılma noktaları oluşturuyorum. Teknoloji, çalışmalarımın bu noktasında devreye giriyor.

​Her şey sosyal ilişkiler konusunda duyduğum kaygılarla başladı ve çalışmalarım kırılma noktaları oluşturarak onları yenmek için bulunduğum girişimlerdi. In Social Turkers (2013), 30 farklı kişiyle randevu yemeğine çıktığım bir performanstı. OkCupid isimli bir platformda tanıştığım bu insanlarla buluşurken Amazon Mechanical Turk adındaki bir sistemi kullanmaya karar verdim. Bu sistem, hesabı olan diğer kullanıcıların kaydettiğiniz görüntüleri izleyerek size cevap verebildiği ve sorununuz varsa çözümler üretebildiği bir yer. Göreve talip olan kullanıcılar hesaplarına belirli bir ödeme aldıktan sonra, kayıt altında görüştüğüm buluşmalarda karşı tarafın verdiği yanıtlar ve sergilediği davranışlara göre yapmam ya da söylemem gerekenleri cep telefonuma mesaj atarak ilettiler. Bu bir tür performatif çalışmaydı.

Bu performansın sınırlarını fark ettikten sonra, davranışlarım ve söylediklerim yapay zekalar tarafından belirlenseydi nasıl olurdu diye düşünmeye başladım. Daha iyi bir iş çıkıp çıkmayacağını merak ettim açıkçası. pplkpr (2014), bu merakın ortaya çıkardığı bir iş oldu. pplkpr isimli uygulamadan yola çıkan çalışmamda, çevrenizde bulunan ve iletişim hâlinde olduğunuz kişilerle ilişikilerinizi niceliksel verilere göre değerlendirebiliyorsunuz. Uygulamaya kullandığınız dille giriş yaptıktan sonra listenizde kayıtlı kişilerle karşılaştığınızda, sistem otomatik olarak konuşma ve davranışlarınıza göre kalp ritimlerinizi kayıt altına alıyor. Belirli zaman ve kalp ritmi gibi veriler sonucunda kimlerin size nasıl hissettirdiğini çeşitli emoji ve yazılarla görebiliyorsunuz. App olarak kullanılabilen bu uygulamanın buz dağının ardını gösteren verilere dayalı analizler mi yoksa ütopik bir fantazi mi olduğu sorusu ise kullanıcı yorumlarına kalmış durumda. Benim için ikisi de geçerli. İlişkilerimi yönetmek ve düzenlemek konusunda oldukça endişeli ve eleştirel bir yapım var. Öte yandan endişelerimden tamamıyla ayrılan işler üretmekle de ilgilenmiyorum, her işin optimistik bir yanı olmalı bana kalırsa. Tam anlamıyla daha iyi ilişkiler kurabilmemizi sağlayacak bir şeyler inşa etmek nasıl mümkün olabilir ki?

Yeni insanlarla tanışmak benim açımdan oldukça zor, çok utangacım ve iletişim kurmakta güçlük çekiyorum. Çalışmalarımı ise korkularımla yüzleşebilmek için kullanıyorum diyebilirim. Başka zaman mümkün olmayan yakın ilişkiler ve diyalogları bu anlamda yarattığım alanlarda kurabiliyorum. In Follower (2016), bu tür işlerimden biri. Yaptığım çalışma uber’e benziyor, bu uygulamayla hesap açıktan sonra takipçilerinizin bir gün boyunca sizi izlemesine izin veriyorsunuz. İzleneceğiniz gün size bildirim gönderen uygulama, gün içerisinde izlenirken çekildiğiniz bir fotoğrafı izleme süresi sona erdiğinde bir tür bildirim olarak telefonunuza gönderiyor. In LAUREN (2017), Amazon Alexa’ya benzeyen kişilerin evi için tasarlanan akıllı yönetim sisteminden oluşuyor. Kameralar, ses kayıt cihazları ve diğer ekipmanlar kurulduktan sonra ev sahibi tüm gün boyunca evini izleyebilmem ve kontrol edebilmem için bana izin veriyor. Bu, Al’dan çok daha iyi bir sistem çünkü iletişim kurdukları kişi nihayetinde bir insan. Dolayısıyla daha rahat empati kurup kimi zaman ne istediklerini önceden kestirebildiğim bir durum söz konusu.

Bu işlere baktığımda kendim için birçok savunmasız alan yarattığımı fark ettim. Umarım diğer insanlara da risk olarak gördükleriyle yüzleşebilmeleri için ilham verebilmişimdir. Bu bağlamda, sanat ve medya formlarının sınırlarını olabildiğince zorluyorum. Sanat olarak tanımlanabilecek basit çalışmalar üretmektense, insanlarla gündelik hayatlar üzerinden iletişim kurabilmeyi daha yaratıcı buluyorum. Bizler insanların aniden değişebilen iyi ve kötü algıları üzerine sorular soruyoruz. Amacım, birilerinin yaşayış biçimine müdahale etmektense onlara kendilerinin şekillendirdiği bir alan sunabilmek; duygularla etkileşim kurabilen, yaşamak istediğimiz gelecekte hissettiren alanlar…

Future Talks – Digilogue Summit ile 24h HOST projeniz üzerinden bir araya geldiniz. Future Talks – Digilogue Summit ile bir araya gelme sürecinizden ve etkinlikle ilgili düşüncelerinizden bahseder misiniz?

24h HOST’un ilk gösterimi Hollanda, Eindhoven’daki MU Sanat Merkezi’nde gerçekleşmişti. Digilogue ekibi buradaki performansı izlemiş ve ikincisinin İstanbul etkileşimli bir çalışma olabileceği üzerine düşünmeye başlamış. Yaptığım iş sosyalleşmeye dayalı bir parti ortamında ilerlediğinden, bulunduğumuz mekânın kültürüne göre beklenti ve parametre değerleri de değişkenlik gösteriyor. Dolayısıyla her performans bizim için bir ilk gibi ve ihtiyaç duyduğumuz yeni deneyimlere ev sahipliği yapıyor. Türkiye, bu bağlamda oldukça ilgi çekici bulduğumuz bir performans alanı, burayla ilk kez etkileşimde bulunuyoruz. Üstelik, bir performans sanatçısı olan Leman S. Darıcıoğlu ile çalışıyoruz ki hizmet karşılığı çalıştığım performanslarımdan bu yönüyle de ayrılıyor diyebilirim.

24h HOST’u incelediğimde “AI” isimli bir algoritmanın komutlarına göre küçük bir ev partisi yöneten ve birbirini tanımayan konuklarla sürekli olarak ilgilenen bir ev sahibi görüyoruz. Proje kulağa çok ilginç geliyor. Ortaya çıkış süreci ve içeriğinden bahseder misiniz?

Bu performans korkularımdan filizlenen bir iş oluyor. Sosyal ilişkiler konusunda Al’dan alacağım yardımlarla ya her şey çok güzel olacak ya da işleri batıracağım diye düşünüyorum. Açıkçası ilişkileri düzenleyen ve yön veren bir sistemin bir ortamdaki etkileşimi samimi kılacağına inanmak istiyorum. Buna rağmen şimdiden iki türlü kaygı duyuyorum. Birincisi, ev sahibi olduğum bir konumda başarısız olma ihtimalim, programlama esnasında yazılıma giren bir virüs nedeniyle oluşabilecek hata payıyla aynı orana sahip. Endişe duyduğum diğer nokta ise parti ve ev sahibini yöneten yazılımın, normal bir insanın zaman ve limit sınırını geçme olasılığı. 24 saatin üzerinde devam eden bu sistemde hangi ihtimalin ilk önce gerçekleşeceğini düşünüyorum. Ev sahibi yorulmaya başladığı anda konuklar nasıl tepkiler verecek? Ya ev sahibinin sahip olduğu beden formunu bir kenara bırakarak doğrudan Al’i görmeye başlayacaklar ya da yorgunlukla mücadele etmenin en insancıl yön olduğu açığa çıkacak, göreceğiz!

Ev kavramı ve ev partisi oldukça mahrem, insanların özel yaşamlarını paylaştıkları, doğal davranabildikleri alanlar. Projenize baktığımda partinin amacını bilen ve birbirini tanımayan katılımcılar, ev partisi için yaratılan bir dekor görüyorum. Bu bağlamda ev partisini, samimi ve sıcak ortamından çıkarıp deneysel bir alana dönüştürüyorsunuz. Buradaki robotun yapay bir ürün olduğu düşünürsek, her şeyin kurmaca olduğu bir ortamda insani duyguları yeşertmeye çalışıyor. Böylelikle kendisi de yapay bir sistem olduğu hâlde insanlar ile kendisi arasında samimi ve doğal bir alan yartmaya çalışıyor, kendisini doğal bir unsur olarak göstermeyi amaçlıyor diyebilir miyiz?

Bu açıklamayı çok sevdim. Burada, performansa yönelik çok sayıda doğru tespit olduğunu düşünüyorum.

Yapay zekâ neden bir katılımcı olmak yerine ev sahibi konumunda? Robotların birçok sistemde geri planda kalan kilit unsur ve yönetici sistemler olduğunu düşünürsek, yönetim ve kontrol gücünü ev ortamı üzerinden açıkça ancak daha yumuşak bir biçimde belli ediyor diyebilir miyiz?

HOST kelimesi, bu performans için büyük bir özenle seçildi ve İngilizcede çok sayıda anlam taşıyor. İlk olarak “host” kelimesi bilgisayar ortamında, kullanıcıların erişebilmesi için kaynak, servis ve veri hizmeti sunabilen aygıt ya da donanım anlamına geliyor. Bu bağlamda iyi bir ev sahibi (host), kullanıcılara istedikleri hizmeti en kısa sürede, en hızlı şekilde ve internet ağlarına takılmadan verebilen bir sistemle örtüşüyor. Bu şekilde düşündüğümüzdeyse partiyi yöneten performans sanatçısı, bir nevi iletişimden sorumlu olan, onu sağlayan ve yöneten aygıt konumunda oluyor.

Biyolojik anlamda HOST ise içerisinde diğer organizmalar için birçok barınak ve kaynak barındıran daha farklı bir canlı olarak tanımlanır. Yapı, bünyesinde yaşayabilen diğer organizmalardan daha büyük, daha güçlü ve çoğunlukla daha baskındır. Al’ı performans sanatçısının kulağına yerleşen bir parazit olarak düşündüğümüzde aklıma birçok senaryo geliyor. İlk olarak, parazit şeklinde düşündüğümüz yazılım, ev sahibinin zayıflıklarından yararlanarak ortamda kendi hâkimiyetini kurabilir. Böyle olduğu takdirde hem ev sahibi hem de partinin geneli için birçok ciddi sorunla karşılaşabiliriz. Öte yandan, yazılım ve ev sahibinin birbirlerinden bir tür “elektrik aldığını” düşünürsek, partinin olumlu geçme ihtimali de katlanarak artıyor.

Parti bağlamında HOST kelimesi, genel anlamda organizasyonu yöneten kişidir, davetlilerin kaynaşması için türlü aktiviteler yaratır ve onarı teşvik etmeyi amaçlar. İyi bir ev sahibi düzenlediği partinin mekânından, insan ilişkilerinden, tartışmalardan ve hatta kendinden bile sorumludur. Performans sanatçısının Al üzerindeki rolü ile duyguların makineleri nasıl etkileyeceğini tüm tanımlar üzerinden açıklamış oldum sanırım.

Geçmiş zamanlardan bu yana, robotların ve yapay zekaların insanlara yardımcı olmak üzere tasarlandığını düşünüyoruz. Projenize baktığımda robotlarla insanların bu bağlamda birbirlerinin yerini aldığını düşünüyorum. Robot, yapmak istedikleri için insana ihtiyaç duyuyor gibi. Siz bu robot ve insan arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz?

Performans, temel aldığı teknolojik ekipmanlar kapsamında belirli bir teoriye dayanıyor. Algoritmalar bireyler arası iletişim ve tutumlara yaklaşabildiği ölçüde, toplumsal yaşamın meydana getirdiği duygu durumlarını düzenleyebilirler. Al algoritmasında olduğu gibi duyguları analiz edebilen her sistem, günü geldiğinde insanlar arası ilişkilerde bir tür arayüz görevi görecektir. Yazılımların optimizasyonu ve aldığımız olumlu dönüşleri araştırsak da robotların duygu durumuna göre tepki vermeleri şimdilik mümkün görünmüyor. Bizler, Al sistemlerinin tüm iş yükünü devralmasından endişeliyiz ancak dünya genelinde durum oldukça farklı. Robotların duygusal etkileşimler kurabilmesi için yürütülen faaliyet ve iş olanakları, sektörün geri kalanına göre beş kat hızlı büyüyor. İlişkilerden beklentilerimizse hâlâ aynı ölçüde; gülen bir yüz, içten sarılma ve dost eline uzanan bir selamlaşma. Bu performans, Al’ın
“-mış gibi” yaptığı bir ev sahipliği aslında. HOST (ev sahibi), Al ile yaptığı iş birliğinde gelen konukların duygu ve düşüncelerine cevap verebilmeyi hedefliyor ve bu sürece Al’ı da dahil ediyor.


P5.js’i inceleme fırsatım oldu. Ben de indirdim hatta. Kullanımı çok kolay. Özellikle oyun için yaratılan kodlarla ortaya çıkacak işleri görmek ve oynayabilmek inanılmazdı. Üstelik oyun ya da kullanacağınız diğer elemanlar png formatında indirilebiliyor. Projenizin sektördeki hangi eksikliği gideriyor, nasıl yenilikler getiriyor?

p5.js, internet erişimi olan herkesin kullanabileceği JavaScript temelli açık bir kaynak. JavaScript’in önceki yazılımlarını bilmeyen kullanıcılar da dahil olmak üzere, bu sürümden yararlanan birçok kişi web ortamında yaratıcı işler üretebiliyor. Bu bağlamda p5.js, kullanıcılarına prototipi kolayca yapılabilecek uygulamalar, veri tabanlı görüntüler ve öyküleme tarzı işler için açık alan yaratırken ortaya çıkan işleri paylaşabilme imkânı sunuyor. Program basit bir metafora dayanıyor, kullanıcılar eskiz defterinde ne yapıyorsa sistem bu yapılanları alıp kodlara dönüştürüyor. Bu bağlamda p5.js’i kullanan kişi, eskiz defterini sanal ortama taşıyor ve farklı türde birçok araç kullanmak yerine kod sistemini kullanarak tasarım yapıyor. Üretilen işlerin her alanına (renk, boyut, şekil vb.) müdahale edilebilen uygulamayla üç boyutlu animasyonlar bile yapılabiliyor. p5.js, dünya genelindeki tüm üniversitelerde K-12 dersi kapsamında öğretilenler de dahil olmak üzere 1.5 milyonun üzerinde kullanıcı profiline sahip. Yalnızca kod veya tasarım öğrencileri değil, hobi ya da profesyonel olarak ilgilenen birçok katılımcı da programı aynı sistem üzerinden kullanabiliyor.

p5.js community, kullanıcı ve katkıda bulunanların bir araya geldiği bir topluluk olarak dağıtım ve kapsama konularına odaklanıyor. Tarihsel olarak hem sanat hem de teknolojide görülen kadının temsiliyeti ve farklı ten renginden insanlara yönelik eksik yaklaşımlar bugün bile çözümsüz kalan başlıklar arasında. p5.js ise topluluklar arası çeşitlilik ve bir araya gelme düşüncesini, kendi sistemini oluşturan temel değerler olarak görüyor. Bu bağlamda, farklı katılımcıların sunduğu öneri ve desteklerle açık yazılımlar ve sanatsal projeler p5.js ortamında daha esnek bir yapı kazanıyor. Açık erişim topluluğu olarak farklı diller için çeviri programları, görme problemi olan bireylere yönelik ekran okuyucuları gibi hem kullanıcı hem katkı sağlayıcıların bir araya geldiği, engelleri kaldıran işler üretiyoruz. Böylelikle p5.js, eylemlerimizi belirleyen değerler üzerinden hedeflerini gerçekleştirmeyi amaçlıyor.

Kurucularından olduğunuz UCLA Design Media Arts, öğrencinin teori ve pratiği bir arada uygulayabildiği, kendi çalışma sahalarını oluşturmalarına izin veren bir sistem. Bu yönüyle aklıma Bauhaus Okulu’nu getiriyor. Bu bağlamda, okulun eğitim modelinde örnek aldığı bir sistem bulunuyor mu? Eğitim sistemi, geleceğin tasarımcılarını hangi yönleriyle farklı kılmayı hedefliyor?

UCLA Design Media Arts, bir yönüyle Bauhaus Okulu’ndan ilham alırken diğer taraftan sanat, medya, tasarım ve teknolojinin günümüz ve gelecek içerisinde nasıl bir role sahip olduğunu sorguluyor. Bize göre tasarım bir süreç ve düşünmenin bir yolu. Medya sanatları, medya kanallarıyla yaratılan birçok işi de ön plana koyuyor. UCLA Design Media Arts benimsediği eğitim modeliyle gelişmeyi sürdürürken politik, teknolojik ve sosyal alanlardaki değişimlere de ayak uydurmaya devam ediyor.

Son olarak, güncel açıdan üretmeyi hedeflediğiniz bir konu veya yeni projeleriniz var mı?

Şu an üzerinde çalıştığım projelerim var ancak onlardan bahsetmek için henüz çok erken. Düşündükçe heyecanlanıyorum diyebilirim.

0
6253
1
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage