11 KASIM, CUMA, 2022

Fikirden Sanat Eserine Bir Genco Gülan Portresi

“Bizim işimiz düşünmek” diyen Genco Gülan, geçmişi irdelemiş söküp yeniden inşa etmiş ve bugünü aşarak geleceğe taşımış bir sanatçı. Çeşitli disiplinleri bir arada kullanarak sanat izleyicisine yeni bir deneyim vaat eden Genco Gülan’ın sanat pratiği üzerine bir yazı.

Fikirden Sanat Eserine Bir Genco Gülan Portresi

Kavramsal sanattaki disiplinler arası üretimi, Genco’yu fikir sanatçısı olarak tanımlıyor, ona göre her şey bir fikirle başlar. Yapıtların çıkış noktasındaki fikirler, farklı mecralarda değişik malzemeler ile vücut bulurlar. Sanatının başlangıç noktasını; düşünmek, tahayyül etmek kimi zaman da cüret etmek olarak yorumlar. Sanat piyasasının yaramaz çocuğu, hiçbir gruba dahil olmayan, her ekolden kendine pay çıkartan “özgün bir anlayışı” benimser.

Genco Gülan’ın baskın olarak kullandığı bir teknik ya da mecra yoktur, onun için klasik galeri mekânı/izleyici etkileşimini sorgular ve her defasında izleyicisini şaşırtmak için yeni mecralar peşindedir. Resim, heykel, yerleştirme, video ve yeni medya sanatını bir arada kullandığı işleri vardır.

Bir fikrin gerçekleşmesi, hangi malzemeleri kullanacağı ve bu sanat eserini nerede ve nasıl sergileyeceği ile ilgilidir. Her fikrin sanat eserine dönüşemeyeceğini bilir ve bu riski alarak üretim yapar. O eserin izleyici ile buluşması, etkileşime girmesi Genco’nun sanat yapmasının ana motivasyon kaynağıdır. Gülan; geribildirimlerin, yeni fikirlere başlangıç oluşturduğuna inanır. Genco için anlam paylaşınca çoğalır. İzleyicinin bir işi gördüğünde düşünmeye başlaması ve sorgulaması Genco’nun sanat pratiğinde önemli bir yer tutar.

​Sanatçı ilhamını hayatın içinden alır, şehirle bütünleşir ve iç içe olmayı önemser. Boltanski gibi buluntu objelerle çalışan Genco kimi zaman yolda bulduğu nesnelerden heykeller yaparak, yepyeni anlamlar kazandırır.

Genco Gülan, Buluntu nesne- araba jantı

İzleyici deneyimi, sanatçının üretim pratiği kadar önemlidir. İzleyicinin sergi mekânına nasıl geleceği, hangi yollardan geçeceği ve ne göreceğine bağlı olarak işlerini yerleştirir. İşleriyle yalnızca düşündürmeyi değil duyularımızı da harekete geçirmeyi hedefler.  

Genco Gülan; geçmişi anlamaya çalışır, sunumda canlandırır ve sürekli günceller. Gelenekten geleceğe bir zaman çizgisini takip eden sanatçı, bu sayede bizlere tarihe tanıklık etme fırsatı doğurur. Bu üslubuyla yok olan kültürleri sorgular; bugünkü yaşantımızdan geçmişi nasıl gördüğümüzü irdelerken geleceğe de ışık tutar.

​Sanatçı, sanat tarihinde belli akımların önderliğini yapmış olan sanatçılardan çok şey öğrendiğini öne sürer. Bu yaklaşım kendisinin de sanat pratiğinde ilk yıllardan başlayan gelenekle önemli bir yer tutar. Kendi coğrafyasında kalarak sürekli yenilenen işler üretmesi, kendi coğrafyasına sadık kalması Batı sanat tarihi ile hesaplaşmasını gerektirir. Bu hesaplaşma sırasında sanatçıların kılığına girerek bugün durduğumuz yerden onları anlamaya çalışır. Bu yaklaşım sayesinde kendisiyle içsel bir yolculuğa çıktığını hem onları hem de kendisini daha iyi anladığını dile getirir. Sanat yapmak, kimlik arayışına ışık tutar.

​İlhamını gelişen teknoloji çağının nesnelerinden alan Genco, geçmişe bağlılığından da vazgeçmez. Sanatçının geçmişe olan tutkusu, klasik bağlamda eser üretmesi, geçmişin izlerini taşıyan eserleri aslında yeni bir bakış açısıyla ortaya çıkartması sanata bakış açısını özetler. Kendisine has üslubuyla heykellerin eline sıkıştırdığı cep telefonu, klavye gibi teknolojik aletlerle bugünün heykel sanatının nasıl olması gerektiğini tartışmaya açar. Gelecekte insana ne olacağını sorgulayan sanatçı antik referanslardan faydalanarak fütürist heykeller üretir. Geçmiş ve gelecek kavramlarını çarpıştırırken “Değerlere nasıl sahip çıkıyoruz?” sorusuyla izleyiciyi baş başa bırakır. Batı sanat tarihinin benimsediği bize üstten bakan heybetli heykel yerleştirmesini alt üst eder. Sanatçı, izleyicinin eserlerine dokunmasını ister. İzleyicinin eserinin bir parçası olmasını ister, bu anlamda esprili yaklaşımını sürdürür. Heykelin yanı sıra resimlerinde de geçmişe bağlılığını görürüz. Teknoloji bize ne yapacak? Yediğimiz içtiğimiz hormonlu gıdalar, maruz kaldığımız ışınlar ve kullandığımız teknoloji hayatımıza neler getirecek, altı gözlü ya da robot uzuvlu insanlar mı olacağız? Siyam ikizlerini, altı gözlü, üç ağızlı insanları resmederken çağımızın trendi kopyala/yapıştır tekniğine göndermede bulunan Genco ilham aldığı kaynakla kendi tekniğini kusursuz bir şekilde sentezler.

Genco Gülan’a Retrospektif Bir Bakış

Modernizm ile birey kavramının ön plana çıkartıldığı bir dünya ortaya çıktı. Birey olmanın ve özgün kişiliğe sahip olmanın bu kadar önemsendiği bir çağ olmamıştı. Yaşam koçları, beslenme uzmanları, yoga yapanlar, nefes terapisi verenler, şifacılar hep aynı mesajı veriyor “Daha iyi bir hayat yaşamak senin elinde.” Benlik kavramının bu kadar yüceltildiği bir ortamda kendini bulma yolculuğunun gerçekten kişilere bırakıldığı ise şüphe konusu. Kitle iletişim araçları baskıcı tavrıyla düzenleri “tektipleştirmeye” ve kültüre has farklılıkları yok etmeye devam ediyor. 

Farklılaşma hazzını pazarlayan Batılı toplumların yarattığı tekdüze bireyler kapitalist döngünün içinde kayboluyor. Sosyal medyanın tahakküm gücü herkesi aynı mesajın taraftarı yapıyor. Özgün dünyaların bireyleri maruz kaldıkları bu mesajlar içerisinde dizayn edilen toplumun bir parçası olduklarını gözden kaçırıyor.

Genco Gülan, modernizmin bittiğini post postmodernizm [1] devrinde yaşadığımızı iddia ediyor. Ona göre yeni bir çağ başlatacak bir düşünce devrimi henüz gerçekleşmedi. Teknoloji devlerinin yönettiği çağımızda büyük sorunlara çözüm önermeyen bu yeni aletlerin, post postmodernizm çağına insanları hapsettiğine inanıyor. Teknolojik gelişmelerin sağladığı olanaklar hayatlarımızı zenginleştiriyor gibi gözükse de yayın kanalları hep aynı sesleri öne çıkartıyor. Küresel iletişimin dayattığı bu tektipleşme müze ve bienallerin de aynı pencereden sesleri davet etmesine sebep oluyor.

Batı hegemonyasındaki sistem, kendi beğenmediğini dışlıyor. Bütün bilginin ve imkânların sözde herkese eşit olanaklar tanıdığı yeni dünyada, bu seçimler sanatı nasıl demokratikleştiriyor sorusunu akıllara getiriyor. Genco, sanatta ideal arayışını totaliter bulduğundan kendi özgür üslubuyla özgün bir yaklaşım gerçekleştiriyor. Mükemmelliğin değil şaşırtmanın peşinde olması izleyici ile farklı bir diyalog kurduruyor.​

Genco’nun Sergilemeye Bakışı

Batı menşeili olmayan kişilerin ana akım medyaya dahil olamamasını eleştiren Genco, 2003 yılında, aslında dijitalin bu kadar hayatımızda olmadığı bir dönemde, web bienalinin kuruculuğunu üstleniyor. Bienaller, kültür ve sanatın etkileşim platformları olarak kurgulandıysa neden küçük bir zümrenin etrafında dönüyor sorusuna cevap arayan sanatçı kültür yarışının dayatıldığı bir ortama karşılık dayanışmaya dayalı bir ortam yaratıyor. Davet ettiği sanatçılar ve web ortamında düzenlenmesi gereği izleyicisine demokratik bir ortam vaat eden Genco, kendi kültür sirkini yaratarak yepyeni bir etkileşim sesi sunuyor. Bienallerin kültür ve sanat etkileşimi, kaynaşma ortamı iken devletlerin kendi üstünlüğünü ilan etme yarışı hâline geldiğini düşünen Genco, ana akımın dışında kalan sanatçılara bir çatı oluşturuyor.

​Sanatçı kendisini temsil edecek bir mecra bulamazsa nereye gider? 2012 yılında Berlin’de düzenlenen “Ich bin ein Museum” sergisinin açılışında canlı olarak “museum/müze” dövmesi yaptıran Genco Gülan performatif yaklaşımıyla izleyicisine bir sergiden fazlasını vaat ediyor. Amerikan Başkanı Kennedy’nin ünlü “Ich bin ein Berliner” cümlesine karşılık hazırladığı sergisini Berlin’e ithaf etmiş, İstanbul’da bu savını sergileyecek yer bulamayıp Berlin’de sergiyi açmaya karar vermiştir. Göğsüne yaptırdığı dövme ile ben yaşayan bir müzeyim savını ortaya atan sanatçı müzelerin statik yapısına göndermede bulunarak müzelerde sergilenen işlerin günceli ne kadar yansıttığını sorguluyor. Müzenin bir bina olmaktan öte bir “fikir” olması gerektiğini savunan sanatçı, bu yaklaşımıyla kendi eleştirel duruşunu gözler önüne seriyor.

Genco Gülan, 2013 yılında performatif üslupla ortaya koyduğu “Portreler” serisinde sanat tarihinde ilham aldığı, üstat olarak adlandırdığı kişilerin kılığına girerek onların baktığı perspektiften bugünü anlamaya çalışıyor. Başkası gibi olmanın, onun gibi düşünmeyi ve onu anlamayı sağladığını dile getiren oyuncu bu yolla bilek güreşine girdiği üstatlarla tanışmış gibi hissettiğini dile getiriyor. Bu tanışıklık hissi, Genco’da aynalama etkisi yaratıyor ve özgün anlayış geliştirmesine katkıda bulunuyor.

Postmodernizm [2], Frederic Jameson’a göre bütün geleneksel ideolojilerin sona erdiği bir döneme işaret eder. Geleneksel ideolojilerin bittiği resim, mimari gibi pek çok üretimde karşımıza çıkan estetik farklılıklardan anlaşılmaktadır.

2017 yılında düzenlenen “Antik Gelecek” sergisi Genco’nun geçmişe bağlılığını ve duygusal derinliğini gösteriyor. Çoğu Anadolu topraklarından çıkmış antik heykellere güncellemeler getirerek antik çağda yüceltilen tanrı figürlerine bugün nasıl baktığımıza, bu değerlere nasıl sahip çıktığımıza yeni bir yorum getiriyor. Genco’nun tanrıları yüzüyor, uçuyor ve spor ayakkabı giyiniyor. Hatta Genco’nun heykellerine basmak serbest. Çağlar boyu bize yukarıdan bakan tanrıları ironik bakış açısıyla insanlaştırıyor ve yüceliğiyle oynuyor.

​Sanat tarihi bir birikim, binlerce yıllık yaşanmışlığı içinde barındırıyor, üst üste konarak geliyor. Genco bugün durduğumuz yerden o gün yaşananları anlamaya çalışırken bu birikime ne kadar sahip çıktığımıza eleştiri getiriyor. O günün yüce figürleri bugün yaşasalardı maruz kaldığımız ışınlar ve nükleer enerjiden belki de  iki ağızlı, dört gözlü gözükeceklerdi.

​Genco, kullandığı farklı disiplinlerde hep aynı soruların cevabını arıyor. Gelecekte insana ne olacak sorusunu sorgulayan sanatçı, antik referanslı kaynaklardan beslenirken bugünün teknolojisinden vazgeçmemesi onun gelenekten geleceğe çizgisini ifade ediyor.

Eklediği robot uzuvlarla bugünün tanrılarının robot olabileceği düşüncesini ortaya atıyor. Kadın bedenine erkek kafası ekliyor, cinsiyet ve iktidar söylemlerini alt üst ediyor. Yunan ve Roma dönemlerini karıştırıyor, kültürler arası geçişlere dikkat çekiyor. Heykelin eline tutuşturduğu cep telefonu ile sanatını güncelliyor ve bugüne getiriyor. 


Sanat eserlerinin müze duvarlarını zorlayan yaklaşımını Marcel Duchamp’ten bu yana görmekteyiz. Sanatçı, müzeye ait hissedemiyorsa kendisini nasıl ve nerede temsil edecek? Kendi web bienalini kurup kendi mesajını ileten Genco farklı mekânlarda yaptığı sergiler ile sanatını demokratikleştiriyor, ulaşılabilir kılıyor. Böylelikle izleyicilere ürettiklerini gösterebilme imkânı sunuyor.

Küresel dünyanın dayattığı tektipleşmeye bir başkaldırı olarak işler üreten Genco, herkesin sanata erişimine olanak sağlayan sergileme yöntemlerini tercih ediyor. Bir sanat eseri toplumun güncel durumuna dair saptamalarda bulunur, dönem sosyolojisini, siyasetini gizliden yansıtma işlevini üstlenir. Bugün konuşulması gereken konuların halı altına süpürüldüğünü düşünen sanatçı gündemin nabzını tutan işleriyle izleyicisini düşünmeye davet ediyor. Kamusal alanlarda, alışveriş merkezlerinde ve son olarak da eczanelerde yaptığı sergilerde izleyicisinin hiç ummadığı yerlerde karşısına çıkıyor.

İstanbul’un en sevdiği 5 noktasına yerleştirdiği Curser heykellerinin üzerinden her gün binlerce kişi yürüse de çok azı bu imgelemin farkına varıyor. Genco için onu fark edecek tek bir izleyici bile yeterli, o bunu fark edecek izleyici ile iletişime geçmek için üretimlerini sürdürüyor. Ortaköy’de yerleştirdiği bu heykel, çarpık kentleşme sonucunda bozulan Boğaz’ın siluetine işaret ediyor.

“Bilim, bazı insanların dini gibidir” savını öne süren Damien Hirst’ün ilaç dolabı adlı yerleştirmesinden etkilenen Genco, biyometrik  parmak izlerini kullanarak rengarenk küçücük tuvaller hazırlar.

Pandemi döneminde “Sanat iyileştirir, sanat iyi gelir” mesajını vermek için eczanede sergilemeyi tercih etmesi kuşkusuz tesadüf değildir. Yves Klein’ın performatif resimler yapmasından ilham alan Genco, kendisinin ve başkasının parmak izlerini kullanarak “hap gibi” tuvaller üretir.

Büyük eser ve yerleştirmelerin popüler olduğu günümüz sanat ortamında eser boyutlarını küçültmek yine Genco’nun düşünce yapısını ortaya koyar.

​Biyometrik izlerin kişiye özgü olması Genco’nun özgün nedir arayışını da önemli ölçüde yansıtır. Eczane raflarında renkli paketli ilaçların bir müzede sergileniyor edasıyla dizildiğini düşünen Genco tuvallerini bir pazarlamacı dehasıyla ilaçların arasına sıralar.

Modernizm sonrası kavramların oturmadığını düşünen Genco, bizi şaşırtan işlerin azalmasından dolayı yeni akımın gelmediğine inanıyor. Ona göre modernizm bitti ancak moderni yıkacak bir sanat akımı gelmedi. Dijital çağ bir devrim ancak çığır açan bir gelişmeye dönüşemiyor, kapitalizm her şeyde olduğu gibi onu da evcilleştiriyor. Yeni perdenin açılacağı gelişme henüz kaydedilmedi.

Tıkanmış Batı kültürüne yeni açılımların Doğu’dan gelebileceği önermesiyle Biyolojik Kübizm serisini hazırlayan Genco, kendi deyimiyle “üstatla hesaplaşmayı el arttırmak olarak görerek” Picasso ile bilek güreşine giriyor. Genco, Biyolojik Kübizm olarak adlandırdığı evreyi, Analitik ve Sentetik Kübizmden sonra, Kübizmin üçüncü evresi ve henüz keşfedilmemiş bakir bir alan olarak görüyor.

Analitik Kübizm, izleyiciye figürü farklı açılardan kavrayabilme olanağı sağlıyordu. Kübist sanatçılar çizgiye ve biçime odaklanarak yepyeni bir görsel dil yarattılar. Sentetik Kübizm, geleneksel malzemenin ötesine geçerek kübist sanatçıların salt biçimsel kaygıları olmadığını gözler önüne seriyor. 20. yüzyılda gazete, afiş, kartpostalın yaygınlaşması ile tuvale kağıtlar yapıştırılıp kolajlar oluşturulması yeni konuları da sanat tarihine dahil ediyor. Figürün dönüştüğü en son nokta kübist yaklaşım ondan sonra soyut sanat başlıyor. [3]

Genco, Biyolojik Kübizmin ikisinin arasında bir evre olduğunu iddia ediyor. Genco, Biyolojik Kübizmin ikisinin arasında bir evre olduğunu iddia ediyor. Biyolojik Kübizm serisinde figürün dönüşümü, insanın dönüşümü üzerinden olacak savını ortaya atan sanatçı insanın evrimi üzerine bir tartışma açıyor. Picasso hakimiyetini yıkmanın zor olduğunun bilincinde olarak, Genco yorumu olduğunu hissedene kadar figürleri dönüştürmeye devam ediyor. Genco’nun kadınları 3 burunlu, 4 kollu, 8 gözlü. İlk bakışta Picasso hissi verse de, kullanılan renkler ve incelikli bir şekilde yerleştirilen güncel nesneler Genco yorumunu baskın çıkartıyor.

Genco’nun Kübizm’e yaklaşımı da en az Picasso’ya bakışı kadar önemli. Kübistler insan formunu, figürü deforme ederken organ sayısını sabit tutmuşlardı. Genco Gülan ise yapıtlarında insan bedeninin biyolojik olarak dönüşmesinden sonra ortaya çıkabilecek imgeler üzerinden yeni bir tartışma başlatmak istiyor. Picasso fosforlu renk kullanmıyor, organ arttırmıyor ancak Genco kendine has esprili üslubuyla fütürist bir yorum kazandırıyor.

Genco’nun sergileme yöntemleri ve seçtiği mekân çeşitliliği kuşkusuz günümüz sanat dünyası için sıra dışı bulunabilir. Sanatı demokratikleştirebilmek, erişilebilir kılmak ve izleyici etkileşimi gibi motivasyonlarla kurgu yapan sanatçı kendine has yaklaşımı ile yeni diyaloglar kurmanın peşinde diyebiliriz. 

Resim, heykel, performans sanatı gibi çok çeşitli disiplinleri bir arada kullanan Genco Gülan, izleyicisine zengin bir deneyim havuzu sunuyor. Bizim işimiz düşünmek diyen sanatçı, sanat yapmayı bir fikir üretme aracı olarak görüyor. Sanat pratiğinin merkezinde, antik referanslardan modern çağ akımlarına çok geniş bir yelpazede sentezlediği çok katmanlı bir bilgi birikimi var. Böylesine duyarlılıkla çalışan bir sanatçıyı ancak kapsamlı irdelemelerle çözmek mümkün olabilir. 21. yüzyılın atmosferinde hiçbir ekole dahil olmadan kendi yolunda ilerleyen Genco’yu, bu anlayış, sanat sahnesinde özgün bir yere oturtuyor. 

0
6080
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage