Ebru Nalan Sülün ile küratörlüğünü üstlendiği, Fikret Muallâ’nın farklı dönemlerine ait eserlerinden bir seçkiyi tanıklıklar ve arşivle boyutlandıran “Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ” sergisi üzerine sohbet ettik.
Hancan Sanat Koleksiyonu’ndaki Fikret Muallâ’nın farklı dönemlerine ait eskiz ve guaj çalışmalarından, Ebru Nalan Sülün küratörlüğünde hazırlanan bir seçkiyi sunan “Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ” başlıklı sergi yoğun istek üzerine uzatılarak 28 Eylül’e dek izleyici ile buluşmaya devam ediyor. Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi ve Bor Sanat iş birliğiyle hayata geçirilen bu sergi Muallâ’nın Paris’e kesin gidiş yaptığı dönemin öncesi ve sonrası arasındaki sürece odaklanıyor. Sergide yalnızca eserler değil yakın tarih, tanıklıklar, yazılı arşiv de serginin malzemesi hâline getiriliyor. Böylelikle sergi; sanatçının duygu durumlarından yaşadığı yıllara, yakınlarının tanıklıklarından resmi tarihe çok yönlü bir bakış atıyor. “Çizginin - Tinin Ötesinde” bölümünde özellikle İsmail Hakkı Baltacıoğlu tarafından 935 sayı yayımlanan Yeni Adam dergisi ve Fikret Muallâ desen ve çizgilerini hatırlatan Bir Hatırlatma: Varoluşçu Bir Adam/ Yeni Adam - 1936/1937 bize ilk dönemlerini gösteriyor. “Bir Gidiş / Bir Paris / Bir Fikret Muallâ - 1939/1967” bölümü ise Muallâ’nın 1939 sonrası sanatına, yaşamına, üslubuna odaklanıyor. 1967-1989 yılları arasında Fikret Muallâ’ya dair yazı ve yorumları barındıran gazete arşivine yer verilen “Arşiv Alanı” ise sergi içerisinde özel bir ilgiyi hak ediyor. Sergide ayrıca ziyaretçi “okuma alanı”nda kitap sayfaları karıştırmaya davet ediliyor. İsminin de vaadi gibi bir Fikret Muallâ ile farklı bir tanışmanın en özel rotalarından birini sunuyor bu sergi.
“Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ” adlı sergi Ankara’da yer alan Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde 28 Eylül’e dek ziyaret edebilirsiniz.
Sanat tarihimizin şahsına münhasır, hakkında fazlaca spekülasyon üretilen ama ayrı bir yerde duran sanatçısı Fikret Muallâ’yı konuşmaya, anlamaya nereden başlamak gerekir?
Fikret Muallâ’yı anlamanın en iyi yolu –her daim ifade ettiğim üzere- öncelikle onun yaşam yolculuğunu anlamaktan geçiyor. Sanat tarihinde nice sanatçı mevcut. Ben her daim, tümünün yaşam hikâyesini anlamanın önemli olduğunu düşünürüm. Bazı sanatçılar var ki; o isimlerin yaşamının daha da çok okunması gerektiği kesin. Çünkü; bazı isimlerin hayatı çok daha zorlu, çok daha dirençle ilerlemiş. Bir mucizeyi gerçekleştirmiş gibiler. Muallâ da böyle bir isim.
Bir Fikret Muallâ eseri gördüğünüzde ilk refleksiniz ne olur? Neleri görür ya da görmek istemezsiniz o eserde?
İlk soruda verdiğim cevaba paralel bir yaklaşımım oluyor. Baktığım eser hangi yıl yapılmış? O yıllarda Muallâ nerede idi? Ne yapıyordu? Kimlerle idi? Hangi mücadeleyi veriyordu? Örneğin; erken dönem eseri ise de o sırada hangi ülkede, hangi okulda, hangi etkileşimler içerisinde idi. Bu etkileşime kendisi ile olan ilişkisi de dahil elbette. Genel itibari ile benim hangi dönem ve hangi ülkeden olursa olsun yapıtlara bakma refleksim öncelikle bu perspektif ile başlıyor. Yapıt çözümleme aşamam da bu refleksin ardından gelişiyor, ilerliyor.
Koleksiyonerler ve sanatseverler için de Muallâ özel bir anlam taşıyor kuşkusuz. Bu bağlamda sergiyi de hazırladığınız Hancan Sanat Koleksiyonu’nda yer alan Fikret Muallâ eserlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Birçok koleksiyonerin Muallâ’nın eserlerine sahip olduğunu biliyoruz. Bu koleksiyonun Muallâ’ya yaklaşımı hakkında neler söylersiniz?
Sergide yer alan eserler, Özgür Cem Hancan’ın sanat koleksiyonundan bir seçkiyi izleyiciyle buluşturmakta. Fikret Muallâ’nın yapıtlarına pek çok koleksiyonda rastlamak mümkün; bazı koleksiyonlarda bu yapıtların sayısı ya da niteliksel çeşitliliği daha zengin olabilir. Ancak bana göre bir eserin koleksiyon içerisindeki asıl değeri, onun kişisel temsiliyet gücünde, neden o esere sahip olunduğunu bilmekte ve sanatçı ile kurulan bağda yatar. İşte bu bağlamda, koleksiyon yalnızca bir birikim değil, aynı zamanda koleksiyonerin kendi hikâyesini de anlatan bir bütün hâline gelir. Özgür Cem Hancan’ın sanatçı ile kurduğu bağdan çok fazla etkilendiğimi söylemeliyim. Öncelikle; sanatçının yaşamı süresince adım attığı her ülkenin-kentin izini süren, sanatçının yaşamı ve sanatına yakından hâkim, sanatçının farklı dönemlerine ait oldukça özel eserleri barındıran bir koleksiyondan seçki izliyoruz bu sergide. Bu da oldukça değerli ve önemli.
Hancan Sanat Koleksiyonu’nundaki eserleri gördüğünüzde hazırlayacağınız sergiyi ilk hangi düşünceler ve duygular ışında kurguladınız?
Sanat tarihçisi olarak her daim bazı sanatçıların isminin çok iyi bilinip tanınmasına rağmen –aslında- yeterince tanınmadığını hatta yanlış bilindiğini düşünürüm. Sanatçıya dair çok okuma yapmadan, bilinen birkaç yönü izleyenlerin ezberindedir ve yıllar yılı hep bilinen yönü ile yazılır, okunur, konuşulur. Muallâ da bana göre böyle bir isim. Koleksiyondaki çizgi çalışmalarını, erken dönem çalışmalarını incelediğimde, hayatını da incelikle daha derinlikle okuduğumda bu çalışmaların, sanatçının üzerine çok az düşünüldüğü ilk aklıma gelen idi. Sanatçının yaşamı, yaşadığı kentler, ülkeler, o ülkelerin kültür ortamı, sanatçının bu ortamda kapladığı alan, yaşadıkları, dostları, üretimleri ve nicesi… Bu sergi, benim için adeta sanatçıyı anlatmak için bir fırsat oldu. Bu fırsatı bir tarihçi titizliği ile değerlendirmek istedim. Umarım başarılı olmuşumdur.
İstediğiniz anlatıyı oluşturduğunuzu söyleyebilirim bir izleyicisi olarak. Sergi kurgusu üç ana bölüm üzerine kurulu: Çizginin–Tinin Ötesinde, Bir Gidiş/Bir Paris/Bir Fikret Muallâ (1939–1967) ve Arşiv/Okuma Alanı. Bölümlendirirken hangi sanatsal, tarihsel veya sosyo-kültürel katmanları dikkate aldınız? Bu serginin kurgusu için neden önemliydi?
Sergideki bu bölümler sanatçının yaşamı ile bağlantılı bir kronolojiyi sunarken aynı zamanda teknik ve yaklaşım olarak da sanatçının üslubunu tanıtmayı amaçladı. Sergi kurgusu, sadece eserleri izlenir kılmanın yanı sıra o eserlerin üretildiği dönemde Muallâ’nın yaşam tanıkları tarafından yazılmış eleştiri metinlerini de sunacak şekilde kurgulandı. Böylelikle Muallâ’nın sanatının yaşadığı dönemde nasıl eleştirildiğine, nasıl okunduğuna dair de bir veri sunmayı amaçladım. Arşiv/ Okuma Alanı ise; benim için en önemli bölümler oldu. Sergi alanında oluşturduğumuz çalışma alanında duvarlardaki eleştiri metinlerini alıntıladığım kitaplar izleyenlere sunuldu. Böylelikle bu metinleri okuyanlar dilerlerse masaya geçip devamını ve hatta daha fazlasını da inceleme şansına sahip oldular. Okuma Alanı’nda Fikret Muallâ’nın kaleme aldığı Schiller kitabı dahil şu an baskısı artık bitmiş olan pek çok yayının da incelenmesi sağlandı. Muallâ araştırmacıları için minik bir kütüphane oluşturmuş olduk. Arşiv Alanı’nda da “daha önce de söz ettiğim üzere” sanatçının vefatının ardından dönem gazetelerindeki haberler, köşe yazıları, tam gazete sayfası şeklinde sunuldu. Böylelikle izleyenler sadece sanat haberleri ya da Muallâ’ya dair bilgileri değil o dönemin Türkiye gündemini de inceleme şansı yakaladılar. Ayrıca; bu gazetelerde var olan Semiha Berksoy’un köşe yazılarında Muallâ’nın daha önce hiçbir yerde görme şansımızın olmadığı çizimlerine de rastlamış olduk. Aslında söz ettiğim bu iki bölüm sergi alanını da tamamen destekleyen bir kurgunun parçası idiler.
Hazırladığınız “Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ” sergisi sanatçıya hem eserleri hem de tanıklıklar ışığında bakma imkânı tanıyor. Sadece koleksiyondan bir seçkiyi değil aynı zamanda okuyarak, zamanlar arası yolculuklarla, tanıklıklarla arşivsel bir çalışma da ortaya koyuyorsunuz. Bu serginin Fikret Muallâ sergileri arasında nasıl bir yer edinmesini istersiniz?
Bu sergideki en önemli amacım yıllardır süre gelen, adeta ezberlenmiş bir Fikret Muallâ anlatısını yok etmek ya da değiştirmek idi. Bu anlatı daha çok sanatçının özellikle yaşamının ve sanatının Paris dönemine odaklanan bir kurguya sahip. Muallâ bohem, çılgın, yalnız vb. gibi sıfatlardan çok daha öte, çok daha derin bir isim. Kendi varlığını inşa etmiş bir sanatçı. Yaşadığı dönemde Paris’te yayılan varoluşçu felsefi hareketlerden – bana göre- bir haber iken hem de.
Bu sergi; sanatçının çocukluk döneminden yaşamının sonuna dek yaşadıklarını, direnç noktalarını, aldığı eğitimleri, erken dönem çizimlerini, kaleme aldığı kitabı ile ona dair yazılmış metinleri ile sunuyor. Bunun da en önemli nedeni Fikret Muallâ’ya bu kez daha geniş bir perspektiften bakmayı ve aslında sanatçıyı yaşadığı dönem ile daha iyi öğretmeyi amaçlıyor. Bu nedenle de bu sergi, izleyene Muallâ’ya daha derinden bakmayı, ona dair daha fazla okuma yapmayı ve yanlış bildiği bilgileri düzeltmesini ya da daha da derinleştirmesini öneriyor. Bu bağlamda bir fark yaratması ya da yaratmış olması küratöryel kurgumun amaçları arasında.
Sergi bağlamında bir de hazırlanan bir sergi kitabı var. Biraz bu kitabın da Muallâ literatürüne katkılarından bahsedebilir misiniz? Nasıl bir çalışma yürütüldü, katkıda bulunanların sanatçıya bakışı ne yönde oldu?
Sergi kitabını yayına sevgili Pelin Okvuran ile birlikte hazırladık. Kitabın yazarları incelendiğinde akademisyenlerin ağırlıklı olduğunu ve yazarların çoğunun sanat tarihi uzmanlarından oluştuğunu göreceksiniz. Sanat tarihi yazımının çok farklı yolları mevcut. Bir sergiyi kurgulamak ve bu sergiye dair yazılmış metinlerle bu kurguyu desteklemek de bunun bir yolu. Biz bu yolu seçtik. Kitap içeriğinde Fikret Muallâ’yı farklı perspektiflerden değerlendiren önemli yazarların metinleri mevcut. Kitapta; benim metnime Zeynep Yasa Yaman, Ayşe Nahide Yılmaz, Necmi Sönmez, Nedim Gürsel, Seda Yavuz ve Youki Desnos’un değerlendirmeleri eşlik ediyor. Kitapta yer alan Youki Desnos’un kaleme aldığı “Muallâ” metninin de ayrıca özel bir anlamı var. Fikret Muallâ’ya dair yazılmış en eski metin olma özelliğinde. Youki Desnos tarafından 1958’de Fransızca kaleme alınan “Muallâ” metnini kitapta en yeni bir çevirisi ile sunuyoruz. Böylelikle Muallâ’ya dair yazılmış en eski ve en yeni metinler bu kitapta buluştular.
Ziyaretçiler için farklı bölümlerden oluşan bu sergi nasıl bir deneyim alanı? Sergiyi ziyaret edenlerden ne tür dönüşler alıyorsunuz?
Aslında öncelikle ilk geri dönüşleri serginin açılış gününde aldım. Açılış günü sergi izleyenlerini izledim. Sergi alanında yer alan çalışma masası, lambası ve masanın üzerinde duran onlarca kitabı izleyenler okuyacak mı? Bu kitaplar gerçekten izleyenlerin ilgisini çekecek mi? Bu düşüncelerle çevremi izlediğimde o kalabalık ortamda dahi not defterlerine kitapları okuyup not alan izleyicilere tanıklık ettim. Sergi süresince de serginin okunduğunu, Muallâ’nın duygusallıktan öte daha rasyonalist bir perspektifle yeniden değerlendirildiğine ikna oldum. Sergiye paralel gerçekleşen panellerdeki izleyici ilgisi, dönüşler izleyenlerin bunca yıldır aslında tanıdıklarını sandıkları sanatçıyı daha derinden öğrendiklerini referanslıyordu. Umarım gerçekten böyle olmuştur.
“Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ” sergisini hazırlamak nasıl bir deneyim oldu? Sanatçı hakkında daha önce bilmediğiniz ya da fark etmediğiniz, bakış açınızı değiştiren herhangi bir karşılaşma yaşadınız mı?
Elbette oldu. Biz sanat tarihçiler yüz yılları okur, inceler ve anlatırız. Fakat; söz konusu olan bir makale yazmak, bir sergi kurgulamak ise bu kez tüm okumalar daha da eksiksiz gerçekleşmelidir. Fikret Muallâ çok iyi bildiğim bir sanatçı idi. Fakat; bu sergiye hazırlandığım aylar içerisinde kendisiyle ilgili yazılmış neredeyse tüm metinleri, kitapları inceledim. Benim için yeni ve heyecanlı bir keşif süreci idi. Ben keşfetmeliydim ki izleyenlere de bu keşfi sunabileyim. Dolayısıyla her şeyden öte Muallâ’nın direnci, yaşadığı tüm zamanlardan soyut, kendiliği ile kurduğu temas, üretimlerindeki müthiş özgünlüğe bir kez daha hayran kaldım.
Son olarak “Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ” sergisini ziyaret edeceklere bu rotada özellikle dikkat etmeleri gereken noktalar hakkında neler tavsiye edersiniz?
Bu sergi izlenmekten öte okunmayı bekliyor, istiyor. Sadece eserlere bakarak gezilecek bir sergi olmaktan öte uzun vakit geçirecek bir sergi. İzleyenler eserlerin arasında sunulan metinleri de okuyarak, kitapları inceleyerek, ardından Arşiv Alanı’nda gazeteler arasında zaman geçirerek hem ülke geçmişine hem bir sanatçının öyküsüne dahil olmuş olacaklar. En önemli tavsiyem; kısa zaman değil bu sergiye geniş vakit ayırarak gitsinler.