02 KASIM, PAZARTESİ, 2020

Sinemanın Queer Tahayyülü: Hayalimdeki Sahneler

Yönetmen ve sanatçı Metin Akdemir’in 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yapan belgeseli Hayalimdeki Sahneler, Yavuz Özkan’ın yönettiği İki Kadın ve Atıf Yılmaz’ın Dul Bir Kadın ile Kadının Adı Yok filmlerinden yola çıkarak, sinemamızda görmezden gelinmiş queer arzu temsillerinin peşine düşüyor. Metin Akdemir’in yazıp yönettiği, yapımcılığını Emre Kaya ve İrem Akbal’ın üstlendiği, dönemin sinemasındaki sansür ve otosansürü tartışmaya açan Hayalimdeki Sahneler üzerine bir yazı.

Sinemanın Queer Tahayyülü: Hayalimdeki Sahneler

Kurmaca bir metni okuduğunuzda veya bir filmi izlediğinizde siz de kurgunun devamı konusunda zihninizi durduramayanlardan mısınız? Hatta konumunuzu veya hayata baktığınız lensi söz konusu sinema ya da edebiyat olduğunda kenara bırakamıyor musunuz? 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali ve 39. İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen Hayalimdeki Sahneler, tam da böylesi bir ivmeden hareketle yolculuğuna çıkıyor. Yönetmenliği ve senaryosu Metin Akdemir’e ait Hayalimdeki Sahneler, Türkiye sinemasından üç filme, kadınlar arasındaki hikâyelere odaklanarak görünmeyenin, muğlaklığın ve başka imkânların kapısını aralıyor.

Metin Akdemir, filmde kendi queer[1] konumunu görünür kılarak Dul Bir KadınKadının Adı Yok ve İki Kadın filmlerini hem kendi lensinden hem de Engin Ertan, Özlem Güçlü ve Umut Tümay Arslan’ın eleştirel perspektiflerinden hareketle izleyiciye sunuyor. Akdemir, sinemada olmayana ve görünmeyene ilişkin umudu, tahayyüllerimizi görünür kılarak hayalimizdeki sahnelerle heteronormatifliğin[2] ötesinde, yeni Türkiye sineması örneklerinden birini inşa ediyor. Yukarıdaki üç filmi değerlendirmenin ötesinde filmleri sonu itibarıyla yeniden üreten Akdemir, filmlerde çekil(e)meyen sahneleri devam ettiriyor. Başka bir deyişle Akdemir, queer bakış açısıyla Hayalimdeki Sahneler’de ele aldığı üç filmi yeni yollara sürüklüyor. Buna istinaden yeni yolların queer’den mülhem nihai bir varış noktası olmaması, Akdemir kadar başka lensten bakanları da heyecanlandırıyor. Ayrıca Hale Soygazi, Nur Sürer, Serap Aksoy ve Deniz Türkali’nin de bu filmlere dair yorumlarını da seyirciyle buluşturuyor.

Filmde Engin Ertan’a göre, bazen yönetmenlerin niyeti farklı olsa bile filmlerdeki imgeler başka şeyler ifade edebiliyor. Örneğin Hayalimdeki Sahneler’de ele alınan üç filmde, yönetmenler kadın eşcinselliği üzerine bir şey söylemek istemese bile ve senaryoda da aynı şekilde açıkça kadın eşcinselliğini görünür kılma niyeti görülmese de filmlere bakıldığında imgeler bize tersini söyleyebiliyor. Yine filmde ele alınan, senaryosu itibariyle temel meselesi kadın eşcinselliği olmayan Dul Bir Kadın’a dair Ertan, Müjde Ar ve Nur Sürer’in yatakta çıplak oldukları sahnenin en fazla kullanılan ve hatırlarda kalan sahne olduğunu dile getiriyor.

​​Umut Tümay Arslan, filmlerin girdikleri çerçeve ne olursa olsun, buradan hareketle başka bir yöne doğru gitme ihtimallerimizi barındırdığını ve çizilen çerçeveye, ötesine dair bizi başka türlü düşünmeye sevk ettiğini ifade ediyor. Arslan aynı zamanda, Hayalimdeki Sahneler’in içerisinde konu edilen filmlerin temsil, görünür kılma meselesi olmadığını ileri sürüyor. Ona göre bu üç film farklı olanı düşünme kabiliyetiyle ortaya çıkıyor ve bu ortaya çıkış hepimiz için bir yüzey açıyor. Nitekim sadece bu üç filmin değil başka filmlerin de açtığı o yüzeyin mükemmel olmasa da sadece onu açması itibarıyla başka tür olanakları düşünmemizi kışkırttığını dile getiriyor.

​Özlem Güçlü ise İki Kadın’da homoerotik çağrışımların tam olarak dolaba sıkıştırılmasa da sadece kafasını çıkartmasına izin verilmesini, bunların mesafe ve soğuklukla sergilenmesini hüzünlü bulduğunu bizimle paylaşıyor. Güçlü’ye göre kadınlar arasında arkadaşlıktan öteye geçemeyen ilişkinin, başka bir bağa, arzuya veya aşka dönüşememesinin, kendisinin filmi müphemlik üzerinden okumasını zorlaştırdığını dile getiriyor. Ayrıca filmde heteroseksüel cinsellik o kadar mesele edilirken, aynı oranda filmde başka bağların, gelgitlerin, düşünümlerin olmayışına dikkat çekiyor. Tüm bunlara rağmen Özlem Güçlü İki Kadın’daki anları değerli bulduğunu ayrıca ifade ediyor.

​Metin Akdemir, 19 Ekim’de Cinemaximum City’s Nişantaşı’ndaki film gösteriminin ardından film ekibi ve oyuncularıyla birlikte gerçekleştirdiği söyleşi sırasında hem bu filmi üretme deneyiminde hem de sinemaya ilişkin başka pratiklerinde yönetmenlerin fikirlerinden ziyade, filmlerdeki işaretlere, imgelemlere, çağrışımlara ve sahnede yer almayan boşluklara odaklandığını ifade etti. Akdemir’in sinemadaki queer ihtimallere ve sinemanın queer geleceğine dair tahayyülü, Hayalimdeki Sahneler’de de kendisinden dinlediğimiz üzere, belki de şu motivasyonundan geliyor: “Filmde gösterilen imgeler, bende başka çağrışımlar yapabiliyor ve anlam yolculuğuna devam ediyor. Filmi izlerken ima etmenin ötesine geçmeye ve zihnimde hayalimdeki sahneleri çekmeye devam edeceğim. Asıl güzel olan da benim için, bu filmlerin kuir okumalara her daim kapı aralaması.”

Hayalimdeki Sahneler, sadece kurgusu ve içeriğiyle değil, jeneriğe geçmeden önceki son sahnesiyle dahi sinemada ve sanatta bambaşka yollara, yoldaşlıklara, arzulara ve motivasyonlara ilham olacağa benziyor. Bu vesileyle sinema salonundan çıkışınız, uzun zamandır görüşmediğiniz yakın bir dostunuzla karşılaşmışsınız da sımsıkı sarılıp ayrılmışsınız izlenimi uyandırıyor…

Özlemini çektiğimiz sıradaki nice karşılaşmalara!

https://vimeo.com/471476382

Kaynakça
Kaos GL. Sıkça Sorulan Sorular. Ankara: Kaos GL Derneği, 2020.
Yardımcı, Sibel ve Güçlü, Özlem. Queer Tahayyül. İstanbul: Sel Yayıncılık, 2013.

[1] Sibel Yardımcı ve Özlem Güçlü, derledikleri Queer Tahayyül’de queer kelimesinin Türkçede garip, tuhaf, yamuk gibi anlamlara geldiğini ifade ederler. (Sözcük İngilizceye ise Almanca çapraz kesen, transversal anlamına gelen “quer”den geçmiştir). “Queer kuramının merkezinde de acayip, tuhaf, yamuk, anormal, iğrenç, aşağılık olana; normatif alanın dışında kalana; bu alanın dışında bırakılana; normu ihlal edene bir gönderme ve bu ‘kötüyü’, ‘anormali’ yeniden anlamlandırma imkânı yatıyor.  Olumsuz anlamlarla yüklenmiş bir kelimenin hem bir hareketin hem de bir kuramın adı olarak benimsenerek dolaşıma sokulmasının bizzat kendisi bile bu yeniden anlamlandırma çabasının bir işareti olarak okunabilir.” (s. 17)

[2]Kaos GL derneğinin geçtiğimiz ay çıkardığı Sıkça Sorulan Sorular yayınındaki sözlüğe göre heteronormativite: “heteroseksüelliğin tek normal cinsel yönelim olarak görülmesi, toplumsal değerlerin, kuralların ve yaşam biçimlerinin herkes heteroseksüelmiş gibi kabul edilmesidir. İnsanların kadın ve erkek olarak ikiye ayrılmasını; cinsel ilişkilerin/evliliklerin sadece ve sadece kadın ve erkek arasında olabileceğini iddia eden inançlar, düşünceler, normlar bütünüdür. Heteronormativite bu normlar bütünü üzerinden bütün bir toplumsal yapıyı inşa eder.” (s. 16)

0
12763
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage