10 KASIM, SALI, 2015

Dikkat Bu Yazıda 27 Kez Hipster Kelimesi Geçmektedir!

Toplum içinde kıyafetlerimize göre karşılanıp fikirlerimize göre uğurlanma durumumuzun Nasrettin Hoca’dan bu yana bir arpa boyu yol kat etmediğini görmeye devam ettiğimiz şu günlerde, internetten televizyon reklamlarına abluka altına alındığımız bir ‘hipster’ fenomeni ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla biz de kendimizi “Hipster nedir ne değildir, neydi ne oldu” diye sorarken buluyoruz.

Dikkat Bu Yazıda 27 Kez Hipster Kelimesi Geçmektedir!

Yenilikçi, moda alanındaki son eğilimlerden ve hip olanlardan haberdar olan bohem, karşı kültür üyesidir. Hem siyasi görüş olarak hem de yaşam şekli olarak en uç noktada özgürlükçülüğü savunurken, günümüzde yeni nesil alt kültürler arasında da entelektüel kapsamı en geniş olan akım olarak değerlendiriliyor.

Geri dönüşüme duyarlılık, sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda oluşturulmuş markaların ürünlerini kullanma önceliği, etik ticaret bilinci, yenilikleri takip etme, bulma, herkesten önce deneyimleme ve öncü olma içgüdülerinin yüksekliği bu entelektüel kapsamı dolduran öğelerden bazıları. Karbon ayak izi bırakmadan bu hayattan geçmek gayesiyle ve gayretiyle tercihlerde bulunması tüketim bilincinin yüksekliğini gösteriyor. Organik ve vejetaryen beslenme şekli eğilimiyle, hatta “kendi fesleğenimi kendim yetiştiririm” mottosu ile balkon, mutfak bahçeciliği çabaları, özgürlükçü cinsellik duruşlarıyla dedikodunun sosyalleşme biçimine dönüştürülmediği bir anlayışla hipsterlar, hippilerin soyunu 21. yüzyıl diliyle devam ettiriyor. 

Fotoğraf: www.thesartorialist.com

Hip olandan haberdar olan olarak tanımlanan kelimenin oluşumuna baktığımızda, İngiliz dili üzerine sözlük uzmanı olan Jesse Sheidlower’a göre hipster ve hippi kelimelerinin her ikisi de ‘hep’ kelimesiyle eşanlamlı olan ’hip’ kelimesinden gelmekte. ‘Hip’  kelimesi de 20. yüzyılın başında argo olarak kullanılmaya başlanıyor. Günümüzde de ‘hip’ halen argoda çok tutulan, belli bir kaliteyi işaret eden olarak yer alıyor. Ayrıca hip kelimesinin görmek, gözlerini açmak, görmesini sağlamak anlamına geldiğini, İngilizcedeki -ster suffix’i eklentisi ile hipster olarak yerleştiğine dair bilgilere de ulaşmak mümkün.

2009’da Times dergisinde yer alan bir yazıda hipsterlar, ”Büyükannenin kazağını, Bob Dylan’ın Wayfarer’ını al, bunlara denim şort, Converse All Star ekle ve bir kutu Pabst birası ile ‘hop’ hipstersın” olarak tarif ediliyor. Hipster adı bilinmeyen biraları tercih etmek, yerel kahve dükkanlarından kahve almak, sadece kılık kıyafetle sınırlı kalmadan, yaygın kullanılmayanı kullanmak ile özdeşleşiyor.

2013 yılında The New York Times’da gazeteci Henry Alford’un “How i became a hipster” (nasıl hipster oldum) yazısı yayınlanırken, geçtiğimiz ekim ayında da The Guardian “The hipster is dead. Long live the hipster” (Hipsterlık öldü, yaşasın hipsterlık) başlıklı bir yazı paylaştı. Henry Alford’un “Nasıl hipster oldum” yazısı, yazarın Brooklyn’in kültürel bir referans noktası haline gelişinin ardındaki demografik yapıyı görmek için Willamsburg’da yaşayan 20’lerindeki gençlerin içlerinden biri gibi olma deneyimini anlatıyor.

Henry Alford. Yazının tamamı için:  http://www.nytimes.com/2013/05/02/fashion/williamsburg.html?_r=0

Alford, serüvenine giysi seçimlerinden başlayarak,  H. W. Carter & Sons mağazasında satış elemanına “Mumford & Sons grubundakiler gibi görünmek istiyorum” dediğinden bahsediyor. 

Mumford & Sons müzik grubu

Giysi alışverişine saç sakal tıraşı ve kullanırken daha fazla güç ve dikkat gerektiren ama sade ve şık oluşlarıyla da tercih edilen fixie (fixed gear) bisiklet seçimiyle devam ediyor. Karnı acıktığında Bushwich’teki Roberta’s pizzada duraklıyor. East Williansburg’daki bir sanatçı kolektifi olarak nitelendirilebilecek 3rd Ward’da üç saatlik bir kursa katılıyor. Teras bahçeciliğinden kartondan mobilya yapımına atölye çalışmalarının da yapıldığı bu merkezde, bıçak kullanma becerilerini geliştirmek üzere yedi kişinin katıldığı kursta, aşırı dövmeli olarak tarif ettiği hocalarının refakatinde soğan, kereviz, patates ve fesleğen doğrayarak bıçak tutma ve bileyleme deneyimlerinden bahsediyor. Son durak olarak kullanılmış kitapların içeceklerle takas edebildiği bir kitapçıya uğrayarak bir kitabını papatya çayı ile değiştiriyor. Yazısını bu gençlik hareketini ekonomi kötüye giderse kitaplarımı bitkisel diüretiklerle değiş tokuş edebilirim gibi ironik tespitleri bir yana, en değersiz şeyleri bile harika bulma özelliklerinden yemek seçimlerine takdir ettiğini belirterek bitiriyor.

Yazarın da hipsterlığı deneyimlemek için kendine duraklar belirlediği Brooklyn’in kültürel bir çekim merkezi olmasındaki sebeplere bakınca, çok farklı etnik grupların yaşadığı bölgenin kentsel nezihleşmeden nasibini alarak günümüzdeki haline geldiğini görüyoruz. Geniş mekanlar, düşük kiralar, ulaşım kolaylığı gibi özelliklerin etkisiyle 70’lerden itibaren sanatçıların yaşamayı tercih ettiği bir bölge olması günümüze kadar sanat camiasının da merkezi olmasını sağlıyor. Gece hayatının canlılığı, canlı müzik yapan mekanlar yeni grupların deneysel müzikleri için kuluçka merkezi işlevi görerek indie rock (bağımsız rock) müziğinin temellerini atıyor.  Haliyle popüler olan ana akım müzik zevki hipsterlar tarafından reddediliyor.

Orta ve üst orta gelir seviyelerindeki daha da açık şekilde ifade edecek olursak; rafine zevkleri olan, açık görüşlü, ekonomik olarak özgür ailelerde yetişmiş olmak gerekiyor ki popüler ilgiye yönelik ürünler ve olgular ayağa düşmeden ondan sıkılmış olunabilsin. Etiketsiz giysi giymeyi marifet sayma durumu söz konusu ve hatta şöyle ki; “Üstündeki giysilerin markasını dahi tahmin edemiyorsan o bir hipsterdır” şeklinde bir şablon oluşturacak kadar ileri gitmek mümkün. Akımın giysilerdeki etkilerine bakıldığında, az bulunan ama değersiz (trashy) görünen bir etkinin hakimiyeti ile karşılaşıyoruz. Marka olmayan eski deri çantaların kullanımı, büyükannelerin ördüğü kazaklar, aile büyüklerinin gardıroplarının ücra köşelerinde sakladıkları giysileri kullanarak eskiye nur yağdırılıyor. 

Erkeklerde kısa saçlar uzun sakallar, ekose gömlek, vintage işçi botları, kemik gözlükler, bez çantalar, vücudun neredeyse dövmeyle kaplı olması artık klişeleşen detaylardan oluyor. Kadınlarda da kısa denim şortlar, denim gömlekler, parkalar, dar pantolonlar, taytlar, erkek arkadaşından ödünç alınıp giyilmiş gibi duran her şey kullanılan parçalardan bazıları.

Bohemliğin akımın temeli olması günlük klasik erkek giyim modasını tamamen etkileyerek giyim tarzının rahatlamasına smart casual – business casual gibi tematik gruplar oluşmasına öncülük ediyor. Denizcilik (marine-nautical) teması çizgili tişörtlerin vazgeçilmez parçalar olmasını, çapa sembollerinin dövmelerde, halat detaylarının çantalarda kullanılmasını sağlıyor.

89 doğumlu Xavier Dolan’ın 2010 yılında çektiği Les amour imaginaires filminde retro saçların, renkli dar pantolonların, desenli kazakların, çizgili tişörtlerin ve aksesuarın ön planda olması hipster giyim şeklinin kullanıldığı bir film olarak hafızalarda yer ediyor. 2012 yılının şubat ayında Paris Galeries Lafayette vitrinindeki temanın hipsterizm ve marine olması ve vitrin camına yazılan ‘hipster’ sloganı bu alt kültürün sezon teması olarak verilmesiyle stereotipleşecek bir akım olduğunun da habercisi oluyor.

Kill Your Darlings

Yine 2012 yılında Jack Kerouac’ın aynı adlı romanından uyarlama On the road (Yolda) filmi vizyona giriyor. Gençlik beat jenerasyonu ile tanışırken, 2013 yapımı Kill Your Darlings J.Kerouac, A. Gingsberg ve Lucien Carr ekseninde dönerek, Beat jenerasyonu üyelerinin okul yıllarından kesitler sunuyor.

Jack Kerouac 40’larda hipterları tanımlarken, Yolda romanında adeta hipsterlığın kitabını da yazmış oluyor. Allen Ginsberg de bir şiirinde hipster kelimesini kullanarak moda tarihinde de adını geçirmiş oluyor.

Bir Anadolu Hipsterı Hikayesi

Gelelim bizim topraklara... Öncelikle değinmek gerek ki Williamsburg Brooklyn’de yaşayan arkadaşınız olmuşsa size hipsterlığın 2010’dan önce bittiğini mutlaka en az bir kez söylemiştir. Tabii bunda biraz öncü olma ruhunu yakalamış olduğunun sinyallerini verir. Seçtiği yaşam şeklinin ukalalığını da yapmayı hak görmüş olabilir. 2009 yılında Times dergisinde hipster tanımı da yapıldığına göre, arkadaşlarımızın sözüne güvenebiliriz. Amma velakin bir “yaşam şekli” akımı söz konusu ise ve bu akımın önerilerinde çevre bilinci, saygı, bireysel gelişim gibi başlıklar altında gelişmeler yaşanıyorsa bir ucundan yakalamanın kimseye bir zararı olmayacaktır. Fakat gelin görün ki hem anatomik hem de kültürel altyapı gibi özelliklerden ötürü karşılaşılan görsel sonuca bakıldığında, estetik hüsranlarla karşılaşmak da işin doğasında var. Bu noktada bilinçli bir homo sapiens olarak, moda açısından karşı kültürlerin her zaman ticaretin kucağına düşmesi durumunun zincirin kaçınılmaz halkası olduğu gerçeğini göz ardı etmezseniz, oluşuma daha anlayışlı yaklaşabilirsiniz.

Sakal bizim atalarımızdan geliyor, savaşlarda uzadığını varsayıyoruz, bir de ak sakallı dede var damarlarımıza işlemiş, Gandalf ve Dumbledore ile pekiştirilmiş. Dolayısıyla, işin görsellik kısmına odaklanınca, bir de buna hem dersane yıllarında hem de üniversite sıralarında başlayıp devam eden özellikle erkeklerin ekoseli gömlek giyme eğilimi eklenince Türk erkekleri ergenlikten itibaren potansiyel hipster.

Mağara kaçkını tabir edilen, kalın kaşların gür sakallarla flörtleştiği, Türk kası anatomik önermesini gururla sunarken daracık pantolonların daracık gömlekler ile kombinlendiği, bir Anadolu hipster’ı ile karşı karşıya kalıyoruz. “Ülkede Pabst bira mı var, vardı da biz mi içmedik” diyerek Bomonti filtresiz içecek, “Hep de Coltrane dinlenmez ki” diyecek ve köşe bucak ikinci el plak peşinde koşarak Ferdi Özbeğen’den Barış Manço’nun ilk kayıtlarına kadar olan bir yelpazede arşivini genişletecektir.

Kısacası görüyoruz ki, karşı olma ve norm reddetme durumu 40’lar 70’ler 2000’ler dinlemiyor. Zanaata saygı kuşağı olması durumu ise en takdir edilesi özelliği olarak gözlerimizi yaşartıyor. Moda itinayla ama dillendirilmeden takip ediliyor. Aynılığa karşı farklı durma yaklaşımı hakim. Yine de kapitalist pazarda görünürlüğün artmasıyla orantılı olarak farklılıkların aynılaşması durumuna şahit oluyoruz. Sadece görsel semboller alınıp hızlı tüketim markalarının ürünlerinde günlük hayata girince olayın da içi boşalıyor. Ama bunu da kapitalizmin kaçınılmaz döngüsü olarak kabul ediyoruz.

Her akımda olduğu gibi kimimiz kabullenip bağrına basarken kimimiz görmezden geliyor. Ama 20 yıl sonra gençlik fotoğrafları gösterilirken herkesin üstünden başından, saçından sakalından izin verdiği ölçüde hipterlık dökülüyor olacak. 

0
17689
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage