19 AĞUSTOS, SALI, 2014

Afife’nin Yıldızı Arturo Ui’nin Sırrı

Afife’nin Yıldızı Arturo Ui’nin Sırrı

Afife’nin Yıldızı Arturo Ui’nin Sırrı

Söz konusu tiyatro ise, tanıtımın en iyisi sözlü reklamdır. Geride bıraktığımız sezonun en çok konuşulanı, hiç şüphe yok ki Tiyatroadam’ın ‘Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’ oyunu oldu. Oyun, 18. Afife Tiyatro Ödülleri’ne de 7 dalda aday olup, ‘Yılın En Başarılı Prodüksiyonu’, ‘Yılın En Başarılı Yönetmeni’, ‘Yılın En Başarılı Sahne Tasarımcısı’ ve ‘Yılın En Başarılı Sahne Müziği’ dallarında 4 ödülü kucaklayarak gecenin yıldızı olduğundan beri, izleyeni de izlemeyeni de onları konuşuyor.

Tiyatroadam’ın “çok doğru zamanda”, çok doğru bir metin seçimi yaparak sahneye koyduğu ‘Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı’nın başarısının ardındaki en güçlü sebep; Ümit Aydoğdu’nun 36 karakteri 8 oyuncuya dönüşümlü oynatarak, meşhur gangster Arturo Ui’nin aslında toplum karakterinin bütününden ibaret olduğunu öne süren, akılcı, epik tiyatronun özüne uygun ve çağdaş rejisi. Ancak ondan da ötesi böylesi zor bir rejiyi omuzlarında taşıyacak kadar sağlam, bir ahtapotun kolları kadar tek vücut olmayı beceren, dengeli ve uyumlu oyuncu kadrosu! Aşkın Şenol, Ayça Koyunoğlu, Berk Yaygın, Çetin Kaya, Deniz Özmen, Fatih Koyunoğlu, Gökhan Azlağ ve Neslihan Arslan’dan oluşan ekibi bir bir kutlamalı. Zira, oyuncuların tüm karakterleri dönüşümlü canlandırıyor olmasına rağmen, oyun temposu bir saniye olsun düşmüyor ve ekip iki perdelik oyun süresince izleyiciyi avcunun içinde tutmayı başarıyor. Ayrıca kostüm değişiminin oyun sırasında sahnede ve oyun müziklerinin de yine oyuncular tarafından akapella ile yapılması, sahne geçişlerindeki süreyi kazanarak oyunun sarkmasına mâni oluyor. Netice itibariyle de ortaya dinamik, saat gibi ‘tıkır tıkır’ işleyen bir performans çıkıyor! Yücel Erten çevirisiyle sahnelenen oyunda Barış Dinçel imzalı dekor ve kostüm tasarımı ile Yüksel Aymaz’a ait ışık tasarımı da cabası...

Ne yazık Arturo Ui’nin hikâyesinin Bertolt Brecht’in kaleme aldığı 1941 yılından bu yana eskimemiş, üstelik de hâlen evrensel olması... Oyun, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı sırasında, büyük şirket sahiplerinin oyununa gelerek suçlu durumuna düşen ve yargılanan Belediye Başkanı’nın kendini aklamak için çete lideri Arturo Ui ile işbirliği yapması sonucu Ui’nin hızla yükselişinin öyküsünü anlatıyor. Ayrıca Adolf Hitler’in iktidara yürüyüş öyküsünü, ‘The Godfather’ serisindeki Don Vito Corleone’ye de esin veren Chicagolu ünlü gangster Al Capone’nin yükseliş hikâyesiyle örtüştürüyor. Fakat bu hikâyede kişilerin pek de önemi yok. Çünkü Arturo Ui bir kişi değil, yalnızca bir çerçeve. Oyunun girizgâhında da söylendiği üzere; izleyiciden beklenen o çerçeveyi görmesi: “Kişilerin yoktur bir önemi, çerçevedir var eden o dönemi. Siz de görün resmi değil, onu içine alan çerçeveyi.” Yani, bizim için hayli tanıdık bir öykü bu… İnsanlık tarihi boyunca sürekli yeni baştan yazılan ve bugün de hâlen kara mürekkebini ta yüreğimize damlatarak yazılmaya devam eden…

Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı

"TARTIŞMAYI SEVEN BİR EKİBİZ"

2007 yılında kurulan Tiyatroadam’ın varoluş hikâyesini tiyatronun kurucularından Fatih Koyunoğlu şöyle anlatıyor: “Sekiz arkadaş çıktık yola. Daha önce çeşitli tiyatrolarda çalışmıştık. Fakat ortak bir amacımız vardı; istediğimiz oyunları istediğimiz biçimde sergileyebilmek. Bu ortak derdin etrafında toplandık. Elimizde Hristo Boytçev’in ‘Albay Kuş’ adlı oyunu bulunuyordu, ilk oyunumuz. Ekip olarak çok inanmıştık metne. Çok tuhaftır, oyunun metniyle tiyatronun hikâyesi de birbiriyle paralel yürüdü. Oyunda sekiz delinin kendi devletini kurup, Birleşmiş Milletler’e üye olmaya çalışmalarının hikâyesi anlatılır. Bizim hikâyemiz de biraz böyleydi! Biz de nelerle karşılaşacağımızdan habersiz, deli cesaretiyle çıkmıştık bir kere yola. Bu süreçte süpervizörümüz Serdar Akar maddi manevi destekçimiz oldu. Murat Karasu karşılıksız, koşulsuz oyunumuzu yönetti. Semaver Kumpanya ve Oyun Atölyesi sahnelerini açtı. Anladık ki başka deliler de varmış tiyatroya inanan. İyi ki de varlarmış ki biz bir tiyatro olduk...”

Tiyatro kurmak kolay da, tiyatroyu ayakta tutabilmek zor! İlk oyunlarından bu yana hep bir derdi olan, bu toprakların ve bizim insanımızın meselelerine değinen, bunu da genellikle mizahi dille yapan oyunlar sahneleyen Tiyatroadam ekibinin ayakta kalabilmesinin sırrı Koyunoğlu’na göre samimiyette yatıyor: “Samimi olmaya, seyirciye tepeden bakmamaya, ona eşit mesafede durmaya özen gösterdik. Ne kadar anlaşılmazsak, o kadar sanat yapıyoruz demedik. Ne anlattığımızı önce kendimiz anlamaya dikkat ettik. Ve bolca tartıştık! Evet, tartışmayı seven bir ekibiz. Bizim tiyatroda sanatsal ya da idari mânâda her konu tartışmaya açıktır. Her birey yeni oyun seçiminden tutun da afiş tasarımına kadar her meselede söz sahibidir. Bu işleyiş biçimi bazen bize vakit ya da enerji kaybettiriyor muhakkak fakat kazandırdıkları çok daha fazla. En başta bizi tek tip olmaktan çıkarıp çok renkli kılıyor ve sahiplenme duygumuzu güçlendiriyor.”

​Sürekli hayalini kursalar da henüz kendi sahneleri yok. Fakat oyunu 8 ve 15 Mayıs Perşembe 20.30’da Ortaköy Afife Jale Sahnesi’nde, 10 Mayıs Cumartesi 20.30’da Taksim’deki Sahne Pulcherie’de, 13 Mayıs Salı akşamı 20.30’da ise Trump Towers Tiyatrosu’nda sahneleyecekler. Biletler Biletix’te... Sezon bitmeden onları kesinlikle izleyin! Tabii yer bulabilirseniz!

Yönetmen Ümit Aydoğdu Röportajı

Yönetmen Ümit Aydoğdu Röportajı

Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı

Sorulmazsa olmaz ile başlayalım; Neden ‘Arturo Ui’, neden şimdi?

Brecht’in toplumsal olayların ardında yatan gerçekleri irdeleme biçimi yaşadığımız gerçekleri değişmez birer kadermişçesine algılama biçimimizi kırmaya yönelik çok etkili bir bakış içermektedir. Bu bakış hem sahnedekileri hem de izleyenleri görüne olguların ardında yatan nedenlere yöneltmesi açısından büyük önem taşıyor diye düşünüyorum. Brecht tiyatrosunun asıl değerini de burada bulduğu inancındayım. Bu oyun on yıl önce de aynı güncel etkiyi taşıyabilirdi ve asıl korkutucu olansa on yıl sonra da öyle olacak gibi görünüyor olması. 

Afife törenindeki heyecanlı bekleyişte de gördüğüm üzere kimi izleyicinin oyunun neredeyse “fanatiği” haline gelmesinde oyunun başarısının yanı sıra memleket gündeminin de etkisi olduğunu düşünüyorum. Törende Fatih Koyunoğlu ekip adına yaptığı konuşmada “Keşke demode bir oyun oynadığımız için eleştirilseydik” dedi. Oyunu ülkenin gündemi üzerinden nasıl okuyorsunuz

Toplumları oluşturan tüm bileşenlerin yüksek insanlık değerleri yerine kısa vadeli öznel çıkarlar doğrultusunda davranışlar geliştirmesi hep baskı altında tutulması gereken kesimler oluşturacaktır. Gücü kimin elinde bulundurduğunun bir önemi yok baskı yine de olacaktır. Bunun canlı tanıklığını en acı şekilde yaşayan bir coğrafyanın insanları olarak bunun önlenebilir olduğunu bir türlü anlamıyor olmamız ise daha da acı verici. 

36 karakteri 8 oyuncuya oynatma fikri oyuna hem dinamizm kazandırıyor hem de ‘çerçeve’ fikrini destekliyor. Bu kararı verirken neydi aklınızdan geçen?

Bunun hem estetik hem de pratik gerekçeleri var. Öncelikle ele aldığımız metnin karmaşık ve seyircimiz tarafından çok bilinmeyen yabancılanacak yanlarının en yalın ama en etkili anlatımın oluşturmak ve asıl meselenin netleşerek berraklaşmasını sağlamak amacı vardı. Diğer yandan da bir özel tiyatro olarak Tiyatro Adam’ın hem kadrosal hem de teknik anlamdaki sınırlılıklarının en efektif biçimde sahnesel çözümüne erişmek amacı. 

Bana kalırsa oyun, akılcı rejisini bir kenara koyacak olursak, başarısını en çok oyuncu kadrosunun zor rejiyi omuzlarında taşıyabilecek gücü ve ahengi ortaya çıkarabilmesine borçlu. Burada da yine yönetmenin marifetinin payı yüksek. O tek vücut olma hali için provalarda nasıl çalıştınız?

Böylesi büyük çaplı bir oyunu alıp 8 kişiyle gerçekleştirmek üstelik müzik, hareket düzeni, hiç kulis kullanmadan sahne geçişlerinin gerçekleştirilmesi gibi pek çok parametreyi bu 8 kişiyle gerçekleştirmek kesintisiz ve yüksek bir performansa dayalı bir matematiği gerektiriyor. Bu da her biri neredeyse bir oyunu çalışmak kadar çaba isteyen farklı bileşenin tek tek hazırlanıp birleştirilmesi ve bütünlenmiş yapının uyumlu bir kompozisyon haline getirilmesi demek. Elbette burada anlatmak kadar kolay bir iş değil ama bunu başarmaya inanan insanlar bir araya geldiğinde oluyor işte.  

36 karakterin 8 oyuncu tarafından canlandırılmasının yanı sıra, oyun müzikleri de yine oyuncular tarafından akapella ile yapılıyor. Provalar ne kadar sürdü ve prova sürecinde ekibi en çok zorlayan ne oldu?

Prova süreci yaklaşık iki buçuk ay kadar sürdü. Sanırım ekibi en çok zorlayan müzikleri çalıştıktan sonra onları oyunun içinde farklı aksiyonlarla uğraşırken söylemek oldu. Ama bu inatçı bir ekiple karşı karşıyayız ve bu inatları bir şeyi yapmaya yöneldiğinde çok işe yarıyor.

Oyun Afife’ye 7 dalda aday oldu ve ‘Yılın En Başarılı Prodüksiyonu’ ile ‘Yılın En Başarılı Yönetmeni’nin de arasında yer aldığı toplam 4 ödül kazandı. Bu kadarını bekliyor muydunuz?

Ekiple provaların başında konuştuğumuzda bana öncelikle söyledikleri ekip ruhunun ön plana çıktığı, yüksek enerjili coşkulu bir oyun istedikleriydi. Bu aslında benim de tiyatro anlayışımı yansıtıyor. Bu bahsedilen nitelikleri taşıyan bir oyun ortaya koymak aslında başlı başına büyük bir iddiayı içeriyor ve bu iddia da ekipteki herkesin kendini sınırlarına kadar zorlamasını gerektiriyor. Bunu başardığımız takdirde elbette oyunumuza son derece güvenmemiz de normal. Seyircinin de buna son derece coşkuyla cevap vermesi beklediğimiz manevi tatmini bize yaşattı. 7 dalda adaylık elbette beklentimizin ötesinde bir şeydi. Uğraşımıza böyle değer verilmesi elbette çok mutluluk verici. 4 dalda da ödülü almak her şeyi taçlandırmış oldu.

Eskişehir’de yaşadığınızı biliyorum. Arturo Ui’yi orada sahneye koysaydınız bu kadar görünür olmayacağı aşikâr. Anadolu’daki tiyatronun ödül komiteleri tarafından az görünürlüğü hakkında neler düşünüyorsunuz?

İstanbul dışında tiyatro yapan her ekibin ve her tiyatrocunun düşündüğü bir şeydir bu sanırım. Ben yaklaşık yirmi yıldır Eskişehir’de ve değişik yerlerde hem oyuncu hem de yönetmen olarak işler yapıyorum ve ilginç olanı sorunuzda değiniz gibi Arturo Ui’yi aslında daha önce yapmıştım. Daha kalabalık bir ekiple ve bir takım farklılıklarla elbette ancak nitelik olarak bu düzeyde bir işti. Ayrıca Eskişehir’de asıl çalıştığım tiyatrom olan Tiyatro Anadolu’da da pek çok benzer nitelikte oyunla seyirci karşısına çıktık ve seyirci desteği olarak gerekli tatmini hep yaşadık. Ödüller bu konuda ayrıca düşünülmesi gereken önemli unsurlar elbette. Ödüller yaptığınız işlerden haberdar olunması açısından önemli bir görünürlük unsuru. Belki de her yıl bu kadar hararetli tartışmalara yol açması da bundandır. Ülke çapında yapılan işlerin fark edilirliğini sağlayacak ulusal boyutta ödüller bu açıdan gerekli sanırım. Böyle olsaydı şu anda İstanbul’da en çok duyduğum sen neredeydin bu güne kadar lafını herhalde duymayacaktım. Sen neredeydin bu güne kadar denecek pek çok kişi vardır eminim.

0
5356
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage