
Türkiye underground sahnesinde farklı janralardaki üretimleriyle dikkat çeken Luca Fritz, ilk prodüktör albümünün “Yeryüzünden” isimli ikinci şarkısını yayımladı.
Kum, Mavi, Tuana, Defa, Azure Wrath, Eftalya Yağcı ile Frozen Clouds gibi isimlerle yaptığı işlerle tanınan Luca Fritz, bu kez güçlü bir hikâye anlatıcısı olan Kamufle ile bir araya gelerek, melankoliyle yumuşaklığı aynı çatı altında buluşturan, kırgınlıkların ve zihinsel yorgunluğun içinden geçen içsel bir yolculuk sunuyor. Akustik dokuların öne çıktığı prodüksiyon, Kamufle’nin samimi ve içe dönük sözleriyle birleşerek insanın kendiyle baş başa kaldığında bulduğu sessiz ama güçlü direnci hatırlatıyor. Luca Fritz’in çok türlülüğü merkezine alan müzikal vizyonu, bu parçada minimal bir sound tasarımıyla birleşiyor; dinleyiciyi hem içeri hem derine çeken bir atmosfer yaratıyor.
Sözleri Kamufle’ye, prodüksiyonu ve düzenlemeleri ise Luca Fritz’e ait olan “Yeryüzünden”in kayıt süreci, sanatçının Kadıköy’deki “Yazlık” stüdyosunda tamamlandı. Şarkının kapak tasarımı ise SOMON imzası taşıyor.
Luca Fritz’in 7 şarkıdan oluşacak ilk prodüktör albümünün ikinci adımı olarak Mümkün İşler & wana etiketiyle yayımlanan “Yeryüzünden” şarkısını buradan dinleyebilirsiniz.
Baki Bodur’un “Beklenti” başlıklı kişisel sergisi 19 Aralık 2025-14 Şubat 2026 tarihleri arasında Gülden Bostancı Galeri’de sanatseverlerle buluşuyor.
“Bu sergi, form ile algı arasındaki etkileşimi sorgulayan bir araştırma alanı olarak tasarlanmıştır. Gözün ilk karşılaşmada üretmiş olduğu görüntü, çoğu zaman yalnızca yüzeysel bir kayıttır. Algı, nötr bir mekanizma değildir; bireyin geçmişi, karakteri ve içinde bulunduğu sosyo-kültürel bağlam tarafından şekillenir. Bu nedenle bir form her zaman sabit ve tekil değildir; her bakışta yeniden kurulur. Dolayısıyla bakmak, görmekle eşdeğer bir eylem değildir.
Sergide yer alan çalışmalar, bu dönüşebilir yapının izini sürer. Her eser, sabit bir formun farklı algısal sonuçlar üretme kapasitesini görünür kılmak üzere kurgulanmıştır. Aynı görsel yapı, farklı izleyicilerde farklı kavramsal karşılıklar oluşturur. Bu durum, algının bireysel deneyimle sürekli yeniden üretilen bir süreç olduğunu gösterir. Eserlerdeki biçimsel düzenlemeler, bu çoğulluğu açığa çıkarmaya yönelik bir araştırma pratiği olarak düşünülmelidir.
Bu çalışmaların nihai anlamı, izleyiciye açık bırakılmıştır. Form ile algı arasındaki ilişki, tamamlanmış bir yargı değil, sürekli değişim hâlindeki bir geçiş alanıdır. Her izleyici, eserlere kendi deneyim ve zihinsel arka planı üzerinden yaklaşarak yeni bir okuma üretir.
Böylece tek bir form, birçok farklı algısal olasılığa dönüşür.
Aynı form, farklı algılar.”
Künye:
1. Bilinçaltı / Subconscious Tuval üzerine akrilik boya/ Acrylic on Canvas 90x150cm 2025
2. Kritik Kütle / Critic Mass Tuval üzerine akrilik boya/ Acrylic on Canvas 50x50cm 2025
3. Baskı ve Kalıp / Print and Mold Tuval üzerine karışık teknik/ Mix Technic on Canvas 55x40cm x 2adet 2025
Cemre Öğün’ün aile bağlarının karmaşık doğasını, şehir yaşamının sınıfsallığını ve toplumsal cinsiyet bağlamında sarsılmaz sandığımız ilişkilerin kırılganlığını konu alan öykülerinden oluşan ilk kitabı Ağaç Gölgesi, Alakarga Yayınları’ndan çıktı.
On üç öyküden oluşan Ağaç Gölgesi, okurunu sessiz ve serin bir ormanda dolaşmaya çıkıp kendiyle yüzleşmeye davet ederken insan yaşantısının tekinsizliğini görünür kılmayı amaçlıyor. Öğün’ün anlatımındaki canlılık, bu on üç öykünün benzersiz karakterlerini birbirine bağlayarak okuyucuyu metinler arasında tempolu bir yolculuğa çıkarıyor.
Çocukluğunuzda saklambaç oynarken yakalandığınız o anın gölgesinde, geçmişin kemikleşmiş acılarıyla yüzleşiyorsunuz. Sessiz bir odada sorulmuş o basit ama sarsıcı soru: “Beni seviyor musun?” Bir huzurevi koridorunda adımlarınız yankılanıyor. Loş bir ışık, kilitli kapılar, ağır yemek kokuları… Ve neredeyse hiç tanımadığınız bir anneannenin parfümlü dolabının ardında sizi bekleyen geçmiş…
Berkun Oya’nın yazıp yönettiği, Asiye Dinçsoy, Berkun Oya, Cihat Süvarioğlu, Çağlar Çorumlu, Erdem Şenocak, Fatih Artman, Gönül Gezer, Nebi Tolga Yılmaz’ın rol aldığı KREK VR’ın ilk gösterisi 35 Mayıs, Paribu Art iş birliğiyle aralık ayında başlıyor.
KREK VR izleyici deneyimini dönüştürmeyi hedefleyen yenilikçi bir projeye imza atıyor. 180 derece izleme deneyimi sunan KREK VR’ın ilk gösterisi 35 Mayıs, sanal gerçeklik (VR) gözlükleriyle izlenecek.
35 Mayıs, izleyiciyi yalnızca bir seyirci olmaktan çıkararak hikâyenin bir parçası hâline getiriyor ve karakterlerin dünyasına doğrudan dahil ediyor. KREK’in dijital anlatı biçimlerine yönelik keşiflerinin bir sonucu olarak tasarlanan bu gösteri, izleyici ile kurulan ilişkiyi de yeniden tanımlıyor. Paribu Art’ın iş birliğinde sezon boyu gösterilmeye devam edecek 35 Mayıs, 8 kişilik gruplar hâlinde izlenebilen seanslarla haftanın 6 günü müzik, dans ve sahne gösterilerinin yer aldığı zengin programıyla İstanbul’un en yeni ve en yenilikçi çok sesli sahnesi Paribu Art’ta seyirciyle buluşacak.
25 yılı aşkın süredir sahnelediği, her biri kült olmuş, kapalı gişe oyunlarıyla bilinen KREK, en son Bir Başkadır, Cici, Kuvvetli Bir Alkış gibi işleri ile de oldukça ses getirdi. Kendine has sahne ve ses tasarımıyla büyük ilgi gören en son oyunu Dünyada Karşılaşmış Gibi 23. Afife Tiyatro Ödülleri’nde “Yılın En Başarılı Oyunu”, “Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü – Berkun Oya”; 2019 Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Ödülleri’nde “Yılın Yapımı” ödüllerinin de sahibi oldu.
35 Mayıs
Yazan ve Yöneten: Berkun Oya
Oynayanlar (alfabetik sırayla): Asiye Dinçsoy, Berkun Oya, Cihat Süvarioğlu, Çağlar Çorumlu, Erdem Şenocak, Fatih Artman, Gönül Gezer, Nebi Tolga Yılmaz
Yapımcı: Evrim Zeybek
Görüntü Yönetmeni: Deniz Savaş Ertan
Post Prodüksiyon Süpervizörü: Buğra Fatih Güneş
Ses Tasarım ve Ambisonic Kayıt: Günkut Adalı
Renk ve Online İşlemler: Gürhan Şengel
Uygulayıcı Yapımcı: Ahmet Şahin
Proje Sorumlusu: Uğur Ünlübahçeci
Yapım Koordinatörü: Sıla Doğanay
VR Çekim Danışmanı: Burak Günaydın
Egemen Kemal Vuruşan’ın “Circus in the City” başlıklı yeni cam heykel sergisi, 24 Aralık 2025-03 Ocak 2026 tarihleri arasında Pg Art Gallery’de sanatseverlerle buluşacak.
Egemen Kemal Vuruşan’ın bu serisinde, şehir yaşamının ritmini, gürültüsünü ve kaotik çeşitliliğini sirk metaforu üzerinden yeniden yorumluyor. “Circus in the City”, modern kentin içinde farkında olmadan sürdürdüğümüz küçük performansların; rol değişimlerinin, maskelerin, uyumsuzlukların ve sürprizli karşılaşmaların cam heykel formuna dönüşmüş hâli. Her bir form, adeta şehrin içinden geçip parçalanmış bir duygunun yeniden bir araya gelişi gibi kurgulanıyor. Maksimalist bir düşünce biçiminin izlerini taşıyan figürlerde; renkler, desenler ve yüzeyler bilinçli bir uyumsuzlukla yan yana geliyor. Bir mikserin içinde dönüp birbirine çarpan, sonra aniden kendi karakterini bulan dinamik bir estetik hissi uyandırıyor. Bu yaklaşım, çağdaş yaşamın karmaşasını olduğu kadar bireyin iç dünyasındaki çelişkileri de görünür kılıyor.
Seri, yalnızca biçimsel bir oyun değil; şehrin heterojenliğinin, ritminin ve enerjisinin cam içinde yeniden kodlanmasıdır. İlk bakışta neşeli ve oyunbaz görünen her figür, yaklaşıldıkça beklenmedik detaylar, küçük sürprizler ve neredeyse gizlenmiş bir iç diyaloğu açığa çıkarıyor.
Yönetmen Kelly Reichardt’ın prömiyerini 2025 Cannes Film Festivali’nin Ana Yarışma seçkisinde yapan, başrolünde Josh O’Connor’ın yer aldığı filmi The Mastermind, MUBI’de izleyiciyle buluştu.
Amerikan bağımsız sinemasının özgün seslerinden biri olan Reichardt, yeniden kurduğu 1970’lerin Amerika’sında ironik bir soygun hikâyesi anlatıyor. Reichardt-Christopher Blauvelt ikilisinin dingin görsel dili ve caz ağırlıklı özgün müzikleri, sıradan hayatlarda verilen kimi küçük kararların nasıl büyük felaketlere yol açtığını incelikle ortaya koyuyor.
Josh O’Connor’ın hayat verdiği, Massachusetts banliyösünde işsiz bir marangoz olan J.B. Mooney’nin “kusursuz” olduğunu sandığı ilk büyük soygun girişiminin beklenmedik biçimde ters gidişini konu alıyor film. Reichardt, soygunu filmin yalnızca ilk bölümüne yerleştirerek odağı tamamen eylemin sonuçlarına çeviriyor. Mooney’nin ailesi ve yakın çevresinden ibaret sıradan hayatından yola çıkarak bir çözülme hikâyesi anlatıyor. O’Connor’a filmde Alana Haim, Gaby Hoffmann, John Magaro, Hope Davis ve Bill Camp’in güçlü performansları, filmin sessiz gerilimini yukarı taşıyor.
Rock’n roll’un efsane ismi Chris Isaak, Epifoni 10. yıl konserleri serisi kapsamında 20 Haziran 2026 akşamı Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda müzikseverlerle buluşacak.
Platin plak sahibi ve Grammy adayı Chris Isaak, müzik dünyasına damgasını vuran 13 stüdyo albümü ve 12 hit single ile uluslararası bir ikon hâline geldi. “Wicked Game”, “Baby Did a Bad, Bad Thing”, “Blue Hotel” gibi efsaneleşmiş şarkılarıyla tüm dünyada milyonlarca dinleyiciye ulaştı ve Spotify’da toplam 1.3 milyar dinlenme sayısına erişti.
Müzikleri, Eyes Wide Shut, True Romance, Blue Velvet ve Wild at Heart gibi kült filmlerde yer aldı. David Lynch filmlerindeki unutulmaz performansları, SHOWTIME’da yayımlanan The Chris Isaak Show dizisi, The X Factor Australia jüri üyeliği ve The Chris Isaak Hour programındaki sunuculuğuyla sinema ve televizyon dünyasında da kalıcı bir iz bıraktı. Americana Honors tarafından Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne layık görülen Isaak, 2024 yılında efsane albümü Heart Shaped World’ün 35. yılını kutladı. Albümde yer alan “Wicked Game”, sanatçının dünya çapındaki büyük çıkışını simgelemeye devam ediyor.
Chris Isaak, İstanbul konserinde kariyerinin klasikleşmiş hitlerini seslendirecek ve hayranlarına unutulmaz bir müzik deneyimi yaşatacak. Konserin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Leyla Pekmen’in insan ve doğa ilişkisini ölçek, temsil ve merkez kavramları üzerinden yeniden düşündüğü “İçerisi” başlıklı kişisel sergisi, 23 Aralık 2025-27 Ocak 2026 tarihleri arasında BüroSarıgedik’te sanatseverlerle buluşacak.
Leyla Pekmen seride, şekilli tuvallerle modernist resim yüzeyinin katı çerçevesini bilinçli biçimde bükerek; izleyiciyi doğanın belirlediği yeni bir düzenin içerisine davet ediyor. Sergide doğa olağanüstü boyutlara sahip: dev dalgalar, abartılı büyük çiçekler ve orantısız ağaçlar. İnsan ise küçük, geçici ve kırılgan. Bu yer değişikliği bir karamsarlık önermiyor; aksine, insan merkezli bakışın yerini doğanın ağırlığına bıraktığı farklı bir ölçekleme sunuyor.
Gündelik hayat sahnelerinde insanlar sıradan hayatlarına devam ederken, doğa artık edilgen bir fon olmaktan çıkıyor; izleyen, kaydeden, tanıklık eden bir özneye dönüşüyor. Çiçeklerin içindeki gözler, polenlerin birbirine dokunuşu ve sanatçının kendi boyadığı kumaşların duyusal dokusu, doğayı hem hassas hem de dikkatle izleyen bir varlık olarak görünür kılıyor. Seramikten üretilmiş dev dalgalar, kırılgan malzemeleri ve etkileyici kütleleriyle tehdit ve korunma arasında ince bir denge kurarken; yanlarına yerleştirilen küçük plastik insan figürleri, insanlığın hem maddi hem kavramsal kırılganlığına işaret ediyor. Sergide ayrıca sanatçının Kızkardeşlik adını verdiği iki yeni seramik eseri ve bu seriyle ilişkili kâğıt üzeri resimleri yer alıyor. Bu çalışmalar, kadın figürlerinin birbirine yaslanan, birbirini taşıyan ve ortak bir ritim içinde var olan temsillerini öne çıkarıyor. Organik formlar ve simetrik yüzey düzenlemeleri, dayanışmanın hem görsel hem de kavramsal bir motif olarak tekrarlandığı bir beden dili oluşturuyor. Pekmen bu serilerde doğa-insan ilişkisini kadın figürleri üzerinden yeniden düşünerek, birlikte var olmanın sessiz ama güçlü bir estetiğini kuruyor.
Serginin kumaştan üretilmiş dev bir çiçek heykeli de yer alıyor. Kumaşlardan yapılmış bu büyük ölçekli çiçek hem narin hem de dirençli bir beden olarak ortaya çıkıyor. Çiçeğin yaprakları ve birbirine dokunan organik uzantıları, hassasiyet ve temas fikrini heykelsi bir jest hâline getiriyor. “İçerisi”, doğayı romantikleştirmeden; onu ölçüyü, hafızayı ve sahneyi belirleyen bir varlık olarak yeniden düşünmeye çağırıyor. Pekmen’in resim alanını bükerek kurduğu bu dünya, izleyiciyi insan-merkezli bir bakıştan sıyrılmaya ve doğanın merkez aldığı yeni bir algı mekânına adım atmaya davet ediyor.
Gazeteci, senaryo yazarı ve podcast sunucusu Dolly Alderton’un ghosting gibi bu çağın ilişki sorunlarını eğlenceli bir dille kaleme aldığı kitabı Hayaletler, Elif Güney’in çevirisiyle Mundi’den çıktı.
Yıllarca ilmek ilmek işlenmiş değerli arkadaşlıklar, güçlü aile bağları, başarılı bir kariyer, Londra’da kendine ait bir ev... Tüm bunlara sahip bir hayat kusursuz gözüküyor, değil mi? Ama 30’larının başlarındaki Nina Dean’e göre bu hikâye hâlâ eksik...
Çevrim içi tanışma uygulamaları, alakasız birkaç cümle ve minik bir profil fotoğrafıyla tanınan müstakbel partnerler, anlamsız sohbetler ve kendi duygularından kaçanlarla yaşanan ilişkilerin kaçınılmaz sonu: “Hayalet”e dönüşen eski sevgililer...
Nina’nın bu mücadelesinde çok tanıdık bir şey var üstelik: “Erkeklerden hoşlanan 30’lu yaşlarda bir kadın olmak demek hem onların duygularına tercüman olmak hem gururlarına bakıcılık yapmak hem de egolarına arabuluculuk etmek demek.”
Müzikseverleri müzik, yaratıcılık ve teknoloji ekseninde birleştiren Sónar Istanbul’un 10. edisyonu, %100 Müzik katkılarıyla 10 ve 11 Nisan’da Zorlu PSM’de gerçekleşecek.
10. yılını kutlamaya hazırlanan Sónar Istanbul, öncü sanatçıları, yenilikçi düşünürleri ve son on yıla damga vuran yaratıcı toplulukları bir araya getirecek. 9 yıldır üst üste aralıksız Zorlu PSM’de gerçekleşen Sónar Istanbul’da bu yıl elektronik ve dijital kültürün dönüşümüne yön veren yeni formatlara, taze iş birliklerine ve geleceğin seslerini ortaya çıkaran yenilikçi projelere ev sahipliği yapacak. Elektronik müziğin dünyaca ünlü isimleri ile yerli sahnenin güçlü temsilcilerini aynı line-up’ta buluşturan festival, iki gün boyunca etkileyici görsel ve işitsel performanslarla Zorlu PSM’nin tüm alanlarında canlı ve dinamik bir festival atmosferi yaratacak.
Sónar Istanbul, Zorlu PSM’nin farklı alanlarında 10-11 Nisan 2026 tarihlerinde dünyaca ünlü sanatçıları ve yaratıcı toplulukları bir araya getirerek katılımcıları müzik, teknoloji ve yaratıcılığın birleştiği özel bir atmosferle buluşturacak. Sónar Istanbul’un 10.edisyonunun line up’ı yakında duyurulacak.
Sónar Istanbul’un 10. edisyonunun biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.