Ágota Kristóf’un farklı dönemlerde yazdığı iki metnini bir araya getiren Neredesin Mathias?, Feyza Zaim’in çevirisiyle Can Yayınları’ndan çıktı.
Metinlerden “Line” 1978 yılında yazıldı, “Mathias” ise –yazım tarihi kayda geçmediyse de– yazarın belirttiğine göre 1970’lerin başına dayanıyor. Her ikisi de, farklı yollardan olsa da, yazarın takıntılarını ortaya çıkarıyor: Çocukluk ve onun sürüklenen bir dünyadaki ürkütücü zekâsı, ikiz idealine duyulan özlem, sözcüklerin aldatıcılığı, hayatın umutsuzluğu, zamanın seyrelmesi.
Kristóf sürgünün hayatında yarattığı kopuşun ötesine geçerek, taviz vermez bakışıyla saptadığı, hayatını bütünüyle kaplayan hayal kırıklığı yığınından azade kalabilmiş görünen o tek alana, sert ve zorlu çocukluğuna özlem duymaya devam eder. Dışarıdaki dünyanın gidişatını pek umursamadan, onu harekete geçirebilecek bir meselenin, tek bir meselenin varlığından söz eder: “Çocuk ve çocukluk meselesi.”
Yıllar içinde oluşturduğu özgün müzikal diliyle dünya çapında ün kazanan piyanist ve besteci Ludovico Einaudi, 27 Eylül akşamı Volkswagen Arena’da yeniden İstanbul’daki dinleyicileriyle buluşacak.
Her performansında izleyicilerini notaların büyüsüne kaptıran Einaudi, Stagepass organizasyonuyla bir kez daha İstanbul’a geliyor. İstanbul’da verdiği tüm konserlerde biletleri günler öncesinden tükenen, her performansında izleyicileri benzersiz bir duygusal yolculuğa çıkaran sanatçı, bu özel gecede piyanosunun başında en sevilen eserlerini seslendirecek.
Ludovico Einaudi, klasik müziği minimalizm, elektronik öğeler ve çağdaş dokunuşlarla yeniden yorumlayan kendine has tarzıyla tanınıyor. “Divenire”, “Nuvole Bianche”, “Una Mattina” ve “Experience” gibi hafızalara kazınan eserleri, sinema ve televizyon dünyasında da derin izler bıraktı. Nomadland ve The Third Murder gibi filmlerde yer alan müzikleriyle kitlelere ulaşan Einaudi, sahnede yarattığı atmosferle izleyicilerini bambaşka bir dünyaya taşıyor.
27 Eylül akşamı Volkswagen Arena’da gerçekleşecek konserin biletleri 16 Haziran Pazartesi saat 13.00’te satışa çıkacak.
Taha Düzler’in şarkılardan aldığı ilhamla şekillendirdiği ilk kişisel sergisi “Günümüzü Kazmak”, 14 Haziran – 6 Temmuz 2025 tarihleri arasında Eldem Sanat Alanı | MAHZEN’de sanatseverlerle buluşuyor.
Sergideki her bir çalışma, şarkıların taşıdığı duyguları somutlaştırarak kişisel hikâyelerle harmanlıyor. Grotesk bir yaklaşımla tanıdık olanın yabancılaşmasına odaklanan sanatçı, geleneksel seramik formlarını dönüştürerek izleyiciyi alışılmış olanla kurduğu ilişkiyi yeniden düşünmeye davet ediyor. Tanıdık imgeler, yerinden edilmiş anlamlarla yeniden kurgulanırken, sergi izleyiciye hem kişisel hem de ortak geçmişin izlerini takip edebileceği bir alan açıyor.
Eldem Sanat Alanı | MAHZEN: Dalyancı Konağı, Akcamii Mumcu Sokak No: 7 Odunpazarı / Eskişehir
Eser fotoğrafı Kubilay Civelek tarafından çekilmiştir.
Salihcan Sezer’in sıradan hayatların içindeki kırılma anlarının, hayatın yıkıntıları arasında umudu arayanların hikâyelerini anlattığı kitabı Yeni Hayatlarının İlk Günü, Bilgi Yayınevi’nden çıktı.
Bu kitapta; batmak üzere olan bir müzikholde yıldız olmayı hayal eden bir bulaşıkçının, lise aşkı ve hayat mücadelesi arasında sıkışan bir genç kızın, son kez mesleğini icra eden bir gassalın ve koleksiyon tutkusu peşindeki iki çocuğun masumiyetinin ve daha nicesinin öyküsü yer alıyor.
“Lanetli bir günahkâr mıydı? Balığın karnında sabredip, hatalarını tekrarlamamak üzere düzeltecek ve kutsal merhamete kavuşup gün ışığına ulaştığında insanları iyiliğe ve güzelliğe yönlendirecek bir nebi adayı mıydı? Kurada ismi çıkan sıradan bir şanssız mıydı?”
Pera Film’in Onur Ayı’na özel programı “Olduğum Gibi”, 28 Haziran-9 Temmuz arasında Pera Müzesi Oditoryumu’nda sinemaseverlerle buluşacak.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi Film ve Video Programları (Pera Film), Onur Ayı kapsamında düzenlediği bireysel kimliklerin sinemadaki ifadesine odaklanan “Olduğum Gibi” başlıklı film programında; 90’lar Amerikan bağımsız sinemasından iki çarpıcı yapımla bireysel kimlik, aidiyet ve arzular üzerine bir sinema yolculuğu sunuyor. “Olduğum Gibi”, dile getirilemeyen duygular, arzular ve aidiyet kavramını farklı şekillerde deneyimleyen karakterlerin izini sürüyor. Siyah-beyaz karelerde şekillenen gündelik bir ilişki arayışından, otoyollarda kayıp bir geçmişin peşine düşülen melankolik bir yolculuğa uzanan program, 90’lı yılların alternatif sinema diline ve kuir temsiline dikkat çekiyor.
Programda yer alan, Rose Troche imzalı 1994 yapımı Balık Tut, Chicago’da yaşayan genç bir kadının yeni bir aşka yönelirken kimliği ve arzularıyla kurduğu ilişkiyi konu alıyor. Düşük bütçeyle çekilen, siyah-beyaz estetiğiyle dikkat çeken film, döneminin kuir sineması içinde öncü örnekler arasında yer alıyor. Yönetmenliğini Gus Van Sant’ın üstlendiği, 1991 yapımı Benim Güzel Idaho’m ise, narkolepsi hastası Mike ile ayrıcalıklı bir geçmişe sahip Scott’un, Portland’dan İtalya kıyılarına uzanan yolculuğunu anlatıyor. Shakespeare’den esinlenen anlatı yapısıyla dikkat çeken film, aidiyet, yalnızlık ve sevgi temalarını hassas bir dille ele alıyor.
Bireysel kimliklerin sınırlarını araştıran, arzuların ve suskunlukların sinemasal ifadesini öne çıkaran “Olduğum Gibi” başlıklı program hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Program:
Balık Tut
28 Haziran Cumartesi – 15.00
4 Temmuz Cuma – 19.00
Benim Güzel Idaho’m
29 Haziran Pazar – 15.00
9 Temmuz Çarşamba – 19.00
Bozlu Art Project, Sara Baruh’un “Böylece” başlıklı kişisel sergisini 26 Temmuz’a kadar Mongeri Binası’nda sanatseverlerle buluşturuyor.
Sara Baruh’un 1990’lı yılların sonlarından beri geliştirmeye devam ettiği, farklı noktalarda çatallanan ve asimetrik gelişim izlekleri üzerinde ilerleyen sanat pratiği, çoğunlukla soyut anlayışların, kimi zaman da figürün sunduğu sayısız resimsel olanağı kapsayan zengin bir külliyata kaynaklık ediyor. Baruh’un seçtiği kâğıdın, boyanın ve tuvalin dokusunu her zaman koruyarak ve özünde bu dokulara resimsel jestlerle eklemeler yaparak özgürce peşinden gittiği deneysel yaklaşım, sanatçının üretimlerindeki çatallanma noktalarını belirliyor. Baruh’un yeni sergisi “Böylece” sanatçının hem birleşen hem de ayrışan izlekler üzerinde ürettiği yakın dönem çalışmalarını bir araya getiriyor.
“Sara Baruh hem tuvallerinde hem de kâğıt eserlerinde nokta, çizgi, renk ve lekelerden oluşan enerji alanları yaratır. Bu alanları oluşturan dışavurumcu boya kullanımı, doğadan ödünç alınmış figür fragmanları ve akışkan formlar, bir soyut resim grameri içinde ve grafitiyi de anımsatan bir zindelikle hem bilinci hem de bilinçaltını harekete geçiren imgeler doğurur. Eserlerini üretirken Baruh’un her daim bir başlangıç noktası olarak gördüğü doğanın kendisi de sergide kendine yer bulur. Pek çoğumuzun iç mekânlarda görmeye alışkın olduğumuz bitkiler, sergi boyunca onları canlı tutmak üzere tasarlanmış tam spektrum aydınlatmaların ışığıyla aşina olmadığımız biçimlere bürünür.
İz bırakma hâli ve arzusu Baruh’un sanatla kurduğu ilişkinin temelinde yer alır. Bu arzuyla harekete geçme ve ortaya çıkan hâlin içinde kalma durumları, deyim yerindeyse sanatçının noktalarla ördüğü kompozisyonlarında en belirgin biçimleriyle görünür olur. Baruh’un noktaları resimsel jestlerle tekrar ederek ulaştığı meditatif hâle izleyici de noktaların toplamıyla oluşan kompozisyonlardaki akışı takip ederken ulaşabilir. Böylece eserler sanatçının üretim sürecinde içinde bulunduğu hâl ile izleyiciyi davet ettiği hâli birleştiren birer geçiş kapısına veya ara yüze dönüşürler.
Arkalarında izleyicilerin kendi düşüncüleriyle baş başa kalacakları zihinsel mekânlara doğru açılan bu kapılar, Baruh’un sanat pratiğini bütüncül olarak değerlendiren metinler arası okumaları da bu mekânlara davet eder. Sanatçının sıklıkla severek kullandığı el yapımı kâğıtlarda en açık hâlleriyle karşımıza çıkan, aşınmayı ve pürüzü gizlemeyen yüzeyler zamana ve tesadüfe dair kavramsal sorgulamaları bu okumalar çerçevesinde sürdürmeyi mümkün kılar. Böylece resim, tüm görkemiyle hâlâ keşfedilmemiş zihinsel mekânları alışılmadık bir ışıkla aydınlatan bir yol göstericiye dönüşür.”
Gazeteci, yazar Özgür Mumcu’nun türler arası karşılaşmanın, gezegen çapında komploların ve kırılgan umutların hikâyesini kaleme aldığı yeni romanı Dünyalılar, April Yayıncılık’tan çıktı.
İlk romanı Barış Makinesi; İngilizce, Almanca, İtalyanca, Arapça başta olmak üzere 11 dile çevrilerek dünyanın dört bir yanında okurlarla buluşan Mumcu, Dünyalılar ile edebiyat dünyasına geri dönüyor. Roman yalnızca geleceği değil, geçmişimizi de yeniden sorgulatan soluk soluğa bir maceraya davet ediyor. Mumcu, yeni dünyanın şifrelerini odağına alarak, felsefi altyapısı ve macera dozuyla iddiasını kanıtladığı Dünyalılar ile çıtayı daha da yükseğe koyuyor.
“İstanbul’a bir uzay gemisi düştü. Evrende yalnız olmadığımız artık sır değil. Peki gelenler kim? Misafir mi, işgalci mi? Peki insanlık, kendi karanlığıyla başka bir evrenden gelenler üzerinden yüzleşmeye hazır mı?”
Sakıp Sabancı Müzesi’nin klasikleşen yaz etkinliklerinden Müzede Suare, bu yıl “Başka Biçimler, Tanıdık Hâller” temasıyla 17-22 Haziran tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak.
Sabancı Vakfı’nın katkıları ve Başka Sinema iş birliğiyle düzenlenen açık hava film gösterimleri, Boğaz manzaralı Fıstıklı Teras’ta gerçekleşecek. Bu yıl “Başka Biçimler, Tanıdık Hâller” temasıyla hazırlanan seçki, sinemanın farklı anlatım biçimlerini tanıdık duygularla buluşturarak izleyiciyle güçlü bağlar kurmayı hedefliyor. Sabancı Vakfı’nın Kısa Film Yarışması’nda ödül alan ve toplumsal konulara odaklanan kısa filmlerle başlayacak program, Müzede Suare seçkisiyle devam edecek.
Müzede Suare, 17 Haziran Salı günü yapay zekâ ile üretilmiş ilk uzun metraj belgesel olan Gerçek Ötesi (Post Truth)’nin ekip katılımlı dünya prömiyeriyle başlayacak. Alkan Avcıoğlu’nun yönettiği film, izleyiciyi bilgi çağının çarpıtılmış gerçekliğiyle yüzleştirecek. 18 Haziran Çarşamba, Robbie Williams’ın hayatını anlatan Better Man, Türkiye’de ilk kez Müzede Suare kapsamında gösterilecek. Michael Gracey’nin yönettiği film, Williams’ın çocukluğundan Take That yıllarına ve solo kariyerine uzanan yolculuğunu müzik eşliğinde anlatıyor. 19 Haziran Perşembe, Doğuş Algün’ün yönettiği Ölü Mevsim izleyiciyle buluşacak. Funda Eryiğit ve Ece Yaşar’ın başrollerini paylaştığı film, kişisel bir kaybın ardından muhafazakâr bir mahallede sıkışıp kalan iki kız kardeşin hayatına odaklanıyor. Gösterim, film ekibinin katılımıyla gerçekleşecek.
20 Haziran Cuma, sinema tarihinin en ikonik isimlerinden Charlie Chaplin imzalı Altına Hücum (The Gold Rush), 100. yıl vizyonu öncesi gösterimiyle izleyiciyle buluşacak. 21 Haziran Cumartesi, Oscar Wilde’ın kült eseri Ciddi Olmanın Önemi (The Importance of Being Earnest), National Theatre Live yapımıyla Türkiye’de ilk kez gösterilecek. Max Webster’ın sahneye taşıdığı yapım, iki centilmenin yalanlar üzerine kurulu ilişkileri üzerinden toplumsal rolleri zekice sorguluyor. Müzede Suare 22 Haziran Pazar günü, 2073 filmiyle ile sona erecek. Asif Kapadia’nın yönettiği film, belgesel görüntüler ile kurgusal sahneleri bir araya getirerek iklim krizi, gözetim teknolojileri ve küresel eşitsizlikler gibi çağımızın önemli meselelerini ele alıyor.
Altı gece boyunca sürecek Müzede Suare 2025’in biletlerini SSM’nin internet sitesi ve Biletinial platformundan satın alabilirsiniz.
Depo’da sanatseverlerle buluşmaya devam eden “ARADA 1997-2003: Belgelerle Şakalaşıyoruz” sergisi kapsamında, Neriman Polat ve Gül Ilgaz’ın katılımıyla 12 Haziran Perşembe saat 17.00’de bir sergi turu düzenlenecek.
Nergis Abıyeva küratörlüğünde gerçekleşen “ARADA 1997-2003: Belgelerle Şakalaşıyoruz” adlı arşiv sergisi, dört sanatçı arkadaş olan Gülçin Aksoy (1965-2024), Nancy Atakan (d. 1946), Gül Ilgaz (d. 1962) ve Neriman Polat’ın (d. 1968) arşivlerinden bir seçkiyi sunuyor. Sergi, dört sanatçının iş birliğinin ilk kamusal çıktısı olan ve 1997 yılında Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen “Arada” sergisinden başlayarak 2003 yılında Karşı Sanat’ta katılımcıları genişleyen ve daha kolektif bir yapıya bürünen “Aileye Mahsustur” başlıklı sergiye uzanan bir zaman dilimini mercek altına alıyor. “ARADA 1997-2003: Belgelerle Şakalaşıyoruz”, 1990’ların güncel sanat tarihi yazımına alternatif bir anlatıyla katkıda bulunurken, grubun humour’ını, neşesini, mizahi yönlerini de açığa çıkarıyor.
Söyleşi herkesin katılımına açık olacak. “ARADA 1997-2003: Belgelerle Şakalaşıyoruz” sergisini 12 Temmuz’a kadar Depo’da ziyaret edebilirsiniz.
Sanatçı Ali Kazma ile yazar Alberto Manguel, İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’ndeki “Aklın Manzaraları” sergisi kapsamında 14 Haziran’da bir araya gelecek.
Ali Kazma’nın 13 Haziran 2025 – 1 Şubat 2026 tarihleri arasında izleyici ile buluşacak sergisi “Aklın Manzaraları” Kazma’nın 2010’lardan itibaren kitap ve edebiyat üzerine odaklandığı çalışmalarına yer verecek. Ayrıca sergi, sanatçının video yapıtlarını ve Kazma’nın geniş fotoğraf arşivinden bir seçkiyi de ağırlayacak.
Bu sergide, Arjantin asıllı yazar ve kitap tarihçisi Alberto Manguel’in kütüphanesinin Portekiz’e taşınma sürecini ele alan ve Türkiye’de ilk kez gösterilecek videosu “Alberto Lizbon’da” (2024) da yer alacak.
Sanat ve edebiyatın kesişim noktasında gerçekleşecek ve moderatörlüğünü serginin küratörlerinden Demet Yıldız Dinçer’in yapacağı söyleşide, dünyanın “şiirsel” bir haritasını çıkarmaya çalışan Kazma’nın yapıtları ile sanatçının “gerçeklik ile hayal gücü arasında bir dönüşüm portalı” olarak tanımladığı Manguel’in düşünsel dünyası üzerine sohbet edilecek.
14 Haziran 2025, Cumartesi günü, saat 15.00’te İstanbul Modern Oditoryum’unda gerçekleşecek söyleşi ücretsiz olacak. Konuşma dili İngilizce olacak ancak simultane çeviri desteği verilecek.
Ayrıca bu söyleşi dışında Alberto Manguel, 13 Haziran Cuma günü 16.00 – 18.00 saatleri arasında Yapı Kredi Yayınları Beyoğlu Kitabevi’nde kitaplarını imzalayacak.