Türk fotoğrafçılığının büyük ustası İzzet Keribar’ın, 1952’den günümüze çektiği İstanbul fotoğraflarından ve dünya müzelerinden oluşan bir seçki, 29 Ağustos’a kadar 42 Maslak’ta yer alan Artgalerim’de sanatseverlerle buluşuyor.
Fotoğraf sanatının en önemli isimlerinden İzzet Keribar’ın, yirminci yüzyılın ikinci yarısının hemen başından 21. yüzyılın ilk çeyreğine uzanan dönemde çektiği, İstanbul fotoğraflarından oluşan “Analogdan Dijitale” sergisinin küratörlüğünü Ercüment Çilingiroğlu üstleniyor. Sergide, sanatçının uzun bir zaman aralığında çektiği, İstanbul’un farklı yüzlerini yansıtan, kentin görsel olarak keskin değişimini yüzümüze vuran fotoğraflar yer alıyor. Geçmişte analog, yakın dönemde ise dijital fotoğraf makineleriyle çekilen fotoğraflar, ziyaretçilere, teknolojik değişimin fotoğraf sanatındaki etkilerini görme fırsatı da sunuyor.
Günümüzde renk, ışık, doku ve grafik ögeler gibi biçimsel unsurları içeren fotoğraflarla öne çıkan Keribar’ın bu sergisinde sanatseverler sanatçının üç çeyrek asra yayılan sanatsal yolculuğundaki farklı tarzları görme fırsatı da buluyor. Küratörlüğünü Ercüment Çilingiroğlu’nun üstlendiği sergide, sanatçının sınırlı sayıda diasec baskılı kolaj fotoğrafları da yer alıyor.
Künye:
1. İzzet Keribar, 1953, Beykoz Eski Tekneler 55x78cm, fotoğraf
2. İzzet Keribar, 1953, Eminönü Balıkçılar, 55x79cm, fotoğraf
3. İzzet Keribar, 1955, Kız Kulesi, 48x67cm, fotoğraf
4-6. İzzet Keribar Retrospektif Sergisi
Stéphanie Vernet’nin bir kitabın okura ulaşana geçirdiği yolculuğu, yayıncılık dünyasının perde arkasını anlattığı kitabı Kitabın Büyüleyici Yolculuğu, Camille De Cussac’ın resimleri ve Bade Baran’ın çevirisiyle hep kitap’tan çıktı.
Bir kitap fikri nasıl ortaya çıkar? Kitaplar nasıl basılır, dağıtılır ve satılır? Bir kitabın üretiminde kimlerin emeği vardır? Kitapçılar ve kütüphanelerin okuma kültüründeki rolü nedir? Rengârenk illüstrasyonlarla oluşturulmuş bu kitap sayesinde, editörün masasından grafikerin bilgisayarına, matbaadan kitapçılara ve kütüphanelere kadar, bir kitabın okura ulaşana dek nerelerde ve hangi usta ellerde hayat bulduğunu adım adım takip edeceksiniz.
27 Eylül-12 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek 35. Akbank Caz Festivali’nde sahne alacak yeni isimler belli oldu.
Türkiye’nin en köklü caz festivallerinden Akbank Caz Festivali, 35. yılında da “Şehrin caz hali” mottosuyla dünya caz sahnesinin dikkat çekici isimlerini İstanbul’da müzikseverlerle buluşturacak. Akbank Sanat ile BKM organizasyonundaki festivalde sahne alacak yeni isimler açıklandı.
Grammy ödüllü Brezilyalı piyanist ve vokalist Eliane Elias, Brezilya müziğini ve cazı etkileyici sesi ve virtüözlüğüyle buluşturacağı bir performansla sahnede olacak. Müzik türlerinden bağımsız ve sınırsız bir füzyon anlayışı benimseyen “stretch music” tarzının öncüsü, trompetçi, prodüktör ve besteci Chief Adjuah (önceki adıyla Christian Scott), dinleyicileri cazın geleceğine doğru bir yolculuğa çıkaracak. Piyanist Alfredo Rodriguez ve perküsyoncu Pedrito Martinez; cazı, Afro-Küba müzikal geleneklerinin perküsyon ve vokal stilleriyle bir araya getirdiği performanslarıyla sahnede olacak. Türkiye’nin ilk kadın caz piyanisti olan Nilüfer Verdi, aktivist yönüyle de tanınan bir sanatçı olarak triosuyla birlikte “barış için şarkılar” çalacak.
Flamenkoya getirdiği deneysel ve modern yaklaşımıyla tanınan ve Rosalía’dan Lee Ranaldo’ya uzanan iş birlikleriyle dikkat çeken Raül Refree, akustik enstrümanları sampler’lar ve çeşitli dokularla harmanladığı El Espacio Entre albümünü sahneye taşıyacak. Cazın özgün üçlü formatlarından gitar, Hammond org ve davulu bir araya getiren Önder Focan & Yavuz Darıdere “Legendary Hammond Trio”, genç müzisyen konuklarıyla birlikte dinleyicilere müzikal zenginliğiyle renkli bir caz akşamı yaşatacak. Usta perküsyoncu Adam Rudolph’un “Invisible Threads” projesi, başta usta müzisyenler Okay Temiz ve Hacı Tekbilek olmak üzere, farklı coğrafyalardan müzisyenleri bir araya getirerek kolektif müziğin kültürler arası iyileştirici etkisini sahneye taşıyacak.
Festival, caz tınılarıyla gece boyu temponun düşmeyeceği, bol danslı All Night Jazz buluşması için Hindistan doğumlu DJ ve prodüktör Jitwam’ın hip-hop, house ve soul etkili seçkilerinden oluşan DJ setini ağırlayacak. Öncesindeyse Grup Ses, dinleyicileri arşivinden seçtiği plaklarla caz, funk, krautrock, psikedelik ve post-punk gibi türler arasında bir yolculuğa çıkaracak. Polonya çıkışlı grup Niechęć, karanlık, sinematik ve elektronik seslerin jazz-noir estetiğiyle örüldüğü yeni albümünden parçaları İstanbul dinleyicisiyle ilk kez paylaşacak. Lokal alternatif sahnenin dikkat çeken isimlerinden multi-enstrümanist Dilan Balkay, trompet ve vokallerin etrafında kurulmuş duygu yüklü melodileriyle etkileyici bir performans sunacak. Müzik hayatını New York ve İstanbul arasında kurmuş ve güçlü kompozisyonlarıyla dikkat çeken davulcu Ömercan Şakar, sesin birleştirici gücüne olan bağlılığını yansıtmaya devam ettiği projelerinden biri olan Project OM 4.0 ile Caz Kulüpleri Gecesi’nde sahne alacak. Caz ve tiyatroyu yıllardır başarıyla birleştiren Sinem İslamoğlu Group, neo-soul’un cazla harmanlandığı modern tınılara, geniş repertuarı ve özgün yorumlarında yer verecek.
Açıklanacak yeni isimlerle birlikte daha da zenginleşecek olan 35. Akbank Caz Festivali hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Türkiye’den ve dünyadan tiyatro, dans ve performans disiplinlerinde üretilen alternatif işleri seyirciyle buluşturan Istanbul Fringe Festival, 19-27 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek 7. edisyonuna hazırlanıyor.
Yenilikçi ve yaratıcı gösterilere, atölyelere ve buluşmalara programında yer veren festival; bu yıl da yeni mekanlar, ulusal ve uluslararası iş birlikleri ve gece etkinlikleri ile yeni keşiflere alan açıyor. Festival bu yıl toplamda 26 gösteri ve 6 atölyenin yanı sıra buluşmalar ve partilerle, bir kez daha katılımcılarına özgür bir keşif alanı açacak. Türkiye’nin yanı sıra Belçika, Fransa, Filistin, İspanya, İtalya, İsviçre, Kanada, Kıbrıs ve Slovenya olmak üzere toplam 10 ülkeden ekipler İstanbul’da ağırlanacak.
Açılış etkinliğini 19 Eylül’de Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy’de gerçekleştirecek. Festivalin klasikleşen “Fringe Kısalar” başlığı altında “The World Behind” ve “PE***E” gösterileri seyirciyle buluşacak. Festivalin son gününde ise Paribu ile “Arter'de Uzun Cumartesi” kapsamında, Istanbul Fringe Festival ve Moussem’in ortak yapımıyla bir tibia x fibula tasarımı olan “Kaçak Çay Saati” (27 Eylül, 18.00) bir kez daha Fatih Gençkal ve Mustafa Zeren’i seyirciyle buluşturacak.
Her yıl yeni mekânlarda yeni deneyimler sunan festival, bu yıl, başta Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy olmak üzere, Paribu Art, Eksi On Altı Mekan, TheraPera, İMÇ Atölye 5554, Paşa Han, BarınHan, Cihangir Atölye Sahnesi, Arter, Üsküdar Belediyesi Bağlarbaşı Kültür Merkezi, Komünite, ENKA Oditoryumu, çakSTÜDYO, Zorlu PSM %100 Studio Sahnesi, Kadıköy Sineması, MSGSÜ İDK Modern Dans ASD Bomonti Yerleşkesi ve Karga gibi farklı disiplinlerde mekânlara yayılacak.
7. Istanbul Fringe Festival’ın biletleri tiyatrolar.com.tr’de satışa sunuldu. Festival programını Instagram hesabından takip edebilirsiniz.
Göcek, Bedri Rahmi Koyu’nda yer alan Miori, AWC Contemporary’nin sunduğu sanat eseri seçkisi zaman ve doğanın şekillendirdiği tenha bir koyda sanatseverlerle buluşuyor. Miori by the Sea, doğal bir kıyı ortamında mitoloji, doğa ve hafızanın kesişim noktasını keşfetmeye davet ediyor.
Miori adlı mitolojik tanrıça figürü etrafında şekillenen proje, deniz, ateş ve taş gibi elementlerle şiirsel bir anlatı kuruyor. Sergi, adı “güzel bir başlangıç” anlamına gelen mitolojik tanrıça Miori'nin figürü etrafında şekilleniyor. Ayça Okay’ın küratörlüğünü üstlendiği seçki, bu deneyimi mekânla bütünleşen yaşayan bir hikâyeye dönüştürüyor.
Yalnızca deniz yoluyla ulaşılan Türkiye’nin ilk Riva Lounge’ı, Miori, kara ve denizin birleştiği sembolik bir yeri temsil ediyor ve ziyaretçileri, ataların inançları ve mekânsal anlatıların katmanları aracılığıyla manzarayı yorumlamaya davet ediyor. Sergide Jake Michael Singer, Mert Ege Köse, Carole Feuerman, Joana Vasconcelos ve Miguel Rodriguez’in eserleri yer alıyor. Ateş, titreşim ve yansıma gibi temel süreçlerle şekillenen heykelleri, ritüel ve form, malzeme ve hafıza arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor. Bu sanat eserleri, yüzey ve derinlik arasındaki zamansız gerilimi yansıtarak doğal çevre ile etkileşime giriyor.
1 Haziran 2025’te Göcek’te açılan Miori, uluslararası Riva Destinations ağının bir parçası. Sadece deniz yoluyla erişilebilir ve maun, paslanmaz çelik ve akuamarin döşeme gibi özel malzemelerle tasarlanan Miori’de konuklar, çevredeki koylarda gün batımı ritüellerinin veya özel yat gezilerinin tadını çıkararak, eğlenceyi zarafetle harmanlayabiliyorlar.
Sanat, çevre ve tasarımın bu entegrasyonu, bağlam odaklı, disiplinler arası sergilere adanmış Dubai merkezli bir platform olan AWC Contemporary’nin vizyonunu yansıtıyor. Rezidanslar, iş birlikleri ve küresel ortaklıklar aracılığıyla galeri, sanatsal alışverişi ve kültürel diyaloğu teşvik ediyor. Araştırma temelli ve iş birliğine dayalı yaklaşımıyla tanınan küratör ve kültür stratejisti Ayça Okay tarafından küratörlüğünü üstlenilen sergi, mitin maddeye, anlatının deneyime dönüştüğü bir alan sunuyor.
Künye:
1-2. Jake Michael Singer Sea Murmur 300 x 250 x 200 cm Aluminum
3-4. Mert Ege Kose Half Of Everything 350 x 240 x 60 cm Aluminum
5. Mert Ege Kose Sea Amorph 350 x 150 x 50 cm Aluminum
6. Miori by the Sea
Don DeLillo’nun babalara ve oğullara, yaşam ve ölümün çıkmazlarına dair sarsıcı ve düşündürücü romanı Sıfır K., Emirhan Burak Aydın’ın çevirisiyle Siren Yayınları’ndan çıktı.
DeLillo, bu romanda, zamanımızın bir resmini çiziyor ve eski bir soruyu yeniden ele alıyor: Niçin yaşıyoruz? Bu soru, bu romanda, niçin öldüğümüzü de kapsayan, neoliberal düzene karşıt bir zemine ve ancak Don DeLillo’nun altından kalkabileceği bir olay örgüsünün geri planına yerleşiyor.
Sıfır K, babası ile mesafeli bir ilişkisi olan ve oradan oraya savrularak yaşamak dışında bir iddiası bulunmayan Jeffrey Lockhart’ın babasının daveti üzerine ölümü kabul etmeyen ultra zenginlerin kurduğu bir merkeze ziyareti ile açılıyor. İnsanların ölümsüzlük satın alabildiği bir merkez burası, kriyoteknoloji vasıtasıyla yaşayanları donduran ve ileriki zamanlarda canlandırılmak üzere saklayan, ölümü ölümden yoksun kılan, çölün ortasında ve yeraltında bir yok-yer. Jeffrey’nin bu ilk ziyareti, Orta Asya’dan New York’a, soğuktan sıcağa, sanatın tesellisinden kalabalıkların ıssızlığına uzanan ve paylaştığımız bu korkunç ve güzel yaşamın kırılganlığını ortaya koyan bir macerayı başlatıyor.
“Ölmek, kırılması güç bir alışkanlıktır.”
Fellini Félin, Garanti BBVA Genç Konserleri kapsamında 4 Ekim’de Zorlu PSM’de konser verecek.
Etkileyici gitar melodileri, zengin elektronik altyapıları ve melankolik vokalleriyle bir araya gelen solo elektro-pop müziğiyle dikkat çeken Fellini Félin, samimi ve dans ettiren kendine özgü müziğini müzikseverlerle buluşturmaya İstanbul’a geliyor.
The Whitest Boy Alive, Todd Terje ve LCD Soundsystem gibi isimlerden ilham alarak etkileyici gitar melodileri, zengin elektronik altyapılar, sürükleyici ritimler ve melankolik vokallerle müziğini harmanlayan sanatçı, ilk albümüyle hayal edilmiş ama gerçekleşmemiş bir yolculuğun hissini müziğinde yaşatarak duygular arasında sade ama etkileyici bir anlatımı müzikseverlerle paylaşıy
4 Ekim’de Zorlu PSM’de, %100 Studio’da gerçekleşecek Fellini Félin konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
19-24 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek DenizBank VoiceUp A Cappella Festivali, 25 ülkeden 600 müzisyeni İstanbul’un dört bir yanındaki sahnelerde buluşturacak.
Koro şefi Başak Doğan’ın kurucusu olduğu Vokal Akademi’nin, 120 kişilik gönüllü ekibiyle hayata geçirdiği festival; Muhsin Ertuğrul Sahnesi, Lütfi Kırdar, Metrohan, Arter Arka Bahçe, kiliseler ve parklarda gerçekleşecek konserler, atölyeler ve panellerle katılımcılarla bir araya gelecek. İki yıllık hazırlık sürecinin ürünü olan program, aynı zamanda gönüllülük temelli bir emeğin eserini müzikseverlere sunuyor. Grammy ödüllü vokalist ve Pentatonix’in kurucularından Avi Kaplan’ın headliner olduğu festivalde, 25 ülkeden gelen, uluslararası arenanın en bilinen vokal müzik ustalarıyla genç müzisyenleri İstanbul’da bir araya geliyor.
Festivalin sabah atölyeleri, dünyaca tanınan üç önemli şefin yönetiminde gerçekleşiyor: İspanya’dan koreografik vokal yaklaşımıyla bilinen Basilio Astulez, caz vokal aranjmanlarındaki yaratıcılığıyla dikkat çeken Hollandalı Merel Martens ve Güney Afrika’dan sahne enerjisi ve güçlü yorumlarıyla öne çıkan Stellenbosch korosunun şefi André van der Merwe. Bu atölyelere katılan şarkıcılar, festivalin kapanışında Lütfi Kırdar’da sahneye çıkarak birlikte ürettiklerini izleyiciyle paylaşacak. Öğleden sonraları düzenlenecek kısa atölyelerde, vokal doğaçlamada öncü Jim Daus Hjernøe, konser tasarımı uzmanı Astrid Vang-Pedersen, loop station’ı ustaca kullanıp kocaman bir koroya dönüşen FreePlay ikilisi gibi eğitmenlerle doğrudan çalışmak mümkün olacak. Festivalin diğer değerli atölye şefleri arasında; vokal perküsyon ve beden müziği üzerine çalışan KeKeÇa, çağdaş vokal düzenlemelerde uzman İngiliz şef James Rose, mikrotonal şarkıcılık üzerine uzman Fidan Kurt Kasapbaşı, doğaçlama ve hareket temelli şefliğiyle öne çıkan CheChe ve gençlik koroları şefi Daniel Barke, katılımcılara sınıf değil, gerçek bir stüdyo deneyimi yaşatacak.
DenizBank VoiceUp A Cappella Festivali hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
PASAJ İstanbul 2024 yılında başlattığı “Small Pains, Great Songs” (“Küçük Acılar, Büyük Şarkılar”) başlıklı projeyi 10 Ağustos’a kadar Gümüşlük Akademisi’nde sanatseverlerle buluşturuyor.
Proje, Bodrum’da yaşayan ve üreten on altı sanatçının katılımıyla toplam elli yedi sanatçının avuç içine sığacak büyüklükteki sanatçı kitaplarından oluşan özgün bir koleksiyon sunuyor. Kavramsal çerçevesini, PASAJ’ın kurucu üyelerinden Seçil Yaylalı’nın kurguladığı “Small Pains, Great Songs”, sanatçıların kişisel mücadelelerinden ve iç dünyalarındaki kırılmalardan beslenen bir sanatçı kitabı koleksiyonu izleyicilerle bir araya getiriyor. Her biri avuç içine sığabilecek boyutlardaki mini kitaplar, birbirinden farklı ve eşsiz dünyalar barındırıyor. Sanatçının içsel acılarından doğan büyük yaratıcılıklar küçücük bir objede vücut buluyor. Her kitap kendine has bir estetik dile ve duygusal derinliğe sahip. Proje sanatçılara özgür bir ifade biçimi olarak küçük kitaplara odaklanmalarını ve kendi pratiklerini bu kitaplarla görünür kılmayı öneriyor.
Projenin adı Theodor W. Adorno’nun Minima Moralia kitabında Heinrich Heine’nin Büyük kederlerimden küçük şarkılar yapıyorum şiirinden esinlenerek adlandırdığı “Küçük Acılar, Büyük Şarkılar” bölümünün başlığından geliyor. Adorno sanatın en derin, en etkili formlarının, sanatçının içsel acılarıyla hesaplaşarak ortaya çıktığını savunuyor. Bu bağlamda “Small Pains, Great Songs” büyük acıların küçük sanat eserlerine dönüşümünü sorguluyor, sanatçıların içsel hesaplaşmalarının izlerini taşıyor. Sergide her sanatçının tek edisyonlu, seri hâlinde ürettiği kitaplar yer alıyor. Projenin üretim ortaklığını ise Barın Cilt Evi üstleniyor.
Sergide yer alan sanatçılar arasında; Abdullah Güler, Alannah Robins, Almıla Yıldırım, Anıl Özge Avcı, Arzu Arbak, Asena Selin Keskin, Aslımay Altay Göney, Ayşecan Kurtay, Ayşe Özaydın, Bahar Avanoğlu, Başak Karafaki, Beatrice O’Connell, Betül Akzambaklar, Canan Kuş, Canan Sönmezdağ Zöngür, Ceyda Oskay, Deniz Varlı, Desen Halıçınarlı, Diana Page, Dilara Özüçelik, Dursun Demir, Ebru Nakamura, Eda Emirdağ, Eda Şarman, Ekmel Ertan, Elif Ayşe Bursalı Eryılmaz, Elif Köse Akdemir, Elvan Erdin, Esin Turan, Eser Epözdemir, Erkan Nazlı, Ferahi Mengeş, Giorgio Caione, Giulia Gentilcore, Gülşah Bayraktar, Günseli Baki, Hatice Şencan, Hatiye Garip, İpek Kay, Kaethe Wenzell, Koncagül Ağaoğlu, Loya Kader Öztürkmen, Macide Yalçınkaya, Mehmet Sinan Yücel, Meryem Koç, Nergiz Yeşil, Özce Coşkun, Özge Enginöz, Seçil Yaylalı, Selin Atik, Sevinç Çiftci, Seyhan Musaoğlu, Şükriye İnan Çalapkulu, Tolga Öztürk, Türkan Akkulak Koç, Zekiye Nazlı, Züleyha Altıntaş bulunuyor.
Feridun Oral’ın yazdığı ve resimlediği sevimli bir çiftlik hikâyesi anlatan Pıtrak, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı.
Okul öncesi çocuklara hitap eden Pıtrak, okurunu bir kedinin peşine takıyor.
Pıtrak çiftlikte yaşayan uykucu bir kediydi. Her gün yemeğini yedikten sonra bir köşeye çekilip gün boyu uyukluyordu. Sahibi azıcık hareket etsin diye kedinin mama kabını her seferinde farklı farklı yerlere bırakmaya başladı. Bir gün Pıtrak mama kabını ararken dikkati dağıldı ve çiftlikten çıkıp uzaklaştı. Hava karardığında Pıtrak hâlâ ortada görünmüyordu. Farelerden biri çiftliğe doğru gelen bir karaltı gördüğünü söyledi. Peki bu gelen kim olabilirdi?