İtalyan yazar Luigi Ballerini’nin psikanalist kimliğiyle kurguladığı, hafıza ve kimlik üzerine düşündürdüğü romanı Kırmızı Paltolular, Tülin Sadıkoğlu’nun çevirisiyle ON8’den çıktı.
İnsanın iç dünyasına çok katmanlı distopik romanlarla ayna tutan Ballerini, aile ve gençlik çatışmalarını, aidiyet duygusu arayışını sorgularken bizi dünyaya getiren biri için neleri, kimleri geride bırakabiliriz sorusunu tartışmaya açıyor.
Onları düşünen aileleri, sevdikleri ve peşinde koştukları tutkuları vardı. Birbirine benzemez liseli dört gencin şansı, kırmızı paltolu kadınları görmeye başladıklarında aniden açıldı. Yüksek notlar, keşfedilen yetenekler, ilanıaşklar, atlatılan ölümcül bir kaza... Bunların hepsi, geçmişin sırlarını taşıyan esrarengiz kadınların işi olabilir miydi? Niyetleri neydi?
“Ekran bir süre hareketsiz kaldı. Alberto muhtemelen düşünüyordu. Paolina ve Mattia'nınsa içi kaynıyordu.
Evet, şimdi düşününce... Annemle arabayla eve dönerken karşıdan karşıya geçen bir kadın gördüm. Hatta neredeyse kendini arabanın altına attı, onu az kalsın eziyorduk. Kırmızı bir palto giyiyordu ve bana da tuhaf bir şekilde baktı... Niye sordun, tanıyor musun?
Paolina ve Mattia birbirlerine bakakaldılar. Artık bu bir tesadüf olamazdı.
Albi, okuldan sonra hemen benim evde buluşalım. Konuşmamız lazım. Mümkün olur olmaz gel.
İyi ama neden? demeyi denedi Alberto.
Sen gel sadece, burdan konuşmak için fazla saçma bir şey.”