Aslı Perker’in kadınlığın içsesiyle aşkın evrensel sancılarını buluşturduğu, altmetinini güçlü feminist argümanlarla ördüğü ve popüler kültür göndermeleriyle gülümsettiği yeni romanı Ayrılığın İlk Günü, Epsilon Yayınevi tarafından yayımlandı.
Perker, Ayrılığın İlk Günü’nde; tutkuyla bağlandığı, yıkıcı, fedakarlıklar ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir ilişkiden kendi isteğiyle ayrılmasının ardından zorlu bir pazar sabahına uyanan başkahramanının iç hesaplaşmasını anlatıyor. Yüzeye çıkabilmek için önce dibe vurması gerektiğinin farkında olan başkahraman, gerçekleri acımasızca yüzüne çarpan içsesinin rehberliğinde kalbinin derinliklerine, geçmişine, kadınlığına ve yalnızlık korkusuna doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkıyor.
“Akıttın gece gece kalbine zehri. O an tekrar yaşanmış gibi titriyorsun. Çamaşır makinesinin önünde, elinde gömlek zangır zangır titreyerek ağlıyorsun. Zamanda yolculuksa, işte bu an o an. Teşvikiye Caddesi’nde yürümüyorsun da şu an evinin banyosunda, yerde oturuyorsun. Boğazında yumru mu desem, karnında bir yumruk mu? Oysa sen ne güzel geçinip gidiyorsunuz sanıyordun. Birlikte ne kadar eğleniyordunuz. Öyle sık sık arayıp sormuyordun. Neredesin lafını bir kez bile kullanmamıştın ve kendinle gurur duyuyordun. Erkeğini kontrol etmeyen, hem ona hem kendine güvenen kadın. İşin aslı o değil. İşin aslı, akşamları içi içini kemiren ama öyle değilmiş gibi davranan kadın. Yani aslında karşısındaki tarafından istenen kalıba sokulmuş bir kadın. Kıskanmamalısın, sahiplenmemelisin, bağlanmamalısın. Arayıp soramadın, “Bu ne?” diye. Zaten telefonda başka bir sürü şey uydurma ihtimali de var. Ayrıca yüzünü göremeyeceksin. Gözlerini mi kaçırdı, yoksa yalan söylediği zamanlarda yaptığı gibi burun delikleri mi kabardı. Ne kadar zor olsa da bekledin. Bir dahaki gelişini. O zamana kadar da biraz mesafeliydin, ama tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış. Fare miydi yoksa?”