12 ŞUBAT, CUMA, 2016

"Sene 1776, Bir Serçeyken Bir Penguene Aşık Olmuştum"

Kolay değildi mutlu olmak, kavuşmak, bir yolda beraber yürümek ya da bir boşlukta beraber dönerek dans etmek. Çok denemiştim, çok yanılmıştım, çok mutlu olup, çok üzülmüştüm. Bir sonraki hayatımda ne olurum, henüz bilmiyorum.

Sene 1776, bir serçeyken bir penguene âşık olmuştum.

Bizim mahallenin çocukları çok gülerdi bana, onlar güldükçe ben de gülerdim kahkahalarla.

Meğer insanlar bu gülüşe 'dalga geçmek' derlermiş. Ta uzaktaki soğuklara gidip; âşık olduğum pengueni yukardan gizlice izleyip de dönerdim bizim mahalleye geceleri. Kanatlarımda bazen buz getirirdim; en yakın arkadaşım Kara Sinek avuçlarının arasına alıp teker teker kuruturdu tüylerimi. Ben de onu göğsümün içine saklardım bazı geceler, sabaha karşı güneş açtı mı, oh bir de bahar gelmişse; şarkılar mırıldanırdık.

Vız enstrümanını kullanmak hiç de kolay bir şey değildi, valla çok denedim; başaramadım. En yakın arkadaşım Kara Sinek de hep gülerdi bana, bence dalga geçmek için değildi ama. 

Fotoğraf: 1989, Kıbrıs-Girne

Sene 1817, bir arıyken bir lavantaya âşık olmuştum.

Bizim kovanın arı abileri çok kızardı bana, onlar kızdıkça bir peteğe saklanıp ağlardım hızlıca.

Meğer lavantalar haberdarmış aşkımdan. Rüzgâr çıktı mı, bir sağa bir sola taklidimi yaparlarmış. Bizim kovanın arı abileri meğer ondan kızarmış bana. Görmüşler lavantaları taklidimi yaparken. Benim âşık olduğum lavanta ise, hani şu en yakışıklı olan, akşam güneş batarken en yakın arkadaşı toprağın omzuna eğilirmiş sessizce. Ben yanına gidip, bir o yana bir bu yana nazlı nazlı uçuşumu görene dek; saklarmış kokusunu köklerinde.

Sene 2015, bir kadınken bir insana âşık olmuştum.

Ne bizim ailenin, ne mahallenin, ne memleketin, ne de dünyanın haberi olmamış bu durumdan.

Her gece, güneş battığında; pencere kenarında hayaller kurmuşum.

Her gece, gece yarısını bulduğumda; en yakın arkadaşım yastığıma onu anlatmışım. Gözlerinin rengini, kaşlarının şeklini, boynunu, yüzüme bakışını, alnıma dokunuşunu, sesini, yutkunmalarını, sersemliklerime gülerken omuzlarının dans edişini, uyurken nefes alışını, bir şeyleri susarak anlatırken başını sallayışını, onay bekleyen bakışını, yürürken sağ adımını, sarılırken sol adımını, ellerini, kalbinin atışını, yanıma gelişini, yanımdan bir daha dönmemek üzere gidişini.

İnsanlar sorarlardı bana. İnsanlar, hep, bir şeyler sorarlardı bana.

Kim olduğumu, ne olduğumu, neden olduğumu, nereden olduğumu, nasıl olduğumu. İyiyim, derdim. Meğer insanlar, halimi merak ettiğinden sormuyorlarmış. İnsanlar, kendilerinde olmayanı nasıl elde ederler diye soruyorlarmış. İnsanlar, kendilerinde olmayanı; benden çalmak için soruyorlarmış.

Sene 3017, bir yıldızken bir gezegene âşık olmuştum.

Bizim takımın ürkünç bir sessizliği vardı. Hatırladığım kadarıyla, hep geceydi sanki.

Arada kendinden sıkılanlar olurdu, bırakırlardı öylece kendilerini boşluğa.

Yana yana, kuyruğunda ateşiyle düşüverirlerdi gözlerimizden karanlığa.

Ah çekerdik sırayla, meğer bizim takımın hepsi âşık mıymış ona?!

Kendi etrafında dönüşüne hayranlarmış meğer.

Ben Güneş etrafına dönüşüne hayrandım aslında da, fark etmesinler diye bahsetmiyordum bizim takıma.

Yine aramızdan sıkılıp gidenleri izlediğim bir vakit, âşık olduğum gezegeni gördüm sağ tarafımda. Sırtüstü yüzerken boşlukta, bir piyanonun tuşlarının üstünde dans edişimi hayal ederken; yanına varmışım çaktırmadan. 

Heyecandan az kalsın düşüyordum kara bir deliğe de topladım kendimi son anda. Konuşmaya başladı benimle; kimi yerleri griydi, kimi yerleri ise kırmızı. İlginç ilginç şekilleri vardı üstünde, konuştukça benimle, incelemeye başladım yüzünü. Milyonlarca yıldır yalnızlıktan yaşlanmıştı.

Bana dokunursan yanarsın, dedi.

Onu da yakardım aslında, öyle de delikanlıydı işte; bu gerçeği hiç söylemedi bana. Etrafında dönmeye çalışan yüzlerce yıldız olmuş eskiden, hiçbiri şarkısına eşlik edememiş meğer.

Senkronsuz dönünce aşk da olmadı, dedi.

Ben etrafında dönmek istemiyorum, dedim.

Durdu. Durmaman gerekiyor; donarsın yoksa, dedim.

Benimle birlikte dönmek ister misin bu boşlukta, diye sordu.

Heyecandan parlayıverdim. Çok utanmıştım mutluluktan, gülümsedi.

Yavaş yavaş başladık dönmeye, yetişmeye çalıştığımda ona; yavaşladı, bazen kaptırıp hızlanınca ben; o da hızlanıp yetişti bana.

Bizim takım çok kıskanmıştı, birer birer ateş topuna dönüşüp üstümüze gelmeye başlamışlardı. Biz ise, öyle güveniyorduk ki birbirimize; teğet saldırılardan hiç zarar görmüyorduk.

Kolay değildi mutlu olmak, kavuşmak, bir yolda beraber yürümek ya da bir boşlukta beraber dönerek dans etmek. Çok denemiştim, çok yanılmıştım, çok mutlu olup, çok üzülmüştüm.

Bir sonraki hayatımda ne olurum, henüz bilmiyorum.

Bildiğim tek şey, inanmaya devam edeceğim. Cesaretimi kaybetmeyip, aşkı bulduğumda sakınmadan parça parça cesaret bölüşeceğim.

Varsın sonu ölüm olsun,
ben,
yeniden dirileceğim.

0
27158
17
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle