14 EKİM, CUMA, 2016

"İtiraf Ettikçe Tutunacağız"

İçeriden bakınca yüzleşme, dışarıdan bakınca bir ifşa kitabı olan Mezeleri Güzel'in yazarı Erdem Aksakal'la beyaz yakalıların yaşamına, sırlarına ve kendisine dair bir söyleşi...

Ortak kitaplarda öyküler, denemeler, OT yazıları Evrensel, Evrensel Kültür yazıları derken ilk kitabın Mezeleri Güzel’i de (OT Kitap, 2016) yayımladın. Sanırım beşinci baskıyı da yaptı. Çoğu ilk kitap, buna şiir kitapları da dahil, aslında birer 'itiraf' kitabıdır ama seninki biraz farklı olmuş, bir 'beyaz yakalı' olarak itiraflarda bulunuyorsun. Neden buradan başladığını sorabilir miyim?

Çünkü meselem sahicilikle. İtiraf etmek için elbette önce yüzleşmek gerekiyor. Eğer bunu yapamasaydım yazamazdım sanırım. Mezeleri Güzel, içeriden bakınca bir yüzleşme, dışarıdan bakınca da ifşa. Aslında esas amacı beyaz yakalılar ve dış dünya arasında bir tercüman olabilmek. Kendisi dışındaki dünyadan uzaklaşmış, derdini de anlatamayan bir topluluk beyaz yakalılar. Bu kopukluğu giderme ihtiyacı hissettim. En yakınımdakilere, mesela anneme ve babama anlatamadığım bir hayatımız var. İçten biçimde ne olduğumuzu anlatmaya çalıştım. Açık konuşmaya gayret ettim, öyle olunca da sırlar döküldü tabii. Ama kendimle ve çevremle hatta ailemle bu “sahici” yerde buluşmak inanın çok iyi geldi. Hatta pek çok beyaz yakalının da buna özlem duyduğunu farkediyorum. Kitap sayesinde bu huzursuzluğu gidermeye çalışan pek çok plaza çalışanı ile de buluşabildim.

Şimdi ne iş yapıyorsun, hala beyaz yakalı mısın yoksa yazı mı yazıyorsun yalnızca?

Hâlâ beyaz yakalıyım, evet. Öte taraftan yazmaya da devam ediyorum. En doğru tanım, beyaz yakalı bir anlatıcı olur herhalde.

©Nazlı Erdemirel

Ne kadar şikayetçi olsan da, eleştirsen de, sanki içten içe 'bunları da yaşamam lazımdı' der gibi bir hava da seziliyor kitapta yer yer. Ne dersin, bunlar son yıllarda pek sık dile getirildiği üzere 'Beyaz Türk tezahürleri' mi yoksa 'Cumhuriyet elitleri'ne bir silsile olarak mensubiyetten mi kaynaklanıyor biraz?

Eleştiriyor ve bazı mutsuzlukların altını çiziyor da olsam çalışma dünyası benim beslendiğim yer. Eğitimini aldığım mesleğim bu. Oralardan hikâyeler biriktirmek benim gerçekliğim. Daha da ötesi kurumsal hayatın tuhaflıklarını anlatmam gerektiğine inanıyorum. Şimdilik bir kopuş noktasında değilim. Sanırım bu yüzleşme hali bana nefes alabilme kapılarını da araladı.

Aslında plaza insanlarının çoğu elit bir kesime mensup değil. Olduğumuzdan birkaç boy büyük görünsek de modern işçi sınıfıyız. Zaten anlatımın özü de bu. Halimizin farkına varma çabası.

Aldığın tepkilerden, geridönüşlerden de yola çıkarak belki gözlem imkanın olmuştur diye soruyorum: Sence kitabı beyaz yakalılar mı okudu, ilgilendi daha çok yoksa 'biraz da biz ölelim' diyen beyaz yakalı adayları, heveslileri, isteklileri mi, belki de senin diğer yazılarını okuyanlar okumuştur hiç de beyaz yakalılık beklentileri, kaygıları filan olmayan...

Kitap bittiğinde biraz daha tedirgin bir yerde duruyordum. Yani kendi adıma hafiflemiş ama okuyucuya ne kadar geçeceğini, beyaz yakalı dünyasına sızıp sızamayacağını kestirmek güçtü. Şimdi artık daha somut olarak yankısını görebiliyorum. Bir gün beyaz yakalılar üzerine sosyal medyada yazdıklarım bir anda yayılmaya başlamıştı ve buralara geleceğini düşünmemiştim.

Ne zaman ki yazdıklarımı iş arkadaşlarım “Evet yaaaa!” diyerek, bu satırları paylaştı, ben bu hikayenin toplumsal bir karşılığı olduğunu fark ettim. Tabii ki de insanın kendisine ve çalışma arkadaşlarına bir ayna tutması kolay bir iş değil. Kimi zaman bana “Yazdığın için başına bir iş gelir mi?” diye soruyorlar. Bilmiyorum gelir mi. Ama yazmadığım için başımıza bir iş gelmesi daha fena değil mi? Sonuçta görünen o ki hem çalışma hayatının içinde bir yer buldu kitap hem de adaylara, öğrencilere ulaşıyor gibi. 

Bu arada Mezeleri Güzel hakkaten şahane bir kitap adı. Hem konuya ironik yaklaşımını gösteriyor hem de kitabın içindeki akıcılığın, zekanın, buluşçuluğun daha adından başlayarak var olduğunu. Epey isim çalışması yaptın mı kitap adı için?

Kitabın adı beğenilince çok mutlu oluyorum. İlk bulduğum isimdi, bin tane daha alternatif düşündük ama içime en çok o sindi. Kentli-eğitimli sınıf plazalarda çok yoğun çalışıyor ve kendimize, sosyal hayata, ailemize çok az zaman kalıyor. O yüzden de bir yemek yeme, restoranlara gitme bizim hayatımızın tek lütfuymuş gibi algılanır oldu. Aslında birbirlerine çok benzeyen restoranlara gidip, orada iki tane meze yemeyi hayatın bir lüksü gibi algılamaya başladık. Devamlı bir yerlerin mezelerini övüyoruz birbirimize. Bir kent klişesi oldu meze. Günde 12 saat belki de daha fazla çalışıyoruz, bunun karşılığında çok daha iyi bedeller almamız gerekirken, bir mezeye razı olduk.

©Nazlı Erdemirel

Sana da sorayım, bana da sordular çünkü, OT türü dergilerde pek çok eski ve yeni edebiyatçı yazıyor. Bu dergilerin gerçek edebiyata zarar verdiğini, okuma kültürünü geliştirmek yerine kolay okumalara yönlendirdiğini ve uzun vadede edebiyattan soğutacağını savunan yaklaşımlar var. Sen ne diyorsun?

Bu tartışma epeydir sürüyor. Ben konuya basit bir denklemle bakıyorum; okumaya yardımcı olan, teşvik eden her türlü yayın, girişim bana göre değerli. Genç okurun okumaktan uzaklaştığı tespitinin çokça yapıldığı bir dönemde bu dergiler yayın hayatına giriş yaptı. Ve özellikle üniversiteli gençleri okuma eylemi etrafında organize etti. Bence bu az iş değil. Yazıların kimileri edebi değer taşır, kimleri daha az taşır bazıları taşımaz belki. Sonuçta okurun bilincine güvenmeli derim ben. Zamanla edebi değeri olanlar da yerini bulacaktır. Ama ciddi bir okuma ve yazma hareketliliği yarattığı gerçek. Ben bu yanını önemsiyorum. Değişen bir dünyada yeni yazın biçimleri, yeni mecralar olacak tabii. Bu çok doğal.

Klasik son soru, yolda yeni itiraflar var mı?

Yenileri gerçekten yolda (Gülüyor). Kurumsal hayat ile gerçek hayat arasındaki açı çok geniş. Bu farkı kapatma yolunda hikayelerin rolü çok büyük. İtiraf ettikçe tutunacağız galiba.

0
6592
2
Fotoğraf: Nazlı Erdemirel
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage