22 KASIM, ÇARŞAMBA, 2023

“Duyarlılık, Hayatta Bir Güç ve Değerdir”

Jenn Granneman ve Andre Sólo ile modern dünyanın hassas insanlara empoze ettiği kalıpları yıkacak yeni şeyler söyledikleri Duyarlı: Gürültülü, Hızlı ve Sürekli Üstümüze Gelen Dünyada Aşırı Hassas Olmanın Saklı Gücü adlı kitaplarından ve hassasiyetlerin gücünden konuştuk.

“Duyarlılık, Hayatta Bir Güç ve Değerdir”

Öncelikle duyarlı bireyler için kurduğunuz “Sensitive Refuge” internet sitesinden bahsetmek istiyorum. Bize kısaca sitenin içeriğinden ve sizi böyle bir platform oluşturmaya iten motivasyondan bahseder misiniz?

Jenn Granneman & Andre Sólo: “Sensitive Refuge” son derece hassas kişilere yönelik bir internet sitesi ve topluluk. Amacımız duyarlı insanlara, bu yönlerinin toplumun bizi inandırdığı gibi bir zayıflık değil, büyük bir güç olduğunu göstermek. Hassas insanları ilişkilerinde, kariyerlerinde, ebeveynliklerinde ve arkadaşlıklarında başarılı olmaları için destekliyoruz ve onlara karşılaştıkları aşırı uyarılma gibi zorluklarla nasıl başa çıkacaklarını öğretiyoruz.

Kitabın iki yazarı olarak önce tanıştınız, ardından bir internet sitesi oluşturma ve Duyarlı kitabını yazma konusunda iş birliği yaptınız. Duyarlılık üzerine bir kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

A.S: Jenn kendisinin hassas bir insan olduğunu her zaman biliyordu. Arkadaşlarıyla vakit geçirmek eğlenceliydi ama aynı zamanda onu yoruyor ve aşırı uyarılmasına neden oluyordu. Güzel ya da sanatsal bir film izlerken ağlıyordu ve dinlediği müziklerin büyüsüne kapıldığını hissediyordu. Giysilerinin nasıl hissettirdiği ya da ani bir yüksek ses gibi küçük şeyler onu gerçekten rahatsız ediyordu ve bunun diğer insanları aynı şekilde rahatsız etmediğini fark etti. Kendisine sık sık “aşırı tepki verdiği” ve “fazla hassas” olduğu söylendi. Bir kişilik özelliği olarak hassasiyetle ilgili bazı araştırmalara rastlamak onun için bir aydınlanma oldu; Jenn sonunda kendini anladığını hissetti.

J.G: Andre de hassastı ama bunun farkında değildi. Duygularını saklıyordu çünkü erkeklere genellikle sert olmaları ve duygularını göstermemeleri söylenir. Hayatının ilerleyen dönemlerinde, son derece hassas bir insan olduğunu öğrendiğinde, nihayet verdiği mücadeleleri anladığını ve hassas yanını göstermenin bir sorun olmadığını hissetti.

J.G & A.S: İnsanların hassas olmanın kötü bir nitelik veya zayıflık olduğunu söylemesinin nasıl bir şey olduğunu ikimiz de biliyoruz. Kitabımızı yazdık çünkü duyarlı olmanın iyi bir şey olduğuna, bir süper güç olduğuna ve duyarlı insanların sunabileceği şeylerden dünyanın çok şey kazanabileceğine inanıyoruz.

Jenn Granneman

Bu minvalde şunu merak ediyorum: Duyarlı kitabınızı benzer nitelikteki diğer kitaplardan (bilimsel, psikolojik veya kişisel gelişim türünde kitaplardan) ayıran şey nedir?

J.G & A.S: Diğer kitaplar duyarlılığı, ne iyi ne de kötü, tarafsız bir özellik olarak tanımlıyor, ancak biz bundan daha fazlası olduğuna inanıyoruz. Duyarlılık, hayatta bir güç ve değerdir. Duyarlılığın bilim tarafından tanımlanan “gerçek” bir özellik olduğunu ve duyarlı insanların beyinlerinin daha az duyarlı insanların beyinlerinden nasıl daha farklı çalıştığını okurlara göstermek için en son araştırmaları inceledik. Ayrıca kitabımızı yazarken yüzlerce duyarlı insanla konuştuk ve onların pek çok sözüne, hikâyesine yer verdik. Son olarak, hassas kişilerin karşılaştıkları güçlü duygular, ilişkilerde sınırlar koyma, aşırı uyarılma ve daha fazlası gibi zorlukların üstesinden gelmeleri için pratik tavsiyeler sunuyoruz.

Çok fazla gürültü ve hızlı bir dünyada, aşırı hassas olmanın “gizli gücüne” değinmek istiyorum. “Gizli güç” ile tam olarak neyi kastediyorsunuz? Ne yazık ki günümüz dünyasında “güç” kavramı duyarlılıktan ziyade gürültü, hız ve teknolojik gelişmelerle daha çok bağdaştırılıyor.

J.G & A.S: Duyarlı insanların gizli gücünden bahsettiğimizde, gürültülü, hızlı ve çok uyaranlı dünyamızda çoğu zaman gözden kaçırılan veya yeterince takdir edilmeyen doğuştan gelen kapasitelerinin tamamını kastediyoruz. Hassas insanların farklı ama bir o kadar da güçlü olan özel bir gücü vardır; ancak bu genellikle toplumun istediği bir şey olmadığı için gizlenir.

Kitabımızda duyarlılığın beş yeteneğinden veya gücünden bahsediyoruz: empati, yaratıcılık, duyusal zekâ, işleme derinliği ve duygusal derinlik. Bu süper güçler, çoğu insanın güç ve kuvvetten bahsederken düşündüğünden farklı bir hikâye anlatıyor:

● Empati, hassas kişilerin başkalarıyla derin bağlantı kurmasına ve etkili bir şekilde iş birliği yapmasına olanak tanır.
● Yaratıcılıkları, dünyayı yeni ve incelikli şekillerde görmelerine olanak tanıyarak, yeni ve alışılmışın dışında fikirler bulmalarına yardımcı olur.
● Duyusal zekâ, çevreleriyle ilgili yüksek bir farkındalığa sahip oldukları anlamına gelir. Bu, sporcular, sanatçılar ve hatta askerler için inanılmaz derecede faydalıdır.
● İşleme derinliği, hassas insanların genellikle benzersiz iç görü ve fikirleri ortaya çıkaracak şekilde ve derinlemesine düşünebilmesi anlamına gelir.
● Duygusal derinlik onların çok çeşitli duyguları deneyimlemelerine olanak tanır ve insan olmanın özüyle ilişki kurmalarına olanak tanır.

​Bu güçlü yönler toplumda her zaman dikkat çekmese de ilişkiler, iş ve kişisel gelişim gibi yaşamın birçok alanında olumlu etki yaratma konusunda büyük bir potansiyele sahiptirler. Genellikle gürültülü ve hızlı olmanın ön planda olduğu bir dünyada, hassas insanların nazik ama güçlü yönleri hepimizin paylaştığı dünyayı yönlendirmek, anlamak ve geliştirmek için farklı ve değerli bir yol sunar.

Toplumsal bir damga mı yoksa bir süper güç mü? Günümüz dünyasında, sizin de kitabınızda belirttiğiniz gibi, hassasiyet oldukça tartışmalı bir konu. Sistem bir yandan bizi sürekli olarak duyarlı olmaya teşvik ederken diğer yandan başka bir varoluş biçimini dayatıyor. Çoğu zaman kafamız karışıyor. Damgalanma, güç ve hassasiyet arasındaki bağlantılar, sistemin dikte ettiği davranış kalıpları tarafından sürekli olarak yutulduğumuzda bulanıklaşıyor. Peki duyarlılık hangisi, damga mı yoksa süper güç mü?

J.G & A.S: Duyarlılık hem bir damga hem de bir süper güç olarak görülebilir. Aslında mesele bakış açısına bağlı. Toplum tarafından sıklıkla duyarlı ve anlayışlı olmamızın söylendiği doğrudur ancak aynı zamanda sistem gidilecek yolun sert ve duygusuz olmak olduğunu ima edebilir. Kafa karıştırıcı!

Kitabımızda duyarlılığın bir süper güç olduğu fikrine, beraberinde gelen armağanları keşfetmek için eğiliyoruz. Ancak bir damgalamanın söz konusu olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Bazı insanlar duyarlılığı bir zayıflık olarak görürler çünkü yanlış anlarlar, hassas kişilerin aşırı duygusal veya kırılgan olduğunu düşünürler. Örneğin bir ofis çalışanı, yanlış iletişimi önlemek adına e-postalarını dikkatli bir şekilde hazırlamak için fazladan zaman harcadığı ve hızlı karar vermesi gerektiğinde tereddüt ettiği için “aşırı ihtiyatlı” olarak görülebilir. Ancak ayrıntılara olan yoğun ilgisi, başkalarının gözden kaçırdığı hataları yakalayarak ekibini olası sorunlardan kurtarır. Düşünceli iletişim tarzı ekip üyeleriyle ve müşterileriyle ilişkilerin pürüzsüzleşmesine de yardımcı olur.

​Konuyu gerçekten derinlemesine incelediğinizde duyarlılığın kılık değiştirmiş bir süper güç olduğunu görürsünüz. Bu özelliğe sahip kişiler, başkalarını anlama, başkalarının gözden kaçırabileceği ayrıntıları fark etme, yaratıcı ve anlayışlı olma becerisine sahiptir. Dolayısıyla toplum, kusur ve süper güç sınıflandırması arasındaki çizgiyi bulanıklaştırabilecek karışık mesajlar gönderse de, duyarlılığın süper güç olduğunu kabul etmenin zamanının geldiğine inanıyoruz. Bizler duyarlılık hakkında konuşmaya devam ettikçe ve bu önemli özelliğe farkındalık kazandırdıkça bu olumsuz damganın ortadan kalkacağını umuyoruz.

Profesyonel dünya belki de hassas bireyler için en zorlu alandır, değil mi? Modern çalışma ortamı duyarlı bireyleri ne ölçüde verimliliğe itiyor ve iş doyumu açısından durumları nasıl? Hak ettiklerini alıyorlar mı?

J.G & A.S: Evet, profesyonel dünya hassas insanlar için özellikle zor olabilir. Modern çalışma ortamı çoğu zaman sürekli üretkenliği ön plana çıkarıyor ve tüm çalışanları, özellikle de hassas olanları tükenmişliğe doğru itebiliyor. Bir çalışma, hassas kişilerin en iyi performans gösterenler arasında olma eğiliminde olmasına rağmen (vicdanları, empatileri ve ayrıntılara olan dikkatleri çoğu zaman olağanüstü performansa yol açar), aynı zamanda daha çabuk tükenen çalışanlar olduklarını da ortaya çıkardı. Her şey beyinlerinin nasıl işlediğiyle ilgili. Bir patronun şifreli e-postasından göz kamaştıran tavan ışıklarına ve üç aylık raporlardaki tüm rakamlara kadar her şeyi beyinleri derinlemesine işliyor. Bu derin işlem onların göz kamaştıran bir şekilde parlamasına yardımcı olur ama aynı zamanda “kaldırabileceğimden fazla” gibi hissetmelerine de neden olabilir.

​Çoğu zaman hassas insanlar sadece kurumsal basamakları tırmanmayı amaçlamazlar, çalışmalarının anlamlı olmasını isterler. İşlerinin derinliklerine dalıp büyük emekler vermelerine rağmen, yaptıkları işin kendileri için kişisel olarak önemli olduğunu veya başkaları için bir fark yarattığını her zaman hissetmeyebilirler. Özellikle sert ve duygusuz eziyetin alkışlandığı işyerlerinde, hassas insanların güçlü yönleri ve katkıları gözden kaçabilir.

Karşıdaki kalbi anlama, yani empati kurma özlemimizden bahsetmek istiyorum. Bu kavramı duyarlılıkla ilgili kitabınız bağlamında özellikle tartışmak isterim çünkü empati yolculuğu çoğu zaman sancılı bir kavrama dönüşebiliyor. Peki duyarlı insanlar açısından empati, kolayca açılıp kapatılabilen basit bir duygusal mekanizma mıdır?

J.G & A.S: Hassas insanların çok iyi bildiği gibi, empati onlar için gelişigüzel açılıp kapatılabilecek bir şey değildir ve evet, acı verici olabilir. Empati “kalbimdeki acın” olarak tanımlanıyor. Beyin taraması araştırmaları, hassas insanların daha az hassas insanlara kıyasla empatiyle ilişkili sinir bölgelerinde daha fazla aktivite gözlemlendiğini ortaya koyuyor. Gerçekten de pek çok hassas insan, başkalarının duygularını sanki kendi duygularıymış gibi bedenlerinde hissettiğini bildiriyor. Örneğin, eşleri veya çocukları stresliyse aniden strese girerler, belki kendi göğüslerinde bir ağırlık hissederler veya mideleri bozulur. Empati, paylaşılan bir insani deneyim olsa da aradaki fark, hassas insanların bunu güçlü ve içsel bir şekilde deneyimlemesinde yatmaktadır.

Bu anlamda empati, özellikle hassas insanlar için gerçekten iki ucu keskin bir kılıç olabilir, çünkü bu yalnızca başka bir kişinin duygularını veya bakış açısını anlamayı içermez, aynı zamanda onları özümsemeyi ve kişisel olarak hissetmeyi de içerir. Bu, özellikle sevdikleriniz zor zamanlar geçirdiğinde duygusal yorgunluğa ve hatta fiziksel acıya neden olabilir. Sanki hassas insanların kalpleri ve zihinleri, başkalarının duygularını çeken, bazen kendi duygusal dünyalarını kalabalık bir alan hâline getirebilen, sürekli ve yüksek düzeyde çalışan bir antene sahiptir.

​Kitabımızda duyarlı insanları empatiden şefkate geçmeye çağırıyoruz. Empati, derinden hissedilen bir duygu olsa da onu yaşayan kendinize, yani birinin sıkıntısı nedeniyle hissettiğiniz duygusal yüke odaklanır. Merhamet farklıdır çünkü dikkati dışarıya, sıkıntı içindeki kişiye yönlendirir. “Nasıl yardımcı olabiliriz?” sorusunu sormamızı sağlar. “Hangi proaktif adımları atabiliriz?” Empatiden şefkate geçmek zihniyetinizi değiştirmekle ilgilidir. Bunu daha kolay yapabilmeniz için kitabımızda bazı basit farkındalık egzersizleri öneriyoruz.

Daha da karmaşık olan “gaslighting” (karşıdaki insanın kendisinden şüphe etmesini sağlamasına yönelik bir çeşit psikolojik manipülasyon yöntemi) sorunu var. Hassas bireyler bu duruma maruz kaldıklarını hangi noktada tespit edebilirler? Ve bunun farkına varsalar bile etkili bir şekilde karşı koyabilirler mi?

J.G & A.S: Birisi size “çok hassassın” dediğinde bu, psikolojik manipülasyonun incelikli ama sinsi bir biçimi olan “gaslighting” olabilir. Gaslighting, birisinin doğru olmayan şeyler söyleyerek sizi kendi düşüncelerinizden ve duygularınızdan şüphe ettirmeye çalışmasıdır. Şunu hayal edin: Biri sizi üzen bir şey söylüyor ve tepki verdiğinizde sizi “fazla hassas” olmakla suçluyor. Dikkatinizi eylemlerinden uzaklaştırmaya ve bunun yerine tepkinizi fazla incelemenize yol açmaya çalışıyor olabilirler. Söyledikleri, sorunun onların sözlerinde değil, sizin verdiğiniz yanıtta olduğunu ima eder. “Neden bu kadar duygusalsın?” veya “Çok dramatik davranıyorsun!

Sık sık kendinizden şüphe ettiğinizi, kafanızın karıştığını hissediyorsanız, kendinizi hiçbir şeyi doğru yapamıyor gibi görüyorsanız ve sürekli olarak kendi anılarınız ve deneyimleriniz için onay arıyorsanız, bir gaslighting vakasının içerisinde olabilirsiniz.

​Etkili bir şekilde karşı koymak için, sorgulandıklarında bile kendi duygularınızı ve anılarınızı onaylamanız önemlidir. Konuşmaların veya olayların kaydını bir günlükte tutabilirsiniz çünkü yazma eylemi size netlik sağlayabilir. Bu kişiyle etkileşimlerinizde neyin kabul edilemez olduğu hakkında konuşun ve bu sınırlara meydan okunduğunda kararlı kalın. Size dışarıdan bir bakış açısı sunabilecek bir arkadaşınız veya terapistinizle duygularınız ve deneyimleriniz hakkında konuşmanız yardımcı olabilir. Kişi eylemlerine devam ederse, onunla daha az zaman geçirmeyi (veya mümkünse hiç vakit geçirmemeyi) seçin. Söylemeyi sevdiğimiz gibi, “Duyarlılığın doğru ya da yanlış düzeyi yoktur.”

Andre Sólo

Farklı kuşakların hayata karşı duyarlılıkları nasıl farklı şekillerde ortaya çıkıyor? Bugüne kadarki tüm nesiller göz önüne alındığında, hangisi en hassastı, yoksa en az hassas olan hangisiydi? Ya da en duyarlı ve en az duyarlı kuşak gibi bir sınıflandırmadan söz etmek mümkün mü?

J.G & A.S: Hangi kuşağın en fazla veya en az duyarlı olduğunu söylemek zor. Her nesil farklı zamanlarda büyüdü, farklı sorunlarla karşılaştı ve kendini ifade etmenin farklı yollarını öğrendi. Bizi hassasiyetimizi saklamaya iten “Güçlü Ol Miti” (kitabımızda tartıştığımız bir kavram) durumu daha da karmaşıklaştırıyor. Ancak genel olarak yaşlı insanlar duygularını kendilerine saklayabilir, görev ve sorumluluklarına odaklanabilirler. Genç insanlar duygusal zekaya ve kendini ifade etmeye öncelik verebilir ve zihinsel sağlık sorunları konusunda daha açık olabilirler.

Salgın, savaş (Rusya & Ukrayna), derin ekonomik krizler ve iklim krizinin artan etkileri… Geleceğe dair umudunuz var mı? Tüm bu olaylar göz önüne alındığında -umutlu olsanız da olmasanız da- hassasiyetlerimizin artacağını düşünüyor musunuz?

J.G & A.S: Bu olaylar gerçekten de bugünümüze ve geleceğimize büyük bir gölge düşürdü. Yaşamlarımızı değiştirdiler, derin acılara neden oldular ve gelecekte olacaklarla ilgili kaygıyı arttırdılar. Duyarlı olsun ya da olmasın herkes bunların etkilerini hissediyor. Bu korkunç olaylara rağmen geleceğe dair umudumuz var çünkü insanlığın dayanıklı olduğuna inanıyoruz. Bu umut kolektif eylemlerimizde, toplulukların birbirlerini desteklemek için nasıl bir araya geldiklerinde ve aktivizmin değişimi amaçlayan küresel hareketleri nasıl tetiklediğinde görülebilir.

​Bu zor zamanlarda duyarlılığın artmasını savunuyoruz çünkü bunu iyi bir özellik olarak görüyoruz. Duyarlı olmak, sizinkine benzemese bile diğer insanların duygu ve deneyimlerini anlamak ve önemsemek anlamına gelir. Ayrıca duyarlılık çoğu zaman yaratıcılığı ve ayrıntılara yönelik keskin bir bakışı beraberinde getirir ve karşılaştığımız önemli zorlukların üstesinden gelmenin anahtarı olabilecek yenilikçi fikir ve çözümleri tetikler. Hepimiz daha duyarlı ve anlayışlı olmaya çalışırsak dünyamızın sorunlarını çözmenin yollarını bulabiliriz.

Jenn Granneman Andre Sólo, Duyarlı: Gürültülü, Hızlı ve Sürekli Üstümüze Gelen Dünyada Aşırı Hassas Olmanın Saklı Gücü, Çev.: Sena Bayraktar, Timaş Yayınları, İstanbul, Ağustos 2023

0
1944
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage