04 MART, CUMA, 2016

Çok Satanların Anatomisi 3: Remzi Kitabevi

Yükselen yayıncılık sektörünü ve okur-yazar ilişkilerinin bugününü anlamaya çalıştığımız ‘Çok Satanların Anatomisi’ dizimizin üçüncü durağındayız. Sorularımı bu kez Remzi Kitabevi Yayın Koordinatörü Öner Ciravoğlu’na yöneltiyorum. Herkes kitap yazmak istiyor, peki yayıncılar ne istiyor? Basılacak kitaplar nasıl seçiliyor? Hangi kitaplar çok satıyor? Çok satanlar ne kadar satıyor? Kapak satışı ne kadar etkiliyor? Okur ne arıyor? Hazırsanız, işte kayıttayız! 

Çok Satanların Anatomisi 3: Remzi Kitabevi

2003’ten beri buradayım ve burada kendimi çok genç hissediyorum, dediniz…

Evet, çünkü 80 yıllık bir yayınevi. Cağaloğlu, Babıâli geleneklerinde eski yayınevleri birer köşe taşıdır. Yokuştan yukarı çıkarken ağır ağır solda Meserret Kahvesi, sağda Afitap, ileride İnkılap Kitabevi, sonra Remzi Kitabevi’nin satış yeri gelir ve orası aydınların hep uğrak yeridir. Ahmet Hamdi Tanpınar’lar, Orhan Kemal’ler, Sait Faik’ler gelir hem kitap alır, hem Remzi Bengi ile sohbet ederlerdi.  

Nasıl tanımlarsınız yayınevinizi?

Yenilikçi, dünya edebiyatını izleyen, klasikleri iyi takip eden ve Türkiye’nin cumhuriyetle başlayan yenileşme döneminin farkında olan bir yayınevi. Ve köklü, Dünya Muharrirlerinden Seçmeler dizisi ilk burada başlayıp sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nda devam ettirilmiştir, Yaşar Nabi Nayır kendi çevirilerini ilk Remzi Kitabevi’nde çıkarmış, sonra Varlık Yayınları’nı kurmuştur. 

Yılda kaç kitap çıkıyorsunuz ve ne kadarı yerli?

Değişiyor ama 60 kadar yeni kitap çıkarılıyor title dediğimiz. Çok seçme yapılıyor ve bunun yarısı yerlidir. 

Öner Ciravoğlu ©Ilgar Öztürk

Hangi kitaplar ağırlıkta son dönem?

Referans kitapları şu dönem ağır basıyor. Ev-aile ekonomisi dizileri, yemek kitabı, kişisel gelişim. Edebiyat biraz daha geride kalıyor gibi, ben tabii o konuda üzgünüm ama gayret ediyoruz.  

Okuru tanıyor musunuz? Yaş, cinsiyet, meslek, ait olduğu sosyo-ekonomik sınıf? 

Benim için önemli kriterlerden biri okuyucu mektupları, ikincisi kitapların satış grafiği, ondan da bir şey çıkarabiliyoruz. Asıl önemlisi ise kurumsal deneyim, mağazalarımızdaki yüz yüze ilişkiler. Okur geliyor, kitabı soruyor, niçin o kitabı tercih ettiğini bildiriyor, bu bizim için müthiş bir deney. En önemli gözlemim, Türkiye’de daha çok kadınlar okuyor. Kadınlar çok merak ediyor, sorguluyor, yorum yapıyor, özellikle 2000’lerden beri. 

Herkes kitap yazmak istiyor, peki yayıncılar ne istiyor? 

Biz bir kere başvuranlardan, doğru hedef seçtiğinden emin olmasını istiyoruz. Bizim sitemizde ve kataloğumuzda çeşitli seriler var, bunların içinde şiir yok mesela, o zaman yazar adayı bize şiir dosyası göndermemeli. Önce bakmalı, bu yayınevi nelerle ilgileniyor? Öyle dosyalarla karşılaşıyoruz ki, internette yazdığı dört-beş diyaloğu bize yollayabiliyor veya “Instagram paylaşımlarımı yollasam basar mısınız?”, “Blogumda anılarımı yazıyorum, bunları kitaplaştırsam basar mısınız?”, hatta “Kaç para istersiniz?” gibi sorular geliyor. 

Piyasada var, parayı bastıran kitap bastırabiliyor, değil mi?

Biz onu yapmıyoruz. Belli yayınevleri var biliyoruz parayla bastıklarını, prensip olarak öyle çalıştıklarını. Piyasada kirlenmelere yol açabiliyor bu tutum tabii ama çok da haklarını yememek lâzım, bazen onların içinden de güzel eserler çıkabiliyor. Yani yayıncılar her zaman doğruyu görüyor değil. Bakıyorsunuz parayla basılan x bir kitap birkaç baskı yapabiliyor. 

Birkaç baskı yapması iyi bir eser olduğu anlamına mı gelir?

Teorik olarak öyledir. Fakat size tarihten ilginç bir şey söyleyeyim, bizim edebiyatımızdaki yazarların çoğu ilk kitaplarını parayla bastırmışlardır, kendi bütçelerinden. 

 ©Ilgar Öztürk

Sebep? 

Onlar o zamanlar hepsi genç yazarlar. Genç yazar keşfetmek zor. Köklü yayınevleri o zaman diyor ki, “Bir dakika, sen bir tanın ondan sonra gel”. 

Kitabı basılmazsa nasıl tanınacak?

Evet burada bir çelişki var, bu tarihsel bir tespit. Yeditepe Yayınları vardı eskiden Hüsamettin Bozok’tu sahibi, onun ilkesi şuydu meselâ, “Birinci baskıda matbaa giderlerini karşıla, eğer kitap bitip ikinci baskıya geçerse sana telif  veririm”.  

“Sponsor bulursan basarız” diyenler var bir de şimdi.

Biz onu da demiyoruz. Sadece yemek kültürü kitaplarında, dosyayla birlikte fotoğrafları bize teslim edin diyoruz. O sorumluluğu alamıyoruz çünkü fotoğraf ayrı bir prodüksiyon, onu yazardan istiyoruz.

Halk bunu istiyor var mı yayıncılık dünyasında? Bu kitap gider-gitmeze nasıl karar veriyorsunuz?

Halk bunu istiyorun alt metni bence, medyada tanınırlığı var mı? Medya ilişkileri güçlüyse veya daha önce kitapları biraz satmış bir yazarsa hemen “bu kitap iş yapar” denir, “bu kitaba girelim” denir.

Önceki kitapları satmamış ama güçlü bir dosya göndermiş diyelim, yazarın sicili yeni kitabın önünü kapatır mı?

Bir parça engel teşkil eder, ama eser güçlüyse “diğer kitapları satmamış ama bu kitapla bir çıkış yapılabilir, bu kitaba oynayalım” deriz. 

Terminoloji önemli, “bu kitaba oyanayalım”, “bu kitaba girelim”…

Evet, hatta kitap iyi satıyorsa “kitap koşuyor” deriz, koşan kitap.  

Son on yılınızdan 3 koşan kitap örneği? 

Biri Ayşe Kulin’in Dönüş romanı, ilk baskısı 150 bindi ve tükendi sonra bir daha basıldı. Doğan Cüceloğlu’nun Başarıya Götüren Aile’si bugüne kadar 230 bin sattı. Emre Kongar’ın Tarihimizle Yüzleşmek kitabı 96 baskı yaptı, 2 binle çarpalım… 

Öner Ciravoğlu ve Sevim Gözay ©Ilgar Öztürk

Şu an sizi en mutlu eden kitaplarınız?

2 bin bastık ama benim çok keyifle takip ettiğim kitaplardan biri Enis Batur’un Cinlerin İstanbulu. Çok sevgili dostum Bertan Onaran’ın iki çevirisi, Saint-Exupéry’den Gece Uçuşu ve Panait Istrati’den Kodin

Kapak ne kadar etkiliyor sizce satışı?

Çok etkiliyor. Kapağın rengi, görseli, dizaynı en az kitabın içi kadar uğraştırır bizi. Ve biz kitabı kendi aramızda konuşurken özellikle arka kapak yazısı üstünde çok dururuz. Bazen günlerce baskı bekler bir kapak içimize sinmedi diye. Bazen yazarla da paylaşırız, beklentilerini karşılıyor mu diye.

Bazen? Yazara sürpriz olabilir yani kapak?

Tabii, ama genellikle baskıya girerken gösteriyoruz nezaketen. Çoğu zaman yazar bize güvenir, bildiğiniz gibi yapın der zaten. Hiçbir kapakta itiraz gelmeyen bir yazar söyleyeyim meselâ, Mahfi Eğilmez. 

Yılda ne kadar yeni başvuru alıyorsunuz? 

Yılda 500-600 dosya geliyor, e-mail veya basılı olarak.

Bunlardan kaçı basılır?

Yüz dosyadan 2-3 tane çıkabiliyor. 

Nasıl bir değerlendirme sürecinden geçiyor dosyalar ve kötü de olsa mutlaka geri dönülüyor mu?

Hepsi sonuna kadar okunuyor ve kesinlikle geri dönüş sağlanıyor. Bizim şöyle bir ilkemiz var, bir ayın sonunda mutlaka olumlu veya olumsuz bilgi veriyoruz. Bazen de “dosyaya sıcak bakıyoruz, bir konuşalım” diyoruz, küçük bir fikirden bir proje de çıkarabiliyoruz. 

Beğendiniz diyelim, dosya geldikten ne kadar zaman sonra çıkar kitap?

Genellikle o yıl içindeki yayın programımız dolu oluyor. Bazen de geciken bir kitap olursa mesela araya alabiliriz. 

Çok satan yazar transfer etmek mi, yeni bir ismi çok satmak mı? Hangisi size daha cazip gelir?

Biz hiçbir yazara gidip “gel sana şunu verelim” demeyiz. Ancak yazar derse ki “ben şurada memnun değilim, bana bir öneri getirir misiniz?” o zaman buyur eder konuşuruz. Diğer türlüsünü çok etik bulmuyoruz.

Dolayısıyla?

Dolayısıyla, bizim bazı yazarlarımız başka yerlere transfer oluyor. (Gülüyor) 

Eyvah!

Buket Uzuner, Zülfü Livaneli, Nermin Bezmen, Ayşe Kulin… 

Emre Kongar ve Öner Ciravoğlu ©Ilgar Öztürk

Üzdü mü bu ayrılıklar sizi?

Tabii, bunlar hep iyi satan yazarlar, satış grubu üzülüyor. Ama öyle tercih etmişler ne yapalım.

Sebebi ne bu gidişlerin?

Bazı yayınevlerinin geniş olanakları var, medya desteği, TV desteği. Bunlar bazı yazarlara çok cazip gelebiliyor. 

Herkes kitap yazmak istiyora geri dönelim, okumayan bir ülke olduğumuzdan yakınıyoruz öte yandan. Herkes yazar olursa kim okuyacak bu kadar kitabı?

Sen, ben, bizim oğlan. Gerçekten benim için de hep bir sorundur, Türkiye’de belki 50 bin şair var ama hiçbir şiir kitabı 500 taneden fazla basmıyor. Kimse birbirinin şiirini okumuyor. Her üç kişiden beşi şair.

Ne olacak böyle?

En fazla Orhan Veli, Özdemir Asaf duymuş, “ben şairim” diyor, iyi de günümüz şiiri nerede bakıyor musun? Şiir yazıyorsunuz iyi güzel, edebiyatla ilgilisiniz, o zaman çok okuyun. Ve çok şiir yırtın.

Şiir yırtın… 

Yani yazdığın şiirleri beğenme ve at. Daha güzellerini yaz, bir de bunları dergilerde yayınlat. O çizgiden geç, biraz tanın, ondan sonra kitap yapmayı düşün. 

Wattpad var bir de, gençler orada sürekli yazıyor. Ne düşünüyorsunuz?

Evet, bana bir mail geldi hatta oradaki yazılarımı kitap yapabilir misiniz diye. 

Sonuç?

Kusura bakmayın dedim, ilgilenemeyiz. 

Önemsiz mi buluyorsunuz online yazmayı?

Prensip olarak tarza sıcak bakmadım ben. Bir Word dokümanı yapıp gönderseydi bakardım, ama link göndermiş. 

Müthiş anahtar bir şey söylediniz! Bu nüans o Wattpad’cinin hayatını değiştirecekti belki? 

Evet, çünkü bizim sitemizde başvuru koşullarımız belli, oraya bir bak değil mi.

Öner Ciravoğlu ©Ilgar Öztürk

Okur sizce şu sıralar ne arıyor, nelere yöneliyor?

Okur genellikle tablet arıyor, hap. Diyelim ki felsefe, Platon’u Aristoteles’i hatmedeceğime bunları özetleyen bir metin olsa da bilgilensem diyor. Edebiyatta da öyle, hızla okuyup tüketebileceği bir metin olsun, bir gecede okuyup bitirsin istiyor. Ama yemek kitabının, resim yapma teknikleri kitabının beklentisi farklı oluyor tabii. Onlarda kaliteye, öğreticiliğe, baskı tekniğine bakarlar. Bir de fiyatın ucuz olmasını bekliyor okur. Yüz sayfalık bir kitap 20 liraysa tavır alabiliyor. Fiyatlama da önemli dolayısıyla.   

İnternet etkiledi mi okurun kitapçı ziyaretlerini?  

Mağazaya girince bir kitap dünyasıyla karşılaşılıyor, o kitapların kokusu, dizilişi insanı coşturuyor. Kitaba dokunuyor, kahvesini içebiliyor, üç sayfa okuyup bırakabiliyor, seçebiliyor. İnternetten kitap sipariş etmek çok kuru bir ilişki. Biz o sıcaklığı mağazalarımızda yarattığımız için bu anlamda mutluyuz. Evinde dinlenir gibi, gelip bir saat orada eşelenir…

Kitapçıda eşelenmek! Ne güzel dediniz.

Ben hafta sonları sahaflar çarşısına giderim, özellikle Kadıköy’de, ben de eşelenenlerden biriyim. (Kahkahalar) 

Bütün hayatınız kitap ve siz hâlâ sahaflarda eşeleniyorsunuz?

Evet, çünkü kendi özel okumalarım için kaynak lâzım bana. 

Mağazaya iniyor musunuz gün içinde?

Tabii, iner bakarım bizim kitapları nerelere koymuşlar, kimin kitabı daha çok satıyor, çeşit kesmek deriz, bakarım hangi yayınevi ne çıkarmış, benim kaçırdığım hangi kitaplar var edebiyatta.

Kıskandığınız olur mu?

Bazı yayınevleri güzel kitaplar çıkarıyor onları kıskanıyoruz tabii. Fikret Adil’in yeni baskılarını çıkarıyor biri meselâ çok kıskandım, taptığım bir yazardır.     

Son olarak, sizi şaşırtan bir çok satan? 

Kürk Mantolu Madonna’nın bu kadar çok satması şaşırtıyor beni, çözemedim.

Çok teşekkürler Sayın Ciravoğlu, iyi çalışmalar. 

0
20352
2
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle