13 ARALIK, PAZARTESİ, 2021

“Bir Yas Varsa Ortada, Bu O Kadar da Mükemmel Anlatılmamalıydı”

Cem Tunçer ile travmalarla “mizah”ın gücüyle baş etmeye çalıştığı, gerçekle kurmaca arasındaki sınırı kaybettiği 73 mikro öyküden oluşan ilk öykü kitabı Juvenil hakkında konuştuk.

“Bir Yas Varsa Ortada, Bu O Kadar da Mükemmel Anlatılmamalıydı”

Çeşitli yayınlarda yer alan yazıları, parodi bilimkurgu romanı Yeni Dünya: Mars’ın Keşfi ile tanıdığımız yazar ve editör Cem Tunçer’in az sözcükle anlatılması zor hikâyeleri kaleme aldığı ilk öykü kitabı Juvenil, Holden Kitap’tan çıktı. Kitap, okuru çoğu zaman tebessümünden rahatsız hissettiren, birbirine temas eden 73 mikro öyküden oluşuyor. Cem Tunçer ile Juvenil’in etrafında dolaşarak “mikro öykü”leri, bu öykülerin bir kitap hâline gelme süreci ve mizahi bakış açısı üzerine söyleştik.

İlk öykü kitabın Juvenil ile bize birbirinden “kısa”, vurucu, duygusal karmaşalar yaşatan öyküler okutuyorsun. Klasik bir girişle… Juvenil’in ortaya çıkış hikâyesini anlatır mısın? Nasıl bir sürecin sonunda öykülerini kitap hâline getirip okurla paylaşmak istedin?

Kitap yetmiş üç öyküden oluşuyor, hâliyle iyi ya da kötü, öykü ya da değil, herhangi bir şeye yetmiş üç kez başlayıp bitirmenin dahi kendi başına bir zorluğu var. Yani kitap hâline gelmesi epey uzun sürdü.

Juvenil’deki bu 73 öykü "mikro öykü" türünde. Öykü sayısı bir öykü kitabı için oldukça fazla ama bir sayfayı geçen öykün de var sadece başlıkla kalan öykün de var… Neden mikro öyküler? Bu türde yazmanın senin için anlamı nedir? Bu türde çalışarak öykülerde yapmak istediğin neydi?

Biraz sorunlu bir karakter bizimki ve takılı kaldığı o trajediyi anlatmamak için lafı dolandırıyor. “Aaa bu arada şöyle bir şey oldu...” cümlesini koysaydık mesela her öykünün başına ve karakteri bir psikoloğun karşısına oturtsaydık, karakter her seferinde o takılı kaldığı olayı anlatmamak için bir sürü saçma şey anlatan biri olur, arada sadece, ağzından travmalarıyla ilgili belli sahneler dökülürdü ve bunlar tutarsız-gerçek dışı şeyler de olabilirdi. Karakter, bu tarz dışında anlatılamazdı gibime geliyor. Bir de… hoşuma gidiyor böyle şeyler okumak. Kitabın yabancı malum birtakım yazarlara benzetilmesi bu sebepten olmalı.

Peki Juvenil’deki öykülerin ile yapmak istediğini başardığını düşünüyor musun?

Kesinlikle.

Kitabın arka kapağındaki yazı “Bu kitapta anlatılanların hepsi gerçek. Keşke olmasaydı.” cümleleriyle bitiyor. Gerçeği öyküden ayıran çizgi kurgu değil midir? Bu öykülerde anlatılanların gerçeği/gerçekliği nedir?

Kitapta ölen bir kardeşten söz ediliyor; gerçekliğine inananlar ve inanmayanlar var. Ölü kardeşe inanmayanlar –akıllı olanlar, yani–, inananlara üstten bir bakış atıp şöyle diyor: “Ne kadar da safsınız, sizi yine olmayan bir şeye inandırdı.” Ama bu basit, tahmin edilebilir ve sıkıcı. Oysa gerçek genius şöyle bir şey yapmalıydı; tam da insanlara kendilerini akıllı hissettirdikten sonra, hatta öyle hissetsinler diye bu oyuna katılıp şöyle de diyebilirdi: “Tabii ki gerçek değil nasıl da inandılar bu saçmalığa sizin kadar akıllı olmayanlar…” Ve sonra, tam da herkesi ne kadar da akıllı olduklarına inandırdıktan sonra yani, 22 Ocak 2002 tarihinden bir haber kupürü paylaşabilir ya da bir mecraya verdiği söyleşiye bir çocuk tarafından çizilmiş görseller ekletebilirdi. Yine de bir kurmaca yazmış olmak, bunları hayal gücüyle kurmuş olmak en azından, kulağa daha ilgi çekici geliyor.

Öykülerini neden birinci ağızdan anlatmak istedin peki? Okurun üzerinde yarattığı etkiyi değiştirir miydi anlatıcının kim olduğu?

Birinci ağızdan anlatmanın daha manipülatif olabileceğini düşündüm. Sebebi bu.

Kitabın genelinde trajik ve travmatik olaylar anlatıyorsun ama mizahi bir dil kullanıyorsun. Bu belki travmatik olayların pansumanı gibi de okunabilir. Kurduğun dilin, olaylara bakış açının mizahla ilişkisini anlatır mısın? Senin için mizahın bir işlevi ve sınırı var mı?

Bunu sahte bir mütevazılık olarak değerlendirenler oldu. Şöyle diyordum onlara göre: İstesem bunu mizahsız ve daha uzun anlatabilirdim ama yapmamayı tercih ettim, sizin o ciddi edebiyat oyununuza katılmıyorum, ama tam da buna cüret ettiğim için sizden daha iyiyim, türünden. Yalancı bir mütevazılık içeriyor olabilir mizahı kullanma, bunu birinci sıraya koyabilirim. Ortada bir travma varsa, onunla nasıl baş edileceğine dair başka fikrim de yok sanıyorum. Bu da ikincisi.

Zaman zaman riskli bir çizgide de kalıyor hatta belki başka bir okur için çizgiyi aşıyorsun. Mizahta dengeni nasıl sağlıyorsun? Anlaşılmamak gibi bir çekincem ya da anlaşılmak gibi bir derdim yok diyebiliyor musun?

Pek sağlayamıyorum dengemi mizahta. Kitapta bu türden riskli bir çizgiyi sen sorunca fark ettim. Ancak bu kadar yapabilmişim demek. Anlaşılmama çekincesine gelince… Çok kitap okumuş biri, bir yayıncı, bir gün “Burada espri mi yaptın?” deyip bir tweet’imi göstermiş, hatta söylediğim birçok şeyi anlamadığını da belirtmişti. Ben de şaşırmıştım, çünkü bir tekstin sarkazm içerip içermediğini anlamak, mecra neresi olursa olsun, temel bir okur yeteneği gibi geliyordu bana. Sonrasında bu türden sorular katlanarak devam etti. O gün orada söylediğim şey ne anlama geliyordu, onlarca kişi matbu olarak paylaşmış olabilirdi ama o Mars’lı kitap acaba gerçek miydi, soyadım neydi, ve hatta Juvenil diye bir kitap var mıydı, vesaire. Anlaşılmamaya dair tekrar tekrar ben de düşünüyorum. Cevabı bulamıyorum. Geçtiğimiz günlerde şunu fark ettim. Her hafta bir edebiyatçının Instagram hesabı hack’leniyor. Yani, bir e-posta’nın ya da mesajın, Instagram’dan mı yoksa hacker’dan mı geldiğini… anlayamıyorlar. Çok üzgünüm bunu söylediğim için, gerçekten. Ama maalesef… böyle. Hâliyle, anlaşılmamak gibi bir çekincem… yok.

Okurlarından nasıl yorumlar alıyorsun? Juvenil’in okurda karşılığı nasıl oldu? Okuyanların kefil olduğu bir kitap diyebilir miyiz?

Dilan, “Sait Faik alman lazım” diyor.

Özellikle “Örgü” öykündeki dip nota dayanarak Juvenil’in editöryal sürecinin nasıl geçtiğini merak ediyorum. Bir yandan sen de hem editör hem yayıncısın. Öyküler üzerine nasıl bir çalışma yürüttünüz?

Editöryal süreç Özgür Göreçki’yle başladı, Mustafa Çevikdoğan’la devam etti, Baran Güzel’le sona erdi. Arada Afşin Kum da müdahil oldu, Alparslan Demir de… Editör olduğumdan değişikliklere açıktım ama bu kadarını beklemiyordum. Her şeyden önce duygusal olarak tatmin edici; benim için çabalayan insanlar var gibisinden. Yine de öykülerde bir şeyler değiştiğinde, öykülerin çıktığı o duygusal-ilkel yerin zayıflamaya başladığını fark ettim ve kimi yerlerde öylece bıraktım. Bir yas varsa ortada, bu o kadar da mükemmel anlatılmamalıydı.

Neden kitabının ismini, anlamını tıp terimleri sözlüğünden öğrenebildiğimiz juvenil koydun? Juvenil başlığı bu öyküleri nasıl karşılıyor?

Bu konuyu arkadaşlarımla tartıştık ve ismi benden başka kimse sevmedi. Hiç kimse hatta. Fazla “Enis Batur” buldular. Ben bir üçleme gibi düşünmüştüm, “Juvenil”, “F…” ve “L…” adlı üç mikro öykü kitabı. Üçü de birbiriyle uyumlu isimler olduğundan bunda karar kıldım. Bir de tıbbi terimin yanı sıra, kahramanımız hâl hareketleri fazla juvenile. (silly and typical of a child – Cambridge Dictionary).

Editörlük, çevirmenlik, senaristlikle uğraşıyorsun, bazı basılı/dijital yayınlarda eleştiriler yazıyorsun. Önceden yayımladığın parodi bir bilimkurgu romanın var, Juvenil’e kadar da öykülerini farklı mecralarda okuduk. Bu kadar ayrı alanda çalışmanın, düşünmenin, üretmenin sana nasıl katkıları oluyor?

Žižek, Astra Taylor’ın belgeselinde şöyle bir şey söylüyordu; en büyük korkusu bir anlığına susarsa tüm o görüntünün yıkılacağıydı, çünkü insanlar orada hiç kimse, hiçbir şey olduğunu fark edeceklerdi. O türden bir şey mi acaba diye düşündüm, böyle çok şey yapıyormuşum gibi sayılınca. Hepsinin ayrı bir payı olduğu muhakkak, ama tüm bunlarsız ben nasıl biri olurdum bilmiyorum. En etkileyen editörlüktür yine de. Daha doğrusu bazı yazarlarla tanışmak ve arkadaş olmaktır. Çünkü en basitinden, iyi yazarları kıskanıyordum ve bu epey motive edici.

Farklı türlerde yazmanın katkılarının yanı sıra sana ilham veren, yazarlık yaşamında sana yol gösteren ya da o yolda yeni rotalar çizdiren neler, kimler var?

Yurt dışından sayayım, çünkü diğer her yazar arkadaşım. Sam Pink yaşayanlardan, Richard Brautigan ölülerden… İkisini de severim. Müzik dinleyemiyorum, keşke daha kültürlü olabilseydim o konuda.

Juvenil’in ardından yeni bir şeyler üzerinde çalışıyor musun? Gelecek zaman planlarında yazma serüvenine neler eklemeyi düşünüyorsun?

Juvenil’in devamı gelsin istiyorum. Bir de film yazmak isterim.

Başlık tasarımında kullanılan eser Michael Solarski'ye aittir. 

0
4756
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Advertisement
Geldanlage