07 ŞUBAT, CUMA, 2014

Uzak Diyarlardan Notlar

Güney ve Orta Amerika veya siyasi olarak adlandırıldığı şekilde Latin Amerika, uzun zaman yeteri kadar bilgi sahibi olunmamasının da etkisiyle Batı’nın daima esrarlı gibi gösterdiği bir coğrafya. Kolomb tarafından keşfedilmesinin ardından geçen 500 yılı aşkın zamana ve sömürge döneminde acı çektirilen yerli halkın büyük ölçüde benliğini kaybetmesine rağmen Latin Amerika, halen kendine özgü bir karaktere sahip olmayı başarıyor. Bu bağlamda hem üzerinde çok büyük etki sahibi olan Avrupa’dan, hem de Avrupa’nın sömürgeci geçmişinin izlerini taşıyan dünyanın başka bölgelerinden farklı ve bir bakıma gizemli kalmayı hak ediyor.

Uzak Diyarlardan Notlar

Bu ilginç karışımın coğrafyası, bugünlerde Paris’te bulunan ve genel olarak güncel sanat alanında kendisi için üretilmiş özgün sergilere yer veren Fondation Cartier’deki ‘America Latina 1960-2013’ sergisinde sanat izleyicisiyle buluşuyor. Sergi adından da anlaşılacağı üzere yaklaşık olarak son elli yılda bu coğrafyada üretilen işlerden bir seçkiye yer veriyor. Metin ve fotoğraf arasındaki ilişkiyi temel alan ve bu coğrafyadaki 11 ülkeden 72 sanatçının işlerine yer veren sergi, bir yandan da işleri kendi kıtaları dışında az bilinen sanatçıların dünyanın geri kalanında daha bilinir olmalarına aracı oluyor.

Metin ve fotoğraf arasındaki ilginç ilişki, fotoğrafta algıyı değiştirici etkisiyle de çok değerli. Bu serginin öznesi olan Latin Amerika’da da metin-fotoğraf birlikteliği, hep var olagelmiş bir olgu. Dönemi itibarıyla bu serginin konusu olmayan ama Latin Amerika fotoğrafının belki de en önemli ismi Manuel Álvarez Bravo’nun (1902-2002) fotoğraflarında sık sık karşımıza çıkan metinler bu birlikteliğin iyi birer örneği. Tabii kıtanın kendine has kuvvetli edebiyatı da bu karşılıklı etkileşimi tetikleyen unsurlardan. Ellili yıllardan itibaren şiirlerinde görsel anlatılarda bulunan şairler ve Jorge Luis Borges, Pablo Neruda ve Octavio Paz gibi önemli edebiyatçıların eserleri, görsel sanatlar üretimi üzerinde önemli bir etkiye sahip.

Özellikle serginin konu ettiği dönemde Latin Amerika’da yaşanan siyasi gelişmeler, politik çalkantılar, darbeler, çekilen acılar ve bu duruma karşı direnen insanlar, bu dönemde üretilen fotoğrafı da çok etkilemiş. Sanatçıların, içinde bulundukları koşulları hazırlayanlara karşı gelme arzusu, siyasi ortamla ilgili çok fazla işin bu sergiye dahil olmasını sağlamış.

Sergi, temel olarak Alan (Territory), Şehir (City), Bilgilendirme-Direniş (Informing-Resisting) ve Hafıza-Kimlik (Memory-Identity) başlıklı dört bölüme ayrılıyor. Her bölümde sanatçıların bölüm başlıklarına girebilecek işleri seçilmişse de işler zaman zaman diğer bölümlerin konularına da referans verebiliyor. Bunların dışında Paraguaylı sanatçı Fredi Casco’nun yönetmen Renate Costa’yla birlikte 2013 yılının Şubat ile Ağustos ayları arasında gerçekleştirdiği ve sergiye katılan sanatçılarla yapılmış söyleşilerden oluşan Revuelta(s) filmi de sergide özel bir bölümde izlenebiliyor. (140 dakikalık bu filmi Fondation Cartier’in internet sitesinden de izlemek mümkün.)

‘Alan’, Latin Amerika’nın zengin doğal kaynaklara sahip ve çeşitlilik gösteren coğrafyasıyla ilgili işlere odaklanıyor. Dünya geneline kıyasla daha az nüfus yoğunluğuna sahip bu bölgedeki uçsuz bucaksız topraklar ilham verici bir olgu olarak dikkat çekiyor. Bunun yanında doğal olmayan sınırlar nedeniyle yaşanan sorunlar ve bu alanla paralel oluşan kimlik kavramı da Latin Amerikalı sanatçıların ana konularından biri olmuş. Brezilyalı sanatçı Anna Bella Geiger’in buluntu siyah beyaz portre fotoğraflarındaki insanların gözlerini kapatacak şekilde fotoğrafların üzerine yerli halkın yaşamından kesitler barındıran renkli kartpostalları yerleştirmesiyle oluşturduğu kolajlar, Brezilya’da giderek yaşam alanlarını kaybeden yerli halka egzotik gözle bakılmasına bir eleştiri içeriyor. Şilili sanatçı Elías Adame ise vücudunu ülkesinin şekline sokup Santiago’nun dışındaki Salvador metro istasyonunda başaşağı durarak gerçekleştirdiği performansın fotoğraflarıyla Pinochet dönemine göndermede bulanarak o günlerde yaşanan acıları hatırlatıyor.

‘Şehir’, Latin Amerikalı sanatçıların önemli ilgi alanlarından biri. Türkiye’dekine benzer bir şekilde Latin Amerika genelinde de şehirler 1950’lerden itibaren hızla gelişmiş ve bu çarpık kentleşme birçok sosyal sorunu beraberinde getirmiş. Bu kaotik büyüme hali sosyal konulara yoğunlaşan Latin Amerikalı sanatçılar için zengin bir çalışma alanı; aynı zamanda afişlerde, tabelalarda ve grafitilerde rastlanan metinler de ilgi çekici. Şehir temasına giren fotoğrafçılar arasında dikkat çeken isimlerden biri Venezüelalı fotoğrafçı Paolo Gasparini.

Gasparini, şehirdeki ticari tabelaları ve seyyar satıcıların duvarlara yazdıkları kaçak tanıtım yazılarını Honduras, Kolombiya, Meksika, Peru, Uruguay, Venezüela gibi ülkelerin çeşitli şehirlerinde fotoğraflayarak artan tüketim çılgınlığını ve kentlerde yaşanan eşitsizlikleri belgelediği bir arşiv oluşturmuş. Şilili Marcelo Montecino ise 70’lerde ve 80’lerde Latin Amerika’daki pek çok sorunlu bölgede çalışmış bir fotojurnalist. Montecino’nun Nikaragua’daki Sandinista hareketi üzerine çalışırken 1979 yılında çektiği ve halkı General Somoza’ya karşı isyana çağıran bir grafitinin fotoğrafı, afişte de kullanılarak serginin yüzü olmuş.

‘Bilgilendirme-Direniş’, Latin Amerika’da son elli yılda vuku bulan çeşitli siyasi olaylar nedeniyle yaşanan istikrarsız hali betimliyor. Neredeyse serginin kapsadığı dönemin miladını oluşturan ve Küba’da gerçekleştirilen devrim, Latin Amerika’daki başka gerilla hareketlerine de ilham kaynağı olmuştu. Bu gerilla hareketlerini ve zaman zaman da meşru yönetimleri bastırmak için kullanılan askerî güç, ordu eliyle kurulan diktatörlüklerin önünü açmış, bu diktatörlükler de yakın zamana kadar bölgede iktidarda kalmayı başararak baskıcı yönetimler oluşturmuştu. Askerî diktatörlüklerin halka yaptığı zulüm ve bunun yol açtığı sosyal etkiler, serginin bu bölümündeki işlerin çıkış noktasını oluşturuyor. Bu bölümde yer alan fotoğrafçılardan Perulu sanatçı Eduardo Villanes, ‘Gloria Evaporada’ serisinde, Peru’da 1990’larda yaşanan bir zorla kaybettirilme vakasından birkaç yıl sonra, külleri yakınlarına ‘Gloria’ adlı bir yoğunlaştırılmış süt markasının kutularında teslim edilen kurbanlara dikkat çekmek için gerçekleştirdiği sokak performanslarını belgeleyen fotoğraflarını sunuyor. Şilili tasarımcı, baskıcı, yayımcı Guillermo Deisler ise politik aktivistliği nedeniyle Pinochet döneminde tutuklanmış ve sürgüne gitmek zorunda kalmış. Sürgündeyken üretimine devam eden sanatçı, dergiler ve gazetelerden kestiği fotoğraf ve metinleri kullanarak oluşturduğu kolajlarda Pinochet döneminde uygulanan askerî gücün şiddetini gündeme getirmeye çalışmış.

Serginin son bölümü olan ‘Hafıza-Kimlik’, 1990’lardan itibaren siyasi olarak nispeten istikrarlı bir dönem geçirmeye başlayıp askerî yönetimlerden kurtulan Latin Amerika ülkelerindeki sanatçıların geçmişte yaşananları hatırladığı ve sorguladığı işlerden oluşuyor. Bu dönemde, demokratikleşmenin sonucu olarak çeşitli etnik gruplar görünür olmaya başladı ve Latin Amerika kültürü de genel olarak dünyada daha bilinir hale geldi. Bu sorgulama, hatırlama ve kimliğini ortaya çıkarma hali de sanatçıların işlerine kaçınılmaz olarak yansıyor. Paraguaylı sanatçı Fredi Casco’nun sergide yer alan çalışması ‘Foto Zombie’, Paraguay’da soğuk savaş sırasında çeşitli resmî resepsiyon, parti ve diplomatik törende çekilen fotoğraflardaki insanların izlerinin fotoğraf kartının arkasına karakalem olarak çizilmesiyle oluşturulmuş. Arşiv fotoğraflarının arkalarında fotoğrafın içindeki kişilerin tarif edildiği notlar da olduğu için bu kişilerin artık uzak bir geçmişe ait oldukları ama silikleşmelerine rağmen izlerinin kaldığına da bir gönderme yapılıyor. Arjantinli Adriana Lestido ise belgesel fotoğraf geleneğini takip ettiği çalışmasında Arjantin’deki bir cezaevinde bulunan kadın mâhkumların fotoğraflarını çekmiş. Daha çok fakir ailelerden gelen ve çocukları da olan kadın mâhkumlar, sevdiklerinin adlarını kollarına dövme olarak işlemişler. Lestido da onların dövmelerini gösterdikleri portrelerini çekerek içinde bulundukları durumu yansıtmayı amaçlamış.

Metin ve fotoğraf ilişkisine yoğunlaşsa da kapsadığı uzun dönem itibarıyla çok daha geniş bir anlatıya sahip ‘America Latina 1960-2013’, 6 Nisan'a dek Fondation Cartier'de açık kaldıktan sonra 15 Mayıs'tan itibaren serginin diğer ortağı Meksika, Puebla'daki Museo Amparo'da izlenime sunulacak. Fondation Cartier’in web sayfasında yer alan, bu yazıda bahsedemediğimiz sanatçıların tam listesi, Latin Amerikan sanatı hakkında bilgi edinmek isteyenler için iyi bir başlangıç noktası olacaktır.

Adriana Lestido, Sin título, Mujeres Presas serisinden, 1991-93 Siyah beyaz fotoğraf, 16.2x24.4 cm © Adriana Lestido Fondation Cartier pour l?art contemporain, Paris koleksiyonu

0
5228
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle