01 ŞUBAT, ÇARŞAMBA, 2017

Komşuluk, Yabancılık ve Mahremiyet Sorgulaması

2012 yılında Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar kazanan Jodaeiye Nader az Simin/Bir Ayrılık filmiyle dünya çapında tanınan İranlı film yönetmeni Asghar Farhadi'nin merakla beklenen, Oscar adayı olan son filmi The Salesman/Satıcı vizyona girdi. Toplumun dinamiklerini, insanların iç hesaplaşmaları üzerinden anlatan yönetmenin son filmi Satıcı, yargı ve ceza kavramlarını sade bir anlatıyla işliyor.

Komşuluk, Yabancılık ve Mahremiyet Sorgulaması

Asghar Farhadi'nin filmografisine baktığımızda genel sinema anlayışındaki hikaye avcılarının görmezden geldiği ya da bir filme dönüşmesi bile düşünülmeyen, insanın derinliklerindeki hesaplaşmalar konu edindiğini dörüyoruz. Bir Ayrılık filminde, aile çevresindeki vicdan hesaplaşması, tüm insani zayıflıklarımızı hatırlatan bir dille bizi sarmalıyordu. Bu tür konuları işlemek isteyen ana akım sinema, hikayenin arka fonunu tasarlamayıp sadece düşünmemiz ve görmemiz gerekeni gösteriyor çoğunlukla. Farhadi sinemasında ise bir erkek, bir kadın üzerinden bütün bir toplumu görebilecek bir yapıyla karşılaşıyoruz. Yönetmenin son filmi Satıcı; komşuluk, yabancılık, suç ve adalet kavramlarını bir aile üzerinden anlatıyor.

Film, hikayenin temellerini bir ev üzerine inşa ediyor. Ev bir mekân olarak; mülkiyet, özel alan, toprak ve özel yaşama dair bir çok şeyi hissettiriyor bizlere. Bir apartman binasının acilen boşaltılmasıyla-muhtemelen kentsel dönüşüm çalışmaları nedeniyle- başlayan filmde, apartmandaki bütün komşuların birbiriyle dayanıştığını, maldan çok canı kurtarma anlayışının hakim olduğunu görüyoruz. Böyle bir açılışla başlayan filmde karakterlerden ve genel hikâye yapısından beklediğimiz şey, bu dayanışmanın gerçekliğinin devam edeceği yönünde. Fakat film bizi şaşırtarak, kentlerin dönüşümüyle ile birlikte insanların da etik dönüşümlerinden bahsederek ilerliyor. 

Baş karakter Rana ve Emad tiyatro oyuncusu olarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Apar topar çıktıkları evlerinden yeni evlerine taşındıkları sırada, sahnede canlandırdıkları ve filme ismini veren Arthur Miller'ın Satıcının Ölümü adlı oyunu oluyor. Miller, Satıcının Ölümü adlı oyunuyla, ikinci dünya savaşı sonrası Amerika'daki genel ekonomik durumun yarattığı bireysel vatandaş modelini, rekabete dayalı üretimin yabancılaştırdığı hayatı ve toplumsal yaşamı hüzünlü bir dil biçiminde gösteriyordu. Film, Miller'ın eserine birçok açıdan yaklaşıyor; Tahran'daki kentleşmenin ve yıkılan binaların görüntüleri eşliğinde yeni evlerine yerleşen bir çiftin mahremiyet ihlallerini, komşuluk kavramının yok olmasını ve kişisel çıkarlar uğruna herkesin birbirini ezdiği bir toplumu gösteriyor bizlere.

Rana ve Emad'ın yeni evlerindeki bir odanın kilitli ve bu odanın henüz eşyalarını almadan evden gitmek zorunda kalmış eski kiracıya ait olduğunu öğrenmeleriyle mahremiyet kavramı sorgulanmaya başlıyor. Filmin çatışması Rana'nın o odayı zorla açmasıyla başlıyor. Neyin kime ait olduğunun, kimin yabancı kimin tanıdık olduğunun belirsizliği üzerine gezinen filmde, insanların kendi kilitledikleri kapılarla, sınırlara ne kadar ''ait'' olduklarını sorguluyoruz. 

Satıcı filmine bir erkeklik sorgusu olarak bakmak da mümkün. Mahrem konusuna kadın üzerinden yaklaşan filmde, Rana'nın eşi Emad evde yokken -yani evin erkeği evde yokken!- saldırıya uğraması, hem kadının mahrem alanına, hem de erkeğin namusu olarak algılanan bir alana saldırı olarak görülüyor. Toplumsal ahlak ve adalet anlayışının etrafında gezinen öykü, bir yandan da bize sadece olanı gösteriyor, olayları yalnızca bir karakterin bakış açısından sunmuyor. Emad, kadınına (bu kelime özellikle seçildi) ve dolayısıyla mahrem alanına, evine, mülkiyetine saldırı olarak gördüğü bu taciz olayını kendi kibrine sığdıramıyor ve kendinden çok emin bir şekilde yargıladığı suçluğu yine aynı eminlikle cezalandırmaya çalışılıyor. Suç koyan, yargılayan ve ceza veren tek bir güç oluyor Emad; film bu bakımdan totaliter devletleri hatırlatıyor bizlere.

Bir Ayrılık filminden hatırladığımız, geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Shahab Hosseini ve 2009 yapımı Elly Hakkında filminden tanıdığımız Taraneh Alidoosti duru oyunculuklarıyla takdir edilmemesi mümkün olmayan bir performans gösteriyorlar. 

ABD başkanı Donald Trump'ın, göçmen politikalarının ilk adımı olan yedi ülke vatandaşının ABD'ye girmesinin yasaklandığı ve dolayısıyla İranlı film yönetmeni Asghar Farhadi'nin Oscar Ödül Töreni’ne katılamadığını öğrendiğimiz son günlerde, filmin bu güçlü hikayesinin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyoruz. 

''Mahremiyet nedir, kim yabancı, kim komşudur, hangi alan gerçekten bize aittir?'' sorularının kafamızda dolaştığı Satıcı filmi, Farhadi'nin filmografisine güçlü bir yapıt olarak ekleniyor.

0
11785
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle