İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Koç Holding Enerji Grubu Şirketleri Aygaz, Entek, Opet ve Tüpraş sponsorluğunda düzenlenen 29. İstanbul Tiyatro Festivali’nin programı açıklandı. Festivalin biletleri ise 12 Eylül Cuma günü satışa çıkacak.
Mehmet Birkiye küratörlüğünde gerçekleştirilecek festival, altı uluslararası, 10 yerli oyundan oluşan bir programla tiyatroseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. 22 Kasım’a kadar sürecek festivalde bu yıl ayrıca, İKSV Genç Sanatçı Fonu’yla desteklenen üç yeni yerli oyun sahnelenecek. Festivalin açılışı, bu yıl 80. yaşını kutlayan Hollanda’nın köklü dans topluluğu Scapino Ballet Rotterdam’ı Arvo Pärt’in ruhani müziğiyle buluşturan yıldız koreograf Marcos Morau imzalı Katedral ile yapılacak. Fransız-Katalan topluluk Baro d’evel ise dans, sirk ve tiyatroyu harmanlayan Biz Kimiz? ile festival izleyicisiyle buluşacak.
29. İstanbul Tiyatro Festivali’nin programında edebiyat uyarlamaları dikkat çekiyor. Fransa’dan Paul Auster’ın en sevilen eseri New York Üçlemesi, Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan Faust ve moda sahnesi’nden Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri gibi yapımlar izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Bu uyarlamaların yanı sıra, edebiyat dünyasının güçlü kalemlerinden Hikmet Hükümenoğlu’nun kaleme aldığı ilk tiyatro metni Fora, yazarın sahne sanatlarına açılan yeni yaratıcı yolculuğu olarak festival programında öne çıkıyor.
İKSV Erişilebilir Sanat Partneri DenizBank’ın katkılarıyla hayata geçirilen, Teatro La Plaza’nın sahnelediği, Down sendromlu sekiz oyuncunun rol aldığı Hamlet, İKSV’nin kapsayıcılık ve erişilebilirlik çalışmalarının ilk adımlarından biri olarak izleyiciyle buluşacak. Engellenen bireylerin kültür-sanat alanındaki üretimlerini desteklemeyi ve sektördeki görünürlüklerini artırmayı amaçlayan bu bölüm kapsamında yürütülecek çeşitli faaliyetlerle fiziksel veya nörogelişimsel farklılıkları olan engellenen bireylerin izleyici olarak, ekipte yer alarak ya da sahneye çıkarak İKSV etkinliklerine daha fazla ve etkin bir şekilde katılması hedefleniyor. Festivalin Odeabank iş birliğiyle sahne sanatları alanında kadın üretimini görünür kılmak için sürdürdüğü “Bu İşte Bir Kadın Var” teması ise, bu yıl İlyas Özçakır rejisiyle Aşağıdaki Pencere ve Belçika’dan Flaman Kraliyet Tiyatrosu KVS yapımı Bovary yapımlarını kapsıyor. Geçtiğimiz yıl başlatılan, metne ve sahnelemeye farklı açılardan yaklaşan genç sanatçı ve toplulukları desteklemeyi amaçlayan “Yeni Arayışlar” bölümü, bu yıl “Televizyonun Karşısında Özel Mülkiyetin Kökeni Üzerine Düşünürken Uyuyakalmışım, Babamın Sesine Uyandım”, Cehennem Çiçeği ve Jonas’la Evlenmek ile devam ediyor.
İstanbul’un farklı köşeleri bu yıl da festival sahnesine dönüşecek. Kumbaracı50 ekibinin Yiğit Sertdemir süpervizörlüğünde sahnelediği İstanbul Mon Amour: Pera’nın Karanlık Odası, İMÇ’de Barış Arman’ın rejisi ile gerçekleştirilecek Açık Mülk ve Reşad Ekrem Koçu’nun anlatılarından ilham alan Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş: Çerkes Rıdvan’ın Dolabı festivalin özel projeleri arasında yer alıyor. Festival çocuklar için; Ceren Oran’ın tasarladığı Oyun İçinde Oyun, sahne üstündeki doğaçlama ile çocuklara hayal gücünün sınırlarının ne kadar genişleyebileceğini gösteren bir deneyim sunuyor. Festival, bu yıl ücretsiz olarak düzenleyeceği yan etkinlikler programına eylül ayında başlayacak ve festival dönemine hazırlık niteliği taşıyacak bir söyleşi dizisiyle giriş yapıyor. 23 Eylül’de, festivalin Onur Ödülü’nün de sahibi Seçkin Selvi ve Didem Bayındır ile “Paul Auster’ı Anlamak ve Çevirmek”; 29 Eylül’de Eylül Görmüş ve Kemal Aydoğan ile “Édouard Louis’yi Sahneye Taşımak” ve 10 Ekim’de ise Deniz Yüce Başarır ve Hülya Adak ile “Feminist Bir Bakışla Bovary’yi Bugünden Okumak” başlıklı söyleşiler gerçekleştirilecek. Bu etkinlikler, izleyicilere festival oyunlarıyla buluşmadan önce düşünsel bir zemin hazırlayarak tiyatro deneyimini zenginleştirmeyi amaçlıyor. 29. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında ücretsiz etkinlikler de gerçekleştirilecek. Festivalin yan etkinlikleriyle ilgili ayrıntılı bilgiye tiyatro.iksv.org adresinden ulaşılabilir.
Tüm şehre yayılacak 29. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında, İstanbul’un iki yakasında; Alan Kadıköy, Beyoğlu Sineması, Beyoğlu Spor Kulübü, Haliç’te tarihi bir han, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi, İMÇ, Mecidiyeköy Sahne, Metrohan, moda sahnesi, Paribu Art ve Zorlu PSM olmak üzere 11 farklı mekân festival izleyicilerine kapılarını açacak.Festival biletleri, İKSV Lale Kart üyeleri için 9 Eylül Salı saat 10.30’da başlayacak ön satış döneminin ardından 12 Eylül Cuma saat 10.30’da passo.com.tr adresinden, Passo mobil uygulaması, Passo web sitesi üzerinden ve Passo perakende satış noktalarından genel satışa açılacak. Eczacıbaşı Genç Bilet projesi kapsamında, sınırlı sayıda öğrenci bileti 30 TL’den satılacak.
29. İstanbul Tiyatro Festivali Programı:
Açılış Gösterisi: Katedral, Arvo Pärt'le Bir Akşam
20 Ekim Pazartesi 20.30, Zorlu PSM Turkcell Sahnesi
21 Ekim Salı 20.30, Zorlu PSM Turkcell Sahnesi
Biz Kimiz?
22 Ekim Çarşamba 20.30, Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi
23 Ekim Perşembe 20.30, Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi
Hamlet
24 Ekim Cuma 20.30, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi
25 Ekim Cumartesi 15.00, 20.30 Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi
Bir Kadının Kavgaları Ve Dönüşümleri
25 Ekim Cumartesi 20.30, moda sahnesi
26 Ekim Pazar 15.00, 19.00, moda sahnesi
Aşk Yolunda İstanbul’da Neler Olmuş: Çerkes Rıdvan’ın Dolabı
26 Ekim Pazar 11.00, 14.00, 17.00, Haliç’te tarihi bir han
Aşağıdaki Pencere
30 Ekim Perşembe 20.30, Paribu Art
31 Ekim Cuma 20.30, Paribu Art
“Televizyonun Karşısında Özel Mülkiyetin Kökeni Üzerine Düşünürken Uyuyakalmışım, Babamın Sesine Uyandım”
3 Kasım Pazartesi 20.30, Alan Kadıköy
4 Kasım Salı 20.30, Alan Kadıköy
Fora
4 Kasım Salı 20.30, Paribu Art
5 Kasım Çarşamba 20.30, Paribu Art
Cehennem Çiçeği
7 Kasım Cuma 20.30, Alan Kadıköy
8 Kasım Cumartesi 15.00, Alan Kadıköy
Bovary
8 Kasım Cumartesi 15.00, 20.30, Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi
9 Kasım Pazar 15.00, Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi
Açık Mülk
13 Kasım Perşembe 13.00, 16.00 İMÇ
14 Kasım Cuma 13.00, 16.00İMÇ
15 Kasım Cumartesi 13.00,16.00 İMÇ
İstanbul Mon Amour: Pera’nın Karanlık Odası
15 Kasım Cumartesi 11.00, 14.30, 18.00, İstiklal Caddesi: Beyoğlu Spor Kulübü, Beyoğlu Sineması, Metrohan
16 Kasım Pazar 11.00, 14.30, 18.00, İstiklal Caddesi: Beyoğlu Spor Kulübü, Beyoğlu Sineması, Metrohan
Oyun İçinde Oyun
15 Kasım Cumartesi 16.00, Alan Kadıköy
16 Kasım Pazar 13.00, 16.00, Alan Kadıköy
Faust
18 Kasım Salı 20.30, Mecidiyeköy Sahne
20 Kasım Çarşamba 20.30, Mecidiyeköy Sahne
Jonas’la Evlenmek
19 Kasım Çarşamba 20.30, Alan Kadıköy
20 Kasım Perşembe 20.30, Alan Kadıköy
New York Üçlemesi
21 Kasım Cuma 20.00, Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi
22 Kasım Cumartesi 15.00, Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi
20. yüzyılın en önemli foto muhabirlerinden Robert Capa’nın Türkiye’de bugüne dek yapılmış en geniş kapsamlı seçkisinden hazırlanan “Robert Capa | Gerçek En İyi Fotoğraftır” isimli sergisi 12 Eylül’de Ara Güler Müzesi’nde açılıyor.
Capa’nın meşhur karelerinin yanı sıra 1946 yılında Türkiye’de çektiği 37 karelik özel bir seçkiden oluşan sergi; Ara Güler Müzesi’nin Robert Capa Contemporary Photography Center iş birliği ve İstanbul Macar Kültür Enstitüsü’nün destekleri ile hazırlandı.
2024 yılında Budapeşte, Capa Center’da açılan “Ara Güler: On Life” sergisinin ardından iki önemli fotoğraf müzesi arasındaki iş birliğinin devamı niteliğindeki sergi adını Capa’nın yalın, direkt ve gerçekliğe dayalı fotoğraf felsefesini yansıtan bir sözünden alıyor.
Sergi, Capa’nın 1932 yılında bir foto muhabiri olarak ilk profesyonel işi olan, Leon Trotsky’nin Kopenhag’da yaptığı konuşmayı belgelediği karesi ile başlayarak, 1954 yılındaki trajik ve erken ölümünün hemen öncesinde Hindiçin’de çektiği son fotoğraflar ile tamamlanan kapsamlı bir seçki sunuyor. Tarihi açıdan büyük önem taşıyan bir görsel arşiv niteliğindeki bu fotoğraflar bir bütün olarak bakıldığında Capa’nın görsel anlatım ustalığını göstermekle birlikte Endre Friedmann’dan Robert Capa’ya bir fotoğrafçı ve bir personanın doğuşu ve gelişimini gözler önüne seriyor.
Sergide ayrıca, Robert Capa'nın 1946’da Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında çektiği fotoğraflardan oluşan 37 adet gümüş jelatin baskıya ayrılmış özel bir bölüm yer alıyor. March of Time haber filmi serisi için Türkiye’yi tanıtan bir belgesel film yönetmekle görevlendirilen Capa’nın ziyareti boyunca, İstanbul'un günlük yaşamından Ankara'nın Modern mimarisine, kırsal manzaralardan portrelere uzanan çeşitli konuları fotoğrafladığı anlar izleyiciyle buluşuyor.
“Robert Capa | Gerçek En İyi Fotoğraftır” başlıklı sergiyi 12 Eylül 2025 – 22 Mart 2026 tarihleri arasında, pazartesi günleri hariç salıda cumartesiye 10.00-18.00, pazar günleri ise 12.00-18.00 saatlerinde Yapı Kredi bomontiada’daki Ara Güler Müzesi’nde ziyaret edebilirsiniz.
Sanatçı Baran Kurtoğlu’nun politik bir olgunun doğrudan temsiline yönelmek yerine, temsilin kendisini sorgulamayı önerdiği eserlerinden oluşan sergisi “İkonlar, Ölümler ve Kalan Şüpheliler” 12 Eylül’de Gülden Bostancı’da ziyarete açılacak.
Kurtoğlu sergisini şöyle anlatıyor: “Günümüzün en belirgin paradokslarından biri, düzeni tesis etme iddiasıyla ortaya çıkan iktidar biçimlerinin, aynı anda kendi istisna koşullarını üretmeleridir. Giorgio Agamben, bu “istisna hali”ni olağanüstünün olağanlaşması olarak tarif eder. Normalin yerine geçen bu “yeni normal” durumu, yalnızca kriz anlarına değil gündeliğin en sıradan katmanlarına da sızar; devletin, iktidarın ve toplumun kolektif belleğinde derin izler bırakır. Böylece kişi ile şüpheli, tanık ile fail, beden ile gölge arasındaki sınırlar giderek bulanıklaşır.
Bu bağlamda sergi, politik bir olgunun doğrudan temsiline yönelmek yerine, temsilin kendisini sorgulamayı önerir. Görsel düzenekler, yalnızca estetik biçimler üretmez; aynı zamanda iktidarın işleyişine dair kodlar taşır. Tarihsel ve siyasal bağlamda imajların dolaşımı, belirli bakış rejimlerinin inşasıyla doğrudan bağlantılıdır. Burada mesele, tekil olayların kendisi değil; onların nasıl temsil edildiği, hangi söylemsel çerçevelere oturtulduğu ve hangi görsel stratejilerle dolaşıma sokulduğudur.”
“İkonlar, Ölümler ve Kalan Şüpheliler” başlıklı sergi 25 Ekim’e kadar Antalya – Muratpaşa’da yer alan Gülden Bostancı galeride görülebilir.
1. "Altısı bir arada" tuval üzerine yağlı boya 13.5x20cm (her biri) 2025
2. “Görsel Rejim”, billboard üzerine karışık teknik 392x221cm 2025
3. “Şiddetin ve Direnişin Jestleri” 3D print üzerine yağlı boya 23x8x8cm 2025
Gazeteci ve yazar Zeynep Oral’ın kadınların görünmez kılınan hayatlarını, özgürlük mücadelelerini ve susturulmuş seslerini öyküleriyle duyurduğu kitabı Yaz Yüreğim Yaz, İnkılâp Kitabevi’nden çıktı.
Oral, uzun yıllara dayanan tanıklığını ve birikimini bu kez öykülerle harmanlıyor. Yasakların gölgesinde, korkunun hüküm sürdüğü dönemlerde dahi hayata ve umuda tutunan karakterler; Yaz Yüreğim Yaz’da bir toplumsal hafıza oluşturuyor. Kitap, okurları yalnızca geçmişle yüzleştirmekle kalmıyor aynı zamanda bugünün ve geleceğin sorumluluğunu da hatırlatıyor.
“Bırakıp gittiler, ölmedim.
Kırıldılar, döküldüler, tutuklandılar ölmedim.
Yüreklerdeki kuşlar öldü, ben ölmedim.
"Artık her şey bitti"lerde hep bir kanat çırpıntısı duymaya uzandım. Ama acı her gece, biraz daha, biraz daha yayıldı, yüreklerdeki kuşun her ölüşüyle. En çok neresi acıyordu? Korkunun çarptığı yer mi? Yalnızlığın çırpındığı yer mi? Yoksa sevginin can çekiştiği yer mi?
Damıta damıta çoğalttığım sevgiye, ufalaya ufalaya biriktirdiğim acıyı kattım. Korkuyu hesaba katmadan.
Yasakları da.
Öyle çok değişiyordu ki yasaklar.”
İBB Kültür tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen Adalar’da Caz, bu yıl “Damakta Kalan Tatlar” temasıyla 19-21 Eylül tarihleri arasında müzikseverlerle buluşacak.
Adalar’da Caz, üç gün boyunca söyleşiler, atölyeler, masterclasslar, gastronomik buluşmalar ve ada turlarıyla katılımcılarına özgün bir festival deneyimi sunacak. Büyükada Taş Mektep, Büyükada Atatürk Meydanı ve Heybeliada’nın yanı sıra Paşabahçe Vapuru’nda da gerçekleşecek konserlerde müzikseverlerle sevilen isimler bir araya gelecek.
Festival; Alp Ersönmez, Asena Akan, Berke Köymen&Timebanders Bilal Karaman, Ayhan Sicimoğlu ft. Latin All Stars, Burhan Öçal, Cenk Erdoğan Trio, Çağrı Sertel, Ece Göksu, Egemen Tosunbaş, Elif Canfeza Gündüz Quartet, Eylül Biçer, Hakan Başar, Islandman, İmer Demirer, Jen Session, Jülide Özçelik, Kaan Çelen Quartet, Nedim Ruacan, Nilüfer Verdi, Öner Karaçuha Quartet, Pesus’un konserlerine ev sahipliği yapacak. Konserler her akşam 18.30’da başlayıp 00.00’a kadar devam edecek.
Geçmişin tatlarının, seslerinin ve anılarının bugünün neşesiyle yeniden hatırlanacağı festivalde söyleşiler, atölyeler, masterclasslar, gastronomik buluşmalar ve ada turları da gerçekleşecek. Taş Mektep’in bahçe etkinliklerinde iklim krizinin görünmez etkileriyle şekillenen yeni müşterek yaşam; koleksiyonerliğin kültürel, estetik ve kişisel anlamları; Türkiye’de bağımsız radyoculuğun serüveni, Türkiye’nin ilk caz albümünün hikâyesi gibi farklı konularda söyleşiler düzenlenecek. Taş Mektep’te ayrıca “Çocuklar İçin Doğaçlama Beden Perküsyon Atölyesi”, “Bahçıvanlık Pratikleri”, “Ada Kokuları”, “Caz'da Perdesiz Gitar-Masterclass”, “Re-Create Toys İleri Dönüşüm Oyuncak Atölyesi”, “Caz Vokal-Masterclass” gibi etkinlikler de yer alacak.
Adalar’da Caz festivali hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Erhan Coral’ın “Hiçliğin Ortasında Bir Yer” başlıklı kişisel sergisi hem 18. İstanbul Bienali hem de 212 Photography Istanbul Festivali paralel etkinlikleri kapsamında 11 Ekim’e kadar Galeri 77’de sanatseverlerle buluşuyor.
Çağdaş yalnızlığa dair derin ve sarsıcı bir bakış sunan “Hiçliğin Ortasında Bir Yer” sergisi, izleyiciyi Moğolistan’ın ıssız, siyah-beyaz manzaralarında sessizliğin ve absürt olanın peşinden derin bir yolculuğa davet ediyor. Moğolistan’ın uzak bozkır, çöl ve dağlık bölgelerinde gerçekleştirilen bu fotoğraf yolculuğu, “hiçlik” kavramını doğrudan merkezine alırken Erhan Coral’ın kadrajında bir kulübe, bir hurda araba ya da izleyicisi olmayan bir çocuk oyunu, sonsuz sessizlikle çevrelenmiş bir görsel şiire dönüşüyor. Sanatsal anlatımını gösteriden çok aralardaki sessizlikte bulan Coral, bu seride yalnızca coğrafyayı değil, aynı zamanda yalıtılmışlık, hasret ve insan izlerinin garip dokunuşlarını da görünür kılıyor.
“‘Hiçliğin Ortasında Bir Yer’, genişliğiyle insanı küçülten, sessizliğiyle zihni yavaşlatan Moğol bozkırlarında çekilmiş bir fotoğraf serisidir. Bu seri, izleyiciyi sadece fiziksel bir coğrafyada değil, aynı zamanda anlamın sınırlarında bir yolculuğa davet eder. Göz alabildiğine uzanan boşlukların içinde beliren rastlantısal nesneler, yapılmış ama terk edilmiş yapılar, tuhaf işaretler ve yalnız anlar; her biri bu sessizliğin içinde bir soru gibi durur.
Fotoğraflar, belgesel bir gözle izlenmiş olsa da estetik ve kavramsal olarak daha derin bir bakışı yansıtır. Bir ‘Coffee Shop’ tabelasının bozkırın ortasında belirmesi, bir oyun sahasının izleyicisiz kalması ya da hiçbir yere çıkmayan bir yol levhası… Her kare, izleyeni gülümsetirken düşündürür hem gerçek hem de saçma hem tanıdık hem de tamamen yersizdir.
Bu coğrafya, sanki insanın varlığını ve yokluğunu aynı anda kabul eder gibidir. Boşluk, burada yalnızca bir eksiklik değil, başlı başına bir varlıktır. İnsan müdahaleleri, çoğu zaman doğayla yarışamayacak kadar küçük, ama absürtlükleriyle dikkat çekecek kadar gariptir. Bu fotoğraflar, işte tam da bu gerilimi, bu ironiyle örülmüş sessizliği belgelemeyi amaçlar.
‘Hiçliğin Ortasında Bir Yer’, salt görsel bir seri olmanın ötesinde, izleyiciyle hem bireysel hem evrensel düzlemde bir temas kurar. Boşluğun ortasında duran izole nesneler, aslında modern insanın kendi varlığına ve yer arayışına dair imgeler hâline gelir. Yolun kenarındaki terk edilmiş bir araç, durmayı değil, bekleyişi simgeler; kullanılmayan bir basketbol sahası, topluluğun yokluğunu. Ve tüm bunların ortasında duran izleyici, kendi yalnızlığının farkına varır.
Erhan Coral’ın bu yeni serisi, kaybolmanın güzelliğine, amaçsızlığın estetiğine ve sessizliğin içindeki mizaha bir övgüdür. Görünenin ardında neyin saklı olduğunu sorgulayanlara, hiçliğin ortasında bir yer sunar.
Özgün dili ve anlatımıyla 20. yüzyıl yazarları arasında önemli bir yeri olan Clarice Lispector’ın Bir Hayat Nefesi ile Karanlıktaki Elma romanları Bengi De Sá Matos Paixão’nun çevirisiyle Can Yayınları’ndan çıktı.
Bir Hayat Nefesi, Clarice Lispector’ın hayatının son zamanlarında yazdığı, ölümünden sonra yayımlanan romanı. Kendi hayatından izler taşıyan tanrıvari bir erkek yazar ile onun yaratımı, “hayat nefesi üflediği” Ângela Pralini arasındaki mistik bir diyalog anlatıyor.
Bir erkek ve bir kadın, birbirlerinin yansımalarında kendilerini izleyen ve sorgulayan iki yazar. İsimsiz anlatıcı, kitabı için başkarakterini, yazar Ângela Pralini’yi yaratır, ancak bu karakter kendi hayatına kavuşunca yaratıcısını farklılıklarıyla şaşırtır, öfkelendirir. Yaratım sürecindeki krizleri ve sayfaların dışındaki dünyanın kendilerine biçtiği roller üzerine düşünürken, sonunda okurda şüphe uyandırmaya başlarlar. Yaratıcı kim, yaratılan kim? Hangisi Clarice’e daha yakın? Hangi ipliği takip etmeyi seçiyoruz? Kurguyu, kurgusal fikri mi yoksa eşsiz bir yazarın eşsiz evrenini mi?
Karanlıktaki Elma ise yazarın ABD’de yaşadığı dönemde yazdığı ve “en iyi romanlarından biri” olarak nitelediği eseri. Lispector, roman yapılarını altüst edip tamamen yenilikçi temsil parametreleri yaratarak bambaşka bir edebî gelenek başlattı.
Martim, karısını öldürdüğüne inanarak şehirden kaçar. Geceye sığınır, kendini doğanın sessizliğine bırakır ve sonunda ıssız bir çiftliğe varır. Burada yaşamdan korkan sert Vitória ve ölümden korkan hassas Ermelinda’yla karşılaşır. Bu üç yalnız ruh, kuraklığın ortasında hem birbirlerini değiştirecek hem de yağmuru beklerken kendi karanlıklarıyla yüzleşecektir.
175 yıllık geçmişiyle dünyanın prestijli bale topluluklarından Gürcistan Devlet Balesi, Pyotr Tchaikovsky’nin ölümsüz eseri The Nutcracker (Fındıkkıran)’ı ocak ayında PIU Entertainment organizasyonu ile Türkiye’de sanatseverlerle buluşturacak.
Efsanevi sanatçı Nina Ananiashvili’nin sanat yönetimi ve koreografisi ile sahnelenecek The Nutcracker, 17 Ocak’ta Zorlu PSM, 18 Ocak’ta ise ATO Congresium sahnesinde izleyici karşısına çıkacak. Köklü tarihiyle Kafkasya’nın önemli sanat kurumlarından biri olan Gürcistan Devlet Balesi, bugüne dek dünyanın dört bir yanında sahne aldı. New York Times tarafından “kusursuz” olarak nitelendirilen topluluk, 2008 yılında Edinburgh Uluslararası Festivali’nde kazandığı Herald Angels Ödülü ile uluslararası başarısını taçlandırdı. 2024’te Londra Coliseum’daki gösterileriyle de büyük yankı uyandıran topluluk, her sahneye çıktığında zarafet ve gücü bir arada sunuyor. Gösterinin sanat yönetmeni ve koreografı Nina Ananiashvili, Bolshoi Ballet ve American Ballet Theatre’ın eski baş balerini olarak dünya bale tarihine adını yazdırmış bir isim. Daily Telegraph tarafından “gelmiş geçmiş en büyük 12 balerin” arasında gösterilen sanatçı, 2002’de US Dance Magazine tarafından “Yılın En İyi Balerini” seçildi.
Simbart Projects, Medine İrak’ın “Sınırların Ötesinde” başlıklı kişisel sergisini 12 Eylül-1 Kasım tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
“Sınırların Ötesinde” sergisi, kuş figürü üzerinden insanın doğayla kurduğu ilişkiyi, kent belleğiyle olan bağını ve kamusal alandaki temsiliyet biçimlerini tartışmaya açıyor. Kuşların yalnızca doğal varlıklar değil, aynı zamanda özgürlüğün, hafızanın ve toplumsal bilinçlenmenin taşıyıcıları olması üzerine yoğunlaşıyor.
“Kuş, en yalın hâliyle özgürlüğü temsil eder; yönü yoktur ama yolu vardır. Ne sınırlara uyar ne duvar tanır. İnsan ise doğaya çizgilerle yaklaşır: yapılar, isimler, aidiyetler kurar.” Sanatçı bu sergide sınırın kuşla teması, kuş yuvası ve kuş sarayları gibi simgeleri merkeze alarak, doğa ile insan arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Bu ilişkinin kırılgan, müdahaleci ve çoğu zaman romantize edilmiş doğası sorgulanıyor. Doğal olanın işlevselliğiyle insan eliyle inşa edilen gösterişli yapıların karşıtlığı, izleyiciye sade olanın bilgeliğini yeniden hatırlatıyor.
Kuş yuvaları doğanın ihtiyaca dayalı zekâsının, kuş sarayları ise insanın estetikle sarılmış iktidar arzusunu temsil ediyor. Sergi bu iki yapı tipi arasında bir sınır değil, bir geçiş alanı kuruyor. Her eser, bu sınırı aşmaya ya da ona yaklaşmaya dair bir öneri sunuyor. Sergi aynı zamanda mekân kuramları, posthümanist düşünce ve ekosanat yaklaşımlarıyla doğa-insan ilişkisini farklı katmanlarda yeniden okuyor. Kuşun göçü, sadece mevsimlerin değil; bellek, politika ve aidiyetin de yer değiştirmesini ifade ediyor.
“Sınırların Ötesinde” sergisi kuşun bakışını benimsemeye, yukarıdan ve özgürce düşünmeye alan açıyor. İrak, mimariyle temsiliyetin, hafızayla mekânın iç içe geçtiği çok katmanlı doğanın kendi belleğini yuvalarda, göç yollarında, unutulmuş seslerde görünür kılıyor. Bu görünürlük, ekolojik düşünceyle geçmişin ve geleceğin iç içe geçtiği bir zamana işaret ediyor. Bir düşünme alanı yaratırken, izleyici de semboller aracılığıyla doğa ve bellek arasında bir diyalog kurmaya davet ediyor.
Avusturya’da neredeyse 50 yıldır “teknolojik sanatlar alanında” dünyanın en saygın festivali ve platformu olarak kabul edilen Ars Electronica, Zorlu PSM ve Piksel.Creative Solutions partnerliğiyle Diageo Türkiye’nin ana sponsorluğunda 21-28 Ekim tarihleri arasında Zorlu PSM’de gerçekleşecek.
Zorlu PSM ve Piksel.Creative Solutions partnerliğiyle düzenlenen Ars Electronica, Diageo Türkiye’nin ana sponsorluğunda Zorlu PSM’nin farklı sahne ve alanlarını dönüştürerek izleyicilere benzersiz bir deneyim sunacak. Sergi, mekânsal enstalasyonlardan ekran tabanlı işlere, ses ve ışığın sınırlarını zorlayan performanslardan atölyelere kadar uzanan geniş bir programla katılımcılarla buluşacak.
Ars Electronica İstanbul hem bir sergi hem de uluslararası sanatçıların işlerini İstanbul’a taşıyan, Türk sanatçıların yaratıcı projelerini de dünyaya taşıyan dijital bir sanat platformu olarak kültür sanat dünyasında dikkat çekiyor. Sanatseverler için de sanat, teknoloji ve toplumun iç içe geçtiği özgün bir buluşma noktası olan Ars Electronica İstanbul, Zorlu PSM’de sekiz gün boyunca misafirlerine dijital sanat deneyimi yaşatacak.
Mekânı titreşim ve rezonansla dönüştüren, adeta canlıymış gibi hareket eden hipnotik kinetik heykeli Cycloïd-E ile Cod.Act, etrafımızı saran ama görünmeyen elektromanyetik dalgaları, bir şelaleyi andıran bir ışık ve ses performansına dönüştüren Marc Vilanova’nın Cascade’i, hiper-gerçeklik ve yapay zekâ üzerine düşündüren Martyna Marciniak’ın Anatomy of Non-Fact’ı, iklim krizini canlı alg kültürleri aracılığıyla görünür kılan Noor Stenfert Kroese’nin Fading Colours enstalasyonu bu yılki edisyonda öne çıkan eserler arasında yer alacak.
Uluslararası sahnenin en yaratıcı stüdyolarından Universal Everything ise izleyiciyi hareketle etkileşime giren, bedenin jestleriyle şekillenen büyüleyici bir dijital evrenin parçası olmaya davet eden interaktif işiyle sanatseverlerle buluşacak.
Ars Electronica İstanbul, bu yıl da İmelda Kuyumcu-Gözde Betülay Yorulmaz’ın ikilisi ve Ceren Su Çelik’in yeni çalışmaları, yapay zekayla Türk kahvesi falını bir araya getiren Future Visioning işiyle Özcan Ertek gibi Türkiye’den genç yetenekleri uluslararası bir platforma taşıyarak, onların dünya sahnesinde parlamasını sağlayacak.
Sergiye eşlik eden canlı performanslar, izleyiciyi sanat ve teknolojinin kesiştiği büyülü anlara davet edecek. Özellikle bit.studio’nun doğanın ritmini dijital formlarla kaynaştırdığı Flock Off isimli performansı festivalin unutulmaz deneyimlerinden birine sahne olacak.
Sergi boyunca düzenlenecek konuşma programları, sanatçıların ve küratörlerin bakış açılarını paylaşarak zengin bir tartışma ortamı yaratırken; atölyeler yeni nesillere teknoloji ile yaratıcı ilişki kurmanın yollarını keşfettirecek.