
Borusan Contemporary, “Edward Burtynsky: Dönüşen Yeryüzü” sergisi paralelinde Yuvam Dünya Derneği iş birliğiyle iklim krizi ve sürdürülebilirlik alanında farkındalık oluşturulacak özel bir program serisini sanatseverlerle buluşturuyor.
Sanatçının insanın yeryüzündeki izlerine dair derin bir düşünsel yolculuğa davet eden fotoğraflarından ilhamla tasarlanan etkinlikler, ele aldığı konularla farklı yaş gruplarına ulaşarak toplumsal bir etki alanı yaratmayı hedefliyor. Kasım ayında düzenlenen Çocuk Atölyeleri ile başlayan etkinlik serisi; yetişkin atölyeleri, videocast serisi, ziyaretçi etkileşimli programlar ve sergi paralelinde ekolojik farkındalık yaratan içerikler ile devam ediyor.
Borusan Contemporary’nin 2025-2026 sezon sergisi “Dönüşen Yeryüzü”, çağımızın en önemli görsel tanıklarından biri olarak kabul edilen Kanadalı fotoğraf sanatçısı Edward Burtynsky’nin çarpıcı kareleriyle izleyiciyi buluşturmaya devam ediyor. Perili Köşk’ün katlarına yayılan sergi, insanın yeryüzündeki izlerine odaklanarak izleyiciyi derin bir düşünsel yolculuğa davet ediyor. Kırk yılı aşkın kariyeri boyunca insanın yeryüzündeki izlerini belgeleyen sanatçı, çalışmalarında bu izlerin uzun vadeli sonuçlarını görünür kılarken, neleri kaybetmekte olduğumuzu ve gelecek kuşaklara nasıl bir dünya bırakacağımızı sorgulamaya çağırıyor. Sanatçının etik ve estetiğin kesişiminde şekillenen üretiminden hareketle hazırlanan kamusal programlar Yuvam Dünya Derneği iş birliğiyle geliştirildi. Program serisi, iklim kriziyle mücadelede toplumsal ve bireysel farkındalığı artırmayı amaçlıyor.
Yetişkinlere yönelik planlanan “Yeryüzüyle Diyalog: Görünen ve Görünmeyen İzler” ve “Bir Sanat Eserinden Bir Ekosisteme Bakmak: Ormanlardan Öğrenmek” atölyeleri, sanat ve bilimin kesişiminde konumlanarak katılımcılara yeni bir farkındalık alanı açmayı amaçlıyor. Burtynsky’nin “Dönüşen Yeryüzü” sergisindeki çarpıcı görüntülerden hareketle tasarlanan, aralık ayında başlayacak bu buluşmalar, katılımcılara doğayla kurduğumuz ilişkiyi yeniden düşünme, ekolojik farkındalıklarını derinleştirme ve sürdürülebilir bir gelecek için bireysel sorumluluk alanlarını keşfetme olanağı sunacak.
Yuvam Dünya, 2025 yılı itibarıyla çevre ve sürdürülebilirlik temalı özel bir videocast serisi başlatıyor. Seride çevre bilinci, sürdürülebilir yaşam ve iklim krizinin ekosistemimiz üzerindeki etkileri gibi küresel öneme sahip konulara odaklanılacak. Ayda bir yayımlanacak her bölümde, alanında uzman konuklarla derinlemesine sohbetler yapılacak ve dinleyicilere ilham veren fikirler, uygulamalar ve çözümler sunulacak. Aralık ayında yayımlanacak ilk videocast, “Sürdürülebilir Sanat ve Toplum” başlığını taşıyor ve Borusan Contemporary Direktörü Dr. Kumru Eren konuk oluyor. Serinin ikinci bölümü ise “Sürdürülebilir Mutfak ve Doğal Yaşam” temasıyla, Yeşil Michelin yıldızlı Şef Emre Şen’i ağırlayacak. İzleyen bölümlerde Yuvam Dünya Bilim Kurulu’ndan Prof. Dr. Doğanay Tolunay “Değişen İklimde Erozyon Etkisi” ve Prof. Dr. Gülşen Aytaç “Değişen İklimde Kent Mimarisinin Etkisi” başlıklarıyla konuk olurken, seri Yuvam Dünya Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kıvılcım Pınar Kocabıyık’ın yer aldığı “Sivil Toplumun İklimle Mücadelesi” bölümüyle sona erecek.
Ocak ayı itibarıyla ziyaretçi etkileşimi odağında, sergi alanında izleyicilerin iklim ve ekoloji temalarında geleceğe iletmek istedikleri mesajları dijital olarak paylaşabilecekleri bir etkileşim alanı da açılacak.
Eğitimci yazar Gina McMurchy-Barber’ın dokunaklı olduğu kadar karakterleriyle de unutulmayacak bir kardeş hikâyesi anlattığı romanı Yapboz Şampiyonu, Arzu Altınanıt’ın çevirisiyle Çınar Yayınları’ndan çıktı.
Warren ve Bennie ikiz kardeşlerdir, yeni taşındıkları şehirde yeni okula başlamışlardır. Uyum sağlamak o kadar kolay değildir, özellikle tüm gözler onların üzerindeyken. Down sendromlu kardeşi Bennie ile ilgilenirken on bir yaşındaki bir çocuk olmayı unutan Warren’ın sabrı bir gün taşar. Artık üzerindeki bakışlardan usanmıştır ve “normal” bir çocuk olmak ister. Arkadaşlarıyla oyun oynamak, gezmek ve eğlenmek… Kendini Bennie’den soyutlayan Warren, kardeşinin ilgi odağı olmaması için katılacağı yetenek yarışmasını sabote etmeye kalkışır. Bennie’nin hızlı yapboz yapma yeteneğini sergilemesini engelleyecek, böylece sıradan biri olacaktır; “Bennie’nin kardeşi Warren” değil. Ancak işler planlandığı gibi gitmez ve Warren kimlik arayışında yaptığı hataları düzeltmenin bir yolunu bulmak zorundadır, hem de çok geç olmadan. Zaman zaman bir kardeşi olmasa hayatın çok daha kolay olacağını düşünür Warren. Ama asıl yapması gereken başkalarının ne düşündüğü konusunda endişelenmekten vazgeçmektir.
“Hepimiz bir yapbozun parçaları gibiydik, her birimiz eşsizdik, sadece bizim uyduğumuz özel bir yer vardı. Ve hepimiz olmadan o resim tamamlanmazdı.”
İstanbul’un bağımsız müzik sahnesine odaklanan yeni Glocals serisi, heryol, MAY ve Selin Baycan’ı 27 Kasım’da Babylon sahnesinde dinleyicilerle bir araya getirecek.
iyimusic agency küratörlüğünde gerçekleşecek etkinlik, üç farklı müzikal dünyanın temsilcilerini aynı sahnede buluşturuyor. Babylon’un yeni sezonunda başlattığı yerel müzisyenleri destekleme ve keşif alanı açma amacı taşıyan Glocals serisinin ikinci konserinde heryol, MAY ve Selin Baycan sahne alacak.
İlk albümlerini ağustos ayında Universal Music etiketiyle yayımlayan heryol, duygusal yoğunluklu art rock sound’uyla atmosferik bir dünyanın kapılarını aralıyor. MAY, Kazakistan kökenli bir müzisyen olarak indie-pop ve dream-pop arasında gezinen zarif sesi ve melankolik tınılarıyla çağdaş bir duygu evreni kuruyor. İlk albümü AŞİNA’yı 2025 yılında yayımlayan Selin Baycan, eski pop şarkılarından beslenen melodilerini vurucu sözleri ve güçlü vokaliyle harmanlayarak sahnede hem güçlü hem de samimi bir ifade alanı yaratıyor.
BASE’in 2025 edisyonu, Trendyol Sanat’ın ana sponsorluğunda 30 Kasım’a kadar The Ritz-Carlton Residences, İstanbul B Blok’ta sanatseverlerle buluşuyor.
Trendyol Sanat’ın desteğiyle hayata geçen Konuk Ülke Programı kapsamında bu yıl Romanya’yı ağırlayan etkinlik, Türkiye ve Romanya’dan genç sanatçıların eserlerini aynı çatı altında izleyicilerle bir araya getiriyor.
Trendyol’un sanata ve sanatçılara sürdürülebilir destek sağlamak amacıyla hayata geçirdiği Trendyol Sanat, genç sanatçılara alan açmaya ve sanatın erişilebilirliğini artırmaya devam ediyor. Dijital dünyanın imkanlarını kullanarak sanatı daha geniş kitlelerle buluşturmayı hedefleyen Trendyol Sanat, bu yıl bir kez daha BASE 2025’in ana sponsoru olarak çağdaş sanatın genç temsilcilerine katkı sunuyor.
Trendyol Sanat, sanatı herkes için erişilebilir kılma ve genç yeteneklerin üretimlerini görünür hâle getirme misyonunu, yeni mezun sanatçılara odaklanan BASE iş birliğiyle güçlendiriyor. BASE’in dört yıldır destekçisi ve üç yıldır ana sponsoru olan Trendyol Sanat’ın sunduğu katkılar, Türkiye’de genç sanatçılara dijital ve fiziksel platformlarda sürdürülebilir alan yaratma vizyonunun bir parçası olarak öne çıkıyor.
Trendyol Grubu Kurumsal İletişim Direktörü İrem Poyraz, şunları söyledi: “Trendyol Sanat olarak, genç sanatçıların seslerini duyurabilmelerini ve üretimlerini daha geniş kitlelerle buluşturabilmelerini sağlamak önceliklerimiz arasında yer alıyor. Teknolojinin olanaklarını kullanarak zaman ve mekândan bağımsız olarak sanatın daha geniş kitlelere ulaştırmayı hedefliyoruz. Genç yeteneklerin üretimlerini sanatseverlerle buluştururken, Türkiye’nin çağdaş sanat ekosistemine katkı sağlamaya çalışıyoruz. BASE ile olan iş birliğimiz de Trendyol Sanat’ın misyonunu somutlaştıran önemli bir örnek. Türkiye’deki genç sanatçıların üretimlerini yalnızca ulusal değil, uluslararası bir buluşmanın da parçası hâline getiren BASE’in destekçisi olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.”
Trendyol Sanat’ın ana sponsorluğunda gerçekleşen BASE, bu yıl “Konuk Ülke: Romanya Çağdaş Sanatına Bir Bakış” sergisine de ev sahipliği yapıyor. Trendyol Sanat’ın desteğiyle bu yıl BASE’in uluslararası diyaloğunu güçlendiren özel seçkide, Romanya’dan 13 genç sanatçının 80 eseri Derya Yücel küratörlüğünde sanatseverlerle buluşuyor. Türkiye ile Romanya’daki genç kuşak sanatçıların aynı platformda görünürlük kazandığı bu buluşma; resim, heykel, seramik, yerleştirme, video-performans ve fotoğraf gibi pek çok disiplini kapsayan üretimlerin izini sürüyor ve çağdaş sanatın genç bakış açısıyla nasıl dönüştüğünü ortaya koyuyor.
Trendyol Sanat, yeni mezun sanatçıların yaratıcılıklarını desteklemek, üretim motivasyonlarını güçlendirmek ve sanat profesyonelleriyle kuracakları diyaloğu geliştirme misyonuyla düzenlenen BASE’e dört yıldır destek verirken, bu yıl üçüncü kez ana sponsor olarak BASE’de yer aldı. Türkiye'nin tek kapsamlı yeni mezun sanatçı sergisi olan BASE’in 9’uncu edisyonunun küratöryel çerçevesi "Sınırlar ve Olasılıklar” etrafında şekillendi.
Anna Laudel Istanbul, küratör Marcus Graf tarafından tasarlanan “Kabine 05/25: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Dün ve Bugün” ve “Kazılmış Görüler: Yer ve Bellek Katmanları” sergilerini 28 Kasım’dan itibaren sanatseverlerle buluşturacak.
Anna Laudel Istanbul’un izleyicilere sunduğu iki paralel sergi, geçmiş ile bugün, kolektif tarih ile bireysel bellek arasında bir diyalog açıyor. Her iki sergi de renkli ve eleştirel sanat perspektiflerini keşfetmeye davet eden küratör Marcus Graf tarafından tasarlandı.
“Kabine 05/25: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Dün ve Bugün”, 20. yüzyılın başlarında Almanya’da çalışan Konrad Felixmüller, Max Beckmann, Otto Dix ve George Grosz gibi sanatçıların çizim, baskı ve kâğıt çalışmaları ile Türkiye’den çağdaş sanatçıların güncel eserlerini bir araya getiriyor. Sergi, ekspresyonizmin yoğun duygusal tavrını ve yeni nesnelliğin keskin toplumsal eleştirisini ortak bir bağlamda buluşturuyor. Bu iki akım, dönemlerinin krizlerine verdikleri tepkiler nedeniyle tarihsel etkisini günümüze kadar sürdürmüş güçlü hareketler olarak öne çıkıyor. Sergi tasarımı, 1920 tarihli sessiz film klasiği Dr. Caligari’nin Muayenehanesi’nden esinlenerek, boyalı duvar yapıları ve çarpıtılmış formlarla sürükleyici bir atmosfer yaratıyor. Tarihsel ve güncel eserlerin yan yana getirilmesi, sanatın ifade ve eleştiri stratejilerinin hâlen toplumsal, siyasi ve kültürel gerçeklikleri yansıttığını gösteriyor. “Kabine 05/25”, ziyaretçileri ekspresyonizm ve yeni nesnelliğin süregelen önemini deneyimlemeye ve kimlik, politika ve temsille ilgili sanatsal tartışmaların yankılarını hissetmeye davet ediyor.
“Kazılmış Görüler: Yer ve Bellek Katmanları” sergisinde, Jochen Proehl’ün soyut ile figüratif arasındaki sınırda gezinen yeni büyük format resimleri yer alıyor. Proehl’ün çalışmaları, izleyiciyi yüzeyin altındaki derinliğe, toprağın ve belleğin katmanlarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Sanatçı, arkeolojik keşiflerin yapısal yoğunluğunu topraksı tonlar ve mimari izlerle bir araya getirerek tuvali adeta bir bellek kazı alanına dönüştürüyor. Proehl’ün ilham kaynakları arasında İstanbul’daki inşaat sahaları ve arkeolojik alanlar öne çıkıyor. İnsan müdahalesinin toprakta bıraktığı izleri temel alan sanatçı, izleyicinin kendi imgeleriyle ilişki kurabileceği, gerçekliğin sınırından uzaklaşan mekânlar yaratıyor. Hem sakin hem hareketli geniş fırça darbeleriyle oluşan kompozisyonlar, içsel bir ritme sahip kendiliğinden bir oluş süreci sunuyor. Proehl’ün resimleri, mekân ve tarih algımızı şekillendiren görünmez katmanları görünür kılan güçlü bir görsel dile sahip olması ile akılda kalıyor.
Künye:
1. Hannah Höch, 1889–1978, Pflanzen bei Regen, 1931, courtesy of the artist and Anna Laudel Gallery
2. Otto Dix, 1891-1969, Die Verächter des Todes, 1922, courtesy of the artist and Anna Laudel Gallery
3. Jochen Proehl, Excavation, 2019, courtesy of the artist and Anna Laudel Gallery photo by Hadiye Cangökçe
Jodi Picoult’nun okurlarını hayatın sonunda gerçekten neyin önemli olduğuna dair felsefi bir sorgulamaya davet ettiği romanı İki Yol Kitabı, Esra Even’in çevirisiyle April Yayıncılık’tan çıktı.
Picoult, Mısır mitolojisindeki “İki Yol Kitabı” metaforunu kullanarak kader, seçim, ölüm, aşk ve anlam arayışı temalarını ustalıkla işliyor. Kitap; hayatımız boyunca kendimize sormaktan korktuğumuz soruları yanıtlamaya girişiyor, yüreğimizin götürdüğü yolların haritasını çiziyor, okurlarına kadim bilgeliğin anahtarını uzatıyor.
"Bindiğiniz uçak yere çakılmak üzereyken aklınızdan son geçen kim olur?
Biricik kocanız mı yoksa on beş yıl önce ayrılıp bir daha görmediğiniz ilk aşkınız mı?
Sahi, hayat yolculuğunuzu kurgularken bütün güç sizde mi sanıyorsunuz?
Dawn Edelstein'ın geçmişi uçaktaki anonsla bir anda değişti.
“Acil inişe hazırlanın!”
Hayatı gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçti.
İşin tuhafı, filmin başrolünde kocası Brian değil, üniversite zamanında tutkulu aşk yaşadığı Wyatt vardı.
Dawn mucizevi şekilde kazadan kurtuldu.
Şimdi istediği her yere gidebilir, uçak şirketi ne dilerse yerine getireceğinin sözünü verdi.
Geleceğinde iki yol var:
Bir yanda kocası Brian, kızı Meret ve onlarca hastası Boston’da onu bekliyor.
Diğer yanda ise Wyatt Mısır'da, antik mezar kazılarında.”
Modern dansın efsane ismi Maurice Béjart’ın kurucusu olduğu Béjart Ballet Lausanne, 20, 21 ve 22 Şubat 2026 tarihlerinde Zorlu PSM’de sanatseverlerle buluşacak.
Béjart Ballet Lausanne, İstanbul’da üç bölümden oluşan bir programla sahnede olacak. Riva & Repele ikilisinin Béjart Ballet Lausanne için hazırladığı yeni eseri OSKAR’ın dünya prömiyeri bu programda yer alacak. OSKAR Türkiye’de ilk kez izleyiciyle buluşacak. Programın diğer iki bölümünde ise Béjart’ın iki başyapıtı yer alıyor: Igor Stravinsky’nin müziğiyle sahnelenen Firebird, yeniden doğuşun simgesi olan Anka Kuşu’nun hikâyesini Béjart’ın özgün koreografisiyle sahneye taşıyor. Ravel’in müziğiyle özdeşleşen Boléro ise, hareketin ve ritmin sahnede yarattığı büyüleyici gücüyle dans tarihinin en unutulmaz eserlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Béjart Ballet Lausanne bir yandan kurucusu ve çok sayıda efsanevi koreografinin yaratıcısı Maurice Béjart’ın hâlâ dünyanın dört bir yanında büyüleyiciliğini koruyan eserlerini sahnelerken, diğer yandan da repertuvarına yeni eserler kazandırmayı sürdürüyor.
Ferda Art Platform, Hüseyin Aksoy’un “Başlangıçta Cıvıltılar Vardı” başlıklı kişisel sergisi 20 Aralık’a kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
“Başlangıçta Cıvıltılar Vardı” sergisi, adını D. H. Lawrence’ın In the Beginning, There Were Chirrups şiirindeki “Ve başlangıçta kelime yoktu, cıvıltılar vardı…” dizelerinden alıyor. İzleyiciyi sözcüklerden önce gelen seslerin ve titreşimlerin dünyasına davet ediyor. Aksoy, bu sergide resim, video ve mekâna özgü yerleştirmeleri bir araya getirerek çok katmanlı bir atmosfer kuruyor. Cıvıltılar, rüzgârlar, dalgalar, uğultular, savruluşlar ve sessizlikler… Tek bir anlama indirgenemeyen, doğanın kendi ritmine ait olan bu sesler, sergide hem birer çağrışım hem de birer kavramsal zemin olarak ortaya çıkıyor.
Sanatçının çalışmalarında denizlerin dalgalı yüzeyi, dağların kütlesi, bitkilerin damar yapıları ve dünyanın derin zamanına ait izler; birer arkeolojik katmana, duyumsal bir hafıza alanına dönüşüyor. Aksoy’un üretimi, izleyiciyi hem duyulara hem de sezgisel bir okumaya açılan bir sessizlik ve hareket diyaloguyla karşı karşıya bırakıyor.
Künye:
1. “Bir uygarlık inşası üzerine bir inceleme” Kağıt üzerine ceviz boyası 140x 100 cm 2025jpg
2. “Uçmak, düşmektir. Düşmek ise uçmak” Kağıt üzerine sulu boya 42x30 cm 2025jpg
3. “Sonsuzluk ve bir gün” Kağıt üzerine sulu boya ve ceviz boyası 100x70 cm 2025jpg
Rob Hodgson’ın yazıp resimlediği, afacan bir bulutun rehberliğinde çevreye duyarlılığı artırırken iklim, şiddetli hava olayları ve küresel ısınma gibi konulara değinen kitabı Bir Bulutun Hikâyesi, Hülya Dayan’ın çevirisiyle Uçanbalık’tan çıktı.
Bir Bulutun Hikâyesi, hava olaylarının oluşumunu, gelişimini ve değişimini kolay anlaşılır bir dille sözcüklere döküyor. Küçük çocukları meteoroloji bilimiyle tanıştıran bu kitap, doğanın dengesini ve yaşamın döngüsünü heyecan verici bir macera eşliğinde anlatıyor. Afacan bir bulutun gökyüzündeki olağanüstü gezintisini dokuz ayrı bölümde sayfalarına taşıyan kitap, yalın açıklamalar ve eğlenceli görsellerle bilimi eğlenceye dönüştürüyor.
Her şey, aşırı ısınan su damlacıklarının serinlemek için gökyüzüne doğru süzülmesiyle başladı. Çok geçmeden, gökyüzü serin havanın tadını çıkaran su damlacıklarıyla dolup taştı ve en sonunda bir bulut oluştu! Bulut gürültülü kentlerin, yüksek dağların tepelerinde yağmur oldu, kar oldu, fırtına estirdi. Şimdi gökkuşağı belirdiğine göre, biraz dinlenme vakti...
Fazıl Say, 27 Aralık’ta Volkswagen Arena’da iki büyük eseri “Mother Earth” ve “Mozart ve Mevlana”yı ilk kez Türkiye’de sanatseverlerle buluşturacak.
Fazıl Say, gelenekselleşen yıl sonu buluşmasını bu yıl 27 Aralık Cumartesi günü Volkswagen Arena’da gerçekleştirecek. Konserin ilk bölümünde, Fazıl Say’ın gezegenimizin geleceğine dair güçlü bir çağrı niteliğinde kaleme aldığı ve Japonya’da ilk seslendirilişi gerçekleşen “Mother Earth” başlıklı piyano konçertosu, Türkiye prömiyerini yapacak. İklim krizine dair dramatik ve duygu yoğunluğu yüksek bir anlatım taşıyan eser, piyanoda Fazıl Say ve Şef Nil Venditti yönetimindeki Fazıl Say Festival Orkestrası eşliğinde yorumlanacak. Programın ikinci yarısında, Say’ın uzun yıllara yayılan düşünsel ve müzikal katmanlar içeren büyük yapıtı “Mozart ve Mevlana” Türkiye’de ilk kez; Şef Nil Venditti ve Koro Şefi Volkan Akkoç yönetiminde, soprano Görkem Ezgi Yıldırım, mezzosoprano Ezgi Karakaya, tenor Mert Süngü, bas Burak Bilgili, ney sanatçısı Burcu Karadağ, kudüm sanatçısı Aykut Köselerli ve Fazıl Say Festival Orkestrası & Korosu eşliğinde sahnelenecek.
ACM Prodüksiyon organizasyonuyla gerçekleşen ve gelenekselleşen Fazıl Say’ın yıl sonu konserleri, sanatseverleri hem müzikal açıdan yenilikçi hem de düşünsel olarak derinlikli bir deneyime davet ediyor.