Prömiyerini yaptığı Altın Koza’dan 6 ödülle dönen Tunahan Kurt’un çıkış filmi Karganın Uykusu, MUBI’de gösterime girdi.
Tunahan Kurt’un yazıp yönettiği ilk uzun metrajlı filmi Karganın Uykusu, yaşam umudu kalmamış uyurgezer bir adamla oğlunun ilişkisini odağına alıyor. Düşle gerçek arasında gezinen bu sert ve karanlık film, taşrada izole bir hayat süren baba-oğulun hikâyesini mekâna ve atmosfere yoğunlaşan sürükleyici bir üslupla beklenmedik bir finale taşıyor. Psikolojik derinliği, görsel estetiği ve özgün anlatımıyla dikkat çeken filmde Kurt, “sessizliğin dili”ni sinematik bir araç olarak kullanarak izleyiciyi bilinçaltının karanlık dehlizlerinde yolculuğa çıkarıyor. 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde başrol oyuncusu Ahmet Ağgün’e En İyi Erkek Oyuncu ödülünü getiren film, aynı zamanda En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Müzik, Umut Veren Genç Erkek Oyuncu, Yılmaz Güney ve İzleyici ödüllerini de kazandı. 34. Ankara Film Festivali’nde ise En İyi Film ve SİYAD En İyi Film ödüllerinin sahibi olan filmde Ağgün’ün yanı sıra Alperen Aktaş, Eser Ağçalı, Nesrin Yari, Engin Yüksel rol alıyor.
“Nasip çocukluğundan bu yana uyurgezerlik sorunu ile baş etmeye çalışır. Uyurgezerliği ona ve ailesine büyük bir trajedi getirmiştir. İntihar etmeyi kafasına koyan Nasip, oğlunun yalnız kalmaması için ona bakacak bir aile ararken, bir yandan da oğluna uykusunda zarar vermemek için mücadele eder.”
Melisa Kesmez’in hayatını başkalarının gölgesinde geçirmiş bir kadının, kendi yolunu keşfetme çabasını anlattığı kitabı Çiçeklenmeler, İletişim Yayınları’ndan çıktı.
Türkan, hayatı ıskalamış bir kadın, kocasının ölümünün ardından yeni bir başlangıç yapma cesareti gösteriyor. Hayatın tekdüze akıp gidişi içinde hayallerini usul usul yitirdiğini fark etmeyen, aşkın neye benzediğini unutan, bir adada tek başınaymış gibi yaşamayı benliğinin parçası olarak kabullenen, neyi beklediğini tam olarak bilmeden yıllarca bekleyen bir kadının hikâyesi bu. Türkan’ın “her şey mümkün”lerle, yeşeren umutlarla “dünyaya doğru” attığı adımlarını takip ederek okuru çiçekli bir içsel yolculuğa davet ediyor.
“Bütün yaşamımı birilerinin yanında durarak geçirmiştim. Birilerinin bana açtığı boşluklara sığmış, taşmamış, yükselmemiş bile ama kurumamış da, orada eski bir göl gibi durup beklemiştim. (…) Hiç kendi kaderimi tayin edecek bir adım atmamış, ekseriyetle bana gösterilen yere ilişmiş, bundan şikâyet etmemiş ama şimdilerde yeni yeni ve epey sarsılarak fark ettiğim şekilde bu sınırları belirlenmiş hayattan sandığım kadar tatmin olmamıştım.”
Galerist, Nazım Ünal Yılmaz’ın “Atsız Süvari” başlıklı kişisel sergisini 22 Şubat’a kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
Nazım Ünal Yılmaz, özne-nesne ve insan-hayvan ilişkilerini ele aldığı eserleriyle güç dengelerini sorgulayan görsel bir anlatı oluşturuyor. Katalog metnini Alexander Koch’un kaleme aldığı “Atsız Süvari” sergisinde figürler, nesneleşmiş bedenler olarak izleyici karşısına çıkıyor.
“Hayatını şekillendiren bireyler, geleceğini tayin eden toplumlar ve gruplar, klasik felsefede özne olarak kabul edilir. Ancak, içinde asırlardır var olduğumuzu sandığımız yeni dünya düzeni ve entelektüel yapı söküm (dekonstrüksiyon) süreci, özne-nesne ilişkisini adeta tavuk-yumurta ilişkisine dönüştürdü. Bugün, özne ve nesne arasındaki sınırlar oldukça bulanıktır, tıpkı hayvan ve insan arasındaki fark gibi. Modern düşünce, öznenin kendini belirleme gücünü sorguladığı ilk duruşmadan oldukça bitap çıktı. Peki, bu durumun ‘Atsız Süvari’ sergisiyle ne ilgisi var?
Avusturyalı şair H.C. Artmann, bir sözcük bile yazmadan veya söylemeden de şair olunabileceğini, tek ön koşulun poetik davranma yönünde duyulan istek olduğunu söyler. ‘Bizzat mantık dışı bir jest, layıkıyla yerine getirildiğinde, olağanüstü bir güzelliğin eylemine, evet, şiire dönüşebilir,’ der ve şair ile nesnesi olan şiiri aynı potada eritirken, çok genişletilmiş bir alanda hareket eden belirleyici bir güzellik olgusuna inanır. Nazım Ünal Yılmaz da benzer bir inançla sergiye hazırlanırken, Artmann’ın dizelerinden yola çıkarak özne-nesne ilişkisini bir tartışmadan ziyade ironik bir şiir olarak okur. Bu bakış açısı aynı zamanda serginin adının da ilham kaynağıdır; ‘Atsız Süvari’, ipsiz cambaz veya boyasız ressam gibi özne/nesne ikilikleriyle şekillenen bir düşünsel sürecin ürünüdür.
‘Atsız Süvari’ sergisindeki figürler, nesneleşmiş bedenler olarak karşımıza çıkar: Etken gibi görünen fakat edilgen kalan topluluklar, yarışanlar ve savaşanlar… Bununla birlikte atlar; özgürlük, bağımsızlık ve güç gibi geleneksel anlamlarının ötesinde, Kafkaesk birer özne olarak resmedilir. Mahkemeye çıkarlar, sedyede taşınırlar.”
Künye:
1. Nazım Ünal Yılmaz, Otoportre, 2023, Tuval üzerine yağlıboya, 50 x 40 cm
2. Nazım Ünal Yılmaz, Atlarla Koşanlar, 2024, Tuval üzerine yağlıboya, 50 x 40 cm
Sónar İstanbul’un 9. edisyonunun ilk isimleri açıklandı. %100 Müzik katkılarıyla 9-10 Mayıs’ta Zorlu PSM’de gerçekleşecek festival; müzik, yenilik ve yaratıcılığı birleştiren bir programla müzikseverleri buluşturacak.
Sónar Istanbul 2025’in açıklanan ilk isimleri arasında; The Chemical Brothers Dj set, Richie Hawtin DEX EFX X0X, Modeselektor DK set, Kettama b2b Special Request, Marie Davidson live, Dj Gigola, Emerald, ¥ØU$UK€ ¥UK1MAT$U, KILIMANJARO, Jersey live, BASHKKA, Serenay Alkan, Venus Exotica, Manthem, Abanoz, Timucin Coskun, Marc Gonen, Gaia Ekho hybrit set, Evrim de Evrim B2b Ece Özel ve Just D yer alıyor. Avrupa’nın prestijli müzik festivallerinden biri olan Sónar’ın %100 Müzik katkılarıyla BtcTurk ve Kia’nın alt sponsorluğunda gerçekleştirilecek İstanbul ayağının 9’uncu edisyonunda elektronik müziğin önemli isimleri ile yerli sahnemizin başarılı isimleri dinleyicilerle bir araya gelecek. Görkemli görsel ve işitsel performansların sergileneceği festivalde her sene olduğu gibi Sónar+D programı da bu yıl yer alacak.
Elektronik müzik dünyasının öncülerinden big beat türünü global sahneye taşıyan Grammy ödüllü İngiliz ikili The Chemical Brothers Dj set, minimal techno’nun öncüsü olarak kabul edilen ve teknolojik yenilikleriyle tanınan Kanadalı efsanevi DJ ve prodüktör Richie Hawtin DEX EFX X0X, Berlin çıkışlı elektronik müzik ikilisi, IDM ve dubstep’i harmanlayarak dinleyicilere farklı bir deneyim sunan Modeselektor DJ set, modern house ve rave sahnesinin yükselen yıldızlarından Kettama ile İngiliz prodüktör Special Request’in enerjik ve nostaljik dokular taşıyan ortak performansı Kettama b2b Special Request, Kanadalı vokalist ve prodüktör özellikle Working Class Woman albümüyle tanınan Marie Davidson live, Berlin'in avangart elektronik sahnesinin yenilikçi temsilcilerinden biri; techno, pop ve deneysel sesleri harmanlayarak enerjik performanslarıyla Dj Gigola, İngiltere’nin elektronik müzik sahnesinde kendine özgü bir yer edinen, enerjik setleri ve müzik keşifleriyle dinleyicilere yeni sesler sunan Emerald, Japonya’nın elektronik müzik sahnesinin ilham verici sanatçılarından olup deneysel yaklaşımı ve eşsiz müzik tarzıyla ¥ØU$UK€ ¥UK1MAT$U, afro ritimleri modern elektronik unsurlarla birleştirerek özgün bir tarz yaratan Kilimanjaro, Fransız elektronik müzik sahnesinin dikkat çeken, setlerinde house ve techno'nun melodik unsurlarını öne çıkaran Jersey live, Sónar Istanbul’da sahne alacak yabancı isimler arasında yer alıyor.
Türkiye’nin elektronik müzik sahnesinin parlayan yıldızı BASHKKA, Türkiye’nin yerel sahnesinde öne çıkan DJ ve prodüktör olan ve kendine has tarzıyla Serenay Alkan, İstanbul’un yeraltı sahnesinin dikkat çeken isimlerinden olarak eklektik setleri ve egzotik dokularıyla fark yaratan Venus Exotica, house ve techno müziğin melodik yönlerini öne çıkaran bir DJ olarak setlerinde duygusal geçişlere yer veren Manthem, minimal techno ve deep house elementlerini buluşturan Abanoz, progressive house alanında genç yeteneklerinden TimuÇin Coşkun, enerjik setleriyle dans pistlerini hareketlendiren Marc Gonen, doğal sesleri elektronik alt yapılarla birleştirerek etkileyici bir atmosfer yaratan Gaia Ekho, İstanbul elektronik müzik sahnesinin tanınan isimlerinden Evrim De Evrim ve house ve techno müziğin enerjik tarafını temsil eden genç DJ Just D, Sónar Istanbul 2025’in line-up’ında yer alacak ilk yerli isimlerden oldu.
Sónar Istanbul 2025’in biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
15. yaşını kutlayan Salon İKSV, yeni sezonun ilk isimlerini duyurdu. Açıklanan isimleri arasında Arc de Soleil, Timber Timbre, Alabaster dePlume, Sirens of Lesbos, Istanbul Ghetto Club, Błoto, 3pillie&Friends ve Selût yer alıyor.
Salon İKSV, ilkbahar sezonunda alternatif müziğin sevilen ve yeni isimlerini müzikseverlerle buluşturmaya devam edecek. Program, Berlin teknosundan Wrocław’ın köylerine, Ontario’daki bir kasabadan Londra’nın avant caz sahnesine ve İsviçre’den indie keşiflere uzanırken, İstanbul’dan ilham alan müzikleri ve bağımsız sahnenin yükselen isimlerini de dinleyicilerle bir araya getirecek. Salon’un ilkbahar takviminde; +1’in katkılarıyla vintage esintili ritimleriyle Arc de Soleil ve müzikal ters köşelerde ustalaşmış enstrümantal caz füzyon grubu Błoto, Garanti BBVA Konserleri kapsamında dinleyenleri siyah-beyaz bir filmin sahnesinde gibi hissettiren, Brian Wilson ve Leonard Cohen etkili kasvetli ve özgün ritimleriyle Timber Timbre ve dans müziğindeki füzyonuyla Sirens of Lesbos yer alıyor. Berlin’den avangart doğu rave punk tarzlarıyla Istanbul Ghetto Club, Londra avant caz sahnesinin düzen bozan ismi Alabaster dePlume, albüm lansmanıyla yeni nesil güçlü vokallerden Selût ve emo melodileri ve labirentvari düzenlemeleriyle 3pillie de bu sezon izleyicilerle buluşacak isimler arasında yer alıyor.
Salon İKSV’nin ilkbahar programıyla ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Program:
+1 Sunar: Arc de Soleil // La Mirage Tour
13 Şubat Perşembe
14 Şubat Cuma
+1 Sunar: Błoto: We Remember J Dilla
21 Şubat Cuma
3pillie & Friends
7 Mart Cuma
Istanbul Ghetto Club
14 Mart Cuma
Selût Değerlim’in Hikâyesi Albüm Lansman Konseri
21 Mart Cuma
Garanti BBVA Konserleri: Timber Timbre
11 Nisan Cuma
Alabaster dePlume
15 Mayıs Perşembe
Sirens of Lesbos
23 Mayıs Cuma
Arter, Angelica Mesiti’nin “Gelecek Zamanın Süregelen Hikâyesi” başlıklı kişisel sergisini Nilüfer Şaşmazer’in küratörlüğünde sanatseverlerle buluşturuyor.
“Gelecek Zamanın Süregelen Hikâyesi” sergisi, Angelica Mesiti’nin bir yağmur fırtınası sesinin on bir icracı tarafından el hareketleri ve beden perküsyonuyla canlandırıldığı performans videosu ile fosilleşmiş yağmur damlalarının fotoğraflarından oluşan baskı serisini bir araya getiriyor. Sergi adını da sanatçının aynı adlı videosundan alıyor. Videoda, sakince başlayan ve ardından güçlü bir kreşendoyla fırtınaya dönüştükten sonra yavaşlayarak sönümlenen yağmurun sesi, on bir icracı tarafından el hareketleri ve beden perküsyonuyla canlandırılıyor. Sanatçının bir okul bahçesinde tanık olduğu ve genellikle yaratıcı drama çalışmalarında faydalanılan bir oyundan esinle ürettiği siyah beyaz videoda, bir grup genç ellerini ovuşturma, alkışlama, avuçlarını birbirine sürtme, uyluklarına vurma ve parmak şıklatma gibi jestlerle yağmurun çiseleme ve sağanak arasında değişen ritmini taklit ediyor.
Etkisini giderek artıran kuşatıcı bir ses manzarası ve hipnotik bir görsel kompozisyon içerisinde performansçıların âdeta yağmurun kendisine dönüştükleri bu incelikli koreografi, kişileri birbirlerine ve çevrelerine bağlayan bir rezonans alanı yaratarak bireysel ile kolektif olan arasında köprü kuran ortak bir deneyimin taşıyıcısı hâline geliyor. Doğayı taklit etmeye dayanan bu basit oyun yoluyla yapıt, tek başına yapmanın imkânsız olduğu bir eylemin kolektif olarak yaratılma potansiyeline işaret ediyor. İsmini devam eden ve gelecekte belli bir zamana dek sürecek eylemler için kullanılan İngilizcedeki zaman kipinden (future perfect continuous) ödünç alan “Gelecek Zamanın Süregelen Hikâyesi”, izleyiciyi bugünün çalkantılı küresel şartlarını ve geleceğe dair tahayyüllerimizi kolektiflik ekseninde tekrar düşünmeye davet ediyor.
Sergide Gelecek Zamanın Süregelen Hikâyesi adlı videoya, Mesiti’nin farklı kaynaklardan topladığı, fosilleşmiş yağmur damlası fotoğraflarını renkli fonlar üzerinde tekrar fotoğraflayarak ürettiği Genç Güneş’in Solgun Işığında Yağan Yağmur başlıklı serisi eşlik ediyor. Milyonlarca yıl önce taşların üzerine mühürlenmiş yağmur damlaları, yerkürenin jeolojik dokusunun kadim birer parçasına dönüşmüş tesadüfi anları imlerken, farklı zamansallıkların bir aradalığını ve geçici olanın tarihi şekillendirme potansiyelini vurguluyor.
Angelica Mesiti’nin “Gelecek Zamanın Süregelen Hikâyesi” sergisini Arter’in -1. kat galerisinde ziyaret edebilirsiniz.
Künye: Angelica Mesiti: Gelecek Zamanın Süregelen Hikâyesi Sergiden görünüm Küratör: Nilüfer Şaşmazer Arter, 2024 Fotoğraf: flufoto (Barış Aras & Elif Çakırlar)
Chris Vuklisevic’in geçmişin izlerine, aile olmaya ve kız kardeşliğe dair büyülü bir arayışını konu edinen romanı Kayıp Ruhlar İçin Çay Saati, Gizem Olcay’ın çevirisiyle Timaş Yayınları’ndan çıktı.
Hakları İtalya, Danimarka, Almanya dahil olmak üzere 6 ülkeye satılan roman, Grand Prix de l’Imaginaire 2024 ve Prix Imaginales du Roman Francophone ödüllerini kazandı. Kayıp Ruhlar İçin Çay Saati; sessizliğe gömülmüş pişmanlıklar, paylaşılamayan sevgiler ve koparılamayan bağlara dair fantastik öğelerle bezeli büyüleyici bir roman.
Fransa’nın Nice şehrine yakın bir kasabasında yaşayan çobanın iki kızı vardı: Agonie ve Félicité. Agonie korkutucu bir cadıydı, Félicite ise ruhları ve hayaletleri bulan bir dedektif. İkizler yıllar içinde ayrı düşmüş, otuz yıl görüşmemişlerdi. Ta ki annelerinin annelerinin ölümünün ardından, kendilerine rağmen, bir araya gelene dek. İkizler, annelerinin ruhunu bulmak ve son sözlerini öğrenmek üzere onun hayatına tanıklık edenlerle bir araya gelecekleri ve geçmişin izini sürecekleri bir yolculuğa çıkar. Tanıştıkları her kişiyle ve gizemli çaylarının yardımıyla annelerinin hayatına dair yeni bir düğümü çözeceklerdir. Gerçeğe dair arayışları, Agonie ve Félicité’yi Nice’in dar sokaklarından terk edilmiş uzak köylere ve Endülüs’ün efsunlu bir çölünden bir ailenin geçmişinin derinlerine götürecektir.
Slava’s Snow Show, 5-9 Şubat tarihleri arasında Piu Entertainment ve Zorlu PSM organizasyonuyla dördüncü kez Zorlu PSM’de sahnelenecek.
30 yılı aşkın süredir 12.000’den fazla performans ile 10 milyon seyirciye ulaşan Slava’s Snow Show, yoğun talep üzerine yeniden izleyicilerle buluşacak. 40 yıldır “Palyaçoluk Sanatı” üzerinde ustalaşan ve kurduğu Palyaçolar Akademisi’nde yüzlerce öğrenci yetiştiren Slava Polunin’in harikalar dünyasında her yaştan izleyici kendini bulabiliyor. “Dünyanın en iyi palyaçosu” olarak tanımlanan, Slava’nın gelmiş geçmiş en ilham verici gösterisi Slava’s Snow Show, Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde sanatseverlerle bir araya gelecek.
Piu Entertainment ve Zorlu PSM organizasyonuyla 5-9 Şubat tarihleri arasında Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde sahnelenecek. Biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Ferda Art Platform’un ilk edisyonunu 2022 yılında düzenlediği; koleksiyonerlerin koleksiyonlarından seçtikleri eserler ile seçilen sanatçıların yeni eserlerini bir araya getiren “Koleksiyoner & Sanatçı” başlıklı karma serginin 4. edisyonu 12 Şubat’a kadar sanatseverlerle buluşuyor.
“Koleksiyoner & Sanatçı” sergisi, koleksiyonerler ile sanatçılar arasında yıllar içinde gelişen ve derinleşen yaratıcı diyalogu gözler önüne seriyor ve koleksiyonerin kendi koleksiyonlarından seçtikleri birer eser serginin referans noktasını oluşturuyor. Seçilen eserin sanatçısı koleksiyonda bulunan eserine eşlik eden 2 yeni eser daha üretiyor. Özel koleksiyonlardaki eserlerin sanat izleyicileriyle buluşması ve sanatçının yeni çalışmalarının eklenmesi, sanatçının pratiğini ve gelişimini izleme fırsatı sunuyor. Sergi; tekstil, video, heykel, kâğıt, yağlı boya gibi birçok farklı disiplinde üretilmiş 15 eseri izleyiciye sunuyor.
Koleksiyonerler - Sanatçılar
Pınar & Melih Gümüşburun - Sinan Orakçı
Billur & Atilla Tacir - Nilbar Güreş
Müge Sevil - Mustafa Hulusi
Selman Bilal - Eda Sütunç
Agah Uğur - Aslı Çavuşoğlu
Pera Müzesi’nin “Vera Molnár’ın İzinde” sergisi kapsamında, sanatçı Antoine Schmitt ve müzisyen Franck Vigroux’un birlikte sahneleyeceği ATOTAL performansı 23 Ocak Perşembe 20.30’da Pera Müzesi Oditoryumu’nda sanatseverlerle buluşacak.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, “Vera Molnár’ın İzinde” sergisi kapsamında izleyicilerle buluşacak ATOTAL başlıklı multimedya performansı totaliter kontrol tekniklerini sanatla sorguluyor. Sergide, geometri ve rastlantısallık arasındaki dinamik ilişkiyi incelediği 100 Kare Topluluğu adlı çalışmasıyla yer alan Fransız sanatçı Antoine Schmitt ve besteci-müzisyen Franck Vigroux tarafından sahnelenen ATOTAL, izleyicilere unutulmaz bir görsel ve işitsel bir deneyim sunuyor.
ATOTAL, totaliter rejimlerin zihinsel kontrol tekniklerini andıran bir süreçten yola çıkarak algıları mutlak eşzamanlılıkla manipüle eden yöntemleri ele alıyor. Antoine Schmitt’in çarpıcı canlı görselleri ve Franck Vigroux’un güçlü müzik performansı, eleştirel düşünceyi teşvik eden ve uyumsuzluk alanı yaratan bir atmosfer sunuyor. ATOTAL, tekrar ve mutlak eşzamanlılık kavramlarını sanatsal bir yapı söküme uğratmayı hedefleyen etkileyici bir eser olarak dikkat çekiyor.
İnteraktif enstalasyonları ve görsel-işitsel performanslarıyla tanınan sanatçı ve yazılımcı Antoine Schmitt, ATOTAL performansında, hiper-senkronizasyon ve yapı bozumuna odaklanarak görselleriyle duyuların sınırlarını zorlayan bir deneyim sunuyor. Özellikle algoritmik yaklaşımları sanatla buluşturduğu eserleriyle dikkat çeken sanatçının ATOTAL’de sahnelediği görselleri, Franck Vigroux’un güçlü müziğiyle birleşerek izleyicilere totaliter kontrol tekniklerini sanatsal bir düzlemde yeniden düşünme fırsatı sunuyor. Unsurların kademeli olarak yapı bozumuna uğratıldığı bu performans, gerçeklik algısını sorgulayan dinamik bir etkileşim yaratıyor.