ENKA, 31. Yıl Açıkhava Buluşmaları’na 6 Ağustos’ta Madde 22, 8 Ağustos’ta Sanat Yemekte Yenir mi? adlı iki tiyatro oyunuyla Enka Açıkhava Sahnesi’nde devam ediyor.
Joseph Heller’in 2. Dünya Savaşı’nda yaşadığı deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı Madde 22, Yossaryan’ın trajikomik hikâyesini anlatıyor. Semaver Kumpanya, Işıl Kasapoğlu’nun yönetmenliğinde savaşın ortasında “savaşın bir parçası olmamak” için çabalayan bir askerin hem eğlenceli hem hüzünlü öyküsünü sahneye taşıyor.
Sıcak bir aile ortamına tanık olacağınız Sanat Yemekte Yenir mi? adlı oyun 30. evlilik yıldönümlerini kutlayan bir çifti konu alıyor. Deniz Gökçer, Burçin Oraloğlu, Zeliha Berksoy ve Arda Meriçliler’in sahnelediği oyun sanat, medyadaki yarışma programları, diziler ve tiyatro üzerine tartışmaları ele alıyor.
16. İstanbul Bienali’nin İstanbul Bienali Çalışma ve Araştırma Programı’nın ikinci dönemine katılacak 15 sanatçı belirlendi. Bu sanatçılar arasında Cevahir Akbaş, Sadık Arı, Servet Aslan, Neslihan Başer, Bahriye Kabadayı Dal, Berke Doğanoğlu, Ayçesu Duran, Alican Durbaş, Selin Erdemirci, Nejbir Erkol, Esra Oskay Malicki, Ufuk Barış Mutlu, Uğur Sarışen, Sub ve Metehan Özcan yer alıyor. Çalışma ve araştırma programı, 14 Eylül – 10 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek ve altı ay sürecek.
Birinci dönemi Ekim 2018 ile Mart 2019 arasında gerçekleşen ÇAP, genç sanatçı ve araştırmacılar için 2018 yılında başlatılan sergiler, sergi dışı etkinlikler ve programlarla Türkiye’den ve uluslararası arenadan sanatçılar ve sanat profesyonelleri için bir buluşma ve karşılaşma sahası yaratma amaçlı başlatılan bir program. Program, farklı disiplinlerden katılımcıların sanat alanında, eleştirel bir atmosferde, derinlikli araştırma ve üretim yapmalarına yardımcı olurken aynı zamanda teknik ve fikirsel destek sağlıyor.
16. İstanbul Bienali 14 Eylül – 10 Kasım tarihleri arasında Nicolas Bourriaud’nun küratörlüğünde gerçekleşecek.
Catherine Mayer’in toplumsal cinsiyet açısından gerçek eşitliğin yaratılacağı bir dünyanın herkesin menfaatine olacağını göstermeye çalıştığı çalışması Cinsiyet Eşitliği Dünyayı Nasıl Kurtaracak, Barış Cezar’ın çevirisiyle İletişim Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Emniyet kemerlerinin tasarımından geliştirilen ilaçlara, oda sıcaklığının ayarlanmasından yargı sistemine kadar uzanan çok geniş bir ölçekte dünya adeta erkeklerin çevresinde dönüyor. Erkekler bu avantajlarının tadını çıkarırken dünyanın her yerindeki kadınlar, dil, din, ırk, sosyal statü fark etmeksizin ücret eşitsizliği, cinsel şiddet, ayrımcılık, ev içi emeğinin görünmezliği gibi yüzlerce sorunla tek başlarına mücadele etmeye çalışıyorlar.
Mayer, eşitsizliğin bertaraf edileceği bir yaşam için tartışmasının yönünü iyimserliğe doğru bükerek, “doğru olanı yapmak isteyen” herkese sesleniyor; “Eşitistan”a ulaşabilmek hedefiyle tüm insanlığı göreve çağırıyor. “Yapısal eşitsizliklerin en büyüğü olan ataerkiyi başarıyla ortadan kaldırırsak, kuşkusuz diğer yapısal eşitsizlikler de çatırdamaya başlayacaktır. Toplumsal cinsiyet açısından eşit bir dünya şüphesiz diğer yönlerden de daha eşit bir dünya olacaktır.”
Polat Canpolat’ın daha önceki sergisi “Apocalypse”nin devamı olan “Apocalypse Continues” adlı sergi, 1 Ağustos – 1 Eylül tarihleri arasında Gergedan Galeri’de sanatseverlere kapılarını açıyor.
Sergi, distopik bir dünyanın kapılarını aralıyor. Tanıdık gelen imgeler, izleyiciyi geçmiş ve gelecek hakkında düşünmeye teşvik ediyor. Eserlerin her biri obje değeri dışında, aynı zamanda kullanılabilir de. Sergiye gelenler sadece dışarıdan izlemekle kalmayıp maskeleri deneyimleyebilme fırsatı da buluyorlar.
Türkiye’den ve dünyadan seçkin bale ve modern dans yapıtları, 17. Uluslararası Bodrum Bale Festivali kapsamında 3 – 21 Ağustos tarihleri arasında Bodrum Kalesi Kuzey Hendeği Sahnesi’nde buluşacak. Her temsili kapalı gişe oynamış 4 çok özel eserin yanı sıra yabancı konuk toplulukların sahneleyecekleri 2 eserle birlikte, toplam 6 eserin 8 temsilinin izlenebileceği festivalin programı ise şu şekilde:
03 Ağustos 2019 - Cumartesi
FRİDA, Mersin Devlet Opera ve Balesi
2 perde / Modern Dans
06-07 Ağustos 2019 - Salı, Çarşamba
SUKHISHVILI ULUSAL BALESİ GÖSTERİS, Sukhishvili Ulusal Bale Topluluğu (GÜRCİSTAN)
2 Perde
10 Ağustos 2019 - Cumartesi
ROMEO ve JULIET, İzmir Devlet Opera ve Balesi
2 Perde / Bale
14 Ağustos 2019 - Çarşamba
ŞEHRAZAT, Antalya Devlet Opera ve Balesi
2 Perde / Bale
17-18 Ağustos 2019 - Cumartesi, Pazar
CARMEN, Aida Gomez Dans Topluluğu (İSPANYA)
2 Perde / Flamenko
21 Ağustos 2019 - Çarşamba
JİZEL, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu İstanbul (MDTİst)
1 Perde / Dans-Drama
Nezihe Meriç’in Bozbulanık ve Topal Koşma’dan sonra üçüncü öykü kitabı olarak 1965’te yayımlanan Menekşeli Bilinç, yeniden Yapı Kredi Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Toplu Öyküler I cildinde yer alan ve altı öyküden oluşan bu kitap yıllar sonra ilk kez ayrı olarak basıldı.
Bir söyleşisinde öyküyü “insanın bir ruh halinin, herhangi bir olay karşısındaki durumunun kısmetine düşen zaman içinde bir gülüşünün, bir davranışının ustaca makaslanıverişidir” diye tanımlayan Nezihe Meriç, yazınımızda geleneksel çizgiyle yenilikçi yönelişler arasında bir köprüdür. Konuşma dilinin rahatlığı içinde yalnızlıkları, iç daralmalarını ustalıkla dile getirdiği öykülerinde samimi bir incelikle sevgiye, iyimserliğe, umuda da yer açar.
Görsel: Maggie Chiang
Vergilius’un dünya edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilen kitabı Aeneis, Türkan Uzel'in Latince aslından çevirisiyle, Jaguar Kitap etiketiyle yayımlandı.
Roma bir yandan silahlarla, savaşlarla büyüyüp genişlerken diğer yandan ruhsal temellerini ve ufkunu oluşturan büyük bir şaire de sahipti. Ve bu şair, Aeneis ile Roma'ya bir kök, Latinceye bir dil panteonu, gelecek kuşaklara ölümsüz bir öykü bıraktı. Aeneis, ondan etkilenen büyük ustalar ve onun kaynaklık ettiği hikâyeler sayesinde zaman geçtikçe Batı edebiyatının temel metinleri arasındaki yerini sağlamlaştırdı.
Görsel: Federico Fiori BAROCCI, Aeneas' Flight from Troy, 1598
Canan Tolon, Türkiye’de ilk kez bir müze çatısı altında gerçekleşecek kişisel sergisiyle İstanbul Modern’e geliyor. Sanatçının 1980’li yıllardan günümüze çizimden fotoğrafa, resimden yerleştirmeye uzanan sanatsal birikiminden bir kesitin yansıtıldığı “Canan Tolon: Sen Söyle” adlı sergi 6 Eylül’de açılacak ve 2 Şubat’a kadar devam edecek. Küratörlüğünü İstanbul Modern Genel Direktörü Levent Çalıkoğlu’nun üstlendiği sergi, Tolon’un sanatındaki dönüşüm ve gelişimin ikonik örneklerini bir araya getirirken, sanatçının sanat tarihinde yerini almış bazı çalışmalarının yeniden üretimine de yer veriyor.
Sergi, günümüz insanını her açıdan etkileyen doğa ve çevre, mimarlık ve kültür üzerine yeniden düşündürüyor. İnsanın doğayı değiştirme ve dönüştürme süreçlerinin yarattığı kaos, mücadele ve belirsizliği tedirgin edici bir atmosferde yapıtlarına yansıtan Tolon, çalışmalarında doğal malzemeler kullanıyor. Tuvallerine yerleştirdiği metal parçalarını açık hava koşullarının etkisine bırakarak doğanın resimde canlanmasını sağlarken zamanın izlerinin oluşumunu resimlerinin başlangıç noktası olarak ele alıyor.
Yeni e dergisi, Ağustos sayısında geçtiğimiz ay kaybettiğimiz şair küçük İskender’e veda ediyor.
Şaire ilk olarak Mahmut Temizyürek'in, küçük İskender'e adını verdiği ve 'kokuları rüzgârıyla gelecek / saracak yalnızı, viran olmuşu' diyerek selamladığı bir şiirle veda ediliyor. Dergide küçük İskender'le ilgili yazılar ise Mehmed Fuat'ın ilk olarak 1996'da yayınlanan, “'İmgenin İşlevi” ile başlıyor. Hüseyin Köse şairin var olduğu entelektüel ortamı ve eserlerini, Akif Kurtuluş hayatının son döneminde Bodrum'da yaşadıklarını, Halim Şafak ise İskender'in 'sol elini' anlatıyor.
Yeni e'nin bu ayki dosya konusu ise, “Sofradan sofraya iki sınıfın hikâyesi” oluyor. Eren Saran, İlkay Kanık, Bülent Şık, Ahmet Uhri, Nuray Sancar, Barış Avşar, Ali Deniz Şensöz ve Aydın Selcen'in yazıları ile katıldıkları dosyada “sofra” etrafında yaşanan “üstyapıdaki karmaşa”ya farklı açılardan bakılıyor. Dergide Ayşegül Tözeren'in “Biyolojik zekâ ve yapay zekâ”, Mehmet Ergün'ün “Kitap kapağı tasarımcısı olarak Oğuz Aral”, Sibel Öz'ün “Aynı sokakta, aynı evde, aynı tınıda öyküler”, Nesim Ovadya İzrail'in “Yervant Odyan 150 yaşında”, Ali Bulunmaz'ın “Hayat veren kurban”, Ali İhsan Ökten'in “Sabahattin Ali'nin hapishane şarkıları” başlıklı yazıları da yer alıyor.
Yeni e Ağustos sayısındaki şiirler Mahmut Temizyürek, Enver Topaloğlu, Çayan Okuduci, Betül Dünder, Önder Karataş ve İlhan Sami Çomak; desenler Atilla Atala, Esra Enis, Tan Oral, Aleksandr Saruhan; öyküler ise Betül Kaplan, Tugay Bek, Soner Sert ve Mesut Barış Övün imzalı.
Resim: Pieter BRUEGEL the Elder, Peasant Wedding, 1567
Filmi gerçekleştirme arzusunun bir araya getirdiği kadınlar, bunu başarabilmek için destek bekliyorlar. Zeynep Dilan Süren’in yazıp yönettiği, 20. Eskişehir Uluslararası Film Festivali Kısa Film Yapım Destek Ödüllü Büyük İstanbul Depresyonu adlı film çekilebilmek için Fongogo üzerinden desteklerinizi bekliyor. Fongogo, dileyen herkesin istediği konuda kitlesel fon kampanyası başlatarak maddi yardım toplayabildiği bir internet oluşumu. Film ekibinin başlattığı kampanya ise 2 Ağustos’ta sona erecek.
Film, İstanbul’da yaşayan, öğrencilikleri biteli bir süre geçmesine rağmen hâlâ iş bulamamış iki genç kadın Didem ve Ayşe’nin hikâyesini anlatıyor. Bu iki genç kadının yetişkinliğe adım attıkları ve artık para kazanmaları gereken insanlık için kısa, onlar için asla geçmek bilmeyen bu zaman diliminde görünürde günlerin öncekinden ve birbirinden pek de farkı yoktur. Ne para kazanmanın yolunu bulabilirler ne de Didem yazmaya, Ayşe çizmeye yoğunlaşabilir. Metropolün kıyısında, evlerinin terasından yükselen gökdelenlerin ve gecekondudan bozma apartmanların arasında kalakalmışlardır.
Yönetmen filmi şu sözlerle anlatıyor: ‘’Mezun olmak hayatınla ilgili kararlar almayı gerektiriyor. Sanki alacağın her karar atacağın her adım hayatını sonsuza kadar değiştirecekmiş gibi. Böyle bir yükün altında eylemsizleşmek de mümkün zaten adım atsan da sonuç almanın çok zor olduğu bir dönemde yaşadığımız için bütün seçeneklere saldırmak da. Didem ve Ayşe hayatlarının bu döneminde alacakları kararların kim olduklarını belirleyeceğini düşünen iki genç kadın. Biri şehirde iş ararken, diğeri şehrin yıkımını isteyecek kadar şehirde kaybolmuş durumda. Ne olursa olsun bu İstanbul'da, İstanbul'a karşı birlikte verdikleri bir mücadele.”