Sanatçılara video işlerini sergilemek için yeni bir alan yaratan Bilsart, Eylül ayında iki video işine ev sahipliği yapıyor.
Küratörlüğünü Aslı Seven’in üstlendiği “Müşterek Mahrem” adlı sergi, 3 – 28 Eylül tarihleri arasında Bilsart’ta sanatseverleri bekliyor. “Müşterek Mahrem”, toplumsal ve kişisel birer ritüel olarak yemek hazırlama ve tüketme pratiklerine bakan, aynı zamanda yüz ve arayüz kavramları etrafında hem bir toplumsal müzakere aracı hem de bir oyun alanı olarak yalan, makyaj ve maske kullanımlarına dokunan iki video yapıtı bir araya getiriyor.
Huo RF ve Abdi Cadani’nin ortak üretimi olan “Soyut Yalanlar (Bölüm I)” adlı video, 3 – 14 Eylül tarihleri arasında Bilsart’ta görülebilecek. Video, dile getirilemeyen bir toplumsal kriz süregiderken hem kolektif hem bireysel düzeyde gündemi ve gündelik olanı devam ettirebilmek adına “her şey yolundaymış gibi yapma”ya yönelik sosyal etkileşim taktiklerini merkezine alıyor.
Bilsart son olarak 18 – 28 Eylül tarihleri arasında Kadir Kayserioğlu’nun katılımcı bir performans belgesi niteliğindeki “Arkadaşlarla Bir Akşam Yemeği”ni ağırlıyor. Maskeden öncesi ve maskeden sonrası olarak ikiye ayrılan kurguda sanatçının önceden belirlemiş olduğu basit bir protokole göre hareket eden, daha önceden birbirini tanımayan dört kişinin bir sofra ritüeli etrafındaki jestlerini ve sohbetlerini izliyoruz.
Ahmet Doğu İpek’in son dönem eserlerinin yer aldığı yeni kişisel sergisi “Aşı”, 6 Eylül’de Galeri Nev İstanbul’da açılacak. İpek’in Galeri Nev İstanbul’daki ilk kişisel sergisinde, sanatçının mürekkep ve sulu boya gibi tekniklerle gerçekleştirdiği iki boyutlu çalışmalarının yanı sıra doğada izini sürerek topladığı ve ufak müdahalelerle düzenlediği üç boyutlu heykelsi yerleştirmeler de yer alacak.
Sanatçının sergi mekânında yeniden kurguladığı buluntu form ve dokular, birbirleriyle bütünleşme sürecinde kendi özlerini yitirmeden ve birbiri içinde dağılmadan tek bir nesne hâlini alıyor. Sergi, hem bir malzemenin yaratıcı düşünceyle “aşı”lanarak yeniden hayat bulmasını, hem de doğada bulunan organik oluşumların iç içe geçerek melez bir form yaratma sürecini yansıtıyor.
Oya Baydar’ın çoğu zaman görmezden geldiğimiz küresel iklim krizini ve o krizin ortasında kalan insanı konu alan ekolojik distopyası Köpekli Çocuklar Gecesi, Can Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Baydar, gezegenimizi bekleyen yok oluş felaketinin ortasında çırpınan insana dair çarpıcı bir roman sunuyor okuruna.
Kurumuş dere yatakları, çölleşmiş ormanlar, plastik adalarının doldurduğu denizler, eriyen buzullar, yaşam alanları talan edilmiş hayvanlar, her gün bir yenisine şahit olunan doğal felaketler… Taşları duyarsızlık ve sorumsuzlukla döşenen bu yolun sonunda bizi ne bekliyor?
Yıllar sürecek kuraklıktan, susuzluktan ve savaşlardan sonra yaşanacak küresel tufan yaşamı sona erdirirken, Köpekli Çocuklar’ın ve İklim Çocukları’nın masumiyeti umudun ve yaşamın yeniden yeşermesini sağlayabilecek mi?
Görsel: Oya BAYDAR © Heloise Jouanard
Madeline Miller’ın Odysseus, İkaros, Minotauros, Prometheus ve Zeus gibi mitolojik karakterlerin binlerce yıllık hikâyesini farklı bir bakış açısıyla, Olymposlu tanrıların dünyasını Homeros’un destansılığında aktardığı çalışması Ben, Kirke, İthaki Yayınları tarafından yayımlandı.
“Ozanlar benden, –erkek– kahramanın karşısında diz çöküp merhamet dilenen bir kadın olarak bahsetti hep; ilaç katarmışım tatlı şaraplarına, büyüleyip domuza çevirirmişim hızlı giden gemilerin tayfasını, baba evini unutturur, sılaya kavuşmalarına müsaade etmezmişim. Ne demeli, kadınlara haddini bildirmek ozanların en sevdiği vakit geçirme biçimidir; yerlerde sürünüp ağlamazsak gerçek bir hikâye olmazmış gibi.
Ama yanılıyorlar, yanılıyorsunuz: Cadılık illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü bir kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşkımdan yapmıştım.
Ben, Helios’un kızı, Aiaie Cadısı Kirke. Hayatım boyunca trajedinin beni bulmasını bekledim. Bulacağından hiç kuşkum yoktu çünkü başkalarının hak ettiğimi düşündüğünden daha fazla arzum, isyanım ve gücüm vardı, yıldırımları üstüne çekecek şeylerdi bunlar. Ve bir gün, artık bu dünyaya dayanamayacağım, diye düşündüm.
Bunun üzerine denizin derinliklerindeki kadim bir tanrı seslendi: Öyleyse çocuğum, başka bir dünya yap.”
Geçen yaz 3’üncüsü düzenlenen Big Burn İstanbul, bu sene 6 Eylül’de Rus Dj ve Prodüktör Nina Kraviz’i ağırlayacak. Volkswagen Arena’da gerçekleşecek konserde Kraviz’den önce Maayan Nidam, Terrence Dixon ve Deniro gibi global müzik dünyasından isimler sahne alacak.
Performanslarında Acid’den Techno’ya, Trance’ten Dark Wave’e uzanana farklı ve başarılı seçkileriyle dinleyici kitlesi durmadan genişleyen Kraviz, ünlü plak şirketi Rekids’ten çıkardığı üç single ve bir albümden sonra 2017 yılında kendi kurduğu şirket Trip ile elektronik müzik sektörüne yeni eserler ve yeni isimler katmaya devam ediyor.
Eğitim, Kültür ve Araştırma Vakfı (EKAV) sezonu Bilge Alkor’un “Witnesses” ve Pınar Yoldaş’ın “Ecophilia” adlı sergileriyle açıyor. 16. İstanbul Bienali ile eş zamanlı olarak sergiler, 17 Eylül – 19 Ekim tarihleri arasında Ekavart Gallery’de sanatseverleri bekliyor.
Küratörlüğünü Duygu Barlas’ın yaptığı “Witnesses” (Tanıklar) adlı sergisinde Alkor, meleği yeniden yorumluyor. Melek ve şeytana geleneksel anlayışın dışında yorum getiren sanatçı, sergiye adını veren tanıklar korosunda melekler ve şeytanları yan yana çakıl taşlarına gizlenmiş olarak konumlandırıyor. Sergi Bilge Alkor’un yağlı boyadan fotoğrafa, kolajdan foto-resme, fine art baskıdan ikonaya uzanan son on yıl içinde ürettiği ve yeniden yorumladığı eserlerini bir araya getiriyor.
İsmini insanın kendiliğinden doğaya karşı ilgisinin ve sevgisinin çevre psikolojisindeki adından alan “Ecophilia – Too much World not enough Earth” sergisinde Dr. Pınar Yoldaş; global ısınma, habitat kaybı, hava kirliliği gibi çevre sorunlarına parmak basıyor. Latincede ekos yani güncel anlamıyla çevre, “ev” kökünden geliyor. Yani çevre sorunları dendiğinde (ecological issues) ev sorunlarından söz edildiğini belirten Yoldaş, doğal yaşamın teknoloji ile karmaşık ilişkisini anlamak için bir gelecek laboratuvarı sunuyor.
Eva Manzano’nun hayatı çevreleyen hisleri, hatta kafaya takılan her şeyi hayal gücüyle ifade ettiği, Mónica Gutiérrez Serna’nın resimlediği Şekerli Yağmurlu Tarifler, Saliha Nilüfer’in çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.
Biraz fantastik, yer yer tuhaf, eğlenceli, kimi zaman hüzünlü tariflerle dolu bu kitap 7 yaş ve üzeri büyüme uğraşındaki okura hitap ediyor.
“Duygular bazen nasıl da zorlar insanı... Hiçbir şey hissetmediğimizi zannetsek de vardır içimizde kıpırdayan bir şeyler. Öfke, neşe, üzüntü, korku, kıskançlık, güven...
Malzemelerin çoğunu bulamadım diye üzülmeyin sakın, hayal ettiğiniz sürece bütün malzemeler sizde...”
Küba asıllı sanatçı José Parlá, Türkiye’deki ilk sergisini ISTANBUL’74’te gerçekleştirecek. Eski Türkçede “iki tarafı su ile çevrili, iki büyük kara parçası arasında bağlantı sağlayan kara uzantısı” anlamına gelen “Isthmus” adlı sergi, 16. İstanbul Bienali’nin paralel sergilerinden biri olacak. Sergi, 9 – 28 Eylül tarihleri arasında gezilebilecek.
Parlá’nın, İstanbul coğrafyasından ilham alarak ve “yaşadığı yere ait bir hat sanatının nasıl olabileceğini, gelecek kuşaklar için neyi temsil edebileceğini hayal ederek” yarattığı sergide, sanatçının özel olarak ürettiği kâğıt ve cam üzerine işleri, resimleri ve geleneksel Türk el sanatlarını benimseyen köklü seramik markası Gorbon iş birliğiyle ürettiği seramik eserleri yer alıyor. Sanatçı, İstanbul projesi “Isthmus” ile bu tarihi kente kaligrafinin ve grafitinin kendine özgü dünyalarını aynı anda taşımayı başarıyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 23. İstanbul Tiyatro Festivali, 13 Kasım – 1 Aralık tarihleri arasında tiyatroseverlerle buluşacak. Festival kapsamında yurt dışından 12, Türkiye’den 16 olmak üzere 28 tiyatro, dans ve performans topluluğunun 78 gösteriminin yanı sıra Öğrenme ve Gelişim Programı’nda okuma tiyatroları, söyleşiler, atölye çalışmaları ve ustalık sınıfları gibi tamamen ücretsiz yan etkinlikler de gerçekleştirilecek.
Bu sene “hayat ters yüz” olarak belirlenen kampanya ile festivalde sahne sanatlarının genel olarak kabul edilmiş kalıplarının sorgulandığı alışılmışın dışında sahneleme tekniği ve yapısına sahip performanslardan oluşan programda “sahne neresi?” ve “oyuncu kim?” gibi sorulara yanıt aranacak.
Festival biletleri 14 Eylül Cumartesi günü 10.30’dan itibaren Biletix satış kanallarından ve hizmet bedelsiz olarak ana gişe İKSV’den (10.30 -18.00 saatleri arasında) satın alınabilecek.
23. İstanbul Tiyatro Festivali Onur Ödülleri bu yıl yazar, tiyatro oyuncusu ve yönetmen Ferhan Şensoy, sahne tasarımcısı Metin Deniz ve yönetmen Emmanuel Demarcy-Mota’ya takdim edilecek.
Festivalde yer alacak yerli ve uluslararası toplulukların arasında; festivalle geçtiğimiz sene Golden Mask Rus Sahne Sanatları Festivali ile başlayan iş birliği bu yıl Rusya’dan gelecek olan dört farklı yapım, Benjamin von Blomberg tarafından uyarlanan Goethe’nin büyük yapıtı Faust, Yücel Erten’in Tiyatro Pera yapımı Büchner’in iki çarpıcı metni üzerine özgün bir yorumu olan Barakalar ve Saraylar gibi pek çok eser yer alıyor. 23. Tiyatro Festivali programının tam listesine ve ayrıntılı bilgilere tiyatro.iksv.org/tr adresinden ulaşabilirsiniz.
Macar edebiyatının önde gelen isimlerinden Dezső Kosztolányi’nin kurmaca taşra kasabası Sárszeg ve sakinleri aracılığıyla insanın zamansız, dünyevi çekişmelerini, endişelerini ve hayal kırıklıklarını resmettiği romanı Tarlakuşu, Erdal Şalikoğlu’nun çevirisiyle, Nebula Kitap tarafından yayımlandı.
Kosztolányi, okurlarını hayatları kızlarının etrafında dönen ve onun dertleriyle dertlenen bir anne ve babanın ruh dünyasının derinliklerine dalmaya davet ediyor.
Evlilik yaşı çoktan geçmesine rağmen evlenememiş, pek de alımlı olmayan kızlarının, nam-ı diğer Tarlakuşu'nun akrabaları ziyaret etmek için evden ayrılmasının ardından Vajkaylar çoktan unuttukları yaşam sevincine, arkadaşlara, lezzetlere ve hazlara teslim olmuş bulurlar kendilerini. Fakat bu kısa tatil göz açıp kapayıncaya dek geçer ve çift, Tarlakuşu'nun dönüşüyle beraber kaçınılmaz gerçekle yüzleşmek zorunda kalır.