Komedyen, yazar ve televizyon sunucusu Trevor Noah, 23 Nisan’da Volkswagen Arena’da sahne alacak.
Emmy ödüllü sanatçı Trevor Noah, The Daily Show’daki yılları boyunca sadece komedi dünyasında değil, aynı zamanda güncel olaylara getirdiği mizahi bakış açısıyla da adından sıkça söz ettirdi. Noah’ın mizah, zekâ ve özgünlük karışımı onu kısa sürede dünyanın en sevilen şovmenlerinden biri hâline getirdi. Born a Crime adlı otobiyografisiyle uluslararası çok satanlar listesinde yer alan Noah, Grammy Ödülleri’nin modern döneminin en sevilen sunucularından biri oldu. Noah, Spotify’ın orijinal podcast’i What Now? With Trevor Noah adlı podcast’in sunuculuğunu yapıyor ve burada eğlence dünyasının önde gelen isimleri, sporcular ve düşünce liderleriyle özgün ve düşündürücü sohbetler gerçekleştiriyor.
Trevor Noah’ın 23 Nisan’da Volkswagen Arena’da sergileyeceği performans hem zekâ hem de mizah dolu dakikalar vadediyor. Bu gösteride sanatçı günlük hayatın komik yanlarını ve dünyanın dört bir yanından gözlemlerini mizahi bir şekilde ele alacak. Etkinliğin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
EKAV / Eğitim, Kültür ve Araştırma Vakfı, Ergin Varlıbaş’ın “Hava Durumu: Sağanak Aşklı (Weather Forecast: Downpour Love)” başlıklı kişisel sergisini 12 Şubat-15 Mart tarihleri arasında Ekavart Gallery’de sanatseverlerle buluşturacak.
Burcu Ölmez’in küratörlüğünü üstlendiği “Hava Durumu: Sağanak Aşklı” sergisi, aşkın enerjisini ve karmaşıklığını çok boyutlu bir perspektifle ele alıyor. Eserlerinde neon ışıkların çarpıcı etkisini farklı malzemelerle birleştiren Ergin Varlıbaş, sergisinde izleyicileri aşkın duygusal ve felsefi katmanlarını keşfetmeye davet ediyor.
“Aşk, bazen hafif bir esinti gibi ruhumuzu okşar, bazen de ansızın bastıran bir sağanak gibi tüm benliğimizi sarar. Ergin Varlıbaş, ‘Hava Durumu: Sağanak Aşklı’ sergisinde bu duygusal yoğunluğu neon ışıkların enerjisi ve çeşitli materyallerin uyumuyla sanatseverlere sunuyor.
Sanat tarihinin en güçlü temalarından biri olan aşk, Dante’nin Beatrice’e duyduğu mistik hayranlıktan Frida Kahlo’nun Diego Rivera’ya yazdığı tutkulu mektuplara, Gustav Klimt’in Öpücük başyapıtına kadar pek çok eserle anlatılagelmiştir. Varlıbaş, bu evrensel duyguyu klasik anlatımın ötesine taşıyarak, aşkı modern bir dille yeniden yorumluyor. Eserlerinde neon ışıkların çarpıcı etkisini farklı malzemelerle birleştiren sanatçı, izleyiciyi aşkın duygusal ve felsefi katmanlarını keşfetmeye davet ediyor. Victor Hugo’nun ‘Aşk, güneşi bile söndürebilecek bir kuvvettir.’ sözünü hatırlatan bu sergi, aşkın enerjisini ve karmaşıklığını çok boyutlu bir perspektifle ele alıyor.
Sergide yer alan Küf serisi de dikkat çekiyor. Sanatçı, terk edilmiş bir yapının duvarlarındaki küf desenlerinden ilham alarak, yaşamın dönüşüm ve yenilenme döngüsünü zarif bir şekilde görselleştiriyor. Küf, yalnızca bozulmanın değil, aynı zamanda doğanın kendi yaratım sürecinin bir sembolü olarak karşımıza çıkıyor.”
Fredrik Backman’ın hayata ve ölüme, farklı olmaya dair hikâyesiyle okuru kahkahalarla hüzün arasında sürükleyen romanı Büyük Annem Size Özürlerini İletmemi İstedi, Elif Nihan Akbaş’ın çevirisiyle Kairos Kitap’tan çıktı.
Yedi yaşında ve farklı bir çocuk olan Elsa ile yetmiş yedi yaşında ve çılgın bir kadın olan büyükannesinin hikâyesi bu. Balkona çıkıp paintball tabancasıyla yabancıları vuracak kıvamda çılgın birinden bahsediliyor. Aynı zamanda da Elsa’nın en iyi arkadaşı. Ve tek. Elsa geceleri, büyükannesinin masallarına, Uyur Uyanıklar Diyarı’na ve herkesin farklı olduğu, kimsenin kendini normal olmak zorunda hissetmediği Micama Krallığı’na iltica ediyor. Elsa'nın macerası büyükannesi ölüp de ardında hata yaptığı insanlara verilecek bir dizi özür mektubu bırakınca başlıyor. Büyükannesinin mektupları onu ayyaşlar, canavarlar, saldırgan köpekler ve huysuz ihtiyarlarla dolu apartmanda kapı kapı gezdirirken bir yandan da masalların, krallıkların ve kimselere benzemeyen bir büyükannenin ardındaki gerçeklere kapı aralıyor.
“Büyükanne, Elsa kendini bildi bileli bu masalları anlatırdı. Başlarda yalnızca Elsa’nın uyumasını sağlamak ya da onu Büyükanne’nin gizli diline alıştırmak içindi. Biraz da Büyükanne tam da bir büyükannenin olması gerektiği gibi kafadan çatlak olduğundan. Ama son zamanlarda bu masallar başka bir boyut daha kazandı. Elsa’nın tam olarak tanımlayamadığı bir şey.”
MUBI, şubat seçkisi ile ödüllü filmlerden ünlü yönetmenlerin klasiklerine, pek çok yapımı sinemaseverlerle buluşturacak.
Miraç Atabey’in küçük bir Karadeniz köyünde trajikomik bir kuşak portresi sunan çıkış filmi Zamanımızın Bir Kahramanı, Kanadalı yönetmen Kazik Radwanski’nin bol sürprizli ilişki draması Matt ve Mara (Matt and Mara), aralık ayında kaybettiğimiz usta yönetmen Şerif Gören’e adanmış beş filmlik özel bir seçki, tüm zamanların en ünlü video oyunlarından Grand Theft Auto’nun dünyasında Hamlet’i sahnelemeye çalışan iki oyuncunun hikâyesi Grand Theft Hamlet ve Alexander Payne’in komediyle dramı başarıyla harmanlayan Oscar ödüllü filmi Geride Kalanlar (The Holdovers), MUBI’nin şubat seçkisinde öne çıkan yapımlar arasında yer alıyor. Ayrıca Nefin Dinç’in festivallerde büyük ilgi gören belgeseli Şarap Rengi Deniz, Eshkol Nevo’nun aynı adlı romanından uyarlanan Nanni Moretti imzalı Üç Aile, Roman kültürüne dair filmleriyle tanınan Cezayir asıllı Fransız yönetmen Tony Gatlif’in prömiyerini Cannes’da yapan filmi Transylvania, Can Baran’ın yazıp yönettiği kısa film Apartman Boşluğu ve Lee Isaac Chung’un, dünya prömiyerini yaptığı 16. Sundance Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü ve Seyirci Ödülü’ne layık görülen yarı otobiyografik filmi Minari MUBI’de gösterime girecek.
Dirimart’ın Londra’nın Mayfair bölgesindeki yeni mekânı 2025 yılı içerisinde sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.
Kurumun uluslararası ilk galeri mekânı olma özelliğini taşıyan Dirimart Londra, zemin kat dahil olmak üzere iki katta toplamda 275 metrekarelik sergileme alanına ev sahipliği yapacak. Mayfair’de yer alacak galeri, Dirimart’ı Londra’daki dinamik sanat hayatının merkezinde konumlandıracak. Açılış sergisi ve 2025 programı ilerleyen aylarda duyurulacak yeni galeri mekânı, yeni nesil sanatçıları desteklemeyi amaçlamanın yanı sıra, kuşaklar arası etkileşim, bölgesel ve bireysel çeşitlilik, küresel iş birliği gibi temaları keşfetmek için bir zemin oluşturmayı hedefliyor.
2002 yılında Hazer Özil tarafından kurulan Dirimart, Türkiye’den sanatçıları uluslararası sanatçılarla bir araya getirerek eleştirel diyalog ve kültürel etkileşimi teşvik vizyonuyla yolculuğuna başladı. Photo London, Frieze Sculpture, Venedik Bienali, Art Cologne, ART SG ve The Armory Show gibi prestijli sanat etkinliklerine katılımıyla galeri, uluslararası çağdaş sanat sahnesinde kendine saygın bir yer edindi. Ayşe Erkmen, İnci Eviner, Sarkis ve Nuri Bilge Ceylan gibi Türkiye’nin önde gelen sanatçılarının yanı sıra, Shirin Neshat, Sarah Morris ve Tomokazu Matsuyama gibi uluslararası isimleri de temsil eden Dirimart’ın Londra’da açacağı galeri, onun uluslararası sanat ortamına ulaşma yönündeki projeksiyonunun devamı niteliğini taşıyor.
Galeri mekânının renovasyonu, New York merkezli mimarlık ofisi studioMDA tarafından hayata geçirilirken studioMDA’nın tasarım felsefesi, sanatta fiziksel ve kurumsal şeffaflığı vurguluyor. Markus Dochantschi tarafından yürütülen ve stüdyonun Londra’daki ilk galeri projesi olan renovasyon, modern estetik anlayışını Mayfair’in tarihi dokusuyla harmanlıyor. Galerinin caddeye bakan geniş pencereli cephesi, zemin kattaki ana sergi alanına doğrudan bir bakış sunuyor. Ziyaretçilerin, onları Dirimart’ın temsil ettiği sanatçıların ve geçmiş sergilerinden kitapların yer aldığı bir kütüphane köşesiyle karşıladığı lobi alanından galeriye giriş yapması planlanıyor.
Dirimart’ın kurucusu Hazer Özil, Londra’daki yeni galeri mekânını hakkında şunları söyledi: “Dirimart’ta sanatçılarla iş birliğimizi büyütmek her zaman önceliğimizdi. Yayıncılık faaliyetlerimiz ve eleştirel diyaloğu destekleme misyonumuz doğrultusunda, kapsayıcı ve uluslararası bir platform yaratmayı hedefliyoruz. Türkiye’den yola çıkan galerimiz, Londra’da küresel bir sanat mekânı olmayı, coğrafi sınırlarla tanımlanmak yerine çeşitliliği kucaklamayı amaçlıyor. Londra’daki yeni galeri mekânımızı açmak, global hedeflerimizi ileri taşımak ve Dirimart’ı uluslararası bir galeri olarak konumlandırmak adına cesur bir adım niteliğinde.”
Markus Dochantschi, galerinin tasarımına dair şunları söyledi: “Galerinin mimarisi, sanat eserleri ile mekânsal bağlam arasında kesintisiz bir diyalog kurmayı hedefliyor. Görsellik ve işlevselliği bir araya getiren tasarımımız, Dirimart’ın kapsayıcılık ve erişilebilirlik vizyonunu yansıtıyor.”
Dirimart’ın Londra Direktörü Levent Özmen ise yeni mekân hakkında şunları söyledi: “Shirin Neshat, Sarah Morris, Candida Höfer ve Hermann Nitsch gibi uluslararası sanatçıların İstanbul’daki ilk sergilerini düzenlemiş; Ayşe Erkmen, Sarkis, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Nuri Bilge Ceylan üzerine kapsamlı monografiler yayımlamış bir galeri olarak sanatçılarımızı farklı coğrafyalarla buluşturmak temel misyonumuz oldu. Londra’daki yeni mekânımızla bu mirası daha da ileri taşıyarak sanatçılarımızı Londra’nın dinamik sanat ortamıyla buluşturmayı ve yeni sergilerle iddialı projelere ev sahipliği yapmayı hedefliyoruz.”
Künye: Dirimart Londra. Fotoğraf: Francesco Russo
Isabelle de Ridder’ın kaleme aldığı, Hiky Helmantel’in resimlediği çocuklara barınma biçimleri üzerine bilgilendirici ve eğlenceli bir hikâye anlatan Evimiz, Erhan Gürer’in çevirisiyle Meav Yayıncılık’tan çıktı.
6 yaş ve üzeri okur bu kitap sayesinde evler hakkında merak ettiği her şeyi öğrenebilecek. Geçmişten günümüze, yakın çevreden dünyanın diğer ucuna uzanan barınma biçimleri hakkında bilgi veren Evimiz, farklı evlerin nasıl inşa edildiğini, bir evde yer alan odaları ve hayvanların nasıl yaşadığını anlatıyor. Açıklayıcı çizimleri, geniş sayfaları ve soru-cevaplarıyla meraklı çocukların zihninde yepyeni kapılar aralayacak.
Adela Matalova, Duru Dinç, Mathilde Melek An, Mısra Balkan ve Zeynep Erkman’ın eserlerini bir araya getiren “Abstract Deities” başlıklı karma sergi, 20 Şubat-12 Mart tarihleri arasında Büyükdere35’te sanatseverlerle buluşacak.
“Abstract Deities” sergisinin merkezinde, kahramanları kadın olan bir anlatı evreni yer alıyor. Bu evren, fiziksel, psişik ve gündelik imgelerin birbirine dokunarak ördüğü, çok katmanlı bir yapı sunuyor. Sergideki işler, bireysel deneyimlerden kolektif hafızaya uzanan bir yelpazede, gündelik pratikleri ritüelleşmiş birer motif olarak ele alıyor. Sergi, tekstilden kuma, videodan yağlı boyaya kadar çeşitli disiplinleri bir araya getirerek, “kadın bakışı”nın homojen bir kavram olmadığını ve bu perspektifin sanatçılar arasındaki çeşitliliğin sınırsız olduğunu vurguluyor. Kadın sanatçıların farklı malzeme ve anlatılar aracılığıyla ortaya koyduğu bu zengin ifade biçimleri, gündelik olanı, ritüelleşenin sınırında sorgulayan bir düşünsel alan yaratıyor.
Künye:
1. Adela Matalova, Girls with Short Torsos Own Longer Swords, Tuval üzeri yağlı boya, kum ve doğal kömür, 100 x 80 cm, 2023
2. Duru Dinç, Annem ve Ben, 0.51’, video performans, 2021
3. Mathilde Melek An, Two Beauty Queens fought, 2014, black monotypes and red paint on silk, 60x80 cm, Photographic archives, HAYAT magazine, n°24, June 6th 1963
4. Mısra Balkan, Mountains High, kağıt üzerine renkli kurşun kalem ve tekstil, 21 x 30 cm, 2023
5. Zeynep Erkman, Untitled VI, oil paint and oil pastel on canvas, 196 x 136 cm, 2023
Akbank Sanat ve Resim Heykel Müzeleri Derneği iş birliğiyle düzenlenen Akbank Günümüz Sanatçıları Ödülü Yarışması’nın 43. edisyonu için başvurular başladı.
Türkiye’nin genç sanatçılarını desteklemeyi ve sanat dünyasına yeni bakış açıları kazandırmayı amaçlayan yarışma, bu yıl “Dünya yuvarlak değil, bir ağ” başlıklı temasıyla bireyler, ekosistemler ve teknolojiler arasında kurulan bağların gücünü ve bu ilişkilerin sürdürülebilir bir geleceğe olan katkısını keşfetmeyi hedefliyor. 28 Mart’a kadar başvurulabilecek yarışmanın seçici kurulunda küratör Ceren Erdem, sanat tarihçi ve akademisyen Ayşe Erek, sanatçı Emre Hüner, Resim ve Heykel Müzeleri Derneği Başkan Yardımcısı Gönül Nuhoğlu ve Akbank Sanat Müdürü Derya Bigalı yer alıyor. Seçici kurul, genç sanatçıların özgün bakış açılarını değerlendirerek, sanat dünyasına yenilikçi projeler kazandırmalarına rehberlik edecek. Yarışmaya tüm öğrenciler ve genç sanatçılar başvuru yapabiliyor.
Akbank 43. Günümüz Sanatçıları Ödülü Yarışması hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
İbrahim Barulay’ın kaleme aldığı ve İsmail karakterine hayat verdiği Apsolit oyunu, 4 Şubat’ta Kadıköy Boa Sahne’de, 13 Şubat’ta ise Bahçe Galata’da tiyatroseverlerle buluşacak.
Yönetmenliğini Onur Yalçınkaya’nın üstlendiği Strandom Art House yapımı oyun, sınır köylerden birinde yaşayan bir ailenin ele avuca sığmaz, hayat dolu çocukları İsmail’in Doğu’dan büyükşehrin sokaklarına uzanan hikâyesini ele alıyor. Apsolit; göç, toplumsal eşitsizlik, dil, adalet, kentsel dönüşüm konuları etrafında İsmail’in çocuk ve yetişkin dünyasını bir arada işliyor. Oyununun temelini ise çocukların özgürce yaşama ve düşünme hakkına sahip olması gerektiği fikri oluşturuyor. Apsolit oyunun biletlerine ve detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
“İsmail çocukluğundan beri duyduğu seslerin kendi içerisinde nasıl bir ahenk ile dolaştığını henüz bilmiyordu. Ta ki, sınırda var olan ve durmak bilmeyen politik şiddetin içerisinde yaşanan gerilim ile ailesinin büyük şehre göç etmesine kadar. Şehri, sokakları, yaşamı tutkuyla keşfeden İsmail, şehre gelince tüm hayatı birden değişir. Sesleri daha farklı duymaya, binaları daha farklı görmeye başlar. Okuldaki müzik öğretmeni sayesinde Apsolit olduğunu öğrenen İsmail, artık çok daha güçlüdür. İsmail’in müziğe olan bu olağanüstü yeteneği ise ailesinde bir deprem etkisi yaratır.
Uğultular şeklinde gelen yaşama inadı. Bu inat kimin insafına bırakılır?”
Künye:
Yazan: İbrahim Barulay
Yöneten: Onur Yalçınkaya
Yönetmen Yardımcısı: Enes Yavuz
Metin Düzenleme: Burcu Çıtlak
Dramaturji: Anıl Yıldız
Işık Tasarımı: Utku Kara
Hareket Danışmanı: Ceyda Özcan
Ses/ Efekt Tasarımı: Yunus Emre
Sahne Tasarımı: İbrahim Barulay, Onur Yalçınkaya, Ferhat Kaya
Kostüm ve Afiş Tasarımı: Ferhat Kaya
Müzik Danışmanı: Fatih Seyirdalı, Yağmur Uçaner
Müzik: İbrahim Barulay ve Strandom Art House
Oyun Video Klipleri: Ayten Çelik, Ömer Çakan, Volkan Yıldız
Belgeleyen: Ayten Çelik
İletişim Danışmanı: Zeynep Bolat
Oynayan: İbrahim Barulay
Fotoğraf: Ayten Çelik
Artists&Collectors’ın bünyesinde yer alan “Emerging Artists” oluşumunun sanatçılarının çalışmalarını sunduğu “Ortak Kat” sergilerinin ilki “Pay, Payda ve Küme” temasıyla 11 Şubat tarihine kadar Artists&Collectors Atölyesi’nde sanatseverlerle buluşuyor.
Ahmet H. Başsöz, Bilal Can Kara ve Esra Mengülerek’in bir yıl boyunca sürdürdükleri bağımsız sanatsal arayışların birleşiminden oluşan sergide sanatçılar, bireysel deneyimleri ve toplumsal bağlamları bir araya getirerek izleyiciyi düşünsel bir yolculuğa davet ediyor. Sergide yer alan 28 eser, bu iki düzeydeki etkileşimi keşfeden bir anlatı sunuyor ve izleyiciyi olaylara hem kişisel hem de toplumsal bir bakış açısıyla yaklaşmaya teşvik ediyor.
Serginin en güçlü unsurlarından biri, sanatçılar arasında farkında olmadan paylaşılan mavi renk olarak karşımıza çıkıyor. Mavi, bireysel yaratıcılıkla toplumsal bağlamı birleştiren bir köprü işlevi görerek izleyiciyle daha derin bir bağ kurma fırsatı sunuyor. Bu sergi, aynı zamanda genç sanatçılar ve izleyici için bir diyalog alanı yaratmayı amaçlıyor. Koleksiyon yapmayı hem bireysel bir tercih hem de toplumsal bir katkı olarak sunan sergi, izleyiciyi yaratıcı sürece dahil ederek sanatı sadece izlemek değil, ona katılmak için bir fırsat olarak da öne çıkarıyor.
“Pay, Payda, Küme” teması, sanatsal ifadeyi bir araya gelmenin, paylaşmanın ve ortak bir vizyon oluşturmanın metaforu olarak ele alıyor. Farklı disiplinlerde üretilmiş eserler, izleyicilere zengin bir görsel deneyim sunarken, sanatın birleştirici gücünü kutlamayı amaçlıyor. Pay, payda, küme kavramları, serginin temelinde birey ve topluluk arasındaki ilişkiyi sorgulayan bir yaklaşımı temsil ediyor. Pay, sanatçının bireysel ifadesini ve estetik arayışını yansıtırken, payda bu bireysel üretimlerin bir araya geldiği ortak bir bağlamı ifade ediyor. Küme ise, bu bireysel üretimlerin ve ortak bağlamların bir bütün olarak nasıl anlam kazandığını ortaya koyuyor. Bu bağlamda sergi, bireysel ve toplumsal anlatıların birbirine dokunduğu bir zemin yaratırken, her bir eserin hem bağımsız hem de bir bütünün parçası olarak okunabileceği çok katmanlı bir alan inşa ediyor. Pay, payda, küme kavramları; izleyiciyi bu ilişkiler üzerine düşünmeye, bireysel özgünlük ile ortaklık arasındaki dengeyi keşfetmeye davet ediyor.