GÜNDEM
  • 03-03-2025

    Araştırmacı Ori Schwarz’ın dijital toplumun yapıtaşlarını, sosyal ilişkilerin kodlarla nasıl düzenlendiğini ve bireylerin bu yeni ekosistemde nasıl konumlandığını incelediği kitabı Dijital Toplumun Sosyolojik Teorisi: Bizi Birbirimize Bağlayan Kodlar, Hurinaz Sarı’nın çevirisiyle Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı.

    Bu kitap, dijitalleşmenin sosyal dokuyu nasıl şekillendirdiğini mercek altına alıyor. Kitap, günümüz dünyasında bireyler arasındaki bağları, normları ve toplumsal düzeni belirleyen görünmez kodları keşfetmek isteyenlere bir kaynak sunuyor.

    ​Schwarz, kendisinden evvelki sosyoloji teorilerini ve tartışmalarını, modern sosyolojinin en temel kuramlarını dijital dünyanın dinamikleriyle harmanlıyor. Toplum, iktidar, benlik, kapitalist çalışma ve iş gibi sosyolojinin kadim kavramlarını sorunsallaştıran Schwarz, kapitalizmin 70’lerde emekle mücadelesinde girdiği krize yanıt olarak şirketlerin ve devletlerin yön verdiği dijitalleşme sürecinin sosyolojinin temel taşlarında zorunlu olarak kavramsal değişikliklere kapı araladığına işaret ediyor. Schwarz, 70’lerdeki sınıfların öneminin kalmadığı veya işçi sınıfının dönüştürücü gücünü yitirdiği yönündeki sanayi sonrası “enformasyon toplumu” teorilerinin başlıca iddialarından biri olan “çalışmanın son bulacağı” efsanesini ampirik örneklerle çürütürken, artık “tüketirken” ve hatta “haz alırken” bile üretimin bir parçası haline gelişimizi tartışıyor.

    0
    0
    1157
  • 02-03-2025

    Fransız şarkıcı ve söz yazarı Jain, ikonik Bosnalı-Alman DJ/Prodüktör Solomun ile iş birliği yaptığı “Tout le monde est fou” isimli yeni teklisini yayımladı.

    Jain ve Solomun’un dans-pop parçası “Tout le monde est fou”, dinleyicileri bir dans partisine davet ediyor. Jain, kariyerinde ilk kez bir parçayı ana dili olan Fransızca’da seslendiriyor. “Tout le monde est fou”, Solomun’un Aralık 2024’teki Latin Amerika ve ABD turnesinde dinletmeye başladığı, parçanın uzatılmış kozmik disko tarzı kulüp versiyonu ile birlikte dinleyicilerle buluşuyor.

    Solomun şarkının yaratılışı hakkında şunları söyledi: “Bu beat üzerinde çalışıyordum ve genellikle hafif bir hava taşıyan bir disko parçası olmasına rağmen, parça giderek daha gizemli bir enerji kazandı, bir ‘je ne sais quoi’. Bu hissi aktarabilecek bir sese ihtiyacım olduğunu biliyordum, bu yüzden bir arkadaşıma gösterdim ve o Jain’i önerdi. Vokalleri oynak ama fatalist bir şekilde, tam da Fransız tarzında seslendirdiğinde, bunun doğru olduğunu anladım.”

    Luigi Bastelica ve Hugo Lecrux tarafından yönetilen şarkının müzik videosu, insanlığı en kaotik, muazzam ve korkutucu hâliyle yansıtıyor. Birbirini sürekli takip eden, tamamlayan ve çelişen nefes kesici görüntülerden oluşan bir döngü açığa çıkıyor. Bazı sahneler, henüz var olmayan distopik senaryoları tasvir ederken, diğerleri ise çok gerçekçi. Video, gerçek ile hayal arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak izleyiciyi alternatif bir evrene sürüklüyor. 

    ​Jain ve Solomun’un “Tout le monde est fou” şarkısını buradan dinleyebilir, şarkının klibini ise buradan izleyebilirsiniz.

    0
    0
    1619
  • 02-03-2025

    Melis Buyruk’un “Four Birds and One Soul” başlıklı kişisel sergisi Dubai’de yer alan Leila Heller Gallery’de sanatseverlerle buluşuyor.

    “Four Birds and One Soul”, Melis Buyruk’un porselen sanatındaki benzersiz yaklaşımını ve Mevlana’nın Mesnevi’sindeki zamansız öğretilerden aldığı ilhamı bir araya getiriyor. Sergi, insan ruhu ile doğa arasındaki karmaşık ve derin bağları keşfe çıkıyor. Bu eser serisi, Mesnevi’nin beşinci kitabında anlatılan dört kuşun hikâyesinden esinleniyor. Hikâyede her kuş, insan ruhunun farklı yönlerini temsil ediyor: Horoz – şehvet, Kaz – açgözlülük, Karga – hırs ve Tavus Kuşu – kibir. Bu kuşlar, insanın içinde beslediği ve özgürlüğünü engelleyen içsel çatışmaların sembollerine dönüşüyor. Sanatçı, bu soyut kavramları porselen heykelleriyle fiziksel bir forma büründürerek onları hem dokunulabilir hem de sorgulanabilir hâle getiriyor. Porselenin kırılganlığı ile gücü bir arada sunması, insanın sınırlarını ve aynı zamanda dönüşüm potansiyelini gözler önüne seriyor.

    ​Doğadaki uyum ve bireyselliği uzun yıllardır eserlerine yansıtan sanatçı, bu yeni serisinde kendi içine dönük bir yaklaşım sergiliyor. Çalışmaları, bireyin kendi içinde oluşturduğu engelleri sorgularken, aynı zamanda özgürleşme ve dönüşüm olasılıklarını da araştırıyor. “Four Birds and One Soul”, insan ruhunun doğayla kurduğu ilişkiye dair derin bir keşif sunuyor. Bu sergi, sanatçının sanatsal ustalığının bir kanıtı olmasının ötesinde, izleyicilere kendi içsel sınırlarını sorgulamaları için bir davet niteliği taşıyor. Zarif ve etkileyici formlarıyla bu eserler hem düşündürüyor hem de izleyicinin kendi içsel bir yolculuna ilham veriyor.

    0
    0
    1073
  • 02-03-2025

    Alberto Manguel’in okurlarını çeviri kavramı etrafında kültür tarihinde bir gezintiye çıkardığı kitabı Dokumanın Arka Yüzü: Çeviri Sanatı Üzerine Değiniler, Orhan Düz’ü çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı.

    Manguel; çeviriyle ilgili temel tartışmalara, önyargılara, üstünde fazla kafa yorulmamış imkânlara edebiyat tarihinden renkli anekdotlar aracılığıyla yaklaşırken kendi çeviri deneyiminden öğrendiklerine de başvuruyor.

    ​Manguel; her biri “siyaset”, “sadakat”, “şans” gibi kırk dört anahtar sözcük etrafında örülmüş bu kısa denemelerinde, kendisinden alıştığımız geniş gönderme yelpazesi ve oyuncu zekâsıyla, özgün metinle çeviri metin arasındaki ilişkiye, çevirmen figürüne, çevirinin kültürlerarası alışverişteki rolüne bakmanın yeni yollarını arıyor, çeviri faaliyetini metinlerle sınırlı tutmayıp hayatın birçok yönünü açıklayan bir anahtara dönüştürüyor.

    0
    0
    1332
  • 01-03-2025

    Ramazan Can’ın heykel, neon, resim ve yerleştirme gibi farklı tekniklerde üretilmiş eserlerinden geniş bir seçki Almanya’daki Gustav-Lübcke ve Villa Merkel müzelerinde sanatseverlerle buluşuyor.

    Anna Laudel temsiliyetindeki sanatçı Ramazan Can’ın dünya çapında ilk solo müze sergisi “Home”, 27 Temmuz’a kadar Hamm şehrindeki Gustav-Lübcke Müzesi’nde izleyici karşısına çıkıyor. Ardından açılacak “Where is my Place in this World?” sergisi ise 1 Mart-9 Haziran tarihleri arasında Esslingen’deki Villa Merkel Müzesi’nde izleyicilerle buluşacak. Gustav-Lübcke ve Villa Merkel müzelerinde sergilerinde sanatçı, göçebe ve yörük olarak yaşamış bir aile mensubu olarak kendi kişisel tarihinden hareketle göçebelik, Şamanizm, kimlik ve aidiyet konularını her yönüyle irdeliyor. 

    Almanya’nın kuzeybatısındaki Hamm şehrinde bulunan Gustav-Lübcke Müzesi, Ramazan Can’ın 2017 ile 2024 yılları arasında üretilmiş 30’dan fazla eserini, Aralık 2024’te sanatçının yaşamın kırılganlığını sorgulayan Puzzle adlı büyük halı işini ve Doğu ile Batı arasındaki iki farklı kültürel dünyayı ele anlatan People Who Dance Are Usually Crazy adlı eserini kalıcı görsel sanatlar koleksiyonuna eklemişti. Gustav-Lübcke Müzesi’ndeki “Home” adlı ilk kişisel sergisinde “ev” kavramını odağına alan sanatçı, eserlerinde göçebe aile köklerinden ve Şamanizm’den ilham alıyor. Anıların, kayıpların ya da iyileşmenin bir alanı olarak “ev”, sanatçının üretiminde duygusal, kültürel ve politik bir yer; sürekli değişim içinde olan bir kavram olarak izleyici karşısına çıkıyor.

    Köklerinden gelen bu mirastan hareketle ürettiği multimedya eserlerinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Yörükler’e uygulan iskân politikalarıyla başlayan ve Cumhuriyet’in şehirleşme politikasıyla hız kazanan ve özgürlükleri elinden alınan bir kültürün, yok olma tehlikesini yine Yörükler’den miras kilimlerin üzerine beton dökerek anlatıyor. Sanatçı birbirine zıt bu iki malzemeyi kullanarak şehirleşme, modernleşme ve endüstrileşme kavramlarını farklı yollardan tartışmaya açıyor. Can, üretiminde çok bilindik beton-dokuma heykelleri ile hızla yitirilen Yörük geleneklerini, maddi ve manevi değerleri de sorguluyor. Beton, ahşap ve demir gibi malzemeleri; kilim ve neon ışık gibi daha kontrast oluşturacak unsurlarla birleştiren Ramazan Can, bu zıt kombinasyonlarla sadece görsel gerilimler yaratmakla kalmıyor aynı zamanda kimlik, kültür ve gelenek gibi karmaşık temalarla derin bir yüzleşme için de alan açıyor. Ramazan Can’ın, göçebe yaşam biçimini benimsemiş ailesinin İslamiyet öncesi Şamanist ritüellerinden ve çocukluk anılarından ilham alan, etkileyici yağlıboya tabloları, fotoğrafları, büyük ölçekli heykelleri, farklı teknik ve malzemeleri bir araya getiren enstalasyonları; 27 Temmuz’a kadar Gustav-Lübcke Müzesi’nde sergileniyor.

    Ramazan Can’ın Almanya’nın Esslingen şehrindeki Villa Merkel Müzesi ev sahipliğindeki “Where is my Place in this World?” sergisi ise 2016 yılından itibaren ailesinin geçmişine yönelik yaptığı araştırmalara odaklanıyor. Hamm’daki Gustav-Lübcke Müzesi ile eş zamanlı görülebilecek serginin hikâyesi, sanatçının 2018 yılında gördüğü bir gazete haberiyle başlıyor. Ramazan Can bu gördüğü haberin de etkisiyle kendi kökleri üzerine düşünürken, sık sık yolculuklar yaparak göçebe ve yörük olarak yaşamış ailesinin Anadolu’da gezdiği yerlerin izini sürüyor. Bu yolculuklar süreçlerinde ürettiği ses kayıtları, fotoğraflar ve videolar sergide diğer işleriyle birlikte izleyiciye sunuluyor. Sanatçı bu sayede izleyiciyi köken, kimlik ve aidiyet gibi temaların özüne doğru bir yolculuğa çıkarmayı amaçlıyor. Sanatıyla özleşen kilim temelli üretimlerinde bu kez kendi ailesine ait eski dokumalara da yer veriyor. Can, bu şekilde, Yörük kültürünün bilgi birikimi, yaşam tarzı ve topluluk ruhunu yeniden görünür kılmayı amaçlıyor. Sanat pratiğinde zıtlıkların birleştirilerek yeni bir bütün oluşturulması kavramını merkezine alarak, göçebe kültüre ait geleneksel dokuma kilimleri beton malzemeyle birleştiren sanatçı; geçmiş ve bugün arasındaki bir gerilime de işaret ediyor.

    Üretimlerinde Batı felsefesinin yanı sıra Şamanizm’den de ilham alan sanatçının, bu ilhamı ve ilgisi çocukluk yıllarına dayanıyor. Çocukken geçirdiği bir hastalık esnasında ailesinin başvurduğu bir şamanın onu iyileştirmesi, sanatçının Şamanizm’le kalıcı bir bağ kurmasına neden oluyor. Tek tanrılı dinlerin kökenleri ile mitoloji arasındaki bağlantıya da ilgi duyan Can, Batı sanat tarihini Anadolu el sanatlarıyla harmanladığı çalışmalarında, politik ve spiritüel olanın peşine düşüyor. Böylece tanıdık ama alışılmadık estetikleri bir araya getirdiği yeni bakış açılarıyla göçebe ve kentsel yaşam arasında bir diyalog kuruyor.

    “Where is my Place in this World?” sergisinin 1 Mart’ta gerçekleşecek açılışında Almanya’nın Baden Württemberg Eyaleti’ne bağlı Esslingen’in şehrinin Kültürden Sorumlu Belediye Başkanı Yalçın Bayraktar ve Galeri Direktörü Sebastian Schmitt’de yer alacak. Sergi, 1 Mart-9 Haziran tarihleri arasında Villa Merkel Müzesi’nde sanatseverlerle buluşacak.

    Künye:
    1. Villa Merkel Musuem Selected Images-Ramzan Can, Where is my place in this world, 2024, Handmade carpet, Courtesy of the artist and Anna Laudel Gallery, Photo by Katja Illner
    2. Villa Merkel Musuem Selected Images-Ramazan Can, Loading, 2023, Handmade Carpet, Photo by Ramazan Can
    3. Villa Merkel Musuem Selected Images-Ramazan Can, Cupboard Attic, 2017-2018, Concrete, fabric, Photo by Ramazan Can
    4. Villa Merkel Musuem Selected Images-Ramazan Can, Abdülcambaz, 2024, Neon, wood and oil on canvas, Photo by Ramazan Can
    ​5. Villa MerkelRamazan Can, The setter of nomad is a greengrocer, the one who builds a house from wood is timber man, 2022, Concrete, wood, mosaic, weaving, Photo by Ramazan Can

    0
    0
    1035
  • 01-03-2025

    Gwendoline Riley’nin çaresizlik ve düşmanlık arasındaki ilişkiyi cesurca mercek altına aldığı romanı İlk Aşk, Begüm Kovulmaz’ın çevirisiyle Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı.

    Riley, İlk Aşk ile Women’s Prize, Gordon Burn, Goldsmiths, Dylan Thomas ve James Tait Black Memorial gibi ödüllerde adaylığın yanı sıra Geoffrey Faber Memorial Ödülü’nü kazandı.

    Otuzlarında bir yazar olan Neve, kendisinden yaşça büyük Edwyn ile evlidir. Hayatları başlarda görece bir huzurla dolu gibi görünse de ikisinin de geçmişi bugünlerini tehdit eden, kapan­mayan yaralarla doludur. Neve, her an patlamaya hazır bir bom­banın gerilimiyle dolu yaşamında onu bu noktaya getiren kişileri ve olayları anımsarken, zorba bir baba, benmerkezci bir anne ve aklına estikçe ortaya çıkan eski sevgilisi ile bir türlü bağ kurama­mış genç bir kadındır.

    “Elimizdeki kibritler ile kendimizi de karşımızdakini de yakmadan ısınmak mümkün mü?”

    0
    0
    1406
  • 28-02-2025

    Ruzy Gallery, sanatçılara “masal” kavramını kişisel, toplumsal ve politik bir metafor olarak ele almalarını sağlayan bir anlatı alanı yarattığı “My Fairy Tale” (Benim Peri Masalım) başlıklı karma sergiyi 20 Nisan’a kadar sanatseverlerle buluşturuyor.

    “My Fairy Tale”, hikâye anlatıcılığını ve görsel sanatı, insanları diğer canlılardan ayıran ve her bireyin kendine özgü yaratıcı özelliklerini ortaya çıkaran bir yeti olarak inceliyor. Bu iki sanat biçimi, doğrudan politik eleştiriden uzaklaşmak amacıyla, metaforik masal imgeleri aracılığıyla toplumsal normları ve yaşam kalıplarını bozabilir. “My Fairy Tale” sergisi, sanatçıların gerçeklik algılayışına dair yeni bakış açılarını ortaya koyuyor. Sanatçıların hikâye anlatımı aracılığıyla izleyicinin gerçeklik algısını sorgulamasını ve farklı bakış açıları geliştirilmesini amaçlayan sergide; Abrahamm Creative Studio, Gülin Karabacak, Kemal Özen, Nina Murashkina, Pamir Yıldıran, Sinan Çınar, Simay Bahçıvan, Vildan Hoşbak ve Xavier Escala galeriye özel ürettikleri işlerle yer alıyor. Sanatçıların masal teması etrafında şekillendirdikleri yeni eserleri ilk defa Ruzy Gallery’de izleyici karşısına çıkıyor.

    Sanatın tartışılması ve paylaşılması için disiplinler arası ilişkiler geliştirmeyi hedefleyerek yola çıkan Ruzy Gallery, geleneksel galeri estetiğine kıyasla şeffaf ve açık tasarlanan ve 3 kata yayılan sergileme alanıyla sanatseverlerle buluşuyor. Geçirgen ve ışığın adapte edildiği mimari yapının içinde konumlanan galeri alanında gerçekleştirilen tüm etkinlikler sanat endüstrisine katkı sağlamayı hedefliyor.

    “My Fairy Tale” sergisini 20 Nisan’a kadar Ruzy Gallery’de ziyaret edebilirsiniz.

    Künye:
    1-2. Foto: Ruzy Gallery
    3. Abrahamm Creative Studio (İbrahim Yıldızbaş) Foto: Ruzy Gallery
    4. Vildan Hoşbak - Dün Bugün Daima I 2025 Karışık Teknik (Ahşap mdf,balsa,polimer kil,akrilik,altın varak) 40 x43 cm Foto: Ruzy Gallery
    5. Pamir Yıldıran (soldaki) Bu Gece Yalnız Uyumak İstemiyorum ( sağdaki)Sessiz Ev 
    6. Xavier Escala - Mnemosyne
    ​7. Sinan Çınar - After Gustave Doré - (Le Chat Botté)   

    0
    0
    1237
  • 28-02-2025

    Başrollerinde Nicole Kidman, Matthew Macfadyen ve Gael García Bernal’ın yer aldığı Holland filmi, 27 Mart’ta tüm dünyada Prime Video’da yayımlanacak.

    Andrew Sodroski’nin senaryosunu yazdığı Holland’ın yönetmen koltuğunda Mimi Cave oturuyor. Bu gerilim filminde, Nicole Kidman titiz bir öğretmen ve ev hanımı olan Nancy Vandergroot’u canlandırıyor. Toplumun saygın bir üyesi olan kocası (Matthew Macfadyen) ve oğlu (Jude Hill) ile lale tarlalarıyla ünlü Holland, Michigan’da sürdürdüğü kusursuz hayatı, beklenmedik bir şekilde karanlık bir hikâyeye dönüşür. Nancy ve dostane meslektaşı (Gael García Bernal) bir sırrın peşine düşerken, hayatlarındaki hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını keşfederler.

    Holland filminin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.

    0
    0
    1932
  • 28-02-2025

    Hancan Sanat Koleksiyonu’nda yer alan Fikret Muallâ eserlerinden oluşan “Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ” başlıklı sergi, 7 Eylül'e kadar Erimtan Müzesi’nde sanatseverlerle buluşuyor.

    Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi ve Bor Sanat iş birliğiyle düzenlenen “Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ” sergisinin küratörlüğünü Doç. Dr. Ebru Nalan Sülün üstleniyor. Bor Holding Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Cem Hancan’ın girişimiyle oluşturulan Hancan Sanat Koleksiyonu’nda yer alan Fikret Muallâ eserlerinden seçki sunan, sanatçının farklı dönemlerine ait eskizlerinin, guaj çalışmalarının ve resimli mektupların yer alacağı sergi; yakınlarının tarih anlatıcılığı ve eleştiri metinleri yoluyla hem geçmişi hatırlatmayı hem de yazılı arşiv aracılığıyla Muallâ’nın yaşamına dair dönemsel bir analiz yapmayı hedefliyor.

    Serginin kurgusu; sanatçının Paris’e kesin gidiş yaptığı dönemin öncesine/sonrasına tarihleniyor. Sergi, Muallâ’nın duygu durumlarının en iyi temsili olma özelliğindeki, çizgisel çalışmalardan oluşan “Çizginin - Tinin Ötesinde” bölümü ile başlıyor. Bu bölümde; İsmail Hakkı Baltacıoğlu tarafından 935 sayı yayımlanan “Yeni Adam” dergisini ve Fikret Muallâ desen ve çizgilerini hatırlatmayı amaçlayan “Bir Hatırlatma: Varoluşçu Bir Adam/ Yeni Adam - 1936/1937” parantezi yer alıyor. Sergilemenin ikinci bölümü Fikret Muallâ’nın 1939 sonrası sanatına, yaşamına, üslubuna odaklanıyor. “Bir Gidiş / Bir Paris / Bir Fikret Muallâ - 1939/1967” başlığı altında izlenecek bölüm; sanatçının daha çok tanınan olgun dönem çalışmalarını barındırıyor. Üçüncü bölüm; “Sınırlar Ötesi: Mektuplar”, Hancan koleksiyonunda bulunan iki resimli mektup aracılığı ile Fikret Muallâ’nın yazı ve resim üslubunu görünür kılıyor. Deneyimi önceleyerek tasarlanan “Arşiv Alanı” 1967-1989 yılları arasında Fikret Muallâ’ya dair yazı ve yorumları barındıran gazete arşivine yer veriyor. İzleyicilerin sanatçıya dair güncel yayınları inceleyebilmesine olanak tanıyan “okuma alanı” ise bir inceleme/düşünme yeri oluşturabilme önceliği hedefliyor.

    “Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ” başlıklı sergiye atölyelerin ve söyleşilerin dahil olduğu kapsamlı bir etkinlik programı da eşlik edecek. 28 Şubat'ta kapılarını açan sergiyi, 7 Eylül'e kadar Erimtan Müzesi’nde ziyaret edebilirsiniz.

    Künye: 
    1. Fikret Muallâ, İsimsiz, 75x93 cm, 1950, Kağıt Üzeri Mürekkep, Hancan Sanat Koleksiyonu
    2. Fikret Muallâ, Au Marche, 85x78 cm, 1957, Kağıt Üzeri Guaj, Hancan Sanat Koleksiyonu
    3. Fikret Muallâ, Makyaj Masası, 31.5x24 cm, 03 Şubat 1956, Kağıt Üzerine Mürekkep, Hancan Sanat Koleksiyonu
    4. Fikret Muallâ, İsimsiz, 36x25 cm, 1939, Tuval Üzeri Karışık Teknik, Hancan Sanat Koleksiyonu

    0
    0
    2031
  • 28-02-2025

    Burak Dak’ın izleyiciyi erkeklik ve toksik erkeklik kavramları üzerine düşünmeye davet ettiği “Eli Cebinde Gezen Erkekler” başlıklı kişisel sergisi 6 Mart-5 Nisan tarihleri arasında x-ist’te sanatseverlerle buluşacak.

    Burak Dak’a göre erkeklik, tarih boyunca belli normlar ve kalıplarla tanımlanan, iktidar ve güç kontrolü üzerine kurulu bir kimlik olarak inşa edildi. “Toksik Erkeklik” ise bu baskıların sonucunda oluşan zararlı ve yıkıcı bir “erkeklik” kavramını ortaya çıkartıyor. Sergiye adını veren “Eli cebinde gezenler” tabiri, toplumun güç sembolü olarak algıladığı “erkek” kimliğine, rahatlık ve umarsızlık yakıştırmalarıyla eleştirel bir gözle yaklaşıyor. Sanatçının çalışmaları, toplum tarafından meşrulaştırılan “erkeklik” maskelerinin ardındaki gerçeklerin yıkıcı sonuçlarını gözler önüne seriyor. Bu maskeler ardında gizlenen baskıyı, manipülasyonu ve istismarcı tutumları gizliyor. Sergideki erkek figürleri bu tür bir istismarın kurbanı olarak hedef aldığı kişide yarattıkları hasarlardan beslenip kendini var ediyorlar.

    ​Burak Dak resimlerindeki erkeklerin yarattığı bu yıkıcı hasarları durdurmak için, erkeklerin duygusal özgürlüklerini ve kırılganlıklarını kabul etmeleri gerektiğine inandığına vurgu yapıyor. Duygusal ifadenin ve empati göstermenin, insanın içsel dengesini bulması sonucu olacağını savunan sanatçı, “Eli Cebinde Gezen Erkekler” sergisinde, erkekliğin gölge taraflarının, toplumsal düzende görmezden gelinerek nasıl haklı çıkarıldığını ele alıyor. Sanatçı izleyiciyi eserlerindeki maskelerin altındaki görünmeyen karanlık yanları ortaya çıkarmaya davet ediyor.

    0
    0
    1775
DAHA FAZLA
Geldanlage