Sesi ve görselliği eşzamanlı kullanarak insan beyninin dönüşümünün bir öyküsünü çıkaran transmedya performansı Endophasia, 21 ve 22 Mart’ta Arter’in performans salonu Karbon’da sahnelenecek.
2010 yılında geçirdiği beyin kanamasının ardından yaşamına kısmi felç ve afazi ile devam eden Sinan Uygun’un, yapay zekâ teknolojilerini ve disiplinler arası sanat faaliyetlerini içeren, özelleştirilmiş dil ve konuşma egzersizleriyle iyileşme sürecine dayanan Endophasia, bireysel ve karşılıklı iletişimin farklı evrelerini disiplinler arası bir şekilde sahneye taşıyor. Sinan Uygun’un, kızı Gökçe Uygun gözetiminde aynalama, tekrara dayalı mimik, motor hareketler, sözcük üretme gibi fiziksel ve sözel egzersizler ile dil tabanlı yapay zekâ uygulamaları aracılığıyla gösterdiği gelişimi adım adım belgeleyen performans, insan beyninin ve konuşma merkezinin nasıl işlediğine dair canlı bir deneyim sunuyor.
Performansçı Selim Cizdan ile Sinan Uygun’un diyaloglarıyla başlayan Endophasia, görsel ve işitsel unsurlar kullanılarak sahnede Uygun’un dijital bir kopyasının oluşturulmasıyla devam ediyor. Bir belgesel film ile sanatsal süreci de kayda geçirilen proje, bireysel ve karşılıklı iletişimin farklı evrelerini somut şekilde göz önüne seriyor.
Endophasia, 21 Mart Cuma ve 22 Mart Cumartesi saat 20.00’de Arter’in performans salonu Karbon’da sahnelenecek. Etkinliğin biletlerine Biletix ve Mobilet üzerinden ulaşabilirsiniz.
Fotoğraf: Ayten Çelik
Samantha Harvey’e 2024 Booker Ödülü’nü kazandıran, okurunu Dünya’nın, yaşamın ve insanlığın mucizesine tanık olmaya davet ettiği kitabı Yörüngede (Orbital), Püren Özgören’in çevirisiyle Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı.
Yörüngede (Orbital), uzay boşluğunda süzülen insanlığımız üzerine, doğaya ve gezegenimize bir bakış sunuyor.
Uzay araçları içinde dünyanın yörüngesi etrafında dönen altı astronot: Nell, Roman, Anton, Pietro, Chie ve Shaun. Görevleri meteorolojik veriler toplamak, bilimsel deneyler yapmak ve insan bedeninin limitlerini test etmek. Ama hepsinden fazlası, gözlemlemek. Yörüngede günde on altı gündoğumu ve on altı günbatımına şahit olurken kıtaları aşıyor, buzullar, çöller, dağ zirveleri ve engin okyanuslar geçiyor, mevsimleri bir bir arkalarında bırakıyorlar fakat ne kadar uzak olursa olsun Dünya’nın süregiden çekiminden alamıyorlar kendilerini. Chie, annesinin ölüm haberini alırken bir yandan amansız bir tayfun sevdiklerini tehdit ediyor; insan hayatının kırılganlığı sohbetlerinin, korkularının, rüyalarının başlıca konusu oluyor.
Selût, Değerlim’in Hikayesi isimli yeni albümünü 21 Mart’ta Salon İKSV’de gerçekleşecek özel bir lansman konseriyle dinleyiciyle buluşturacak.
Bağımsız müzik sahnesinin dikkat çeken ismi Selût, sistemi, endüstriyi ve ezberleri reddederek Değerlim’in Hikayesi albümüyle sesini yükseltiyor. 21 Mart’ta yayımlanacak bu albüm, bir sanat manifestosu niteliği taşıyor. Albüm, her şarkıyı temsil eden 13 illüstrasyonla birlikte yaratıldı.
Albümün ilk sinyallerini 2019 yılında hem müzik hem de illüstrasyonlarla veren Selût, 2020’lerden itibaren yayımladığı tekli çalışmalarıyla dinleyicileri bu hikâyeye hazırladı. Selût’ün ilk albümü Değerlim’in Hikayesi’nde daha önce yayımlanan teklilere ek olarak üç yeni parça da yer alıyor. Albümde, sinematik öğeler ve Karadeniz müziğine duyduğu özel ilgi dikkat çekerken, İskandinav vokal teknikleriyle harmanlanan etnik dokular da fark yaratıyor. Albüm, akustik enstrümanların ham ve doğal tınıları, yer yer atmosferik, romantik ve yer yer ise sert ve çarpıcı bir dokuya sahip. Duygusal yoğunluğun düzensizliğinden esinlenilmiş akış kimi zaman fısıldayan kimi zaman çığlık atan vokaller, doğaçlama hissi veren katmanlı seslerle birleşerek tahmin yürütmesi güç, beklenmedik detaylarla dinleyiciyi kendine bağlayan bir anlatım yaratıyor. Güneş Akyürek, albümde tüm prodüksiyonu üstleniyor. İpek Ektaş (gitar), Saliha Turan (synth & keman) ve Danae Palaka (davul) albümde yer alırken, konserde onlara Deniz Tekin (bas) de eşlik edecek.
Albümün lansman konseri yalnızca bir konser değil, müziğin, görsel sanatların ve performatif teknolojinin bir araya geldiği deneyimsel bir sahne gösterisi olacak. Selût, konserde, animatronik karakterin yeni bir formunu sahneye çıkaracak. Aylar süren teknik geliştirmelerle, HoloGIRL artık yalnızca bir sahne unsuru değil, müziğin ruhuna eşlik eden bir varlık olarak seyircinin karşısına çıkacak. Bu konser, gerçek ile dijitalin arasındaki sınırları kaldıran ve sahne sanatlarında yeni bir anlatım dili yaratan bir performans olacak.
Selût’ün Değerlim’in Hikayesi albümünün lansman konserinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Artopol Galeri, Gözde Aylis Çiçek’in “Segreta” başlıklı heykel sergisini 22 Mart-20 Nisan tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
İtalyanca’da “gizli, saklı” anlamına gelen serginin adı, figürlerin yüzeyinde saklanan incelikli duyguları ve zarafeti yansıtıyor. “Duyguların saklandığı sessiz bir bahçe” mottosuyla yola çıkan sergi, izleyiciyi huzur ve hayal dolu bir dünyaya davet ediyor. Gözde Aylis Çiçek’in heykelleri, masum kadın formlarını ve doğadan ilham alan detayları bir araya getirerek narin bir estetik sunuyor. Kilin sanatçının ellerinde hayat bulduğu bu figürler, izleyiciyi anın içinde dingin bir yolculuğa çıkarıyor. Yüzlerdeki sakin ifadeler ve bedenlerin zarif duruşları hem görsel bir keyif hem de duygusal bir yakınlık hissi yaratıyor.
“Segreta”, her bir eserin ardında bir hikâye saklarken, sanatseverlere kendi duygularıyla sessiz bir bağ kurma fırsatı sunuyor. Doğallık, sadelik ve masumiyetin ön planda olduğu bu sergi, ruhu dinlendiren bir sanat deneyimi vadediyor.
İsviçreli yazar Peter Stamm’ın okurunu esrarengiz bir arayış hikâyesinin içine çeken, “kayıp” bir adamın portresini çizen romanı Gece Mavisi Bir Saatte, Ufuk Tonka’nın çevirisiyle Delidolu Yayınları’ndan çıktı.
Gerçekle kurgu arasındaki duvarın çatlaklardan sızan hikâyesiyle bu kitap kalbin aynası olmayı reddeden bir çift mavi gözün ışığı altında sanatın ve kurmacanın sınırlarını yeniden tanımlıyor. Otobiyografik unsurlar da barındıran roman; her yapıtıyla biraz daha tükenen bir edebiyatçıyı anlamanın ve anlatmanın karmaşıklığını müthiş bir varoluşsal paradoksa dönüştürüyor.
Bilinmezliklerin tam ortasında duran bir yazarın izini sürüyor Gece Mavisi Bir Saatte. Belgesel yapımcısı Andrea, tanıdıkça sevdiği yazar Richard Wechsler’in hayat öyküsünü filmleştirmeye karar verir. Fakat bu iş, zannettiğinden çok daha çetrefilli bir hâle gelir. Arandıkça bulunmayan, cümlelerinin sonunu getirmeyen, geçmişi hakkında hiçbir bilgi vermeyen bir yazar, gıyabında -yahut bir kurmacanın arasında- insanlara nasıl aktarılabilir?
İskoçya’nın alternatif rock grubu Franz Ferdinand, Pulse organizasyonu ve +1’in katkılarıyla 13 Eylül’de JJ Arena Ataşehir’de konser verecek.
Glasgow çıkışlı indie rock grubu Franz Ferdinand, İstanbullu müzikseverlerle yeniden buluşmaya hazırlanıyor. Konserin biletleri 14 Mart Cuma 10.30’dan itibaren Biletix üzerinden satışa çıkacak.
İsmini Avusturya-Macaristan Dükü’nden alan ve kurulduğu günden bu yana sayısız başarıya imza atan Franz Ferdinand, aynı anda farklı jenerasyonlardan müzikseverlere hitap etmeyi başaran sound’ları ve çoğalan enerjileri ile JJ Arena’daki dinleyicilerine benzersiz bir akşam yaşatacak.
Artnivo, Concorde ve Koton iş birliği ile bu sene ilki düzenlenen Artnivo Baskı Desen Tasarım Yarışması sonuçlandı.
Özgün ve yenilikçi tasarım sahibi katılımcıları, tasarım projelerine teknik ve finansal katkı sağlayabilecek uzmanlarla buluşturup, iş birliklerinin kurulabileceği bir platform oluşturmayı amaçlayan Artnivo Baskı Desen Tasarım Yarışması’na tüm üniversitelerin Güzel Sanatlar Fakültesi’nin lisans ve lisansüstü öğrencileri kadın giysi baskı deseni tasarımlarıyla başvuruları kabul edildi.
Yarışmanın kazanan tasarımcıları Selin Nazlıgül, Ece Tanrıverdi, Beyza Nur Beysir, Ebrarsu Şentürk, Kenan Gerçek, Ali Atay, Ceren Kurtuluş oldu.
Jüri üyesi Tekstil/Desen Tasarımcısı Riella D. Baruh Yakar yarışma ve kazanan tasarımlar hakkında şu ifadelerde bulundu:
“Bu yarışmanın ülkemizde tekstil tasarımı okuyan öğrencilerin sektöre giriş yapabilmeleri için bir kapı olacağını düşünüyorum. Firmaların da yetenekli öğrencilerin işleriyle tanışıp belki de yeni iş birlikleri oluşturabileceklerine inanıyorum.
Bir desen tasarımını değerlendirirken biz öncelikle özgünlüğe bakıyoruz. Teknik kompozisyon ve renk bilgisi onu takip ediyor. Bu öğrencilerin hâlâ öğrenme sürecinde olduğunun bilincindeyiz, biz yaratıcı farklı bir bakış açısının peşine düşüyoruz. Yani çok alışılagelmiş piyasada benzerlerine sıkça rastladığımız desenlerden ayrışan işlerin içinden değerlendiriyoruz başvuruları.
Kazanan işlerin hepsinde bir anlatım biçimi vardı. Detaylarda ve teknikte özgünlük ve cesaret. Bir desen, tasarımcısı hakkında çok şey ifade eder ve tasarımcı hakkındaki bu ön izlenim kariyerinde diğer tasarımcıların önüne geçip istedikleri şartlarda istedikleri firmalarla çalışabilme fırsatı sunar.”
Pg Art Gallery, Cansu Sönmez’in “Soğuk Su Kadar Eski Bir Tat” başlıklı kişisel sergisini 7 Nisan’a kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
Cansu Sönmez, “Soğuk Su Kadar Eski Bir Tat” sergisiyle zeytin ağacına dair çağdaş bir bakış sunuyor. Sanatçı çalışmalarında farklı disiplinleri bir araya getirerek zeytinin çok boyutlu bir portresini çiziyor. Sönmez’in yeni eserleri, tarihsel bir yansıma ve ekolojik bir derinlik arayışıyla, zeytinin dönüşümüne dair yeni bir görsel dil kuruyor. Sanatçı, arşiv, araştırma, belgeleme ve materyal araştırmalarını iç içe geçirirken, yapay zekânın ve Oleatex’in geliştirmiş olduğu zeytin atıklarının birleşiminden doğan deri ile akışkan formlar üzerinden insanın doğayla kurduğu ilişkiyi sorguluyor. Vegan biyo-deri ve biyo-materyallerle şekillenen hacim ve yüzey çalışmaları, doğanın döngüselliğini ve sürekliliğini vurgularken; yaratılan imler, seramik taçlar, kolaj ve yapay zekâ video görüntülerle çok boyutlu bir anlatı oluşturuyor.
“Soğuk Su Kadar Eski Bir Tat”, zeytini yalnızca bir meyve ya da tarihsel bir sembol olarak değil, dönüşümün ve sürdürülebilirliğin dinamik bir unsuru olarak ele alıyor. Sönmez, zeytinin barış, bereket ve bilgelik gibi temsilleriyle olan köklü bağını günümüzün prekar oluşu içinde yeniden düşünmeye davet ediyor. Zeytin sadece geçmişin bilgisini taşıyan bir bellek unsuru değil, aynı zamanda bu bilginin nasıl korunup geleceğe aktarılabileceğini sorgulayan bir metafor hâline geliyor. Keskin hatlar ve sert formlar yerine akışkan ve dönüşebilen yüzeylerle geçmişin bilgeliğini bugüne taşırken; sergi, yok oluşun değil, dönüşümün mümkün olduğunu vurgulayarak zeytinin yalnızca geçmişe ait bir sembol olmadığını, aynı zamanda sürdürülebilir bir geleceğin de anahtarı olduğunu gösteriyor. Sönmez’in eserleri, izleyiciyi doğadan gelenin doğaya dönüşünü ve bu dönüşüm içinde insanoğlunun oynadığı rolü düşünmeye çağırıyor.
İrlandalı komedyen Sean Hegarty’nin yazdığı, Jim Field’in resimlediği eğlenceli 50 şakadan oluşan Çok Komik Biraz Garip adlı kitap, Redhouse Kidz (SEV Yayıncılık) tarafından yayımlandı.
6 yaş ve üzeri gülmek ve güldürmek isteyenler için birebir bu kitabın eğlenceli resimleri Roald Dahl Komik Kitap Ödülü başta olmak üzere pek çok prestijli ödül alan illüstratör Field’e ait.
“Koala neden denize giderken yanına pipet almış?
Annesinin solucanla beslediği yavru kuş ne demiş?
Çorabında kocaman bir delik olması neden iyi bir şey?
Yavru fil bir külah dondurmayı nasıl içer?”
Frankofon Film Festivali, 14 Mart’tan mayıs sonuna kadar Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde yeni ve çoğu gösterime girmemiş filmlerden oluşan geniş bir seçkiyi sinemaseverlerle buluşturacak.
Frankofon Film Festivali, Fransız sinemasının en iyi örneklerini sergileyeceği yeni edisyonu ile izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyor. Bu yılki 16 ev sahibi şehir ve ilçe arasında İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Ayvalık ve Bandırma (Balıkesir), Bergama (İzmir), Çanakkale, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir, Gaziantep, Lüleburgaz (Kırklareli), Mersin, Mardin ve Muğla yer alıyor. Festival izleyicileri Frankofon dünya sinemasının yaratıcılığını ve çeşitliliğini keşfetmeye davet ediyor. Fransa, İsviçre, Belçika, Kanada, Lüksemburg ve Romanya Büyükelçilikleri ile ortaklaşa düzenlenen Frankofon Film Festivali ister Uluslararası Frankofoni Örgütü’ne üye ister gözlemci olsun, Fransızcayı ve Fransızca konuşan ülkelerin kültürlerini tanıtmayı amaçlıyor. Bu ortaklıklar, sanatın ve kültürel çeşitliliğin desteklenmesinde uluslararası iş birliğinin öneminin altını çiziyor. Festival boyunca sinemaseverler, Fransızca konuşulan dünyadan sinema başyapıtlarını, aile komedilerini, sosyal ve tarihi dramları ve yenilikçi bağımsız filmleri keşfetme fırsatı bulacak.
Bu edisyon için festival, filmlerin gösterilmesini sağlamak üzere on beş şehirdeki kültür merkezleri de dahil olmak üzere bir dizi Türk iş ortağını bir araya getiriyor. Etkinlik, iletişim tasarımı için Başkent Üniversitesi ve kısa film programı için Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali ile iş birliği yaptı.
Institut français Türkiye görsel-işitsel ataşesi ve etkinlik koordinatörü Florent Signifredi şunları söyledi: “Türkiye’de daha önce hiç görülmemiş ve sinemaseverler ile Frankofonların ilgisini çekeceğini umduğum filmlerin yer aldığı, son dönemlerdeki Fransızca yapımların en iyilerini öne çıkaran bu çok zengin programdan çok memnunum. Cannes’da Acid bölümünde gösterilen La Voie Royale, hırs ve benlik arayışı üzerine sürükleyici bir düşünce sunuyor. Toronto’da (TIFF) beğeni toplayan ve Namur Festivali'nde ödül kazanan Kanaval, sizi Haiti'nin renklerine ve geleneklerine eşine az rastlanır bir yoğunlukla taşıyor. Locarno Festivali seçkisinden Les Femmes au Balcon, kadın dayanışmasının dokunaklı bir portresini çiziyor. Son olarak Nina et le Secret du Hérisson, şiirselliği ve şefkatiyle Annecy Festivali’nde izleyicilerin beğenisini kazandı.”
Frankofon Film Festivali hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.