İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) koordinasyonunu üstlendiği Venedik Bienali 19. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu’nda sergilenecek Ceren Erdem ve Bilge Kalfa’nın küratörlüğündeki “Yerebasan” başlıklı projenin ayrıntıları açıklandı.
Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergilerinin 19’uncu edisyonu bu yıl 10 Mayıs-23 Kasım tarihleri arasında sanatseverlerle buluşacak. Ziyaretçileri toprakla daha derin bir bağ kurmaya davet edecek “Yerebasan”, toprağın hissedilip duyumsanabileceği, etkileşimli bir sergi olarak kurgulandı. Küratörler bu sergiyle sürdürülebilir, dayanıklı ve çevreyle uyumlu inşa ve yaşam biçimleri tasavvur ederken toprağın öğretebileceklerine kulak vermeyi, geleceğin toplumları için toprağı ortak bir zemin olarak değerlendirmeyi öneriyor.
Hüseyin Aksoy, Michael Akstaller, E. Füsun Alioğlu & Senem Akçay, Ali Mahmut Demirel, Sinem Dişli, Yelda Gin, Ali Miharbi, Özgül Öztürk, Serkan Taycan ve Orkan Telhan sergiye bireysel katkılarıyla katılıyor. Bire-Pan, Common Action Walls, Herkes İçin Mimarlık & Poçolana Works, Mono Earth, Ozruh, Rec II, ReYard House, Solidified ve Yalın Mimarlık ise sergiye ekip olarak katkı sunuyor. Bienalin ana mekânlarından Arsenale’de yer alan Türkiye Pavyonu, İKSV’nin koordinasyonunda, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla ve T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın himayesinde düzenleniyor. Venedik Mimarlık Bienallerinde Türkiye Pavyonu sergileri, 2014’ten bu yana Schüco Türkiye ve VitrA’nın eş sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. Bu yıl Türkiye Pavyonu’na Fibrobeton Yapı Elemanları ve STONELINE katkı sağlayan kuruluşlar, Türk Hava Yolları havayolu partneri, FÖRNİ ve SAHA Derneği ise prodüksiyon destekçileri olarak katkı sunuyor.
“Yerebasan, medeniyetleri, ekosistemleri ve sürdürülebilir yaşamın özünü anlamamız için hayati öneme sahip, bütün dinamizmine rağmen çoğunlukla göz ardı edilen bir kaynak olan toprağı ön plana çıkarıyor. Türkiye’den toprak örneklerini içeren sergi, duyusal deneyimler, bilimsel araştırmalar ve sanatsal yorumlar aracılığıyla, toprağın türlü vasıflarını gözler önüne seriyor.
Mimarlık, sıklıkla, temiz ve denetlenebilir ortamlar yaratmak uğruna, toprağa ilişkin özellikleri bastırmaya meyillidir. Bunun aksine Yerebasan, toprağı pavyonun merkezine yerleştirerek onu, zekâya ve eylemliliğe sahip canlı bir varlık olarak sunuyor. Ziyaretçiler, toprağın dokusuyla, kokusuyla ve sesiyle etkileşime geçiyor; onu hem ekolojik bir sistem hem de doğa ve insanlık tarihinin canlı bir arşivi olarak deneyimliyor.
Yerebasan ayrıca inşaat gibi insan faaliyetlerinin tesirleri üzerine fikir yürütürken, Türkiye’nin zengin mirasını, arkeolojik alanlarını ve sürdürülebilir yapı uygulamalarını araştırıyor. Sergi, yerel teknikleri çağdaş yeniliklerle harmanlayarak, doğaya ve kültüre hürmet eden mimari yaklaşımlar tahayyül ediyor; doğayla daha ahenkli yaşam biçimlerine teşvik ediyor.”
“Yerebasan” başlıklı proje hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Künye:
1. Gulle Games, 2019, Sinem Dişli, archival pigment print
2. Common Action Walls - CAW, 2017
3. Balıktaş Cave, (January 2025) & Karadere Mining Field (October 2023), from multimedia installation Gods of Latmos, (ongoing), Ali M. Demirel, archival pigment print
4. Cosmic Core, 2024, Mono Earth & Solidified, rammed earth Image credit Zeynep Aksu
Uzman psikolog Gloria Mark’ın teknolojinin dikkatimizi nasıl etkilediğine dair onlarca yıldır sürdürdüğü araştırmalarının bir sonucu olan Dikkatin Anatomisi: Odaklanmayı ve Verimliliği Yeniden Keşfetmek, Tuna Sena Kara’nın çevirisiyle Nova Kitap’tan çıktı.
Dikkat dağınıklığı ve çoklugörevler konusunda uzman olan Mark, bilgiye hemen erişme fırsatıyla sarhoş olduğumuz bu yeni çağda, bildiğimizi sandığımız şeylerin ne kadarının yanlış olduğunu gösteriyor. Daha önce ideal odaklanma hâli olarak kabul edilen “akış” kavramının ötesine geçen çalışma, beynimizin dijital çağda nasıl çalıştığını açıklayan yeni bir bakış açısı sunuyor. Dikkatin Anatomisi, yalnızca eğitim ve iş hayatında daha başarılı olmak için değil, günlük yaşamda sağlığı ve zindeliği koruyarak kontrolü ele almak için de bir rehber niteliğinde.
“Bilgisayar kullanımındaki gelişimler ve bilgisayarları, akıllı telefonları ve interneti aşırı benimsememizle birlikte, teknolojiyle günlük ilişkimiz hızlı bir değişime uğradı ve bu, özellikle dikkat davranışlarımızdaki değişikliklerde kendini gösterdi. Artık çoğu insan, uyanık olduğu vakti (gece yarısı uyandıkları zamanlar da dahil) dijital cihazlarına bakarak geçiriyor. Odaklanma kabiliyetimizi etkileyen ve bize kendimizi oldukça bitkin hissettiren cihazlarımızı kullanma şeklimizin bununla nasıl bir ilgisi var?”
Filiz Sızanlı ve Mustafa Kaplan’ın yeni koreografik üretimi Andan Daha Kısa, 17 Mart saat 20.30’da Alan Kadıköy’de sanatseverlerle buluşacak.
20 yılı aşkın süredir ikili olarak üretimlerini sürdüren Filiz Sızanlı ve Mustafa Kaplan’ın kurduğu Taldans, Andan Daha Kısa ile Serializm’in sistematik yapısını beden ve hareket aracılığıyla keşfe çıkıyor. Taldans’ın matematiksel skorlar, diziler ve tekrarlar üzerine odaklanan koreografik araştırması, 20. yüzyılda atonal yapı ve form üzerine sistematik bir yaklaşım öneren Serializm’in benzersiz dinamikleriyle devam ediyor. Taldans, Serializm’in öğeleri olan ton, tını ve ritmi bir ilham kaynağı olarak kullanıyor. Bu yaklaşım beden ve hareketle ilgili görüntüleri nasıl manipüle eder sorusundan yola çıkarak serializmin koreografik yapıya etkisini araştırıyor.
Andan Daha Kısa’da modülasyon, akümülasyon ve tekrar gibi paternlerin sistematiği, Kırmızı Başlıklı Kız masalının tanıdık manzarasında yankılanıyor. Masalın aksine her karakter, mekân ve durum, birbirini öncelemeden ve birbirleriyle hiyerarşik bir ilişki kurmadan yeniden hizalanıyor.
Andan Daha Kısa dans gösterisinin biletlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Künye:
Konsept, Koreografi, Performans: Filiz Sızanlı, Mustafa Kaplan
Ses Tasarımı: Sair Sinan Kestelli
Işık Tasarımı: Utku Kara
Obje Tasarımı: Pınar Akkurt
Yapım: Taldans
Yapım Direktörleri: Fırat Kuşçu, Maya Çelem
Kavramsal Danışman: Enis Gümüş
Fotoğraflar: Zeynep Özkanca
Galerist, küratörlüğünü Anlam de Coster’in üstlendiği “Yanardağ Sevdalısı” başlıklı yeni sergisini 13 Mart-26 Nisan tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
“Yanardağ Sevdalısı” sergisinde, Kuzey ve Güney Amerika, Afrika, Avrupa’nın farklı ülkelerinden ve Türkiye’den 40’a yakın sanatçı yanardağların yaratıcı ve yıkıcı gücünün evrensel sembolizmini keşfe çıkıyor. 18. yüzyıldan günümüze uzanan seçkide, 15’ten fazla sanatçının sergiye özel olarak ürettiği eserler ise ilk kez izleyici karşısına çıkacak.
Susan Sontag’ın Yanardağ Sevdalısı adlı romanından ilham alan sergi, alegorik bir volkan inşa ederek sanatçıları bu eşsiz sembolün farklı boyutlarını keşfetmeye davet ediyor. Yanardağ, insan psişesinin bilinçdışı güçlerini temsil eden arketipsel bir figür olarak, içimizde uyuyan ilkel enerjileri, bastırılmış arzuları, gizli saplantıları ve patlayarak arınmanın katartik gücünü yansıtıyor. Bireysel olanın ötesinde, yanardağlar mitolojik ve kültürel anlatılarla da güçlü bir bağ kuruyor. Tanrılar, ruhlar, simya ve kozmik güçlerle ilişkilendirilen bir figür olarak, dünyevi olan ile ilahi olan arasında bir eşik işlevi görüyor; yeraltı dünyasına açılan bir kapı sunarken, zorlu bir yolculuğun ardından yeniden doğuşun mümkün olduğunu düşündürüyor.
Bu çok katmanlı bakış açısıyla “Yanardağ Sevdalısı”, sanatçıların volkan metaforunu kullanarak insan olmanın derinliklerine nasıl indiğini araştırıyor. Sergide; Melike Abasıyanık Kurtiç, Beatrice Arraes, Dalya Baruh, Lysandre Begijn, Hera Büyüktaşcıyan, Alex Červený, Marta Cypel, Sophie Dries, Pietro Fabris, Azzurra Galatolo, Dimitris Gketsis, Cecilia Granara, Başak Günak, Mariana Hahn, Jen Hitchings, Ahmet Doğu İpek, Merve İşeri, Marie Jacotey, Onur Kılıç, Stanislao Lepri, Yıldız Moran, Lara Ögel, Zoë Paul, Anousha Payne, Moritz Eduard Pechuël-Loesche, Camila Rocha, Thiago Rocha Pitta, Friedrich Rehberg, Johanna Seidel, Yusuf Sevinçli, Pari Sofianou, Ayla Tavares, Ayça Telgeren, Margaret R. Thompson, Gina Tibbott, Elif Uras, Burcu Yağcıoğlu ve Robert Wilson’un eserleri bir araya geliyor. Bu sanatçılardan 19’u, Türkiye’de ilk defa izleyicilerle buluşacak.
Künye:
1. Yusuf Sevinçli Cadaques 002, 2019 Arşivsel pigment baskı 80 x 120 cm Ed. 5 + 1 AP Sanatçının ve Galerist’in izniyle
2. Jen Hitchings 24 Saat (Yellowstone, Devedikenleriyle), 2024 Panel üzerine yağlıboya 61 x 91,5 cm Sanatçının ve Taymour Grahne Projects’in izniyle
3. 19. Yüzyıl İtalyan Ekolü Napoli Körfezi, Vezüv Yanardağı Akşam Patlaması, yaklaşık 1822 Tuval üzerine yağlıboya 49 x 43 cm Antonacci Lapiccirella Fineart’ın izniyle
4. Yıldız Moran İsimsiz (Ağrı, Türkiye), 1957 Arşivsel pigment baskı 14 x 14 cm Ed. 3 + 1 AP Yıldız Moran Arşivi ve Galeri Nev’in izniyle
5. Thiago Rocha Pitta Yanardağ’ın Gölgesi, 2024 Kağıt üzerine suluboya 90 x 66 cm Sanatçının izniyle
Susan Sontag’ın “kadınların acısı ve öfkesi üzerine bir oyun” olarak tanımladığı Alice Yatakta adlı kitabı Nihal Geyran Koldaş’ın çevirisiyle Everest Yayınları’ndan çıktı.
Alice Yatakta, gerçek bir şahsiyet ile hayali bir karakteri, Henry James’in kız kardeşi Alice James ile Lewis Carroll’ın Alice’ini kendinde birleştiren ana karakteriyle düşsel bir tiyatro oyunu.
Sontag’ın deyişiyle Alice Yatakta, “kadınları ele alan bir oyun. Onların kuşkularını ve benliklerinin bilincine varma çabaları üzerine kurulu (…) Alice James üzerine temellendirilmiş özgür bir fantezi.”
İğneada: Caz Maz, 2025’in ilk edisyonu ile 11-13 Nisan tarihlerinde İğneada Longosphere’de müzikseverlerle buluşacak.
İğneada: Caz Maz, 2025’in ilk edisyonunda ilhamını Orhan Veli’nin Açsam Rüzgara şiirinden alıyor. Katılımcılarını Longoz Ormanları’nın içinde baharı karşılamaya, doğanın uyanışıyla yenilenmeye davet eden etkinlik, bu yıl daha geniş bir program sunmaya hazırlanıyor. Festival, canlı müzik ve DJ setlerinden söyleşilere, atölyelerden nefes ve ses terapilerine kadar zengin bir içerikle doğayla bütünleşen farklı bir deneyim sunacak.
Bu yıl festivalin açılışını, Metin Türkcan’ın solo olarak sahneleyeceği, Anadolu’nun kadim ezgilerini çağdaş bir gitar yaklaşımıyla yorumladığı etkileyici projesi Anatolian Resonance yapacak. Soft Analog cumartesi akşam sahnesini retro-fütüristik synth tonları ve analog seslerle şekillendirdiği modern sound’u ile buluşturduktan sonra gecenin ilerleyen saatlerinde, yenilikçi trompet sound’u ve katmanlı besteleriyle Barış Demirel & Emiran izleyicilerle buluşacak. Diğer sahnelerde bir çoklu enstrüman projesi olarak etnik dokularla süslenmiş ritimleriyle Cesar & Vibetribe, Anadolu ve dünya müziklerini harmanlayan setlisti ile Derdo Disco by Mislina, elektronik müzikte kendine özgü bir dil geliştiren Kaan Düzarat ve köklü reggae ve dub geleneğini yaşatan Simba Roots Soundsystem ise festivalin diğer konukları olarak, müzikal anlamda bütünlüğü hedefleyen bir programı “Caz Maz” severler ile buluşturacak.
Quentin Tarantino’nun en ikonik filmlerinden biri olan Pulp Fiction (Ucuz Roman), 30. yılını kutlamak için restore edilmiş 4K kalitesiyle 25 Nisan’da yeniden vizyona girecek.
1994’te Cannes’da Altın Palmiye kazanan ve En İyi Özgün Senaryo Oscarı’nı alan Pulp Fiction, 30. yılını kutlamak için Nisan 1995 vizyonundan beri ilk defa Türkiye’ye dönüyor. Reservoir Dogs (1992) ile çıkış yaparak, stilize çekimleri ve keskin diyaloglarıyla kendine özgü bir sinema dili oluşturan Quentin Tarantino, Pulp Fiction ile çağımızın en önemli yönetmenleri arasına girdi. Tarantino, daha sonra Kill Bill, Inglourious Basterds ve Django Unchained gibi yapımlarla sinema tarihine damga vurdu. Pulp Fiction, 30 yıl sonra bile hâlâ modern sinemanın en büyük başyapıtlarından biri olarak kabul ediliyor.
Pulp Fiction, 30. yıl kutlamaları çerçevesinde, 12 Nisan Cumartesi günü İstanbul Film Festivali’nde özel bir geceyle galasını yapacak. Film, bu unutulmaz gecede sinemaseverlerle buluşacak ve festival programında yerini alacak.
Jason Reynolds’ın mücadeleye hazır olduklarını önce kendilerine kanıtlamaları gereken bir grup genç atletin hikâyesini anlatan “PARKUR” serisinin ilk kitabı Hayalet, Mert Doğruer’in çevirisiyle Domingo Yayınevi’nden çıktı.
Amerikan çocuk gençlik edebiyatının en önemli isimlerinden Reynolds’ın 10 yaş ve üzeri okurlara hitap eden bu romanı National Book Award finalisti.
“Castle Cranshaw ya da kendine taktığı isimle Hayalet’in özel bir yeteneği vardı: KOŞMAK. Parkura çıksa tüm şehri geçebilecek kadar hızlıydı. Ama o birilerini geçmek için değil, babasından kaçmak için öğrenmişti koşmayı.
Bir gün yolunun tesadüfen parkura düşmesi ve takımın en hızlı atletini geçmesiyle her şey değişecekti. Ondaki müthiş yeteneği gören Koç Brody, Hayalet’i takımında istiyordu. Yalnız bir şartla: Uslu duracak, hem parkurda hem okulda sorun çıkarmayacaktı. İşte bu, sorunlardan koşarak kaçılabildiğine inanan Hayalet için, zorlu bir yolun başlangıcıydı. Neyse ki zamanında kendi şansını harcamış Koç Brody, Hayalet’in kaybolmasına izin vermemeye kararlıydı.”
Bu sene 30 Ağustos’ta Bonus Parkorman’da gerçekleşecek Feel Real Presents: Babylon Soundgarden’da ana sahnede yer alacak ilk isim Avustralyalı elektronik ikilisi Empire of the Sun oldu.
Luke Steele ve Nick Littlemore’dan oluşan Empire of the Sun, ilk kez Türkiye’de Feel Real sunumuyla gerçekleşecek Babylon Soundgarden kapsamında sahnede olacak. “Walking On a Dream” ve “We Are The People” gibi hitlere imza atan grup, Ask That God turnesi kapsamında İstanbul’da müzikseverlerle buluşacak. Festivalin biletleri 14 Mart’ta Biletix ve Passo üzerinden satışa çıkacak.
Müzisyenlerin “ruhsal bir yol filmi” olarak tanımladıkları Empire of the Sun grubunun çıkış albümü Walking On A Dream, “Walking On A Dream” ve “We Are The People” gibi ikonik şarkılarıyla dikkat çekti. Grubun ikinci albümü Ice On The Dune, “Alive” ve “DNA” gibi şarkılarla öne çıkarken, üçüncü albümü Two Vines’da ise Lindsey Buckingham, David Bowie’nin Blackstar albümündeki bazı müzisyenler ve Prince & the Revolution’dan Wendy Melvoin gibi konukları ağırladı ve “High And Low” ve “Way To Go” gibi teklilerle dikkatleri üzerine çekti. Empire Of The Sun, ticari başarılarının yanı sıra, sekiz ARIA Ödülü, iki APRA Ödülü ve bir APRA Billions Ödülü gibi etkileyici ödüller kazandı. Son albümünün üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra, 2024 yılı yeni bir dönemin başlangıcını müjdeleyen Ask That God albümleri yayımlandı.
Jinoos Misaghi’nin “Soyut Bir Durum İçinde Gezinmek” başlıklı kişisel sergisi 8 Mart-18 Mayıs tarihleri arasında Eldem Sanat Alanı | Fırın’da sanatseverlerle buluşacak.
SAHA Sürdürülebilirlik Fonu desteğiyle gerçekleştirilen “Soyut Bir Durum İçinde Gezinmek” sergisi, algı, gerçeklik ve insan zihninin anlam yaratma biçimlerini araştırıyor. Tahran doğumlu ve Eskişehir’de yaşayan Jinoos Misaghi, ilk kez sergilenecek farklı boyutlardaki tuval üzerine akrilik resimlerinde izleyiciyi kesinliğin yok hükmünde olduğu bir dünyada görsel bir gezintiye çıkarıyor. Akışkan ve parçalı bir şekilde katmanlarına açılan resimler, algı ve bağlamın kavrayışımızı nasıl şekillendirdiğini ve hatırlama, gözlemleme ile yorumlama süreçlerinin ne denli kırılgan ve öznel olduğunu keşfetmeye yönlendiriyor.
Sanatçının resimleri, perspektifin dinamik bir oyun alanına dönüştüğü çok katmanlı bir yapı sunuyor. İran minyatür sanatına özgü çoklu bakış açıları, Batı peyzaj geleneğinin doğrusal perspektif ilkeleriyle iç içe geçerek izleyicinin bakışını tek bir noktaya sabitlemek yerine farklı güzergâhlarda gezinmesine olanak tanıyor. Bu geçişkenlik, resimlerin anlatısal yapısında derinlik katmanları oluştururken, izleyiciyi alternatif bakış açılarıyla düşünmeye teşvik ediyor.
Sanatçının sunduğu bu çok katmanlı yapı izleyiciyi sürecin içine çekerken, geleneksel anlatım biçimlerinin de dışına çıkıyor. Kolaj tekniğini hem kavramsal hem de biçimsel bir strateji olarak benimseyen sanatçı, basın fotoğraflarından sosyal medya imgelerine, reklam görsellerinden tarihî sanat eserlerine uzanan geniş bir görsel repertuarı bir araya getiriyor. Özgün bağlamlarından kopartılan ve yeni bir mekânsal çerçevede yeniden konumlandırılan imgeler, anlamda kırılmalar yaratarak sayısız yorum olanağı sunuyor. Tanıdık unsurlar, fantastik öğelerle bir arada durarak, ortaya çıkan ortamın ne gerçek dünyanın doğrudan bir temsili ne de tamamen hayâl ürünü olduğunu gösteriyor. Soyutlanmış durumun içinde kalan izleyici, gerçekliğin, anlatının ve temsilin doğası üzerine düşünmeye sevk ediliyor.
Künye:
1. Doubt about the validity of the flâneur's observations, Acrylic on Canvas, 210x185 Cm, 2024
2. Soldaki Eser: Doubt about the validity of the result, Acrylic on Canvas, 150x130 Cm, 2025 Ortadaki Eser: Apophenia, Acrylic on Canvas, 150x130 Cm, 2024 Sağdaki Eser: From the “ Remembering the details of the man Story” Series, Acrylic on Canvas, 25x20 Cm, 2025
3. Soldaki resimler: From the “ Remembering the details of the man Story” Series, Acrylic on Canvas, 25x20 Cm,2025 Ortadaki eser: Doubt about the validity of the flâneur's observations, Acrylic on Canvas, 210x185 Cm, 2024 Sağdaki Eser: Untitled, Acrylic on Canvas, 20x20 Cm, 2020