
İsmail Gezgin’in Homeros, Vergilius, Ârdâviraf’ın rehberliğinde milyon yıl öncesine tersine bir yolculuğa çıktığı kitabı Kharon'un Kayığı – Taş Devri Mezarlarından Antikçağın Kutsal Metinlerine İnancın Siyasallaşması ya da Cehennemin Arkeolojisi, Pinhan Yayıncılık’tan çıktı.
Gezgin’in bu kitabı ölümden sonra sonsuz bir yaşam düşüyle başlayan inancın, antikçağlardan itibaren ayrıcalıklı sınıf aracılığıyla nasıl yasaya dönüştürülerek dünyayı cehenneme çevirdiğinin dile getirilmeyen anlatısı. Kharon'un Kayığı, milyonlarca yıllık izleri takip ederek inancın rüyalarla ilişkisini irdeliyor ve zamanın ruhuna uygun olarak sürekli yeni unsurlar eklenen öteki dünya algısının hangi dünyevi ihtiyaçlar neticesinde ortaya çıktığını sorguluyor. Başlangıçta küçük bir gruba sonsuz yaşam imkânı sunan, ödül ve ceza gibi içerikler taşımayan öteki dünya inancının, zaman içinde nasıl kurumsallaştığını ve insan yaşamını dinselleştirip siyasal iktidarın hizmetine girdiğini gözler önüne seriyor.
“Bu kitabın yazarı, geçmişin karanlığına ışık tutmak için pek çok kutsal alanın arkeolojik kazısında çalıştı, tapınak ve inançların enkazından kutsalların temsillerini çıkardı. Yüzbinlerce inanırın inanç ve ritüellerinin izlerini taşıyan yıkıntılardan tanrıların ölülerini topladı ve onların kırılmış taştan heykellerini tümlemeye uğraştı. Zamanla yitmiş ve hayatla aşınmış olanda, enkazlarda ve kalıntılarda bugünün can alıcı meselelerine ışık tutan okunaklı bir metinle karşılaştı. Bu yüzden bu kitap şu soruyla başlar: “Hayvan değil, bitki değil, insan değil bir tanrı niçin ölür?”
Pera Müzesi, bağımsız kültür inisiyatifi Görültü’nün hazırladığı “Nostaljik Olmayan Gelecek” programını 25 Ekim Cumartesi günü sinemaseverlerle buluşturacak.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi Film ve Video Programları’nın ev sahipliği yaptığı, bağımsız kültür inisiyatifi Görültü’nün hazırladığı “Nostaljik Olmayan Gelecek” programı mekân, kent ve değişim kavramlarına odaklanan dört filmlik seçkiyi izleyicilerle bir araya getiriyor. Gösterimlerin ardından ise, “Nostaljik Olmayan Gelecek” başlıklı panelde sanattan hayata uzanan birçok soru odağa alınacak. Seçki, geçmişe ve geleceğe nostaljinin dışından bakmanın yollarını ararken izleyiciyi yeni bir kültürel fütürizm üzerine düşünmeye davet ediyor.
Program kapsamında gösterilecek filmler arasında, Brezilyalı yönetmen Kleber Mendonça Filho’nun kişisel belgeseli Hayalet Resimler bulunuyor. Programda ayrıca üç kısa film yer alıyor. Bunlar; Çağla Gillis imzalı E Blok, Daire 5, Özgür Demirci’nin yönettiği Beyaz Perdeden Yeşil Sahaya, sürgünde yaşayan Rus kolektif Ataka51 tarafından çekilen Veba Ağıtı. Gösterimlerin ardından, saat 16.45’te gerçekleşecek Nostaljik Olmayan Gelecek Paneli, filmlerde ele alınan temalardan yola çıkarak geçmişe ve geleceğe nostaljinin dışından nasıl bakılabileceğini tartışmaya açacak.
“Nostaljik Olmayan Gelecek” programı hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin gelenekselleşen “Türk Müziği Konserleri” programı, yeni sezona “Cumhuriyet Döneminde Yetişen Bestekârlar” başlıklı konserle başlıyor. Koordinatörlüğünü Sinan Sipahi’nin, sunuculuğunu Osman Nuri Özpekel’in üstlendiği konser 26 Ekim Pazar saat 15.30’da Pera Müzesi Oditoryumu’nda gerçekleşecek.
Günümüzün usta yorumcuları ve sâzendelerinin, büyük bestekârların seçme eserlerini seslendirdikleri serinin yeni konserinde, misafir solistler Münip Utandı ve Güzin Değişmez müzikseverlerle buluşacak. Klasik Türk Mûsikisi’nin duayen ismi, Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’nın anısına saygıyla düzenlenen Pera Müzesi Türk Müziği Konserleri; Türk müziğinin tarihsel, kültürel, geleneksel, sosyolojik, antropolojik, felsefi, edebi yönlerine ilişkin sunuş ve sohbetler de içeriyor. Konser hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Saz Sanatçıları
Osman Nuri Özpekel – Ud
Kemal Caba – Keman
Emrullah Şengüller - Viyolonsel
Yasemin Şehnaz Ayan - Kemençe
Ayşe Ayan - Kanun
Gamze Ege Yıldız -Tanbur
SAHA ile ARTWORKS (Atina)’nın 2021 yılında başlattığı misafir küratör programı bu sene Brüksel merkezli çalışan bağımsız küratör Nikolaos Akritidis’i konuk edecek.
Altı haftalık programın ilk dört haftası boyunca gerçekleştirdiği atölye ziyaretleri ve buluşmalar sonucunda Nikolaos Akritidis, ilk edisyonunu Paris Cité des Arts’da gerçekleştirdiği “Periodical Observations” projesini bu cumartesi, 25 Ekim saat 17.00’da İMÇ üzerinden yeniden kurguluyor. Mekâna özgü metinler ve performanslar sunan bir yayın projesi olan “Dönsemsel İzlenimler | Periodical Observations” bu edisyonunda, İMÇ'de bir büfede gerçekleşiyor; çay kültürü, binanın modernist mirası ve kentin daha geniş bağlamı üzerine düşünmeyi amaçlıyor.
Bu etkinlik, 18. İstanbul Bienali’nin paralel programında yer alıyor. Bu proje, SAHA ile ARTWORKS arasındaki küratöryel misafir programı kapsamında gerçekleştiriliyor. Program, Stavros Niarchos Vakfı’nın (SNF) desteğiyle SAHA ve ARTWORKS tarafından ortaklaşa yürütülüyor.
Ekofeminizmin öncüleri Maria Mies ve Vandana Shiva’nın doğa ile kadın arasındaki derin bağı yeniden tanımladıkları kitabı Ekofeminizm, İlknur Urkun Kelso’nun çevirisiyle Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlandı.
Ekofeminizm, felsefi derinliği pratik iç görülerle buluşturan, kadim bilgeliği yeniden keşfetmeye davet eden bir kitap. Cinsiyet, ekoloji ve küresel eşitsizlik arasındaki görünmez bağları anlamak ve yeni olasılıkların izini sürmek isteyen herkes için bir rehber.
Ekofeminizm kuramları bize, doğanın talanıyla kadın bedeninin sömürüsünün aynı sistemlerin ürünü olduğunu; ekolojik krizlerin buzulların erimesinden çok, kadınların mutfaklarında, tarlalarında ve yaşamlarının yükünde yankılandığını hatırlatıyor. Ekofeminizm’de bu bakışı derinleştiren ve temellendiren güçlü bir analiz sunuyor, ekolojik yıkımı yalnızca çevresel bir sorun değil, aynı zamanda ataerki ve kapitalizmin iç içe geçmiş tahakküm biçimlerinin bir sonucu olarak ele alıyor. Küresel Güney’den kadınların gündelik hayatta yaşadığı deneyimlerle, Kuzey’in endüstriyel felaketleri ve militarist politikaları yan yana geliyor, ortaya hem yerel hem de evrensel bir direniş panoraması çıkıyor. Yazarlar, temel insani ihtiyaçların metalaştırılmasından militarizmin kadınların bedenleri üzerindeki yüküne kadar uzanan bir yelpazede, yaşamın sürekliliğinin kadınlara nasıl dayatıldığını çarpıcı bir dille tartışıyor.
Ali Emre’nin “Sarnıç” başlıklı kişisel sergisi, İBB Kültür ve İBB Miras’ın katkılarıyla 18 Ocak’a kadar Gülhane Sanat’ta sanatseverlerle buluşuyor.
Ali Emre, “Sarnıç” sergisinde kendi hafızasıyla İstanbul’un tarih boyunca biriken çok katmanlı belleğini buluşturuyor. Buluşmanın merkezinde ise sanatçının çocukluğunun kimi anılarından süzülen mekândaki balık imgeleri yer alıyor. Çocuk aklında balıklara ait bir mekân olarak yer eden sahneler, yıllar içinde dönüşerek hem bireysel hem de kentsel hafızanın bir parçasına dönüşüyor. Yüzyıllar boyunca suya ev sahipliği yapmış olan tarihî sarnıcın taş duvarları arasında sergilenen resimler, mekânın belleğiyle sanatçının balıklar dünyasıyla kurduğu bağ arasında güçlü bir yankı oluşturuyor.
İBB Kültür ve İBB Miras’ın katkılarıyla gerçekleşen “Sarnıç” sergisini, 18 Ocak’a kadar pazartesi hariç her gün 10.00-18.00 saatleri arasında Gülhane Sanat’ta ziyaret edebilirsiniz.
Mizuki Tsujimura’nın Japon edebiyatının melankolik duygusallığı ile polisiye gerilimini aynı zeminde buluşturduğu romanı Onu Ayışığında Aramak, Eda Karakol’un çevirisiyle Athica Yayınları’ndan çıktı.
Onu Ayışığında Aramak, insanın en derin arzusu olan “son bir kez görüşebilme” ihtimalini konu alıyor. Roman, “ölülerle yaşayanları tek bir buluşmada bir araya getiren” Tsunagu adlı elçi figürü üzerinden ilerlerken; yas, suçluluk, pişmanlık, sessizlik, yüzleşme ve vedanın gecikmiş ağırlığını katman katman açığa çıkarıyor.
“Öteki dünyadan görmek istediğin biri var mı? Diye sorar genç ve bilge Ayumi, hayatlarını bir zamanlar derinden etkilemiş insanlarla yeniden buluşmak isteyenlere. Ama buluşmanın katı kuralları vardır. Ölen kişinin daha önce kimse tarafından çağırılmamış olması gerekir; çağrıya kulak vermeyi reddedebilir; kavuşma yalnızca dolunay ışığı altında gerçekleşebilir. Hirase, yaşamının en kırılgan anında kendisine incelikle yaklaşan o ünlüyle görüşmek ister. Kibirli bir adam, çok sevdiği annesinden aile ocağına dair saklı gerçeği öğrenmeyi arzular. Ölümcül bir kazadan sonra bir genç kız, eski dostuna son bir soru yöneltmek ister. Her buluşmada okurun önüne serilen büyüleyici ipuçlarıyla şefkatin, merhametin ve bağ kurmanın dokusundan örülmüş duygusal hakikate ulaşmak için yol gösterilir. Peki sen kimi görmek isterdin?”
Most Production ve Zorlu PSM ortak yapımı, Çağan Irmak’ın yazıp yönettiği ilk tiyatro oyunu Palamut Zamanı, 6 Kasım akşamı Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde prömiyerini yapacak.
Başrollerini Ayda Aksel ve Alina Boz’un paylaştığı Palamut Zamanı, iki kadının kesişen hayatlarını anlatırken, sosyal medyanın linç kültüründen yalnızlığa uzanan hikâyesiyle derin bir yüzleşme sunuyor. Oyunun müzikleri Çiğdem Erken’e, sahne ve kostüm tasarımı Gamze Kuş’a, ışık tasarımı ise Cem Yılmazer’e ait.
Palamut Zamanı, bir ifşa skandalı sonrası kariyeri sarsılan genç bir oyuncu Burcu’nun (Alina Boz), sahil kasabasında yalnız yaşayan Nermin’in (Ayda Aksel) evine sığınmasıyla başlıyor. Nermin’in hayat dolu ve alaycı tavırlarıyla Burcu’nun öfkesi ve çaresizliği çatıştıkça, iki kuşaktan iki kadının gizleri ve yaraları yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Sosyal medyanın linç kültüründen unutulma korkusuna, şöhretin parıltısından yalnızlığın derinliğine uzanan oyun, izleyicisini hem hüzünlendiren hem de umutla dolduran bir hikâyeye davet ediyor. Palamut Zamanı, yalnızca iki kadının karşılaşma hikâyesi değil; zamanın, anıların, yaraların ve yeniden doğmanın hikâyesini anlatıyor. Bir yanda toplumsal baskılar ve linç kültürünün yükü altında kalmış genç bir kadın, diğer yanda sahil kasabasının sessizliğinde kendi düzenini kurmuş, neşeli ve lafını sakınmayan bir kadın bulunuyor. Bu karşılaşma hem bireysel hem de kuşaklar arası bir yüzleşmeye dönüşüyor. Oyunun odağında “unutulma korkusu” ile “yeniden başlama cesareti” arasındaki ince çizgi yer alıyor. Palamut Zamanı, izleyicisini yalnızca Burcu ve Nermin’in hikâyesine değil, kendi kırılma noktalarına, kahkahalarına ve umutlarına da bakmaya davet ediyor.
Yönetmenliğini Can Eskinazi’nin, yapımcılığını Öktem Aykut’un üstlendiği Selim Birsel ile Sakız’da Bir Gezinti, ilk gösterimini 25 Ekim Cumartesi saat 18.30’da Pera Müzesi’nde yapacak.
Selim Birsel’in üretiminden yola çıkarak sanat emeği ve iş birlikleri üzerine arayışları merkeze alan film; Can Eskinazi ve Öktem Aykut’un beraber gerçekleştirdiği ikinci yapım olma özelliği taşıyor.
Sakız’da Bir Gezinti, Selim Birsel’in 2022’de Ark Kültür’de gerçekleştirdiği “Mevsimsiz” sergisi ile bu sergide önemli bir ağırlığı bulunan Sakız adasının Birsel’in sanat üretimine tesirini öne çıkartıyor. İstanbul’un yanı sıra yaklaşık 10 yıldır Sakız’ın Volissos köyünde de yaşayan ve çalışmalarını sürdüren sanatçı, burada da sergiler düzenliyor. Türkiye’de kavramsal sanatın öncü isimlerinden biri olan Birsel; Sakız’da Bir Gezinti’de, gündelik hayata ve sanat üretimine dair paylaşımları İyonya coğrafyasına dair gözlemleri eşliğinde aktarıyor.
Tarihçi Garrett Ryan’ın Antik Yunan ve Antik Roma tarihine dair sorulara eğlenceli cevaplar verdiği çalışması Çıplak Heykeller, Şişman Gladyatörler ve Savaş Filleri: Antik Yunanlar ve Romalılar Hakkında Sık Sorulan Sorular, Oya Yalçın’ın çevirisiyle Mundi’den çıktı.
Antik Yunan ve Antik Roma tarihçisi Garrett Ryan, alışıldık asık suratlı ve sıkıcı akademisyenlerden biraz farklı. Birbirinden “basit” görünen sorulara verdiği cevaplarla Ryan, sıradan hayatın içindeki detaylara bakmamızı sağlarken hem tarihin eğlenceli yanlarına dalıyor hem de gündelik yaşam tarihinin klasik “savaşlar, krallar ve komutanlar” tarihine kıyasla çok daha zengin olduğunu gözler önüne seriyor.